Pazar, Kasım 25

sıradan bir pazar yazısı

bir yaz günü tina ile takılırken



kitapları bir köşeye yığdık, duruyorlar şimdilik. bizim sokakta park yeri sorunu var ya, inat ettik hala oynatmıyoruz arabayı yerinden. yoksa film CD'lerini koymak için de dolap almamız şart ikea'dan. biz kitaplıklarımızı belgrad yolunda bir yerden almıştık. schlöss möble sanırım adı. iskandinav kerestesi kullanıyorlar ve eski türk mobilya geleneğine uygun olarak tamamen elde hazırlıyorlardı. örneğin rafları, kırlangıç tabir edilen çentikli bölmelere yerleştiriliyor. köşelerde de küçük, zarif oymaları var. ikisi de üç bölümden oluşuyor. ama modüler değil. yani eğer buradan taşınırsak, yeni evde iki geniş duvara ihtiyacımız olacak bunlar için. çok pahalıydı ama ömür boyu kullanacağımızı hesap edip kıymıştık paraya. hayır, kitapları çift sıra olarak yerleştirmiyoruz, kullanıma uygun olarak tek sıra. eğer ikea gelmiş olsaydı o zaman, hiç aldırmaz ikea'dan alırdık kitaplıkları. bu kitaplar için de düz, basit bir kitaplık alacağız. eğer diğer bilgisayarda bora çalışıyor olmasaydı, size dünyanın en güzel kütüphanelerinden fotoğraflar koyacaktım, ackroyd'un doktor dee'nin evi kitabından yapacağım alıntılarla. belki yarın. belki şimdi bitirdiğim giovanni rebora'nın çatal kültürü kitabından da bahsederim size yarın.


bu akşam yazmayı planlamıyordum. ama boş bir zamanım var, kitap yeni bitti ve birazdan film izleyeceğim. bugünün 3. filmi olacak. ilki malta şahini idi. ütü yapmış, yorulmuştum da canım eski, siyah beyaz bir film izlemek istemişti. magnum'un bitter çikolatası da vardı. harika oldu. filmi biliyorsunuz, john huston yönetmiş, humphrey bogart ile mary astor oynamış. eski dedektifler bir başkaymış canım, çok hoştu, pazar günü için bire bir. my fair lady'i yine bulamadım ve around the bend adında bir film seçtim izlemek için. amaaa, önce şunu demeliyim. bora akşam menüde olan türlü, makarna, yoğurt üçlüsünü istemedi ya da arçil çok seviyor diye gidip KFC'den bir kova tavuk but alıp geldi. ilginç olan şu ki, film de, çeşit çeşit KFC lokantalarında geçen bir yol filmi çıktı! evet:) michael caine ile christopher walken oynuyor. sıradan bir aile filmi ama ben seviyorum bu filmleri. geçmişin dehşetli aile trajedilerinin, bir iki mektup, bir iki duygusal sohbetle yok olması filan içimi çok rahatlatıyor. hayat basitmiş, insanlar affediciymiş gibi, düğüm olmuş sorunlar, bir tarakla taranıyor gibi dümdüz açılıyor ya filmin sonunda, huzur duyuyorum:)

çocuklar banyo yaptılar, atakuş, türkçe öğretmeninin okumayı sevdirme projesi doğrultusunda okumaya zorladığı sefiller'i okuyor. bizce ona göre ağır bir kitap. ya o, ya da sophie'nin dünyası kitabını okuyacaksınız, demiş! çok saçma! neyse ki atakuş kitabı sevdi okuyor, arçil de heroes dizisini izliyor, bora yapmak istemediği bir işi yapıyor, ben de çocuklar uyuyuncaya kadar size yazıyorum.

sıra bu yeni kitaplara gelinceye kadar listemde daha çok kitap var. ama flaubert'leri, katherine mansfield'leri okumayı iple çekiyorum. yarın üç kitaptan oluşan yeni bir liste yapacağım. büyük olasılıkla melville okuyacağım.

hımm.. bora my fair lady cd'sini bulmuş benim için ama onu izlemeyeceğim şimdi. orson welles'in touch of evil filmini izleyeceğim.

size, aşağıdaki yorumlarınız için çok teşekkür ederim. önerdiğim kitaplar seçimlerinizde etkili oluyorsa buna tahmin edemeyeceğiniz kadar çok seviniyorum.

ben filmi başlatıyorum. iyi geceler.

7 yorum:

Ali Kayhan dedi ki...

Belki bitmiştir şimdi film ama ben yine de iyi seyirler dileyeyim. :)

elektra dedi ki...

peri peri,
kitaplar, filmler, banyo yapmanın etkisiyle sakinleşip uslu uslu oturan çocuklar, eve gelen koliden çıkan kitaplar, hımmmmmımmmh bir kova dolusu kfc , bu sayede yarına yemek derdinin kalmaması, tüm bunlar bana mutlu olduğunu düşündürdü ne güzel, ne güzel:) iki post aşağıdaki resmi görünce geçen gün dersaneden baktığımda, annen gelmişti aklıma, hastaydı bir ara, yazmıştın. içim üşüdü, eyvah kötü bir haber gelecek dedimdi. kapattım yorum yazıp sormaktan korkarak. bu gün tıklayıp yeni yazıları okuyunca, yok dedim. iyi. şom düşüncem için özür dilerim. ömür katmış olayım anneciğine inşallah. öyle der büyükler. sevgiler...

endiseliperi dedi ki...

ali, öyle güzelmiş ki film. mutlaka izlemelisin. orson welles'in çekimlerine bayılıyorum, bu filmde karakterler filan da çok karmaşık, çok derindi yine. gerçi ben sana bugün gelip sünger bob'tan bahsedecektim hazır bahsini açmışken:) sünger bob da bir alem, izlemiş olsan sünger denen malzemeyi daha çok severdin:)

sevgiler.

endiseliperi dedi ki...

sevgili elektra,
ben o fotoğrafı koyarken biraz da yaşlı anne ve babamı düşündüm aslında. insan hergün biraz alıştırmak istiyor kendini ölürlerse ne yaparım, diye. gerçi ben bunu kendimi bildim bileli yaparım. daha çocukken öğle uykusuna yatmış annem nefes alıyor mu diye yoklardım. annem de çok severdi kendi ölümünü hatırlatıp bize öyle terbiye etmeyi. terbiyeli birer ruh hastaları olduk sonunda.

çok teşekkür ederim hassasiyetin için. çok şükür ki, kötü bir haber yok. eh, biz de fena değiliz.

teşekkür ederim. sevgiler.

Sera dedi ki...

aşağıdaki kitap kütlesini görünce gözlerim faltaşı gibi açıldı ve çok imrendim. iyi okumalar diliyorum ben de...

Ayşe Marika Sağlam dedi ki...

merhaba. blogunuzu izlemekteyim ne zamandır.içe dokunan sözler, kitaplar...uzun cümleler kurmaya gerek kalmıyor. hele şu sıralar yanık sarayları okuduğunuzu görünce...merhaba demek şart oldu. bu arada KATIP-BARTLEBY-HERMAN-MELVILLE den en sevdiğim kitaptır. tesadüflerle keşfettiğim blogunuz blog kardeşim oldu...sevgiler

endiseliperi dedi ki...

sera, periçıkmazı,
çok teşekkür ederim. bartleby biizm de çok sevdiğimiz bir kararkter. bazen onun gibi olmak istiyoruz ama ne mümkün:)

sevgiler.