Pazartesi, Şubat 4

karga karga, gak, dedi.

öyle klişeleşti ki, komik bile değil artık kırda yaşamak hayalimiz, değil mi? caddede yürürken, bazen akıl almaz trafiğe, acele ile bir yerlere yetişen insanlara bakıyorum ve onların inandığı şeye inanmadığım, aynı ibadeti yapamadığım, dışında olduğum, içinde olduğum zamanlarda da rol yaptığım gerçeği yakamı bırakmıyor. hep başkası olmanın, ne yapsan ait olamamanın yabaniliği bu. bu nedenle belki de, bizler, gizli bir örgütün gölgeli ruhlu üyeleri, saflık derecesinde sade bir hayatın özlemi ile doğanın ahengini uçsuz bucaksız boşlukta salınan buğday başaklarında arayan zavallı doğa severler olarak karşı evin duvarını yansıtan pencerelerimizden de pek bakmaz olduk. hem kar filan da yağmadı zaten. bazen bakarız ve baktığımıza pişman olmayız. tina’nın sinirlerini bozma pahasına bayat ekmekleri ufalayıp bırakıyorum çünkü pencere pervazına ve popüler duygularımızı çiğlikle coşturan kumrular gittiğinde bir karga da konuveriyor. bana bakmıyor, aldırışsız ve güvenli ve elbette çok zeki, ekmek kırıntılarının hikayesini, beni, pürdikkat kediyi müthiş alaycılığı ile bir anda çözümlediğini biliyorum.


bir karga, hırpani bir bilge, gelecekten haber veren bir kahin, hilebaz bir oyuncu, sürprizlere açık kafadar bir arkadaş gibidir ve yabani doğa ile şu gizemli koşuşturmalarına ürküntüyle anlam vermeye çalıştığım işbilir insan kalabalığının arasında hınzır bir aracı, sınırları doğa lehine bozan bir dost gibi seslenmektedir: gak!

başından bir karga hikayesi geçmemiş, bir karga masalı ile kendinden geçmemiş, en azından bir karga görünce şaşırmamış (evet, dikkatli bakarsanız karga öyle ya da böyle şaşırtır) kimse yok gibidir. öyleyse, benim okuduğum kitabı siz de okumalısınız. bir kitabı sevince, biliyorsunuz, şimdi ya da sonra okumanızı çok istiyorum. bu kitap, okuyun lütfen, diye kafanızı ütülemekten bıkmayacağım bir kitap.



Boria Sax
Toplumun Aynasında Karga
Kitap Yayınevi
Çev. Banu Büyükkal


kitabı önce bora okudu ve ben martin mystere ile gizem avcılığı yaparken, kafamda kapkara bir karga egzantrik karakteri ile oradan oraya uçtu. yazarı boria sax, müthiş bir yazar. tam da arkadaş olmak isteyebileceğimiz biri. ve gerçekten de sanki arkadaşımızmış gibi rahat okuyoruz onu. karga konusunda, kadim toplulukların efsanelerinden tutun da mitolojiye, oradan, masallara ve modern zamanlara, edgar allan poe’dan van gogh’a varıncaya kadar takıntılı ve tutkulu karga’yı anlatmış, hem de ona hak ettiği ölçüde saygı ve nükte ile yaklaşmış.

giriş bölümünde
karganın türleri konusunda bir açıklama var. çeşitleri, tüyleri, değişik dillerde ona verilen isimler, kargaların dil yetisi anlatılmış. ayrıca, kuş dünyasında kargagillerin en zeki kuşlar oldukları (ilerleyen sayfalarda en zeki hayvanlar oldukları), bilimsel verilerle açıklanmış. hem bizim, hepimizin bildiği hikayeler yok mu karganın zekasına ilişkin? var. yeşil ışıkta ağzındaki cevizi, caddeye bırakıp, otomobil lastiğinin altında kırılan cevizini, kırmızı ışıkta yiyen karga hikayesi en yaygınıdır. bora’nın babası, gagası kırık bir karganın yıllarca gelip karşı çatıda yemeğini yediğini gözlemlemiş. m.ö 6. yüzyılda yaşamış ezop, susamış bir karganın su dolu bir sürahiden su içebilmek için, sürahinin içine çakıl taşları atarak suyu yükselttiğini yazmış. çocuğumuzun bunu yaptığını görsek, bilim adamı olacak kerata, diye gururlanırız:)

(…) konularında son derece uzmanlaşmış bilim adamları da dahil bir çok gözlemci, kargagillerin olağanüstü ustalık gerektiren zihinsel eylemlerde bulunduklarını bildirmişlerdir. bazı araştırmacılar, pasifikte, yeni kaledonya adasında bulunan bir karga çeşidinin insandan sonra, hayvanlar arasındaki en becerikli alet yapıcısı olduğuna inanmaktadır. “alet kutusunun içinde sivri bir ağaç dalından yapılma bir maşa da vardır, bu maşayla palmiye yaprakları arasında tırtılları toplarlar. kıvrık bir daldan özenle yontulmuş bir kancaları vardır, bunula da budakların içindeki kurtçukları toplarlar. en kayda değer alet ise bir yaprak iskeletinden yapılma testeredir, bununla tırtılları öldürür, dilimlerler. bütün bu aletler olağanüstü bir özen ve planla yapılmıştır.”

s: 19


(…) kargagillerin zekasına ilişkin en dramatik örneği, bilim adamı alex kacelnik verir: 2002’de oxford’ta kargalarla laboratuar çalışması yapmış, abel ve betty isimli iki yeni kaledonya kargasını bir bilmece ile karşı karşıya bırakmış ve bilmecenin bu akıllı kuşlar için çok basit kaldığını görmüş. kuşların önüne bir tüpün içinde yem konmuş. biri düz, biri kıvrık iki de tel. hangisinin uygun alet olduğunu anında kavrayan abel kıvrık teli kapmış. betty ise öbür teli özenle kıvırmış ve yiyeceğini tüpten çıkarmış. tekrar tekrar bu ödevle karşılaştırıldığında, her seferinde sorunu çözmekle kalmayıp, teli kıvırmanın yeni yollarını da keşfetmiş. bazen pençesiyle tutup gagasıyla kıvırırken, bazen bir ucunu yapışkan banda tutturup öbür ucu kıvırıyormuş. şempanzeler ve maymunlara da aynı ödev verilmiş ama hiçbiri ödevi nasıl başaracaklarını keşfedememiş.
s: 19-20




kargaların köpekgillerle de özel bir yakınlıkları varmış. kurtlarla kargalar veya kuzgunlar arasında simbiyotik bir ilişki gözlemlenmiş. kuzgunlar, kurt sürülerini izler, sonra da kurtların öldürdüğü hayvanların artıkları ile beslenirlermiş.



I. bölüm-
mezopotamya

mezopotamya kültüründe, kuzeyden gelip oraları işgal eden kuzgun başlı insan efsanesinden; sümer-babil destanı gılgamış’ta ut-napiştim'de (yani nuh’un gemisinde), sular yükseldikten sonra, karayı bulması için gönderilen ve geri dönmediği için karaya yakın olunduğunun anlaşılıp tanrı’ya kurban kesilmesinden bahsediliyor. ayrıca bu bölümde nuh’un gemisi hikayesine üç kutsal kitaptan, üç farklı yaklaşım var.

II. bölüm-
mısır, yunan kentleri ve roma

mısır sembolizminde kargalar aşkta sadakati temsil ediyormuş. çünkü antikçağlarda yaşayanların doğru biçimde gözlemledikleri gibi, kargalar tekeşliymiş. horapollo, savaş tanrısı ares ile aşk tanrısı afrodit’in aşkını mısırlılar’ın iki kargayla tasvir ettiklerini yazmış.

(…) güvercinler, tekeşlilik konusundaki ünlerini hak etmeseler de, genelde kargagillerin ününü paylaşırlar. oysa iki kuş türünün simgesel vurgusu çok farklıdır. güvercinler genellikle ilahi aşkla ilişkilendirilerek idealize edilirken, kargagiller bütün dünyevi gerçekliğiyle evliliği temsil eder. güvercinler kur yapmayı simgelerken, kargalar aşkın fiziksel hale dönüşmesini simgeler. bu arada horapollo, kocasına sadık kalan bir dulun simgesinin kara bir güvercin olduğunu yazmıştır, çünkü bu kuşlar hayat boyu tekeşlidir.

S: 37

(..) kargagiller hayret verici bir aralıkta vokalizasyon yeteneğine sahiptirler ve antikitede bile insan konuşmasını taklit yetenekleriyle ün kazanmışlardır. (…) yunan ve roma kültürlerinde kuşlar genellikle gelecekten haber vermeyle ilişkilendiriliyorlardı, kargalar da önem açısından belki kartallardan sonra geliyordu.

S: 38


(…) grekoromen kültürün kargalarla iigili ikircikliliği aelian’da açıkça ifade bulur. birbirlerine yoğun bir sevgi duyan kargalar arasında erotik bir ilişki olduğunu ve asla rasgele cinsel ilişkiye girmediklerini yazmıştır. kargalardan biri ölürse diğeri asla başka bir eşle birlikte olmazmış. işte tam da bu nedenle, bir düğün sırasında yalnız bir karga görülmesi gelinin ya da damadın yakında öleceğini düşündüren kötü bir işaret sayılıyormuş.

S:39

(…) kuzgunun ötüşü romalılar tarafından cras latince, “yarın” şeklinde anlaşılmış ve sonsuz umudun bir ifadesi olarak yorumlanmıştır.

S: 47

(…) romalılar saksağanların dilsel yetilerini kargalar ve kuzgunlarınkinden bile daha etkileyici buluyorlardı. plinius bazı saksağanların sık sık kullanılan bazı sözcükleri tekrarlamakla kalmayıp, bunları sevdiklerini ve sürekli anlamları üzerinde düşündüklerini yazar. bir saksağan sevdiği bir sözcüğü anlayamazsa, hayal kırıklığından ölebilirdi. kuzgun bir savaşçıysa, saksağan kendini adamış bir akademisyendi.

S: 48



III. bölüm-
avrupa’da ortaçağ ve Rönesans

(…) kuzgun ya da karga özellikle vikinglerin baş tanrısı odin’le ilişkilendirilir. odin bazı yerlerde “kuzgunların tanrısı” olarak bilinir. odin’in omzunda tünemiş iki kuzgunu vardır. isimleri “hugin” (düşünce) ve “munin” dir (bellek). nordik poetic edda’da yer alan “grimnir’den deyişlerde odin kılık değiştirerek, kapüşonlu mavi bir pelerinle got kralı geirrod’u ziyaret eder. amacı, kralın konukseverlik yasarlına karşı gelmekle yaptığı ünü sınamaktır. geirrod, odin’i tutuklatır ve tanrı’yı bir ağaçtan aşağı, iki ateş arasına sarkıtır. işkence görürken odin yere ve göğe şunları söyler:

hugin ve munin uçarlar her gün
uçsuz bucaksız dünyanın üzerinde;
hugin geri gelmeyecek diye korkarım,
ama beni asıl titreten munin için duyduğum korku.

uygarlığın armağanları olan tefekkür ve anımsamanın yitirilmesiyle dünyanın yozlaşıp kaosa gireceği korkusuydu bu.

S: 52

(…) ama unutmamalıyız ki kuzgun felaket habercisi olsa da nadiren talihsizliklerin nedeni sayılmıştır.

(…) hiç kimse ölüme gafil avlanmak istemiyordu, çünkü bu onları tanrıyla ve dünyayla barışma şansından yoksun bırakacaktı. kuzgunun yaklaşan ölümü haber vermesi korkutsa bile, yine de bir lütuf olarak algılanıyordu.

S: 61

(…) kargaların fanilikle ilişkileri, bugün de gözlerin çevresinde yaşlanma çizgilerini anımlarken kullanılan “karga ayağı” deyişinde kendini gösterir. bu terim büyük olasılıkla karga pençesinin sihir yapımında kullanıldığı zamanlardan kalmadır. kargaların kehanetle bağlantıları gemi direğinin tepesine yakın kondurulan “karga yuvası” teriminde de kendini gösterir. bu deyiş kısmen kargaların yuvalarını ağaçların tepesine kurma alışkanlıklarından gelir. yine de, karga yuvasından karayı ya da uzaktaki gemileri görmeye çabalayan nöbetçi, biraz da bir müneccim, yani bir karga gibidir.

S: 62

IV bölüm-
asya


insanların en zekisi berberdir;
hayvanlarınki çakal,
kuşların en akıllısı kargadır;
rahiplerinki ise beyaz cübbe giyen.
pançatanka

bu bölümde, belki de çok eski devirlerde bir karga kültü olduğu ve bunun tüm dünyaya yayıldığı ve günümüzde de parça bölük efsanelerde ve halk inanışlarında yaşamayı sürdürdüğü anlatılıyor.

kuzeydoğu sibiryalı çakçiler’in efsanesinde bir zamanlar evrende yalnızca kuzgunla karısının yaşadığı ve kuzgunun canı sıkılan karısının isteğiyle dünyayı yarattığından sözediliyor.
yine sibirya’daki kamçatka yarımadasında yaşayan koryaklar’ın masallarında dünyanın yaratcısı ve kabilenin atası olarak büyük kuzgun görülüyor.

çin mitolojisinde güneşle ilişkilendirilen karga hikayesini; hindu destanı olan ramayana’da ölüm tanrısı yama’nın iblis ravana’dan gizlenmek için karga kılığına girişini, tekrar eski haline döndüğünde kargayı kutsadığını ve karganın yaşlılıktan veya hastalıktan değil de ancak öldürülerek hayatına son verileceğini; evlenince kocasıyla gülüp oynaşmaktan bulut desenli göğü dokuma görevini ihmal eden zhi nu’yu, gökler imparatorunun aşıkları ayırarak onları samanyoluna yerleştirmelerini ve çok ağlayan karı kocaya acıyan saksağanların çin takviminin yedinci ayının yedinci gününde gökyüzünde bir köprü oluşturarak onların bir araya gelmelerini sağlamalarını da bu bölümde okuyacaksınız.




V. bölüm-
amerikan yerli kültüründe karga


karga veya kuzgun uzak kuzeyin söylenceleri ve destanlarında çok ön plandadır. karganın kara renginin karda dramatik biçimde göze çarpması ve karganın haşin çığlığının kutup dairesi’nin sessizliğinde çınlaması bunun nedenlerinden olabilir. en önemli açıklama, kuzeyin iklimi çetin bölgelerinde, yiyeceğin hemen hiçbir zaman yeterli olmadığı yerlerde karganın leş yiyerek sağ kalma yetisinin hem korku hem de hayranlık uyandırmış olmasıdır.

S: 80

(…) küçük kuzgun ABD’nin güneybatısında yaşayan yerliler arasında bir numaralı hilebaz olarak tanınan çakalı andırır. her iki efsanevi figür aynı anda hem soytarı hem de bilgedir. çakal cinsel arzularıyla ün yapmıştır, kuzgun doymak bilmez iştahıyla tanınır. bu, ölüm ve doğumun sonsuz döngüsünde yeniden yaratılış için gerekli olan yıkımın nedenidir. kuzgun dünyanın oluşumunda gerçekten de büyük rol oynamıştır, ama bu hilebazlığının tesadüfi bir sonucudur.

en iyi bilinen yiğitliklerinden biri, dünya için ışığı çalmaktır…

S: 82


(…) ABD’nin hemen her yerinde amerikan yerlilerinin mitolojilerinin çoğunda büyük rol oynayan kuş kartaldır, ama kriz zamanlarında daha çok kargayı öne çıkarmışlardır. kartal, güneşin ve evrensen düzenin simgesidir. ve sulh zamanlarında esin verir. ne ki, büyük kriz zamanlarında aynı anda hem güneşe hem de karanlık ölüler diyarına ait olan karga daha fazla kurtuluş umudu sunar gibidir. karga daha yaklaşılabilir bir kuştur ve sağ kalmayı hep başarır. ruhlar dansı’nda, genelde dansçıların oluşturduğu halkanın içi doldurulmuş bir ölü karga yerleştirilirdi.

S: 85

amerikan yerlileri astrolojisinde kuzgun insanlarının son derece özel bireyler olduğu, çünkü insan yaşamındaki dönüşümlerde bir katalizör görevi gördüğü, bunu başarmak için diplomatik bir davranış biçimi geliştirdikleri ve diğer insanlara özen ve ilgi gösterdikleri, toplumsal temastan mahrum bırakıldıklarında depresyona girebilecekleri belirtiliyor.

VI. bölüm-
romantik çağ

(…) modern dünya dediğimiz şey, son birkaç yüzyılda gerçekleşen bir dizi (toplumsal, politik ve teknolojik) ayaklanma ve devrimin sonucudur. insanlar modernliğin ne zaman başladığı konusunda asla anlaşamıyorlar. bununla birlikte, kargaların tarihçesine bakarak başlangıcı 1666’da büyük londra yangınına dek götürebiliriz. yangında en azından ingiltere’deki kentlilerin birçoğu için kargagillere duyulan geleneksel saygı birdenbire yok olmuştu.

daha önce de gördüğümüz gibi, kuzgunlar ingiltere’de uzun zamandır koruma altındaydılar. 1666 eylülü’nde londra köprüsü yakınlarındaki bir fırında çıkan yangın bir hafta söndürülemedi ve 13 bin ev kül oldu. yetkililer yıkımla başa çıkmakta ve ölüleri gömmekte yeterince hızlı davranamadılar ve sağ kalanlar kargaların ve kuzgunların sokaklardaki yanmış cesetleri didiklediklerini görerek dehşete kapıldılar. özellikle kuzgunlar, bu ziyafet için sürüler halinde londra’ya geldiler ve burada ürediler, ta ki vatandaşların imza toplayarak kraldan bunların öldürülmesini emretmesini isteyene dek.
S: 92

1829 tarihli bir taşbaskının altına yazar şu notu düşmüş: kugunların cesetleri didikleme biçimlerine bakınca insan onların anatomi hakkında çok şey bileceklerini düşünüyor:)

s: 102

bu bölümde, grimm kardeşler’in “sadık johannes” öyküsü, charles dickens’ın “barnaby rudge” romanı, edgar allan poe’nun “kuzgun” şiiri, van gogh’un “buğday tarlası ve kargalar” tablosu hakkında karga bağlamında nefis açıklamalar var.


VII. bölüm-
kargaların tanrısı


peki kimdir kargaların tanrısı? düşünün bakalım. elbette korkuluklardır. bu bölümde korkuluk anlatılıyor. okumaktan en çok zevk aldığım bölüm. bu bölümden hiçbir şey yazmayacağım, kitabı alıp tümden okumanız gerekiyor. çünkü yazmaya kalkışsam hepsini yazmam gerekir.

tamam, peki şu kadarını yazıyorum, başka yok:

(…) zamanla, amerika’daki birçok çiftçi kargalara teslimiyetçi bir hoşgörüyle bakmaya başladı, tıpkı İngiliz atalarının çok önceleri ekin kargalarına gösterdikleri hoşgörü gibi. korkuluklar amansız bir yok etme yarışının parçaları gibi görünürler, belki de hayvanlar arasındaki en akıllı hasımlarıdır. kargalar çiftçilere gerçek anlamda zarar vermezler, yalnızca onları ürkütürler, belki de korkuluklar bu davranışa karşılık verme çabasıdır. en iyi korkuluk bile yalnızca bir iki hafta işe yarar, bundan sonra kuşlar onun zararsız olduğunu anlarlar, bazıları en başından beri işe yaramayabilir. en fazlasından, korkuluk çiftçinin yeni ektiği tohumların kök salmasına yetecek kadar zaman kazanmasını sağlayabilir.

(…) aslında kargalarla korkulukların genellikle pek çok ortak noktası vardır. her ikisi de biraz hırpani, biraz hınzırdır ve doğaüstü güçlerle yakından ilişkilendirilirler. sanki ikisi de sürekli sırıtır.

S: 118


VIII. bölüm-
yirminci yüzyıl ve ötesi

seton’un “gümüş benek, bir karganın öyküsü”, aslında avusturyalı bir nazi olan ve kargagiller hakkındaki çalışmalara popülerlik kazandıran konrad lorenz’in çalışması, uçan fil dumbo, yeşil kargayı kendisinin simgesi olarak seçen irlandalı oyun yazarı sean o’casey, ted hughes’un crow isimli şiiri, brandon lee’nin başrolünü oynadığı karga filmi… ve daha fazlası bu bölümde.

karga’nın kronolojisi

bu bölümde yazar, kargaların ilk olarak avustralya’da ortaya çıkıp, m.ö 30-20 milyon yılında, kıtaların birbirine yaklaşmasıyla asya, avrupa ve amerika’ya geçişlerinden başlayarak bir karga tarihçesini özet olarak sunuyor.




karga kitabının bittiği gün,
gri bir pazar günüydü. gece ayrıca pusluydu hava. bora sabah dolaşmaya çıktı ve bostancı remzi kitabevi'nden aldığı üç parçalı dünya haritası ile döndü. ilk kez kullandığımız macun yapıştırıcı ile onu koridordaki duvara özenle yapıştırdık. ama ikimiz de yanılmışız, dünya yamuk duruyor orada şimdi. bildik bir yapıştırıcı alıp tekrar yapıştıracağız:) sonra.

Evcininin çikolatalı kurabiyesinden yaptım, üşenmeyip tel üstünde filan da beklettim pişince, güzel oldu. limonata da yapmıştım. başka zaman bahsetmek isterdim ama philips’in katı meyve sıkacağı ile limonata yapmak çok kolay. limonları soyup suyunu çıkarıyorum birkaç dakikada. altı limona birbuçuk su bardağı şeker ve 6 bardak da sudan oluşuyor, kural olarak. ama limonlar çok ekşi olduğu için ben şeker ve su oranını değiştirdim.

battaniyenin son parçasına başladım. hadi bakalım.

yatakta film keyfi için laptop’u yatak odasına getirdik kelebek ve dalgıç filmini izleyecektik. filmin ilk bölümleri hastanın bozuk gözüyle görüntüleniyor ya, benim gözüm kapanmaya başladı yavaş yavaş ve tüm öğleden sonra uyuduk neredeyse.

tüm öğleden sonra uyuyunca yemek zamanına hazırlıksız yakalandık. bora KFC’ye gitti ve bir kova kanatla döndü.

bora çalışmaya başladı ben de biraz örgü örüp flawless ile rendition filmlerini izledim. bora işi çok önemli olduğu ve uykusunun gelmesini göze alamadığı için işyerine gitti. bir kavanoz kurabiye ve bir muz verdim sabaha kadar yemesi için.

karga kitabını okudum ve size yazmak için sayfaları incelerken, sayfa 53’te burnumdan bir damla kan kitaba düştü. çok egzantrik oldu. kehanet, büyücülük, efsaneler filan derken, ne bileyim… sayfa 53’te pek kasvetli şeyler var yazmayayım şimdi buraya. Iyk.

ayrıca, korkuluk elbisesi dikmek ve içlerini samanlarla filan doldurup, bir minibüse yükleyip, köy köy dolaşıp korkuluk ticareti yapmak geldi içimden. hazır dikişe de merak sarmışken:) nedenmiş, neden olmasın? tekdüze tarlasını şenlendirmek için her çiftçi bir korkuluğu olsun istemez mi? hatta bemce evlerin balkonuna da yakışır:)

hah, bu arada bir mail geldi, karadeniz yazısını dergilerinde yayınlamak için onay istediler. ben de sevinerek kabul ettim:)


gak!

17 yorum:

EKMEKÇİKIZ dedi ki...

Bu bir karga antolojisi!
Kargaya Övgü.:)

En zeki hayvan mı, yoksa sadece en zeki kanatlı hayvan mı?
Neyse, zeki ama!
:))

Neşen yerine gelmiş, çok sevindim.
:)

EKMEKÇİKIZ dedi ki...
Bu yorum yazar tarafından silindi.
EKMEKÇİKIZ dedi ki...

Hayır, bir de tek tıkda yorum gönderebilmeyi becersem...
İkinci de aynı yorumdu.
Bu defa fazla tıklamışım da...
:)

elifsavas dedi ki...

Korkuluk tuccarligi fikrini cok tuttum. :o)

www.elifsavas.com/blog

elifsavas dedi ki...

Yaziyi bastan sona, bayila bayila okudum. Cok tesekkur ederim!!!! Karga ve kuzguna bayilirim. Cok seviyorum su hayvanlari ya.... Bir dukkan var, karga motifli kazak ve tisort satiyorlar. Ben kendime degil ama Brian'a aldim. Fotosunu bulursam, linkini yollarim.

Tabii Edgar Allan Poe...

Karga bokunu yemeden. :oP

www.elifsavas.com/blog

müzi dedi ki...

evimizin dibinde iki ceviz agaci vardi, hala vardir. oraya cok dadanir kargalar. kucuklugumden beri cok izlemisimdir kargalari o yuzden. hele bir de cevizleri geceleri dusururler, tak tak diye sesler gelir gecenin korunde. bir de kinci derler kargalar icin ama ben hic bir kotuluklerini gormedim. ayrica karganin haberci olduguna inanilir. gakladinda, 'karga iyi haberse getir, kotu haberse gotur' derler.

sen hep yaz peri.. hep yaz :)

Justin Biebery dedi ki...

Çocukkken, o zaman altı yaşında olan en küçük kardeşim okula gitmek için evden çıkmıştı. Yolun kenarında grup halinde konmuş kargaları görünce korkmuş eve geri dönmüş. Annem 'Ne oldu neden okula gitmedin?' diye sorunca o da: 'Yolun kenarında kartallar var ve bana kötü kötü bakıyorlar' demiş. Annem, kardeşime yolun o kısmında eşlik etmişti okula gitmesi için. Sonra, çocuk aklı kardeşime takıldık hep 'korkaklığı' yüzünden. Ama birgün şöyle yakından baktım da kargaların gözünün içine doğru, hakikaten ürkünç olduklarını düşündüm ben de...

redrabbit dedi ki...

merhaba,
yazınızı okuduktan ve Katherine Mansfield'imi bitirdikten sonra bugün karga kitabını aldım.Birkaç kitabevine baktım ama Kabalcı'da kalan son kitabı satın aldım.Bu arada Susan Mc Hugh'un "köpek" kitabı da hediye olarak verildi.Mutluluğum iki kat arttı..İşe giderken dolmuşta okumaya başladım bile..Bu arada unutamadığım ve hep anlattığım bir anımı anlatmak isterim kargalarla ilgili..Bir sabah yürüyüşü dönüşünde Fındıklı parkından geçerken hafif tombul bir karga birden sol omzuma kondu..Elimde de küçük bir pet şişe su var..Önce ürktüm tabii,yüzüme,gözüme yakınlığı nedeniyle ama bir tepkide bulunamadan pet şişeye doğru zıplamaya başladı bu arada sürekli öttü..Ne yapmak istediğini birkaç dakika sonra anlayabildim.Arkadaş susamıştı ve benden su istiyordu..Hemen -bu arada o elimde ve bana bakıyor-pet şişeyi açtım,diğer avcuma usulca döktüm,o da içmeye başladı böylece..Epey içtikten sonra tekrar öterek omzuma çıktı ve bana onun tüylerini okşamam için izin verdi..Etrafımızda toplanan kalabalığa aldırmadan bir süre yürüdük,daha sonra son bir ötüşle uçtu ,gitti..Tüylerine bayıldım..Gözlerine de ..Gözlerim hala arıyor onu..

benhayattayken dedi ki...

tedrisattan geçmiş her türk genci, kargalarla, dayısının tarlasındaki kargaları kovan küçük mustafa bağlamında ilişkiye girer ve bu ilişkiyi bilinçaltının sonsuz koridorlarında kaygıyla korur.

bizim açımızdan bir de bu var yani.

ben şahsen bu hikayeden, nedense, derinden etkilenmiştim.

SERAP dedi ki...

Kitap Yayınevi'nden çıkan diğer kitaplar gibi bunun da konusunu beğendim.Anlatımındaki emek içinde teşekkürler.Ben şu Kelebek ve dalgıç konusuna takıldım.Filmi Bilgisayarda izlemenin sırrını bende alabilir miyim?Zira Ordu denen memlekette vizyona gireceğini hiç sanmıyorum.

gaykedi dedi ki...

yanlış hatırlamıyorsam bir profesörün anılarında okumuştum, bir kargayı ya da yavrularını kedinin elinden kurtarıyor ve karga yılarca onun balkonuna fındık-ceviz getirip atıyor teşekkür için...

neo dedi ki...

sevgili peri,

yine döktürmüssün, bu şahane karga yazını edirne'ye gitmeden okudum ama bir-iki satır yazacak bile vaktim olmadı. ofise geldim, toplantı var ama henuz kimse gelmemis. kimselerin olmadıgı ofislerde normalde duyulmayan bilgisayar homurtuları ("hımırtı" daha doğru olur aslında, o kadar da gürültülü sayılmazlar :) esliginde bir seyler yazmak, internette dolanmak gibisi yok. nefis kurabiyeler var, çay-kahve de taze yapıldı, yağmurlu bir gün. ofiste gececek bir cumartesiden daha fazlası da beklenemez zaten.

bugun cıkısta karga kitabını alacağım robenson kitabevinden. elimde ince bir kitap var, bitsin hemen buna başlayacağım. o ince kitabı da yazarım belki, güzel gidiyor.

çamlıca'daki eniştemiz'den ne güzel bir bölümü koymuşsun sayfaya :)

son olarak, bu kitapta bahsediyor mu bilmem ama kargaların parlak şeylere ilgisini oldugunu, gördükleri yerde hemen (ç)aldıklarını, yuvalarında kimi zaman mücevherler, parlak taşlar ya da kağıtlar bulunduğunu okumuştum bir yerlerde..

sevgiler, öpücükler

Unknown dedi ki...

merhaba, şu bildik karganın bilmediğimz ne marifetleri varmış, kitaplara konu olacak şaştım doğrusu. güzel hazırlanmış bir yazı,severek okudum.
ayrıca yazınızın dergide yayınlanacak olmasına da sevindim, tebrik ederim.
bir de kaleminiz güçlü, seve seve yazılarınızı okuyabilirim.
sevgiler...

torkunc dedi ki...

Uzun zaman oldu, kapınızı çalmayalı. Gelgitlerle dolu bir dönemdi bu. İş hayata küsme noktasına varmadı ama bir şey şalteri indirmişti işte (bknz: hayatın ta kendisi). Geri döndüğümde ise hemen atlayamadım eşikten, bir müddet camdan kafamı uzatıp sizi ve konuklarınızın seyre dalıyor sonra da fakirhaneye geri dönüyordum. Nihayet cesaretimi toplayıp kapınızı çaldım işte…

Ne miydi bana cesaret veren? Elbetteki emek verip sayfalarca alıntıladığınız Karga’nın ta kendisi. Heyecanınızı anlıyorum. Bendeniz de beğendiğim bir kitap olunca benzer şevkle onu paylaşma ihtiyacı duyuyorum. Tebrik ederim sizi, bu kitabı okuyacak biri daha kazandırdınız…

Çocukluğumun geçtiği kasabada bir çok tarla vardı ve bir o kadar da korkuluk. Sanırım kargalardan daha çok korkardım o çirkin korkuluklardan.

Selametle efendim

Öykücü dedi ki...

Kargalar ve kavak ağaçları.

paticanlar dedi ki...

Rabbim her bir şeyi ayrı güzel, ayrı bir hikmetle yaratmış.
İnsandan başka bütün mahlukat, her an zikirde. Her birinin tesbihi de ayrı ayrı.
biz duyarız onu "gak"
o der hep "Ya Hak, Ya Hak" :))

Adsız dedi ki...

Karga ile ilgili bir yazı yazıyordum. Üstün körü bir araştırayım derken blogunuza tesadüf ettim. Ellerinize sağlık. Bu kadar güzel özetlenir ve çok içten. İlk iş kitabı alacağım. Sizinle paylaşmak istedim. İyi çalışmalar.