Pazar, Şubat 17

soba başı hikayeler


annemiz söylerdi; köyde kışın, salonun ortasındaki ocağın çevresine toplanır, hikayeler anlatırlarmış birbirlerine. bazen saz çalıp, eski destanları türküleriyle birlikte söylerlermiş. vakit böyle geçermiş. kimin başından şöyle azıcık olağanüstü bir olay geçse, söylene söylene efsaneleşirmiş. cinlerin, perilerin yaşadığına inanılır; gün ve gecede muhakkak onların da payı olurmuş.

ben çocukken, yine soba başında bu hikayeleri anlatırdı annem. güzel olduğunu bildiği sesiyle o upuzun destanları türküleriyle birlikte hiç unutmadan söylerdi. bu hikayelerle, artık sönmeye yüz tutmuş sobanın sıcaklığında, meşe odununun kokusunu duya duya uykuya dalıp, düşlerimde, halılarda gizlenen cinler, su başında bekleyen aşıklar, büyülü atlarla sabahı ederdim.



kar durmamacasına yağarken ve ev sıcacıkken, hoş bir rastlantıyla bugüne çok uyan bir kitap seçmişim. sadık hidayet'in kitabı aylak köpek, soba başında otururken, bir yabancı yolcu çıkagelmiş ve biz suspus onu dinlerken, başından geçen türlü hikayeleri yavaş yavaş, mırıl mırıl anlatıyor gibi hissettim. hikayeler bir taraftan bize çok yakın doğu kültürünün izleriyle, diğer taraftan çok aşina olduğumuz çehov'u, poe'yu, kafka'yı çağrıştırmasıyla çok büyüleyiciydi. yerimden kalkmadan yedi kısa öyküyü okuyuverdim.


evet, kasvetli, yalnız ve kederli insanları anlatıyor hikayeler. ölüm, ince ince dolaşıyor kenarda köşede. ama çok bize yakın, çok samimi, çok alçakgönüllü bir dil bu. başımız yerde dinliyoruz soba başındaki yabancıyı ve öyle yakın buluyoruz ki kendimize, omzunu sıvazlamak filan istiyoruz, ölmeyi de düşünmesin*.



kar böyle şiddetli yağarken, kitapçıya uğrayamazsınız belki ama kütüphanenizde okunmamış bir sadık hidayet kitabınız varsa onu şimdi okumak çok hoş olurdu.


s. hidayet'in yaptığı bir resim

Aşağıya, kitabın son öyküsü, karanlık oda'dan bir paragraf ekledim. Kitabın tamamının bu kadar 'karanlık' olmadığını, fantastik hikaye, taht-ı ebu nasr öyküsünün nefes kesici olduğunu, katya ve tecelli öykülerinin dokunaklı aşkları, Kerec Don Juanı'nın yozlaşmış gönül ilişkilerini zevkle okuyacağınızı söyleyebilirim. çıkmaz öyküsü ise çaresiz, kaderden çıkış olmaz, dedirtiyor.




"Atalarımın yorgunluğu bana geçmişti ve geçmişin nostaljisini içimde hissediyordum ben. Kışın uyuyan canlılar gibi inime çekilmek, kendi karanlığıma dalmak ve kendi içimde olgunlaşmak istiyordum. Karanlık odada resmin belirmesi gibi insanın içinde gizli olan şeyler de hayat koşturmacası ve kavgası içinde, o aydınlıkta boğulup ölüyor. Sadece karanlıkta ve sessizlikte görünüyor insana. Bu karanlık benim içimdeydi, onu yok etmek için boşuna uğraştım. Üzüntüme gelince, neden bir süre boşu boşuna başkalarının peşine takıldım? Şimdi anladım ki benim en değerli yanım bu karanlık ve sessizlikmiş. Bu karanlık her canlının yaratılışında var. Yalnız inziva halinde, kendi içimize döndüğümüz zaman, dış dünyadan uzaklaştığımız zaman bize görünüyor. Ama insanlar hep bu karanlık ve inzivadan kaçmaya çalışıyor. Ölüm sesine kulaklarını tıkıyorlar, kendi kişiliklerini hayatın hayhuyu arasında yok ediyorlar! Mutasavvıflar ne demiş:'hakikat nuru bende tecelli ediyor.' Bense aksine, Ehrimen'in inişini bekliyorum. Şimdi olduğum gibi kendi içimde uyanık kalmak istiyorum. Düşünceleri aydınlatan parlak ve kof cümlelerden iğreniyorum. Hızrsızların, kaçakçıların, para düşkünü ahmak yaratıkların arzularına göre düzenlenip yönetilen bu yaşamınkirli ihtiyaçları uğruna kişiliğimi yitirmek istemiyorum."

s.81


sadık hidayet
aylak köpek
YKY
çev. mehmet kanar


*sadık hidayet için ayrıntılı bilgi:

3 yorum:

Butterfly dedi ki...

Sevgili Peri, tam da hüzünle yağan karı izlerken odamdan Loreena söylerken, kütüphenemde beni bekleyen bir sürü okunnmamış ve sadık kitabım beklerken ben daha iki gün önce aldığım, ye dua et sev adlı kitabımı elime alıp arada bir tipi şekilnde yagan karı izlemeye koyuldum ama bu kitaptan yaptığın alıntı tam da ortamın büyüsüne uydy, kar diz boyu,rüzgar uğuldarken, içimden sesler korosu sayıklarken...

elektra dedi ki...

peri peri, ne zamandır yeni yazı yok ama peri'den derken, bu akşam bir baktım iki tane birden:) iki ayrı kitap iki güzel yazı. havada da kar ve bugün bu kar yağmasa işe gitmek zorunda olacak ben özlediğim sevgilim kar sayesinde sıcacık evimdeyim. çok keyiflendim:)

senin annen, bana babaannemi hatırlattı. babaannem bugünkü aklımla yanımda olsa, alıp üniversitelere götürüp yararlanın halk kültürünü tanımak adına diyeceğim bir kadındı. masallar, oyunlar, tekerlemeler, bilmeceler. küçüktük tabii o zaman, saklamaya değil, tüketmeye meyilliydik onun bize verdiklerini. hiçbir şey yok aklımda şimdi ondan kalan. sadece bunlar onda vardıyı anımsıyorum. babam anlatmıştı , o eski zamanlarda, tv. yokken, kasaba sinemasına gelen filmler dönemiyken, herkeste de sinemaya gidebilecek kadar para yokken, mahalledeki kadınlar para toplar, babaannemi yollarlarmış. babaannem gidip seyreder, gece herkese uzuzn uzun anlatırmış. öyle bir anlatımmış ki, millet filmi izlemiş kadar olurmuş:)
neyse, yazının aklıma getirdikleri bunlar. ellerine sağlık, iyi geceler, sevgiler...

gaykedi dedi ki...

peri'cim yazdıklarını okurken, anneanemin eski evinde, şu an ismi aklıma gelmeyen, hani şu yanında fırın olan odunlu sobanın başında, bize anlattığı o ürkütücü masalları, çok korksak bile büyük bir merakla dinlediğimiz günlere gittim bir an...