Pazartesi, Mart 29

"sonra sözcüklerin kumda bıraktığı izlerin içine yerleştim."





















"Dilleri var elbet, dilimize benzemez. Pektik-el!
Boştrak bir kıyak onlar için ve onlara sunulmuş.

Bir yaşamın bir düşe eklenmesiyle, bir düşün yaşamdan çıkarılmasının 
hiç bir ayrımı yok. Dilsiz şarkıcıları düşünüyorum da 
öylesine kendilerini kendi yağlarında kavuran varlıklar! 
Bıçaksız bıçaklıları, çölsüz çöllüleri, kumsuz kumluları... 
Çocuğun ilk hecesi: Acı, sonraki çift hece: Doyum. 
Yanılsama. Yanılsama!?! Bir de körler var kuşkusuz, kuşsuz. 
Hep karanlıkta düşünürler."

Bahar gelmeyecek. Bunu anlıyor,  kabul ediyorum. Bugünü yine de sevebiliriz. Sevmeliyiz. Seviyorum. Gökyüzü gri ışıklı. Bu güzel. Ormana sis indi, dağa bulut. İçime kurt - Türk kahvesi pişirirken, ocağın başında okumak için kitap: Nilgün Marmara-Kırmızı kahverengi defter.-

Odanın ışığı kuzey evlerindeki gibi beyaz. Sarı ışıklı abajur. Bahar yanılsaması için kocaman bir demet papatya. Sıcaklık yanılsaması için sepetinde kedi. Yaşam yanılsaması için bir tepside yiyecek. Düşüncelilik yanılsaması için izmaritle dolu kül tablası.

Yatağa uzanıp kitabı açınca, kedi kucağıma zıplıyor. Boylu boyunca… yüzü yüzümü tam karşıdan görecek kadar ve çok yakın. Kitabı tutan sol elim donmaya başlayınca, onu, sağ elime aktarıyorum ve sol elimi popomun altına koyup ısıtıyorum. Kedi elin bu gizlilik haliyle müthiş şüpheye düşüyor. Kedinin bu temkinliliğinde oyun isteğini gizleyen bir ciddiyet var. Sağ elim donunca, sol elimi tekrar almam gerek, kıpırdanıyorum. Kedi gergin, dikkat kesiliyor. Elimi yavaşça çekiyor ve yavaşça burnuna uzatıyorum, tehlike olmadığını gösteren ve eğer yine de isterse ısırabileceği bir yakınlık bu. Böylece her şeyin onun kontrolünde olduğunu kabul ediyoruz. Cımbız cımbız kokluyor. Ateşkes: Gözünü kırpıp, başını çeviriyor. İkimiz de güvendeyiz.. Buzdan ateşe, ateşten buza ata ata okunuyor kitap. Nilgün’in içindeki kurt, içimde uluyor.


Havanın kararmasını izliyorum. Kış günlerinden farkı, aceleyle, istilacı bir güçle inmiyor karanlık... avare bir dalgınlıkla. Hala aydınlık.


Bugünü seviyor musun?
Seviyorum. Nefis bir sabahtı. Uykudan yumucuk. Pembe. Sımsıkı saran şefkat. Teşekkür ederim.


Alıntılar, Nilgün Marmara, Kırmızı-Kahverenegi Defter'den.


2 yorum:

Aydan Atlayan Kedi dedi ki...

"Kitabı tutan sol elim donmaya başlayınca, onu, sağ elime aktarıyorum ve sol elimi popomun altına koyup ısıtıyorum." Geçen gün aynını yaparken güldüm kendi kendime. Başka biri daha var mıdır acaba dedim üşüyen elini poposunda ısıtan? Varmış.

Not: Bahar gelecek sevgili peri. Hiç endişelenme. İnan bana gelecek. Söz verdi.

endiseliperi dedi ki...

:)var elbette! bazen cesaretimi toplarsam boynuma götürüyorum elimi, ama büyük acımasızlık bu boyuna:)

not: faturayı yatırdığım ofiste çalışan hanım dedi ki geçenlerde, "yaz gelecekmiş." "nasıl yani" dedim, anlamadım. "haber verdiler, yaz mevsimi işte, gelecekmiş" dedi. "aa çok iyi bir haber bu" dedim:) baharın, yazın gelmesinden duyduğumuz kuşku, artık böyle tuhaf konuşmaların geçmesine neden oluyor.

eve gelen kuaför bir hanım var. akşam saçımı boyamak için gelmişti. beni öyle kat kat giyinmiş görünce, "üşüyorsunuz çok, çarşamba boyayalım isterseniz saçınızı," dedi. "çarşamba bahar gelecekmiş çünkü." :) inanmıyorum, dedim, "boyayalım gitsin."

kuzey ülkelerinde ısınmak için çok sıcak duş alıyorlar ya. şimdi saçımı yıkarken kaynar su açacağım ve ellerim yanıncaya kadar sudan çıkmayacağım.

baharın habercisi olmak biraz tehlikeli görünüyor bu yıl, aydan atlayan kedi. umarım ne yaptığınızın farkındasınızdır. bahara inanmasam da size inanıyorum. tüm sorumluluk size ait:)

sevgiler.