Cumartesi, Mayıs 15

şu sen de olmasan...

bu, yaz mevsiminin ilk elbisesiyle çekilmiş resim:


bu, niyetinden fazla sıkıntı üretmiş yazı:

öyle çok sözcük, görüntü, renk, ifade, an birikmiştir ki, kar küresini ters çevirmişsiniz gibi uçuşurlar ve siz bunların zihninizdeki çekmecelere, gizli kuytulara, düş alanlarınıza yerleşmesi konusunda hiç bir tasarrufunuzun olamayacağını bilirsiniz. bırakırsınız... beyniniz kendi aman vermez mekanizmasını sizin hiç bir dahliniz olmadan sürdürecektir nasıl olsa.bu tür uğultunun sonunda nasılsa bir tür yatışma olacağını bilir, yatakta uzanmış, bekler, beklersiniz... bazen havada uçuşan o an'a üflersiniz... sakin, hafif uçuşur, sonra yine düşüş başlar. üniversitedeyken, kanın bedeninizin her zerresinden zonklayarak aktığını duyduğunuz o günlerde, en şefkatli ölüm yolunun kendini yerin çekimine bırakmak olduğunu arkadaşlarınıza neşeyle, heyecanla, ısrarla iddia ettiğiniz geçgece sohbetlerini hatırlarsınız.  insanın bir şey olma süreci ne yorucu, ne can sıkıcı... yani o birikintilerin sonunda senin sen olman, diyorum. ve şey diyorum, her insanın benzer duraklardan şöyle ya da böyle geçtiğini bilmek.. yani diyorum ki, sonunda işte hepimizin yorgun düşmemiz ve yenilmiş duyumsamamız kendimizi.

 ...başınızda pür faaliyet devam eder, siz uyuşuk, yatışmayı beklersiniz. mutfaktan gaz kokusu gelir. idrak edersiniz, ama "balkon kapısı açık, ölmeyeceğiz," dersiniz. bu iyi. bu müthiş önlemin rastlantıyla alınmış olmasına sevinirsiniz. canınız hiç kalkmak istemez çünkü. kedi karnınıza zıplar, hareketi başlatır. onu kucağınıza alır, burnunu öper, mutfağa gidip gazı kontrol edersiniz.

her şey yolunda. yaşasın, her şey yolunda! iş sadece uyuyabilmeye kaldı.

bu, pencereden geçen rüzgara yakışan müzik:


bu, gün boyu aklımızda dolanıp duran şiir:

ey
bu böyle kimin gittiği? sen dur ey!
belki de ellerimiz mi? biraz ince, biraz da çok kelimeli!
bu sanki niye durduğumuz mu? açıkken sevişme bölgeleri
ay, pencere, göz! siz git ey!
 

kim bilir neyi saldığımız bu da, yalnızlığımız gel
yırtıcı kuşları mı gözlerimizin, onlar mı bu sürüylen
yoksa onlar mı işte seninle sevişme biçiminde
oysa sevgimiz yerde, kara sevda sen uç ey!
sen usul, ben yavaş, kime yaraşır bu sessizlik
kim biner bu gemiye insandan kıyılar yapılırken
yetmez mi dalgası vursundu azıcık gözlerimize
gözlerin gözlerime, siz bak ey!
 

şu sen de olmasan insan çıldıracak mı
hiç yoktan bir yerlere mi gidecek belki
olsun neresi olursa, git karanlık ama git
gecemizde duranı sen kal ey!
benim bu çok elli, bu çok gözlü delişmen
çok bildim sana yaraşır olmayı günlerce
şunu sevdim, şuna özendim, şununla yetindim sonunda
ben miyim şimdi nerede, ben çok ey!


e.cansever

6 yorum:

asliberry dedi ki...

Header'daki fotoğrafına bayıldım. Elbiseli fotoğrafta da neredeyse kağıt kadar ince çıkmışsın. Olmaz. Yaz geldi bol meyve, sebze kürü. Sabahları da bal kaymak. Çayı kes, çok kansızlık yapıyor. Şu yeşil çaya alışmalısın. Antioksidan.
Dr.Asliberry Öz.

endiseliperi dedi ki...

teşekkür ederim aslı.
evet, çok inceyim. 50 kiloyum! normalde yazın kilo da veririm, ya bakalım dikkat edeceğim artık. sen dedin diye ama sabah büyük kahvaltı hazırladım. büyük dediğim de bir yumurtalı omlet, biraz peynir, domates, yeşil biber ve bir dilim kızarmış ekmek. bir tatlı kaşığı da bal. şimdi de bir kase yoğurda, bir yemek kaşığı bal, ceviz, senin getirdiğin yaban mersini kurusu ve bir de taze kayısı ekleyip, yiyorum. akşama da yemek yersem bugün müthiş sağlıklı beslenmiş olacağım. akşama az haşlanmış sebze üstünde yoğurt yiyeceğim. gün içinde çayı azaltamam, ama akşama söz, yeşil çay yapacağım. sürekli su içiyorum ve evin içinde dolanıp duruyorum. yaz evini öyle seviyorum ki. her gün yerleri siliyorum. az önce de camları sildim. tina yazın çok tüy döküyor ya, artık her gün fırçalayacağım onu. öyle rahatlıyor ve komik yatıyor ki o zaman, upuzun uzanıp karnını açıyor.

arçil d ediyet yapıyor. o 75 kilo ve 65'e düşmek istiyor. su sürahisi koydum şimdi masasına unutmasın su içmeyi, diye. arçil sebze sevmiyor. makarnaya, pilava ya da böreğe bol sebze koyuyorum bu yüzden. yarın kadıköy'e gidersem balık alacağım. kırmızı et sevmiyor köfte dışında. akşam geç saatlerde acıktığında meyve veriyorum. eve kola vs almıyorum ama okulda dayanamayıp içiyor sanırım. akşamüstü ormanda yürüyüş yapalım teklifimi yine reddetti. bakalım, güneş gitsin yine teklif edeceğim.

hah, tina'nın da yazın iştahı kesilir, yemek zor gelir. bu nedenle bu aralar sevdiği tavuk ciğerini, blendırdan geçiriyorum, daha kolay yiyor.

bizim evin halleri böyle. birazdan markete gidip salatalık malzeme ve meyve alacağım yine.

canım aslı'cığım gördüğün gibi, sözünü öyle dikkatle dinledim ki, beni görsen gözlerin dolardı.

kocaman sevgiler. en uygun zamanda bekliyorum seni. olmazsa bir gün kadıköy'de buluşuruz. sahaflarda dolaşırız.

görünen isim dedi ki...

cansever'in ikinci yeni den ayrıldığından, ayrı bir kulvarda yüzdüğünden dem vuranların ispat adına gösterdikleri şiirlerin başında gelir ey...

işin teknik kısmına girmeye hacet yok şu anda. bilahere... dizlerimin ağrısı hafiflediğinde belki...

sadece yüksek sesle okunduğunda gerçek sihri ortaya çıkan şiirlerdendir. deneyin; hak vereceksiniz...

endiseliperi dedi ki...

hey!
burda ne işiniz var, görünen isim?
hem böyle pek makul, pek efendi bir halde?

bana gönderdiğiniz mailleri sevmedim. bir başkasının üslubunu ima etmeniz, üstelik derdiniz neyse açıkça ifade etmemeniz ise bağışlanır gibi değil.

sevmedim oyununuzu.

Momentos dedi ki...

Pencereden geçen rüzgara yakışan müzik, beni suları durgun denize çevirdi.. sırf bunun için teşekkürler endişeliperi. Ne güzel, benim her sıkıştığımda camı açıp oksijenini alabileceğim bir mahalle komşum var. sakin ve temiz bir türkçeyle "teşekkürler" demek geliyor içimden mütemadiyen :))

endiseliperi dedi ki...

sevgili momentos,
ne tatlısınız. bana eski günlerimi hatırlattınız. aynı türkçe'yle benden de size teşekkürler:)

sevgiler.