Çarşamba, Nisan 30

Otostopun Yararları ve Zararları, Mırıldandığım Öyküler, vs, vs...

Madem ki geçmiş günlerden bahsediyoruz, öyle olsun. çekik siyah gözleri, sarı saçları olan bir oğlan vardı hukukta okurken. Komik biriydi. Gitar çalardı. Sevdiği müziklerin seslerini çıkarabilir, bize sözlerini açıklar, neden o müziğin muhteşem olduğunu bir bir anlatırdı. Çok eğlenceliydi. Hep parasızdı. Bir arkadaşımızın dediğine göre, bir sevgilisi varmış, çok ama çok severlermiş birbirlerini, sonra ayrılmışlar ve çocuk perişan olmuş. Bu durum ona bir kutsallık verir, cinsiyetsizleştirirdi. Hal böyle olunca onun yanında çok rahat olurduk. Bir yaz günü, Cebeci’deki okuldan çıkıp (Okulun karşısındaki Şah kahvesinden elbette. Okulda ne işimiz var:), Kızılay’a kadar yürümüştük. Jimi Hendrix kasetiyle, Roger Water’ın The Pros And Cons Of Hitch Hiking kasetlerini almamı önermişti. Kasetleri alıp, hala duruyor mu bilmem, dolmuşların kalktığı meydandaki Koray mağazasında gördüğüm lacivert, penye bir elbiseyi de alıp, dolmuşa binip Dikmen’de o sırada kaldığım Ufuk’un evine gitmiştik.

Ne çocuksu, ne tatlı günler; elbiseyi giyip, yakıştı mı, demiştim. O da gayet nesnel bir gözle bakıp, yakıştı bence, demişti. Saçımı, aralarına nazar boncuğu koyarak örsem mi bu elbiseyle diye sormuştum, bunun üzerine. Bir dene bakalım, demişti. Ah ne güzel, ne tatlı bir sohbet bu böyle :)

Sonra The Pros And Cons Of Hitch Hiking kasetini koymuştuk da şarkının hikayesini anlatmıştı.

Bu albüm tümden bir öykü. Her şarkı bir öncekinin devamı. Tema, rüyasında karısını aldatan bir adam üzerine. Rüyasında, arabasıyla giderken otostop yapan genç, yabancı bir çifti alıyor arabasına. Kızın uzun sarı saçları var ve kendine gülümsediğini farkediyor aynadan arkaya bakınca. Adam kızın yanındaki adama bakınca, kendine güveni artıyor, kızın ona fazla olduğunu düşünüyor ve kızdan adamı göndermesini istiyor. Kız genç ve deneyimsiz görünüyor dolayısıyla sevişeceklerse adam kendine müthiş güveniyor bu nedenle. Sonra bu ihaneti yüzünden karısına karşı suçluluk hissediyor ve karısı eğer hatalı olduğunu kabul ediyorsa onu affedeceğini söylüyor.

Devam eden rüyasında bu sefer daha olgun bir kadınla birlikte bir lokantadalar. Garson romantik bir atmosfer için servis yapıp duruyor ama adam sinirleniyor bunca törene, istediği sadece yukardaki otel odasına gidip kadınla birlikte olmak. Birlikte oluyorlar ve adam umulmadık bir şekilde kadına aşık oluyor. Kadın, soğuk ve mesafelei davranıyor ve birlikte olmaya başlama nedenlerinin bu olmadığını söylüyor. Bu şarkı çok güzel. Adam çok ama çok dokunaklı bir şekilde ona kalmasını söylüyor, neredeyse yalvarıyor.

Daha sonra bir kabus şeklinde eli bıçaklı Araplar beliriyor ki, bu, karısına duyduğu suçluluk duygusunun nedeni. Karısı onunla alay ediyor ve zalimce, bağışlamayacağını söylüyor. Daha sonra şaka yaptığını söyleyip yanına çağırıyor. Bir kır evinde yaşarlarsa, sıradan bir aile düzenini sürdürürlerse bu tehlikelerin olmayacağına karar veriyorlar.

Vs, vs…

1-




2-




3-




4-




Ben Roger Water’ın bu albümünü çok severim. Size de olur mu bilmem, bir dönem açıklanamaz bir şekilde birbirini çağrıştıran filmleri, kitapları kendine çeker insan. İşte bu albüm, Cortazar’ın Mırıldandığım Öyküler kitabındaki Mırıldandığım Öyküler hikayesi ile çok benzerlik taşır.


Kitap, karısı gece nöbetinde olduğunda, uyumadan önce kendine hikayeler mırıldanıp düşlere dalan bir adamla ilgili. Rüyasında kendini genellikle kamyoncu olarak görüyor. Çünkü kamyon şoförlüğünün, özgürlüğün en yalın biçimi olduğunu düşünüyor. Ayrıca evindir kamyon, içinde yatarsın, müzik dinlersin, yemek yersin. Bazen de otostop yapan bir kadını alırsın kamyona. Bu kez, yabancı bir kadını değil de karısıyla birlikte uzun zamandır tanıdıkları bir kadını görüyor rüyasında. Kadın ve kocası, bazı akşamlar yemek yedikleri, eski zamanları andıkları, karşılaşınca yanak yanağa öpüştükleri bir çift işte. Rüyasında kadın, bir dağ başında, sırtında çantası, yürümekten yorgun düşmüş bir şekilde otostop çekiyor. Kadın gerçekte de adı olan Dilia olduğunu söylüyor adının ama adamı tanır görünmüyor. Ve sonra birlikte oluyorlar. Rüyadan uyanınca adam çok şaşırıyor ve karısına anlatmak istese de bir türlü anlatamıyor bu rüyayı.

Bir süre sonra Dilia ve kocası tarafından yemeğe davet ediliyorlar. Dilia, gördüğü bir rüyayı anlatmaya başlıyor. Adamın gördüğü rüyanın aynısı, ama yarıda kesiyor. Dilia, bebeklerinin altını değiştirmek için banyoya gittiğinde adam da gidiyor ve Dilia’ya rüyanın devamını bildiğini söylüyor. Dilia, üstünden atmak istediği bu yükün ağırlığından kurtulmuşcasına seviniyor.

Gördünüz mü, ne çok benziyorlar!

Rüyalar, sizi bile şaşırtan, derinden etkileyen inanılmaz tehlikelerle doludur. Bazen bir okyanusun üstünde uçarken, uçmayı bilmediğinizi hatırlarsınız benim gibi. Bazen de olmadık insanlar ziyaret eder rüyanızı.

9 yorum:

ssbb dedi ki...

son iki yazı beni de 20 yıl öncesine götürdü, aynı şarkılar, aynı sohbetler, benzer anlar...

Adsız dedi ki...

aynı benzerlik insanın çift yaratılmış olduğuna inanmamla fena halde örtüşüyor ....
bazen hiç tanımadığım yerlerde hiç tanımadığım inlarla muhabbette bulurum kendimi...

ve eminimki o bilinmeyen tanınmayan yerlerin birinde biriside benimle alakalı bir şeyler görüyordur ...



hoş bir yazı tşkler paylaştığın için...

okiokix dedi ki...

hemen hemen aynı yıllalarda yan yana okullarda çok benzer şeyler yaşamışız.o günleri özlememek imkansız.bazen insan hiç yaşamamış gibi bile geliyor.çok kontrollüyüm derken hiç kontrol edemediğini farkediyosun hayatını.sizi okumak güzel gerçekten.sevgiler diliyorum

endiseliperi dedi ki...

belki de bu bir tesadüf değil; aynı zamanlarda aynı müzikleri, aynı olayları yaşamak. belki de hayat o kadar bilinemez değil. aynı yaşlarda doğup, benzer bir eğitimden geçmek, yaşananları da benzer yapıveriyor. ablamın benden kaçırdığı, gelişim yayınlarının cinsellik ansiklopedisi vardı, çocukken okumuştum. diyordu ki, aslında evleneceğiniz kişi için çok seçenek yok. grafikle göstermişti. aynı ülkede, aynı eğitim seviyesinde, aynı ilgileri paylaşan, insanlar arasında olacak bu kişi muhtemelen. o grafiklerde görünüyordu ki çok da seçenek yoktu aslında. her ne kadar ben o sıkıcı, insanın hayal dünyasını bozguna uğratan grafiğin öngörmediği bir şeyi yaptıysam ve bu konuda kaderi yanıltmanın keyfini yaşadıysam da böyle bu. keyif mi dedim? kaderi yanıltmış olmak dışında hiçbir keyfi olmadığını belirtmeliyim:p "grafiklere, istatiklere riayet ediniz yavrucuğum, atasözlerinin öğütlerinden ayrılmayınız," diyen yaşlı, sıkıcı biri olmam için önümde yapacağım çok fazla haylazlık kalmadığını açıkyüreklilikle itiraf etmeliyim:))

sevgiler.

okiokix dedi ki...

haylazlık yapabilme ruhunu nasıl kaybettik.bende tam bunu düşünüyodum bu aralar.sizin kadar aram iyi değil kelimelerle belki o yüzden adlandıramamıştım.ben grafiklere uydum bi ara aslında ama sonra yanılttımda kaderi.aa ben standart değilimin keyfinide yaşadım.belki onlar götürdü haylazlığı şımarıklığı.ara sıra gerekiyo eğlenceli olur diye düşünüyorum.yoksa ben sıkılmışken kendimden başkaları hayda hayda sıkılır:))

Adsız dedi ki...

inanmıyorum!
birileri cortazar mı okumuş?!
sayın peri.. niye endişelendiğinizi anlayamıyorum?

sözler kifayetsiz şu aşamada sadece kütüphanenizin/ okuma zevkinizin önünde saygıyla eğiliyorum.

endiseliperi dedi ki...

okiokix,
haylazlık yapmak, insanın ruhunun pandora kutusunu açmaktır. o kutuyu açmanın da bedeli vardır. o kutudan çıkanlarla, tanıdığın sen, sen olmazsın, hayat da artık çok başka akmaya başlar. bazları o kutunun farkında bile değildir. bazıları farkındadır ama uzak durur. buna da saygı duyarım. aslında en çok buna saygı duyarım. bazıları açar ve ordan çıkan her şeyle hayatı tekrar tekrar yorumlamak isterler. çok, çok ağırdır bunun sonucu, başetmek de çok zordur. bunlara da saygı duyarım. bazıları ise kutuyu azıcık açıp, olan bitenin devasa sonuçlarını görüp kapatırlar. böyle de olsa artık hiç bir şey eskisi gibi değildir. araf'taki ruhlar gibidir böyleleri. böyleleri de vardır ve sanırım bu sınıfa sokabiliriz kendimizi.

haylazlığın sorumluluğu ağırdır, ruhunuza verdiği yük ağırdır. kendi haylazlığının sonuçlarına yüreklilikle, samimiyetle (ama gerçekten samimiyetle. öyle ben bilmiyordum, anlamıyorum kıvırması yok) katlanacaksanız/katlanacaksak pandora kutusu bir basınçla dışarı çıkmaya hazır bekliyor zaten. yok eğer katlanamayacksak o kutuyu ruhunuzun en dip yerine saklamak gerek. üstüne de ne kadar deneyimle sabit değerleriniz varsa koyun ki daha güvenli olsun.

eh, ben sizi anlıyorum, "yahu, kastım, haylazlığın verdiği sorumsuzluğu yaşamaktı azıcık, çocuklar gibi" demek istediniz.

boşverin beni:)

sevgiler.

endiseliperi dedi ki...

aman afşar bey, utandırıyorsunuz beni.

cortazar'la, üniversitenin ilk yıllarında tanıştım. zamanla da çevrilmiş tüm kitaplarını okudum. ancak geçen gün bu yazıyı yazarken kitaplarını tekrar karıştırdım da, şöyle böyle ancak hatırlayabildim çoğu öyküsünü. tekrar okumak gerek. okuduğum kitapları buraya yazarak onların unutulma tehlikesini azaltıyorum biraz.

dil eğitimi için londra'ya gitmiştim. orada İspanyol bir hanımla tanıştım. dilsizliğin kekemeleştirdiği bir sohbete başlamıştık da, okuduğumuz kitaplardan bahsedip cortazar'ın, onun da çok sevdiği bir yazar olduğunu öğrenince bu, aramızdaki ilişkiyi tümden kolaylaştırıvermişti. aynı kitapları, aynı yazarları sevmek şifrelerle anlaşmak gibidir. şimdi yazarken hanımın adını düşünüp durdum. aurelia idi sanırım. çok tatlıydı. piyanist bir oğlu vardı. sekreterlik yapıyormuş hanım, biriktirmiş parasını, londra'ya gelmişti. hayat dolu, şen şakrak, içten ve duyarlı bir hanımdı. şimdi kim bilir neler yapıyordur.

neyse. hoşçakalın.

okiokix dedi ki...

valla korktum:))cidden kasılacak cinsten değildi kastettiğim. o kadarına ruhum yeterince yorgun zaten.gezi yazısı yine çok güzeldi.bende yağmurda istanbul trafiğinde kıvranırken Bolunun ıslak yeşilini, sisini hayal etmiştim... sevgiler...