Salı, Nisan 29

Kasım 1986

aslı, last fm'i yazmış, uğraştım yapamadım. canım sıkıldı, youtube'tan aşağıdaki şarkıları dinledim. evet, müzik konusunda nasıl tutucuyum, görüyorsunuz. aynı şarkıları dinleyip duruyorum. çoğunuz biliyor ya, bundan taa 22 yıl önce ilk aşkımla dinlediğimiz şarkılar bunlar. vay bee.

onu, bazen bu şarkılarla, bazen beni tanıştırdığı cortazar ve borges'le, bazen konusunun o olduğu, ama bir türlü ne telefonunu ne adresini hatırlayamayıp onu kalabalık içinde kaybettiğim rüyalarla ve bazen de durup dururken hatırlarım.

bugün güneşli ve bahar artık daha çok kalacak gibi. bahar, öyle ya da böyle aşkı hatırlatır insana daha çok da taaa ilk aşkı:)







11 yorum:

teyzenteyfik dedi ki...

Evet!
bahar aynen öyle. :)
sondaki sarkiyi animasyon film izleyerek dinlemek ne degisik olmus. (cümleyi kuramadim dogru düzgün ya:)

Cok sevgiler.

endiseliperi dedi ki...

teyzen, hoşgeldin!
cohen koymayı unutmuşum. oysa buzbağ şarapları ile birlikte cohen dinlerdik geceleri cebeci de ki o evde. ve ben allahım, ne kadar suskundum. gözümü dört açmış, kalbimi deli gibi çarpan bu aşkla birlikte önümde geniş, geniş bir deniz gibi açılan şu muhteşem hayatı anlamaya çalışıyordum.

G.'nin sesi bir nehir gibi çağıldardı oysa. inişli çıkışlı, coşkulu, gülümseten, sersemleten bir konuşma tarzı vardı. en olmadık zamanda, en olmadık yerde tutup öpüverirdi. ya da tutup elimden koşmaya başlardık.

böyle işte. sen listeye cohen de koy zihninden. eksik olmasın.

sevgiler.

Delfina ; dedi ki...

Ben de senin gibiyim peri...Eskilerden vazgeçemiyorum...Şimdiki nesil bize çok mu karışık geliyor acaba...ama bu eskileri dinlemek,dediğin gibi ilk aşkı,ilk güzellikleri anımsatıyor,içimizi ısıtıyor...sevgiler pericim..

Adsız dedi ki...

önyargı hakkımı kullanayım mı? kusura bakmayın ben birazhınç doluyum türk sinemasına... "ne anlatırsıns en hemşerim, neyin peşindesin!é diye haykırasım geliyor bu sinemacı tayfasının suratına. Allah iyi ki yavuz turgul'u, şener şen'i falan yaratmış yoksa iğrenç derecede kaba bir ideolojizmle boğulup kalacaktık.

nuri bilge ceylan'ı seyretmedim seyretmek de istemiyorum, zira bunalmak için daha kaliteli örnekler olduğuna dair önyargı hakkımı hakların demir ökçeler altında eziliverdiği bir ülkede inatla kullanmak istiyorum!

elektra dedi ki...

peri peri, uykusu gelmesi insanın ne büyük bir lüks. bende bu sıralar godot gibi oldu uyku. bekle bekle gelmiyor. bir beklediğim vardı benim o gelmiyor bari uyku gelsin diye düşünüyorum, uyku da gelmiyor. daha da kötüsü beklediğimin ne olduğunu da bulamıyorum. böyle bir döngü içindeyim. oturdum müzikleri dinledim. aynı tarihler aynı müzikler, mekan farklı ben istanbuldayım. bir de kalp farklı. boş benimki:) bu boş kalbi bile titretebilmiş müzikler seçtiklerin. ben de tutucuyum müzik konusunda. giriyorum download edeyim yeni bir şeyler diye. sıkılıp yine bildiğim müzikleri dinliyorum bilgisayarımdan.
bir de sana tüm sıkıntını dağıtıp evet bugün iyi bir şey olacak, hımmm, buyursun bakalımı duyumsatacak bir rüya göreceğin güzel bir uyku diliyorum:)
sevgiler...

müzi dedi ki...

ben de oyleyim muzik konusunda, tutucu. ama bilemiyorum, acaba sarildiklarim eski sarkilarim mi yoksa onlarin bendeki hatirasi mi? dinlerken, onlari ne zaman, nerede, hangi ruh hali ile dinledigimi hatirliyorum ve daha bir seviyorum onlari. senin yukaridaki yorumunu okurken peri, sen de bu sarkilari dinlerken yalnizca muzik dinlemiyorsun da baska yerlere mi gidiyorsun diye gecirdim icimden.

endiseliperi dedi ki...

çok sevgili işitme kaybı,
benim tekno müzik dinleyip, hislenip ağlayan bir arkadaşım da vardı. bu, neyi nasıl anlamlandırdığınla ilgili sanırım. bora arçil'e metallica'nın şarkı sözlerinin olduğu bir kitap aldı. biz, ailecek seviyoruz metallica'yı. geçen gün arçil'e çıkışırken, "hem metallica hem iron maiden dinleyip, sonra da nasıl oluyor da bu aptal, yalap şap yapılmış, oyuncularından tut, senaryosuna kadar beceriksizlik yüklü, üçkağıtçı bir ahlakı pişirip pişirip önümüze koyan, sahip olduğumuz değerleri midemizi bulandıracak kadar ucuzlaştıran bu dizileri izleyebilirsun, anlamıyorum,"dedim. "ne ilgisi var onunla bunun,"dedi. çok ilgisi olduğunu söyledim. seçtiği müzik kadar insanı ele veren ne var? ve insan her şeyiyle bir bütün; bakış açısından tut, yaşam biçimine kadar. kendini bir noktada süper eğitmiş birinin, başka herhangi bir konuda da öyle ya da böyle incelmiş bir zevkinin olacağını düşünmek çok abes değil bence. ama evet, metallica da eski şekerim, şimdi ne dinliyor gençler, pek emin değilim. ama ara sıra mtv'yi açık bırakıp son tınıları yakalamaya çalışıyorum.

aslında müzik konusunda değil de, geçen gün yolda giderken moda konusunda bu kuşak farkını konuştuk bora ile. bir mağazaya girdiğimizde öyle sanıyorum ki bambaşka şeyleri tercih ederiz bu gençlerle. yine de yine de sallapati ve frapan görünen ile sadelikten hoşlananların her kuşakta beğenileri buluşabilir.

hımm... karıştırdım sohbeti biraz galiba. üstelik ne dediğim de pek anlaşılmıyor gibi. yargunluğuma ver, olmaz mı?:)

sevgiler.

endiseliperi dedi ki...

afşar bey,
ben önyargıya karşı olan bir insan değilim. önyargının çok geliştirirci olduğunu, meraklı bir insanın yanılmış olmanın tüm tehlikelerini göze alıp bir yargıda önden önden bulunacağını bilirim. bilimin de önyargısız gelişemeyeceğini düşünürüm. her şey adı önyargı olan henüz kanıtlanmamış bir fikirle başlar. işte bundan sonra, aydın bir insan, önyargısının sorumluluğunu taşımayı isteyen insan araştırma yapar. sonrasında fikri sabit kalır ya da değişir.

önyargılı olmanız hakkında olumsuz bir yargım yok doğal olarak. ama işte bu noktada, konuşmak lazım. konuşuyorum:

nuri bilge ceylan filmleri oysa tam da sizin seveceğiniz filmler. 80 sonrası yapılmış o komik bunalım filmleriyle alakası yok. 80 sonrasında üreticisiyle tüketicisinin birlikte gül gibi geçinip gittikleri birbirinin aynısı kalitesiz işler yapıldı. türk dizileriyle de ayyuka çıktı bu durum.

nuri bilge ceylan'ın filmlerini izlerseniz, onu bu topluluktan titizlikle vareste tutmanın gerekliliğini görürsünüz. üçbeş kuruşla, akrabalarıyla birlikte çektiği oldukça ekonomik filmlerindeki gerçekçi yaklaşımı, sadeliği, inanılmaz güzel kadrajlarıyla türk sineması için gerçekten umut veren, heyecan duyduran bir yönetmen. hiç bir filminde bir temayı gözünüze sokmuyor. olan biteni hiç bir yapay, gösterişli, samimiyetsiz bir kare ya da cümle ile anlatmıyor. izleyeceğiniz filmlerde hissettiğiniz en temel şey samimiyet olacak. ama ne melodram var bu filmlerde ne seyirciyi tavlamaya yönelik bir söz. her şey tasarruflu. öyle ki, kasaba ve mayıs sıkıntısında bir doğu bilgeliği tavrı bile hissedebilirsiniz. siz taşra kökenli misiniz, bilmiyorum; kasaba ve mayıs sıkıntısı ile bir taşra sıkıntısını, doğa insan ilişkisini bir mesafeden izleyeceksiniz. evet, nuri bilge ceylan öyle seyircisini filmin içine çeken bir yönetmen değil, yönetmen olarak kendisi bile nesnel bir yaklaşımı benimsiyor. tarlada geçirilen bir akşam, ateş başında ailenin üç kuşağının birlikte ettiği sıradan bir sohbet, ebeveynin yakınması, gençlerin hırçınlığı, sonra anne babanın yatak odasından gelen mırıltılı sohbetleri... her şey sıradan ama böyle olmakla beraber yine de olağanüstü.

uzak filminde artık istanbul var. taşra kökenli olmakla birlikte kentleşmiş bir reklam fotoğrafçısı bşrolde. başrolde ama bu filmlerde bir kahraman ya da antikahraman da yok. reklam fotoğrafçısının, 80 sonrası çoğu kişinin başına gelen geliyor ve yaratıcı olduğu her yeteneğini sermayenin (demirökçenin altında ezilmeye) hizmetine veriyor. sonra da hayalini kurduğu gibi iyi fotoğraf filan çekmiyor. zaten kendiyle, kökenleriyle, ailesiyle ilişkisi tümden zayıflamış bir adama dönüşüyor. taşradan, uzak yerlere giden gemilerda tayfalık yapmak hayaliyle kuzeni geliyor. ayakları kokan, samsun sigarası içen bu çocuk da reklam fotoğrafçısına kendi geçmişini hatırlatıyor. ikisinde de aynı çirkinliği görürüz; fotoğrafçının evli bir kadınla cinsellik üzerine kurulmuş tatsız ilişkisi, taşralı kuzenin kızlara bakıp durması, metroda bir kızın bacağına bacağına değdirmesi filan. taşralı kuzenin yakaladıkları fareyi kedilere canlı canlı vermeyip onu duvara çarparak öldümesi bir hoşgörü yaratıyor içimizde belki ama... uzattım. filmleri izlemenizi çok isterim. bunu önyargınızı yıkmış olmaktan duyacağım haz için değil de, bizzat sizin hoşlanacağınızı düşündüğüm için.

her ne kadar öfkenizi bangır bangır dillendirmeyi seviyor olsanız, alaycılığınızı kırbaç gibi kullanıp dursanız da, bu sessiz filmleri çok seveceğinizi biliyorum.

filmi izlerken fotoğrafların güzelliğini siz de farkedeceksiniz zaten ama bir de dış seslere, kapı gıcırtılarına, sifon sesine vs dikkat ederseniz bunların ne hoş, ne yerinde kullanıldığına da şaşacaksınız afşar bey.

bir de nuri bilge ceylan'ın filmlerini illa ideolojik ya da sosyolojik açıdan değerlendirmenize gerek yok. böyle bir iddiası da yok zaten. çok kendi halinde, dürüst bir adam, göreceksiniz.

filmleri izlemenizi heyecanla bekliyoru afşar bey. ben üç maymun filmini izlemedim. izleyince yine konuşuruz.

sevgiler.

endiseliperi dedi ki...

sevgili elektra,
akşam saat 6.00'da yemek yiyoruz. sofrayı filan kaldırdıktan sonra, kitap okuyoruz. birkaç akşamdır film izlemiyorum, kitap okuyorum. böyle olunca akşam 10.00 gibi benim uykum gelmiş oluyor. bu sabah saat 3.30 da uyandım. tekrar uyumayı denediysem de başaramadım.

sabah 3.30 günün en kederli en soğuk, en gerçekçi saati. gerçekler çıplak olarak, acımasız bir sertlikte belirir. kendinle alay ettiğin, yalnızlığının kimsenin geçiremeyeceği, çaresizsen, onu hiç bir cilanın örtemediği bir saattir. kardeşim 3.30 da intihar etti. bundan daha güzel bir saat olamaz bence de intihar için. belirli hiç bir nedenin olmasa da hayatında bir kez düşüneceksen bile intiharı düşündüğün saat 3.30 olur.

kalktım ama ben sıkıntıyla paşa paşa yüzleşmeyi de sevmem çoğu kez. açtım 102 ekran yeni tv'mizi, cmbc-e de dandik mi dandik bir amerikan dizisinin saçmalığına bıraktım kendimi. gün ağarırken kahvaltıyı hazırladım. sonrası yeknesak işler, nüfus idaresinin önünde sıra beklemeler, 5 dakikalık işi birbuçuk saatte anca yapmalar, bankada kredi kartı ödemeler, vs. senin bir hafta önce tattığın can eriğini bugün aldım, gelirken, bir de çilek, süt ve dondurma.

hava sıcaktı çok. şimdi çocuklara öğle yemeği hazırladım. öğleden sonra godot'yu bekleyeceğim, yine gelmeyeceğini biliyorum ama onu da beklemezsek halimiz ne olur?:))

sevgiler, öpücükler.

endiseliperi dedi ki...

müzi'ciğim, elbette! elbette öyle yapıyorum. müzik ne akışkan bir şey, henüz yapılmamış zaman yolculuğu makinasının sırrı belki de belli bir notada yatıyordur. ehheee:)

şimdi ben çok yakında roger waters'ın bir albümünü yazmak istiyordum. orada da aynen dediğin gibi müzik ve geçmiş günler var. belki de dediğin gibi bazı müziklere tutkumuz sadece geçmişimize duyduğumuz özlemle ilgilidir.

sevgiler çok.

serpil dedi ki...
Bu yorum yazar tarafından silindi.