Konuşmak insanı öldürebilir. Kendini bir apartman uçurumundan bırakmanın, son bir insafsız konuşmaya bağlı olduğu zamanlar çoktur. Bazen öyle yalnızlaşır, öyle umutsuzlaşır, öyle çırılçıplak kalırız ki, tek bir kötücül fiil bizi darmadağınık edebilir. Karşındakinin vurdumduymazca sıraladığı zeki sıfatları kendine güvenini hepten yok edip, tutunacak tek dal bırakmayabilir. Edatlar, seni dehşete düşüren kapkaranlık tünellere dönüşebilir. Bazen çok, çok zayıf düşeriz ve böyle olur.
Senin fikrin, hayatın biricik gerçeği olabilir. Umurumda olur mu bu sanıyorsun, konuşurken sözcüklerin beni yok sayıp incitirken?
Senin fikrin, hayatın biricik gerçeği olabilir. Umurumda olur mu bu sanıyorsun, konuşurken sözcüklerin beni yok sayıp incitirken?
32 yorum:
cok garip gercekten, cani bu kadar acitabilecek olanin, sona yaklastirabilecek olanin sadece bir iki kelime olma olasiligi...
içeriği ne olursa olsun "adsız" yorumları yayınlayamıyorum. kusura bakmayın.
Piyale Madra daha iyi olmuş, Periciğim.
:))
ne güzel çiziyor bu hatun...hergün ne kadar yoğun olursam olayim, girip bir bakiyorum, bugun ne çizmiş diye. insanlık halleri evet ama daha çok kadınlık halleri...
biz kadınlar daha çok ,daha çetrefil düşünüyoruz sanki herşey için ve herşey hakkında. bir şeyler canını sıkmış senin ama dertlenme sakın peri. murathan mungan'in dedigi gibi "saglik olsun, bu da gecer / hem ne cikar gecmese de"...
sevgili endiseli peri, yorumumu yayinlama(ma)n hic önemli degil... hic yorum birakmadigim icin bir ada ihtiyacim olabilecegini de düsünemedim sadece.
bugünkü yazin dünyanin su an fazla degip acittigi yerlerime denk geldi, hakliligini yazmaktan kendimi alikoyamadim.
kendini cok acitiyorsun boyna boyna kanatarak, hesaplasarak, biliyorum, ama gene de onaylamak geliyor icimden yaptiklarini, yazdiklarini...
Pericim canımsın.
Hay allah :(
marruu
evet bir tek kotucu fiille o anin kesisimi.... Ne kadar da zayifiz oysa...
sevgili adsız,
(kendinize bir isim bulun n'olur. şu adsızlardan ne çok rahatsız olduğumu biliyorsunuz.)
bir tarafımla ben, bir deli gibi vara yoğa mutlu olurum. bir yanımla da ben... nasıl desem bana söylenmiş kötücül, can sıkıcı sözcüklerin cephaneliğinin saklı olduğu bir belleğim varmış gibidir. kindar biri değilim. sadece sözleri çok ciddiye alıyorum. o cephaneliğe girip, söyleyenin çoktan unuttuğu o sözcük silahlarını parlatıp duruyorum, mekanizması hakkında kafa yoruyorum. yaklaşık böyle bir şey oluyor.
sevgiler.
ekmekçikız, demek tüm o süreç boyunca buradaydın. ben de şöyle bir şey düşünüyordum tam: ben yazıyı yazarken, google'da resim, imeem'de müzik filan seçerken, herkes ekranda ki o hareketi takip etse. mesela cümleyi yazarken daha ekranda görünse, vazgeçip sildiğimde, hepsi görünse.
ilk resimdeki kaplan başından hiç hoşlanmadım, ama kendimi öfkeli hissediyordum dün. bu nedenle de prodigy2nin breath şarkısını seçmiştim onunla birlikte. yazının ilk hali de daha sertti. ve bir ilk olarak bir küfür de vardı. yazıdaki küfrü kaldırıp, şarkıyı değiştirip bu şarkıyı koydum. bu şarkı hızla geçiyor ama imeem'de hepsini dinlersen, kızın nefis bir şekilde f*ck you, dediğini de duyarsın. ki sert konuşmaların bir yerinde artık bunu kullanıp sohbeti kapattığım çok olmuştur. hatta sert konuşmalarımın kapanışını bir gelenek olarak onunla yaparım:)
ama işte öfkem azaldı, sorumluluk duygum ağır bastı ve piyale madra'nın şirinliğinde karar kıldım:)
sevgiler.
şule'ciğim,
canımı sıkan bir olay yok da bazen delleniyorum böyle işte. bir eyvallahsızlık bir küfürle rest çekmek bir hayatı idare etmekten şiddetle vazgeçiş gelip musallat oluyor bana. kendim de dahil, şu ıvır zıvırlarla, hayatın o olduğunu sandığımız yalanlara sığınma haline düşen zayıflıklara meydan okumak istiyorum. eh, sağlık olsun, geçiyor elbette. yatışıyor her şey:)
sevgiler.
Oooo misooooooooo gelmiş:)
yok yok, iyiyim yahu. bakma bana sen. ben de senin gibiyim, saçımı okşa, komik bir şey de, unuturum her şeyi.bir bakmışsın, abuk sabuk bir şeyler anlatıp gülüyorum yine:)
öperim.
yok yahu angel,
dediğim bir şey değil. valla değil. sağol ama. şimdi izmir ne güzeldir, güzel bir rüzgar vardır. kordon'da bir cafe'ye oturup, gazeteleri filan da alıp, gelip geçene bakmak isterdim, ki öyle yapılsa, ne konuşması ne sözcükleri, insan unutur kötü olan her şeyi.
boşver bu yazıları, sen kordon'a çık bugün:)
sevgiler.
evet ya eleştirel günlük, çok zayıfız. ben bunu diyip duruyorum ama kimse inanmıyor bana, konuşup duruyorlar. sanki benim cephanem yok mu! var! bu nedenle inanmıyorlar bana elbette. ama en iyisi, suskunluk duvarı örmek, ben size diyeyim. bazı konuşmalar için saba kraliçesinin, harcının kaynağı güneş ışınlarından gelen o tapınağı yaptırmak. yıkılması zor. hımmm siz bana saba kraliçesinin sonunu, lahite diri diri gömülüşü hikayesini hatırlatacaksınız bir ihtimal. hımmm... bakalım, bakalım:)
sevgiler.
Peri'ciğim,
Ben de izlemiştim dünki canlı yayın akışını, ne şanslıyım ki tam da denk gelmişim....:))
Bir tek beklenilmeyen bir cümleyle ben de böyle oluveririm bazen, kendimi vurulmuşum gibi hissederim o anda, ya da vurulmak böyle bir şeydir herhalde diye düşünürüm. Göğüs kafesimin taa içinde bir nokta yanar da yanar, ruhum/ duygularım takılır kalır oraya, bir kabarır içim, bir söner, sonra bir uykusuz gece geçer böyle kendimle didişerek, kabuslar halinde, sonra güneş doğar, azalır... azalır... Sonra çekilir yüreğimde bir köşeciğe, saklanır, düşünmedikçe hissetmem artık oradaki sızıyı... Senin de dediğin gibi, kin duymam, duyamam ben de, ama o sızı hep kalır orada, öyle bir kuytuda...
Keşke ağzımızdan dökülecek sözleri, önce bir sahaf tartısına koyuversek de, sonra çıkıverseler dışarı..
Sevgilerimi yolladım sana Peri'ciğim...
ooo herkes buradaymış demek dün, gül'cüğüm:)
ben de o beklemediğim, süpriz cümleleri duyunca, önce nasıl yani, yani şöyle mi demek istiyorsun diye iyice bir öğrenmek istiyorum yanlış anlaşılmaları da yok etmek için. eğer karşımdaki, hiç geri adım atmayıp tam da öyle falan filan diyorsa... tabii bunun dereceleri var... ben aslında insanın kendini ifade etmesinden yanayım gül. kimsenin hayatını cümlelerin baskısıyla ya da nezaket icabı yöneldirmek doğru değil. ancak, tutarlılık istiyorum. eğer öyle düşünüyorsan, şunu da şöyle düşünmen, ve bittabii sonuç olarak da şöyle hareket etmen lazım, diyorum. eğer cümlelerin böyle, davranışların şöyle, istediğin sonuç da böyleyse, yani her birinin sonucu senin çıkarını kollar vaziyetteyse, pes yani diyorum.
ama artık pek tartışmıyorum, kimseye de pes yani filan demiyorum. çünkü kimse de tutarlılık filan aradığım yok. içimden ya da dışımdan, hadi len, diyorum, eğer şu f*ck you (elbette türkçesinden bahsediyorum. ancak buraya f*ck you yazarken sanki ayıp bir şey yazmıyormuşum gibi geliyor:)diyecek kadar öfkelenmemişsem. belki de şu tartışma anlarında karşımızdakinin anlamadığı başka bir dilde ağzımıza ne geliyorsa demeliyiz. çünkü bazı tartışmalarla insanın makul ve iki tarafça istenen sonuca ulaşması pek mümkün değildir. aslında seni kıran olay hakkında tartışırken çoğu kez olay unutlup sözler kalır geriye.
uzattıp lafı. sıkma canını gül, ben de sıkmayayım.
sevgiler.
aslında ben şunu konuşmak istiyordum, tartışmada en çok neye kızarız?
mesela beni en çok kızdıran (çok şey var tabii ama) bir içdöküş anında mahrem bir zayıflığını konuşmuşsundur. karşındaki tutar, en olmaz zamanda öfkesine yenilip o mahrem meseleyi açıp seni tartışmada zayıf duruma düşürmek ister. konudan uzaklaşıp bocalarsın. mesele senin mahremiyetinin böyle ucuz bir tartışmada söz konusu edilmesi değil de karşındakinin bunu yapacak cibilliyete sahip olmasıdır. yani karşındaki karşında iki paralık olur, bunu hazmedemzsin.
başka? başka?
Haklısın, açık olmak güzel gerçekten, de işte o, sadece o gerilim yüksek an'a mahsus olmamalı, her durumda geçerli olabiliyorsa, sorun yok zaten, acıtıcı da olsa katlanılabilir buna, alışılabilir ve aşılabilir... Ama şu dediğin gibi, planlanmadan, sonradan söyleyence de yersiz ve haksız olduğu yüzde yüz kabul edilen, ama sırf o anda acıtmak maksadıyla söylenen sözler var ya, işte onlar için olsa diyordum bu terazi, ama senin o başka bir dilden olması fikrin de güzel olmuş esasen, işte geriye -ve hatta yalnızca- kalmasın o hain sözler diye... Daha çok karşımdakinin ben ne kadar çabalasam da hiç dinlemeyip, o en baştaki yargısız infaz eden cümleye her seferinde geri geri dönmesi olur beni kıran, yoran. Ya da dediğin gibi konuyla belki hiç alakasız, kapatılmış, halledilememişse bile üstü örtülmek zorunda kalınmış bir cümlenin yeniden ve yeniden ısıtılıp sofraya konması... Bir de konuşmak gerekliyken aniden susmalar ve o susmakta herşeye rağmen direnmeler, bir de onlar beni çok incitir...
Peri,
Sanırım, bir tartışmada en çok kızdığımızı biraz da kişiliğimiz ve bir tartışmayı hadi diyelim ki kavgayı, nasıl götürdüğümüz, yürüttüğümüz belirliyor.
Gözün kararıp, ağzına geleni söyleyen biri, karşısındaki de aynı şekilde davranırsa alınganlık göstermez, öfkeli olma halini bilir.
Tartışan kişi hassas ruhluysa, zaten pek o kadar ağzına gelenle kavgacı olmaz, muhtemelen de karşı taaruz için söylenen sözler onu daha çok incitir.
Aslında haklısın; mahrem bilgilerin açığa çıkıp, silah haline dönüşmesi insanı çıplak bırakır ve daha çok acıtır.
mahrem bilgi meselesini örnek olsun diye verdim biraz da. yoksa benim mahrem bilgimden n'olacak:)
tartışmada en kızdığımız şeylerden konuşuyoruz diye... mesela, karşındaki soru soruyor ve yanıtlamaya çalışırken daha durmadan sözünün kesilmesi, üstelik yüksek sesle. yani yüksek sesin iktidarıyla haddinin bildirilmeye, seni korkutmaya, geri adım attırmaya çalışılması. ne oluyor ya?
Senin kufur edisin de pek guzel olur bence...:)
Ben seni seviyorum... Yorma kendini lutfen.
Ah ben sana yarami gosterdim. Hic kapanmayan yarami. Gosterdim ki paylasayim. Acisi azalir diye. Ama ben sana sikistiginda al yarami bana karsi kullan diye gostermedim ki. Yarami desesin diye paylasmadim ki.
Kavga benim için büyük bir eğlence. Sanki bir sahnedeyim, bir oyun sergiliyorum. Karşımdaki insanın sarfettiğim sözlerden etkilenip etkilenmediği umurumda bile değil. Sadece duyduğum haz önemli. Avazım çıktığı kadar bağırıyorum, aklıma gelen en ağza alınmayacak küfürleri birbiri ardına sıralıyorum, sahnem birbirinden hain sözcüklere bezeniyor. Karşımdakini duymuyorum bile. Belki edilgen eğlencelerin insanı olduğum için böyle. Belki sadece izleyici olmayıp, sanat yapabilseydim, kendimi bir şeyler yaratarak var edebilseydim böyle olmazdı. Neyse ben kavgayı böyle duyumsadığım için karşımdakini de kendim gibi biliyorum. O nedenle kavga peşi sıra hiçbir kırgınlık getirmiyor.
TT, sen diyince farkettim, dün biraz yormuşum kendimi, ama daha çok da heyecanlanmışım bu sohbetle:)
küfür edişimin sevimli gelmesi için karşımdakinin beni gerçekten çok seviyor olması lazım:)teşekkür ederim:)
sevgiler.
eleştirel günlük, bugün düşünüyorum da, bir şekliyle de bizim mahrem sanıp içimizde besleyip büyüttüğümüz bilgilerin bazen de düz ayak konuşmalara malzeme olup böyle böyle içimizdeki gölgeli yerlerinden çıkmaları lazım belki de. hayat çok ilginç olabilir, konuşmalar felaketlere neden oldukları gibi mucizelere de neden olabilir.
bugün de böyle işte. azıcık daha güneş açsın bu fikre çiçekler de iliştiririm ben:)
sevgiler.
JtoO'den güzel bir mektup geldi bugün. Şunu tekrar söylemeliyim ki, bu postun daha önceki postla bağlantısı iradi değil. Öyle görünüyor, evet ama, birebir karşılığ değil ve birinin bir söylediği hedeflenerek yazılmadı. bu aralar içimde bir öfke bulutu geziniyor. meselesi de "konuşmak" filan hiç değil. meselenin ne olduğunu bilmiyorum ama öfkeli hissediyorum kendimi.
dünyaya karşı olmak değil de dünyayla yanyana olmak istiyorum. dostça şeyler filan hissediyorum. içimden müthiş bir bağışlama bağışlanma taşkınlığı var aslında. böylesine yumuşak ve kucaklayıcı iken yine de öfkeliyim buna tezat. bugün duman'ın "yazısını" okudum:
şu olup bitenler bir gazoz reklamı olsa;"bu dünyaya mutlu olmak için geldiğinizi unutmayın" diyecem
velakin realite çok pis. çok pis...
hissettiğim yaklaşık böyle bir şey galiba. yani mutlu olalım, birbirimize hoşgörülü olalım, dostça konuşalım, birbirimizde gördüğümüz iyilikleri, güzellikleri dillendirelim, hata yapalım, hataları delice yargılamayalım, güzel güzel konuşalım istiyorum. eh, realite de çok pis ama işte. öfkem belki sadece realiteye. kahrolsun realite!
seviyorum hepinizi, küsmeyin bana yahu. aşkolsun size.
sevgiler çok.
Peri, bilindik bir türküyü uyarlayarak;
"dünya size küsmüş, sizin haberiniz yok" demek isterim :)
ayrıca yine bilindik bir söylem "öfke de bir hitap şeklidir" :)
siz de benim dostça ve içtenliğinden şüphe edilmez sevgilerimi kabul edin. karşılıklı kabulleşelim :)
realitenin sizin için (ve kendim için) tahammül edilebilir, hatta seve seve kabul edilebilir, mutlulukla birarada yaşanılabilir bir hale gelmesini diliyorum.
''Senin fikrin, hayatın biricik gerçeği olabilir. Umurumda olur mu bu sanıyorsun, konuşurken sözcüklerin beni yok sayıp incitirken?'' o kadar güzel o kadar güzel dile getirmişsiniz ki...bir şeyin söylenme sekli ne önemli...sarkıda dediği gibi ''sözler aklın oyunu'' ne yazıkki ama bazen tartışmalarda aklını kaybediyor bazıları...nln
aslı çok güldüm yine okurken:) senin o tatlı sesine hiç yakıştıramıyorum gerçi bağıra çağıra atışmayı:)
ben kavgadan kaçmam ama sonund ahasta oluyorum. gerçekten. resmen ateşim çıkıyor, burnum ağlamaktan kızarmış oluyor. halsizleşiyorum, hiç bir şey yapamıyorum. resmen ölecek gibi oluyorum. hiç ama hiç keyfim kalmıyor. yemek yiyemiyorum, hiç bir şey yapamıyorum. ama kavgadan kaçmıyorum. hiç!:)
öpüyorum çok.
JtoO,
demek dünya bana küsmüş! bu biraz can sıkıcı. oysa ben onunla barıştığımda beni kucaklayacak sanıyordum. hay allah!
:)
beni tanımış olsanız, dünyanın en çabuk öfkelenen biri olduğumu ve öfkenin bir hitap şekli olduğu fikrine ne sıkı sarılmak istediğimi bilirdiniz. ama bu doğru gelmiyor bana artık. gençsiniz galiba. ben de gençken öyle düşünürdüm. artık düşünmüyorum! değişmek lazım. bunu gerçekten istiyorum.
dileğinize de katılmamak elde değil.
nln hoşgeldiniz,
benim de bazı tartışmalarda aklımı kaybettiğim çok olmuştur. ama yapmamak lazım.
güzel sözleriniz için teşekkürler. okur yazar arkadaşlarla tartışmalarımda bana genellikle sen git bunun edebiyatını yap, ama şimdi gerçeklerden konuşalım gibi laflar ederler. sözlü tartışmanın edebileşmiş bir üslubu kaldırmaması da var yani bir yandan. gerçi bunun alaycı ve saldırgan bir ifade olduğu ve seni daha net, daha doğrudan bir üsluba davet ettiği de gerçek:)
şu aralar rus edebiyatı okuyorum ya, ruslar uzun uzun fikirlerini açıklıyorlar ve karşısındakiler de ilgiyle bu uzun konuşmayı dinliyorlar. sonra bu sözlere hiç katılmadığını söyleyerek diğeri başlıyor. ruslar soyut düşünceye gerçekten çok önem veriyorlar. sadece edebiyatta da değil, gerçekte de böyle olduğuna inanıyorum; şu ruslar ilginç insanlar gerçekten.
bir de eski ingiliz filmlerindeki konuşmalar var, çok tasarruflular konuşurken. bir cümle yıllara yayılan bir öneme sahip olabiliyor ve yüzleşmesi bin yıl sonra yapılabiliyor.
japonların nezaketle kutulara konulup sarılıp sarmalanmış ifade tarzları da ilginç. ne dendiğini anlamak için gerçekten japon olmak lazım. o süslü fiyonku açtığında sana küfür niyetine edilmiş bir sözle karşılaşabilirsin.
ben fransızca'yı duyduğumda öyle dolu dolu konuşuyorlar ki, öyle içtenlikli filan, bu insanlar hiç yalan söylemiyorlardır diye düşünürdüm. ama çok yalan söylerlermiş.
ooo dalıp gitmişim, çok konuşmuşum.
iltifat duyunca böyle oluyor;)
sevgiler.
Sözsün
Tekerlenip giden
Dikilmyeye uğraştıkça
Tekrarlanıp debelenen
Ve sonra tekrar berelenen
Bir ten içinde saklı
Sözsün
Sözsün ki
İçinde inci mercan
Hercai
Bir yanı yalın kılıç
Bir yanı susuz masumiyetle örülmüş
Özsün
Yorum Gönder