Salı, Mart 9

bu sabahın şiiri





hayati önemi olan acılar







bir elmanın armuda dönüşebildiği yıllardı
çocukların bir azarla arızalandığı yıllar,
yağmurlardan sözederlerdi
aynalar emziren kadınlardan sözedercesine,
-küskün kırçiçekleri ölümcül bir talihsizlikti..-
kimi sözcükler kimi sözcükleri gizlerdi içinde
örneğin dEVRİMci, örneğin GÜZel
sözcükler büyüydü
sözcükler düğümdü
gökçekimine maruz martılarla gelirdi akşamüstü
o martılara takılıp giderdi sevinç ve huzur,
aşkın soyadı intihardı
yaşamın soyadı yorgunluk,
yeryüzünden militanlara, haklı şelaler akardı..

bir elmanın armuda dönüşebildiği yıllardı
sokakların bir kahkahayla kırılıp ağladığı yıllar
askere giden delikanlının hüznü gibiydi sevişmeler
teskere almış bir delikanlının gözleri vardı yataklarda
ters dönmüş bir tırnağın ağrısını duyardık konuşurken
susmuş bir kuş rengi o kahverengi fotoğraflarda
yarım bıraktırılmış bir şiirden sözederlerdi
bıçaklanmış bir komiserden sözedercesine,
-suyu kimse suçlayamazdı- -
- -su, çok çözümlü bir cebir sorusu-
bir kedi ansızın kendi kendini tırmalardı

bir elmanın armuda dönüşebildiği yıllardı
bir diş doktoru bütün dişlerini çekerek ölebilirdi
yani o kadar zor bir zamandı
herkesin saati vardı ve ölüm arta kalandı
biri fıkra anlattı mı -açık saçık bir şeydi-
biri fıkra anlattı mı -abartısız gülüşülürdü-
soluk bir serinlik serilirdi ortalığa!

ut çalan bir oğlandan haber getirmişti tüm ömürler
o ömürler 'defol! ' denmiş ölü postacılar gibi
o ömürler tay kokardı, sıpa kokardı, ten kokardı
korkardım seni özlediğimi itiraf etmekten
korkardım işte, bana ne, korkardım
-yunus koleksiyonu yapan ipek bir öğretmendim
dersimin adı: ölmek istemiyorum psikolojisi
artık ayaklansak burjuvazisi
öğrencilerim ise: toprak ve ruh, eylem ve sis-
o kızlar boklu sakız çiğnerken
o yoldaşlar savaşır ve hüngür hüngür ağlardı

bir elmanın armuda dönüşebildiği yıllardı
hatırlarsın, seniha'nin çocuğunu düşürdüğü yıllar
seniha bir hoş hatıranın lakabıydı
hem insan kendisiyle ne kadar barışık kalabilir
televizyonda gökkuşağı belgeselleri
okul kaçamakları belgeselleri yayınladığı yıllar
ellerin dudaklarla pastanelerde buluştuğu yıllar
dizlerin titrediği, dizkapaklarının kandığı yıllar
o yıllar, hatırlarsın!

bir piyano çalmıştık gece yarısı mezarlıktan
beyaz tuşlar devrim sabahıydı, siyah tuşlar
kaybedilenler
ve chopin koymuştuk beslediğimiz kedinin adını
chopin aşağı chopin yukarı
yani kedilere asansör muamelesi
velakin mondros mütarekesi yürümüştük
ne kadar güzeldi mustafa kemal
sen de severdin hatırlarsın

bir elmasın altına dönüşebildiği yıllardı
sağanaklardan sözederlerdi
bir gazetecinin fotoğraf makinesini kırarcasına,
küçük odamızın pencereleri günlük gazetelerle örtülüydü
-köşe yazarımız: hüzün, magazin ekimiz: umut! -
yerdeki kilimi bir ayrılıkla yakmıştın
buğulu bir ahu gözü müydü o delik? bir hain gözü?

duvarlarda ütopyamızın posterleri
ve çocukluğunda bir çete reisiyken
giydiğin eldivenin teki
çitlenbik kokardı hala
tay kokardı, sıpa kokardı, ten kokardı
korkardım seni sevdiğimi itiraf etmekten
korkardım işte, bana ne, hayata ne, ölüme ne!
binbaşı annenin, babanın kurbağaya dönüştüğü yıllar
sen bana küçük prens derdin ben sana benerci
sen bana mayakowski ben sana che
sen bana werther ben sana tom sawyer
hem insan kendisiyle öpüşebildikçe artardı
yani o kadar zor bir zamandı
sözcükler büyüydü
sözcükler düğümdü
hatırlarsın
suyu kimse suçlayamaz!

kimi sesler kimi sesleri gizlerdi özünde
kimi yüzler kimi yüzleri istemsizce,
doğada tik halinde bir dinginlik vardı
yaradılışımıza katılmış bir ikonanın varlığı
renklerimizi, davamızı rahatsız ederdi
evsahibemiz: tanrının ta kendisi
kasvetli şey, alışılmış şey, şıllık şey!
göğüs kafesimize takılmış bir broş
değildi yüreklerimiz
allahın her günü sevdalarla dolar dolar boşalırdı
bir elmanın armuda dönüşebildiği zor yıllardı

duydum ki
armut ihraç ediyormuşsun şimdi mut-dışına
bense, elma topluyorum yine
komşu bahçedeki darağaçlarından?


küçük iskender (periler ölürken özür diler'den)

4 yorum:

duman dedi ki...

sert şiirlere alışkın değilmişim burada :)

endiseliperi dedi ki...

sevgili duman,
ne güzel sizi burada görmek! lusin hanım yorum coğrafyanızı işgal ettiğinden beri bir patikacık olsun bulup size uğrayamaz olmuştuk. çok sevindim.

sizin küçük iskender'i sevdiğinizi hissediyorum. evet, şiddeti bana fazla. sizin çoğu şiirlerinizde ki şiddet de öyle ya, bu sabah olduğu gibi bazen şiddete eğilimli tarafımı kontrol altında tutamıyorum... nasılsa, bir şekilde catherine earnshaw'e dönüşüyorum... eh işte bildiğimiz peri tarafından şiddet, insiyaki olarak seçtiği metinlerde yaratılıyor da, bunu tuhafsıyorsunuz, değil mi?

ama size söyleyeyim duman, sabah sabah küçük iskender'in bu şiir kitabını okumakla hiç iyi etmemişim ben. bütün günüm berbat geçti. hırçın, sinirli ve şeydim... hmmm kafesinde çılgınca ve çaresizce dolaşıp duran kaplan gibi. kendime söz verdim bir daha öyle olur olmadık zamanlarda, hazırlıksız olarak şiir okuma, diye.

ama sevgili duman, eğer bana uğrayacağınıza söz verirseniz, bütün tehlikeleri göze alarak, şiddet dolu şiirler okur, yazarım buraya.


sevgiler.

dalgaduman dedi ki...

malumunuz, bizim uğultulu tepelerimizin doruğu kazancı yokuşu'na tekabül ediyor bu yakada.
ve buralara her akşam bir uçak düşüyor,
yolculardan ve mürettebattan kurtulan olmuyor pek.
iskender, parti kursa cinneti parti programına alacak denli sert,
ve de devletin hastalık olarak tanımladığı tercihlere sahip, kırkını devirmiş lanet bir şair.
size buralarda rastlamak,ne bileyim aklımdan geçmezdi hiç.
ama buralarda dolaşırsanız, karşılaşırız mutlaka o kesin...

endiseliperi dedi ki...

sevgili duman,
bir adam varmış. hastalığı nedeniyle çok ama çok acı veren tedavilerden geçmiş. iyileşmiş de. ama sonra arada bir, bir iğnecik yaptırması gerekiyormuş. öyle korkuyormuş ki, yaptıramıyormuş. çünkü o iğnecik, çektiği bütün acıların simgesi olarak görünüyormuş ona, öyle hissediyormuş, anlıyor musunuz?

şimdi benim... peri'nin yani şiddetle karmaşık bir ilişkisi var böyle. "insan niçin kötü olmamalı?" diye sorduğu da vaki... çapraşık ve içinden çıkılmaz hal almış durumlarda ortalığı temizleyecek şeyin şöyle adamakıllı bir şiddet olduğunu düşünmesi de mümkün.

bu yüzden bana buralarda rastlarsanız şaşırmayın. ama lütfen şaşırmış rolü yapın. çünkü, ah peri, gözlerim doluyor bunu söylerken öylesine yumuşak, öylesine sonsuz bir anlayışa adanmış olmayı diliyor ki, sizin şaşkınlığınıza çok ama çok ihtiyaç duyuyor.

hmmm... dolaşırım buralarda, elbette. "doğarak acılarıma her an yeniden/ve kendini kanatan bir bıçak gibi" olduğum için bir tür yatkınlıkla yaparım hem de bunu. ama öyleyse neden hasta oluyorum böyle her seferinde, onu da bilmiyorum.

sevgiler.