Pazartesi, Mayıs 3

pazar


sıkıcı bir konuk gibi gitmek bilmiyor pazar. yavaş yavaş yeni bir konu daha açıyor gözleri dalgın... çaresiz bekliyor, bekliyorsunuz. içeride ya da dışarıda olmak hiç bir şeyi değiştirmiyor. pazar günü sokakta olan insanlar bir yenilmişlik duygusu vererek dolaşır dururlar. herkes için berbattır pazar günü ya, yatılı okulda evden okula döndüğün o pazar akşamüstleri daha kötüdür. ya da annen baban ayrılmışsa pazar günü babanla vakit geçirmek için bir alışveriş merkezinin sinema salonundaysan gene berbattır. baban da sen de çabucak bitsin istersin bu huzursuz, sanki seyirciye sunulmuş eğlenen pazar babası ve çocuğu rolündeymişsin gibi olan zaman. alçak sesle konuşamazsınız çünkü pek de derinden bakamazsınız zaten birbirinizin gözüne. gürültülü, taşkın, içeriden gergin bir ilişki. herkes masum ama herkes de üzgün. ikisinin de yüzüne bakın, sanki bir suç ortaklığı içindeymiş gibidirler... hafif bir utanç dolaşır gözlerinde. filmden sonra hamburger de yiyelim mi? olur! olur! her fikir makbul.

ben pazar günleri temel karakteri olarak neden sıkıcıysa o kadarını yaşayıp, hiç mücadele etmeden kapamak isterim günü. çamaşır yıkarım, makinanın sesi geliyor işte. birazdan da ütü yapacağım, çorap katlayacağım, sökük de dikerim. pazartesi ödenmesi gereken faturaları da düzenlerim. sonrasında eski, siyah beyaz bir film izlemek de fena olmaz, pazar gününe yakışır. ama onlar da başka bir dert. filmde gördüğün herkes ölmüştür. şu kötü adam, işte şu sokakta yürüyen küçük kız bile ölü şimdi. sonra işte insanın ölümlü olması ile ne kadar yenik olduğunu düşünürsün. ne yapsan, nasıl yaşamış olursan ol, sonunda yeniksin işte. filmden etkilendiğin kötü talih filan değildir artık. tuhaf, genel, tüm insanlık adına, kendin adına da derin bir keder hissedersin. pazar günleri berbattır.


bu gecenin müziği için herbokubilenadam'a teşekkürler.