Çarşamba, Mayıs 19

arka pencere filminin zizekçesi




Hitchcock’un Arka Pencere filmi en çok izlediğim filmlerden biridir. Bir odanın içinde, sadece pencereden bakarak dünyada olan biteni seyretmek gibisi yoktur çünkü. James Stewart yakışıklı, sevgilisi Grace Kelly güzeldir ve aralarındaki ilişki berbattır, sıkıcıdır, dayanılmazdır. Fıkralarda sözü bol bol geçen, evlenmeye istekli hatun, bundan kaçan erkek; ilişkilenmek isteyen hatun, bundan sonhız kaçan erkek klişesini gösterir. Narin, zarif ve olabildiğine sıradan Grace Kelly, James Stewart ile birlikte olmaya öyle can atmaktadır ki, bu ilişki uğruna, tekerlekli sandalyesinde oturup, elinde dürbünüyle bir cinayeti çözmeye çalışan Stewart’a gözükaralıkla destek olur. Bana kalırsa Kelly’nin burdaki hali olabildiğine acıklıdır. Kocasıyla ne türden olursa olsun iletişim kurmak isteyen ve bu uğurda  tartışmayı çığrından çıkarıp kendini dövdürmeyi bile göze alan ve iletişimin bu halini kocasının kendisine duyduğu sevgiye tahvil eden hanımları hatırlatır.

Hitchcock'u Zizek'ten okumak inanılmaz keyifli, eğlenceli. Filmi kesinlikle bir kez de böyle izlemek gerek.


Hitchcock’un "Arka Pencere" filmini dümdüz okuduğumuzda olan biten şudur:

Tür: Gerilim
Yönetmen: Alfred Hitchcock
Senaryo: John Michael Hayes , Cornell Woolrick (Kitap)
Görüntü Yönetmeni: Robert Burks
Müzik: Franz Waxman
Yapım: 1954, ABD , 112 

Oyuncular
James Stewart (L. B. Jeffries) , Grace Kelly (Lisa Carol Fremont) , Wendell Corey (Teğmen Thomas J. Doyle) , Thelma Ritter (Stella) , Raymond Burr (Lars Thorwald) , Judith Evelyn (Miss Lonelyheart) 

Fotoğrafçı L.B. Jeffries, bir araba yarışını görüntülerken kaza geçirerek bacağını kırar. New York'taki apartman dairesinde zorunlu tatili sırasında arka penceresinden komşularını seyrederek zaman geçirmektedir.
Jeff, yine bir seyri sırasında komşusunun, karısını öldürdüğünden şüphelenir. Olayı araştırmaları için fotomodel sevgilisi Lisa ve hemşiresi Stella'dan yardım ister.
Gerilim türünün usta yönetmeni Alfred Hitchcock'tan türünün klasiği olarak kabul edilen bir başyapıttır.

Zizek ise Hitchcock'un "Arka Pencere" filmini şöyle yorumluyor:



"Arka Pencere’nin sonu, yorumlama hareketini başlatan büyüleyici nesnenin son kertede bakışın kendisi olduğunu kusursuz bir biçimde gösterir: Bahçenin karşısndaki esrarengiz apartmanda olup bitenleri gözetleyen Jaff’in (James Stewart’ın) bakışı, ötekinin (katilin) bakışıyla karşılaştığında bu yorumlama hareketi askıya alınır.
Bu noktada Jeff tarafsız, alakasız gözlemci konumunu kaybeder ve olaya karışır, yani gözlemlediği şeyin bir parçası olur. Daha doğrusu, kendi arzusunun sorusuyla yüzleşmek zorunda kalır. Bu olaydan ne istiyordur gerçekten? Bu Che vuoi? sorusu, onunla şaşırmış katil arasındaki nihai karşılaşmada apaçık sorulur da; adam ona tekrar tekrar “Sen kimsin? Benden ne istiyorsun?” diye sorar. Katil yaklaşırken Jeff’in projektörlerin göz kamaştırıcı ışığıyla ümitsizce onu durdurmaya çalıştığı bu son sahnenin tamamı bütünüyle “gerçeklikten uzak” bir şekilde çekilmiştir. Hızlı hareketler, yoğun, hızlı bir çatışma beklerken, olayların “normal” ritmi adeta bir tür anamorfotik deformasyondan geçmiş gibi yavaşlatılmış, engellenmiş, tıkanmış hareketlerle karşılaşırız. Bu da fantezi nesnesinin özne üzerindeki hareketsizleştirici, felç edici etkisini kusursuz bir biçimde verir: Semptomların muğlak kaydının başlattığı yorum hareketinden, atıl mevcudiyetiyle yorum hareketini askıya alan fantezi alanına geçmişizdir.


Bu büyüleme gücü nereden gelir? Karısını öldüren komşu, kahramanımız için neden arzu nesnesi işlevini görmüştür? Bunun olası tek cevabı var: Komşu, Jeff’in arzusunu gerçekleştirmiştir. Kahramanımızın arzusu ne pahasına olursa olsun cinsel ilişkiden kaçmak, yani zavallı Grace Kelly’den kurtulmaktır. Pencerenin bu tarafında, kahramanımızın apartmanında olanlar –Stewart ile Kelly hiçbir surette filmin temel motifiyle alakası olmayan basit bir alt-öykü, eğlendirici bir dolgu malzemesi değildir, tam tersine bu motifin ağırlık merkezidir. Jeff’in (ve bizlerin) pencerenin bu tarafında, tam da onun karşıya baktığı yerde olup bitenlerin can alıcı önemini gözden kaçırmamızı sağlayıcı bir işlev görür. Arka pencere, son tahlilde, bir cinsel ilişkiye girmekten, fiili iktidarsızlığını bakışı yoluyla, gizli gizli gözetleme yoluyla iktidara dönüştürerek kaçan bir öznenin hikayesidir: Bu özne, kendini ona sunan güzel kadın (film bu noktada mesajı gayet net verir: Grace Kelly bir sahnede üstünü değiştirip şeffaf bir gecelik giyer) karşısındaki sorumluluğundan kaçmak için çocuksu bir meraklılığa “geriler”. Burada yine Hitchcock’un temel “kompleks”lerinden biriyle, bakış ile iktidar/iktidarsızlık çifti arasındaki karşılıklı bağla karşılaşırız.



(…)

Arka Pencere esasen bir fantezi penceresidir (Lacan resimde oencerenin fantazmatik değerine dikkat çekmiştir): Kendini eyleme geçmeyemotive edemeyen Jeff (cinsel) eylemi belirsiz bir tarihe erteler ve pencereden gördüğü şey, tam da, ona ve Grace Kelly’ye olabileceklerin fantazide çizilen resimleridir. Yeni evli mutlu bir çift olabilirler; o Grace Kelly’yi terkedebilir, o d abunun üzerine egzantrik bir sanatçı ya da Miss Lonely Hearts gibi ümitsiz, yalnız bir hayat sürebilir; zamanlarını küçük bir köpekleri olan sıradan çiftler gibi geçirip kendilerini altta yatan ümitsizliği zar zor gizleyen bir gündelik rutine teslim edebilirler, ya da en nihayet, Grace Kelly’yi öldürebilir. Kısacası, kahramanımızın pencereden gördüklerinin anlamı, pencerenin bu yanındaki fiili durumuna bağlıdır: İçinde bulunduğu çıkmazın bir dizi hayali çözümünden oluşan sergiyi görmek için “pencereden bakması” yeterlidir."


zizek, yamuk bakmak, hitchcockçu leke-ötekinin bakışı olarak leke, s.127-128


Hiç yorum yok: