Cuma, Ekim 12

mutlu bayramlar!


10 yorum:

neo dedi ki...

pericim,

sana da mutlu bayramlar... yeni evin ilk sabahında, bir bayram sabahı için epeyce geç bir saatte uyanıp ilk iş bilgisayarı açtım. ev arkadaşım (evet artık bir arkadaşımla paylaşacağım evi) bugünün şerefine bana kahvaltı hazırlıyor. yorgunum ama iyi hissediyorum kendimi.. vakit bulunca daha uzun yazarım.

sevgiler

filiz dedi ki...

sevgili peri...
mutlu bir bayram diliyorum size...
ailecek şu resimdeki şekerler gibi
tatlı bir bayram geçirmeniz temennisiyle....
sevgiler

Adsız dedi ki...

Evin beylerine ve Peri'ye neseli bayramlar.

Atakan'in gecmis dogum gunu kutlu olsun. Arcil'in de gecmis (ya da gelecek - hangisini kabul ederse) kutlu olsun. Yaz aylarinda Arcil icin ozel kutlama yorumu yazamamistim. Simdi arayi kapatayim.

Itir.

endiseliperi dedi ki...

neolitik hanım, ne hoş bir ev arkadaşının olması! hem de kahvaltı hazırlayacak kadar hamarat ve düşünceli bir arkadaş! çok sevindim. ev arkadaşlığının çok sorunlu olma ihtimali de var ama sanki sen hiç geçimsiz biri değilsin. her şey yolunda gider umarım. güle güle oturun yeni evinizde.

bayram bana pek iyi gelmedi. sabah, feci mide ağrıları çektim. hiç bir şey yiyemedim, içtiğim suyu bile çıkardım. famodin iyi geliyor böyle durumlarda. bora hastaneye gidiyoruz derhal diye ısrar etti ama gitmedim. kalkacak da ahalim yoktu pek. yavaş yavaş iyileştim. kanepede uzanıp 2 miyazaki filmi izledim. nasıl hoşlandım anlatamam.

bugün planım çeşit çeşit yemek yapmaktı ama hastayım diye tersine, babanne bize yemek gönderdi.

hem yağmur da yağdı, güzel oldu. motif örnekleri baktım az önce. upuzun şişlerle yapmak zevkli olmaz sanki. battaniyenin yarısına geldim diyelim, o kadar büyük şeyi nerede tutacağım? büyük kanepeyi tümden ben ve ördüğüm battaniye kaplarız. o nedenle senin yaptığın gibi kare kare yapacağım sanırım. karelerin içine de motif yapmayı öğrenebilirim. kalp, ağaç, ev, balık... bilmiyorum artık.

sen şimdi evi düzenliyorsundur. belki gazete üstünde lahmacun yeme seremonisini de gerçekleştirmişsinizdir yine:)

kendinize iyi bakın, terleyip, yorulup hasta olmayın.

sevgilerimle.

endiseliperi dedi ki...

sevgili filiz,
çok teşekkür ederim. ben de sizin bayramınızı kutlar, o sevimli ufaklığı da çok öperim.

sevgilerimle.

endiseliperi dedi ki...

sevgili itir,
çok düşüncelisiniz. atakuş ve arçil adına çok teşekkür ederim. çocuklar, evet neşeli bir bayram geçiriyorlar. ikisi çıkıp öğle yemeğini mahallenin lokantasında yediler büyük adamlar gibi şimdi de biri play station biri de bilgisayarla oynuyor. en sevdikleri durum bu. dün bora, bir saat kitap okuma, bir film izleme ve sonra da oyun şartını koymuştu ama bugün bu şartları ezip geçtiler.

tina hanım, çocukların televizyonun tepesinde uyumayı seviyor orası sıcak diye. radyasyon yemesin diye zorlukla alıp yanımda yatırdım. biraz keyifsiz bakıyor şimdi ama yine de iyi.

bora aldığı işi bitirmeye çalışıyor. bugün hem hasta bana hem de çocuklara bakmak biraz yorucu oldu onun için.

işte böyle. sizin oralara kış geldi mi? burada yağmur yağdı bugün. siz neredesiniz?

sevgiler.

neo dedi ki...

pericim,

üzerinden epeyce vakit geçti ama olsun, atakuş'a nice mutlu yıllar dilerim.

kürkçü han fotoğrafına bayıldım, ne güzelsin renklerin önünde! battaniye için hem kare kare hem de yekpare battaniye örmüş biri olarak şunu diyebilirim, ikisinin de yeri ayrı :) kare kare daha kolay oluyor ama bir an önce bitirip birleştirme sabırsızlığına kapılabiliyor insan. büyükçe başlayıp bütün örebilirsin, tabii o kare kare örebileceğin kadar büyük olamıyor ama dizlerin üzerine örtmek için ideal oluyor. benim şu anda örmekte olduğum öyle, büyüdükçe kucağımda duruyor, pek zor olmuyor örmesi. ben de örerken desen yapamiyorum, sonradan tığla bir şeyler yapıp üzerine dikiyorum.

ev düzenleme işini kolayladım epeyce, kitaplık eğrilmiş o yüzden kitapları yerleştirme isi sonraya kaldı.

sen de kendine iyi bak, mideni boş bırakmamaya çalış, insanın canı hastayken bir şey çekmez ama aç kalmak mideye iyi gelmiyor.

sevgiler.

endiseliperi dedi ki...

teşekkür ederim neolitik hanım. ben o fotoğrafı sevmedim aslında. buruk, kırık dökük bir hal var sanki üstümde. bir de işbilir bir hanım gibi avuçlamışım yünleri. oysa gerçekte hiç yeteneğim yok. olmasını isterdim. gerçekten. örgü, dikiş... daha kadınsı yeteneklerim olsun isterdim. ama biz büyürken moda değildi kadın olmak.

yarın hastaneden randevu alacağım. sabahları biraz ağrıyor midem. annemin de midesi sorunluydu. aynen bana geçmiş. genetik bir başkasının hayatını sürdürmek gibi gerçekten. çocuk sahibi olmayı istemenin nedeni de bu sanırım,
%50 kodla bir başkasına sızmak, hastalığınla, yeteneklerinle filan.

neyse bu sohbetler için çok geç saat:)

öneriler için teşekkür ederim.

not: ikea'da çok ucuz kitaplık var. gayet de şık. 180ytl filandı galiba. fotoğraflarda gördüysen eğer bizim sözlük kitaplığı ile çocukların ki ondan.

sevgiler.

Adsız dedi ki...

Peri Merhaba.

Ben Atlantik otesindeyim. Burada yapraklar renk degistirmeye basladi.

Bu battaniye orme isi cok eglenceli. Minik minik karelerden bir suru yapmak ve onlari birlestirmek de sabir ister, koca koca battaniyeyi tek parca halinde ormek de. Bir ucuncu secenek ise yedi, sekiz orta boy parca ormek ve onlari buyuk bir battaniye olacak sekilde birlestirmek. Mesela su Portland'li Derek'in salonunda duvarda asili olan dokuma/tabloya benzeyen, kalin cizgilerden olusan bir sey yapilabilir. Kalin yatay renkler bloklar halinde ayri ayri orulebilir. Uzerine de sonradan desenler konabilir. Boylece en minikler ve en buyuklerle ugrasma telasi olmaz. (Hava bedava, bloglara yorum yazmak bedava, utanmayip baskalarinin lafina karismak ve fikir beyan etmek de bedava :) )

Bergman'in senaryolarina bakabildiniz mi? Merak ettim, Turkiye'de bulunabiliyor mu diye... Burada Amazon.com'da ve universite kutuphanelerinde Ingilizceleri var. Belki Turkiye'de de universite kutuphanelerinde vardir.

Kolay gelsin. Cok gecmis olsun. Umarim daha iyisindir.

("Siz" resmiyetini kaldirirsan sevinirim.)

Itir.

endiseliperi dedi ki...

merhaba ıtır,
eğer "sen" diyeceksem, bir sürü şeyi de söylemem gerek sana ve tatlı tatlı da susmamız gerekir bazen.

mesela, bugün sonbaharın kışa dönük bir yüzü var. ben her zaman ki gibi hazırlıksız yakalanıyorum bu soğuğa ve azıcık üşüyorum şimdi. kışlıkları boşalttım oradan buradan ve yazlıkları da katlamaya başladım. her yıl bu noktada giysi denen şeyin hepten zırva bir mesele olduğunu, her bez parçasının adi bir malzeme, moda'nın komik mi komik bir budalalık olduğunu düşünürüm. kaldı ki ben modanın dışında yaşamayı seçmiş biri, saçı başı gibi giysileri de dümdüz olan biriyim. dümdüz biriyim dediysem, evde iş yapan her kadın gibi aklımdan inanılmaz şeyler geçer. öylece katlayıp düzenlerken o giysi parçalarını ve aklımdan türlü türlü şeyler geçerken mola verip geldim. kahve yaptım ve gofretleri de tabağa koydum. benim içim keyif yiyeceği tıkır tıkır ses çıkaran şeylerdir ki gofretlerin nedeni sadece bu. ben yalnız başımayken karnım ne kadar aç olursa olsun, kendime bir tabak ciddi bir yemek alıp onu yemem. gofret, fıstık, elma... işte bir ısırışta türlü sesler çıkarıp gülümseten yiyecekler.

bu ses dışında da ortalıkta bir sessizlik var. istanbul hepten suskun sanki bugün ve bu çok hoşuma gidiyor. az önce sarı perdeleri çıkarıp biraz daha kalınca olduğu için kışlık perde ilan ettiğim beyaz perdeleri asmıştım da o, evin içini hepten sessiz yaptı. o an aklından türlü türlü (ve saçma)şeyler geçirme özgürlüğüne sahip bir ev kadını olarak düşündüm ki, kar yağışının sessizlikle alakası sadece rengi yüzünden. eğer turuncu turuncu yağsaydı, karın cıvıltılı bir duygusu olurdu, değil mi?

sevgili ıtır, sen atlantiğin ötesindeyim deyince aramıza masmavi bir su boca ediliverdi ve isminin çağrıştırdığı sarımsı ve sevimli çıkıntılı ve tıkırtılı duygu uzak bir maviyle çevreleniverdi. ve ismin, akıllı uslu, karakteri gereği duru ve kocaman gözleriyle çevreye bakan, bakan ve depderin anlayan bir kız çocuğu olduğu için, bu uzak mavilik biraz da hüzünlü şimdi.

yok, müzik dinlemiyorum. ben sessizliği bulduğu zaman onu kıskançlıkla korumak isteyen biriyim. daha fazla geç olmadan tekrar işe koyulmam gerek şimdi. hem kahve de gofret de bitti. böyle olunca sadece çıplak sözcükler kaldı ki bu biraz da utandırır insanı. (misafire bir sürü yiyecek ikram etmemizin nedeni biraz da sözcüklerin bu utangaçlığına engel olmak. belki de.)

sen duvara asılan kilimden bahsedince aklıma küçüklüğüme dair hatırladığım en eski anım geldi. onu da yazmak isterim. belki gaykedi'nin koku mimi için ikinci hikaye olarak da onu yazarım. bunu hatırlattığın için teşekkür ederim. ayrıca battaniye örme konusuna farklı bir bakış geliştirmemize neden olduğun için de teşekkür ederim:)

şimdi biraz da susalım. (bu kadar sohbetle senin zihnine ne kadar gürültülü sözcüğü davet ettiğimi biliyorum. şimdi o halde sadece ben, sözcüklerinden biraz olsun kurtulup hafiflemiş bir zihinle susayım.)

("siz"den "sen"e geçmenin, biraz da aynadan diğer boyuta atlamak gibi geri dönüşü olmayan bir iletişim sıçraması olduğunu düşünürler. oysa beni tanıyanlar bilir: kuytu yerlerde senleşip, dağ tepe tırmanırken sizleşebiliyorum. dalgınlığımdan ve unutkanlığımdan bu. bunun bir güvensizlik yaratmamasını, sadece rüzgarlı bir zihnimin olduğunu düşünmeni isterim - ki öyle sanıyorum ki sen beni zaten yeterince iyi tanıyorsun.-

sevgilerimle.