Pazartesi, Haziran 28
arçil geldi!
sabah arçil yorgun ve sinirli eve döndü. artık o tek başına festivallere giden, arkadaşlarında sabahlayan çok büyük biri ve büyük insanlar da öyle annelerine yüz müz vermez, tamam mı! onu özlediklerini asla belli etmezler. "n'aber?... yorgunum, sırtım ağrıyor, duşa giriyorum ben," dedi. oysa ben heyecanla konseri anlatmasını bekliyordum. "peki tatlım," dedim.
kakaolu süt hazırladım, dondurucudan simit çıkarıp ısıttım, peynir ve salatalık dilimleyip, odasına kahvaltı servisi yaptım. duştan çıkmış, bilgisayarı açmış, arkadaşlarıyla festival geyiği yapıyordu. "konserde bir arkadaşa takılamadım, ayıp oldu, ona gideceğim birazdan," dedi. çok özlemiştim arçil'i, gözlerim doldu, belli etmedim, "hay allah, yorgunsun da ama... bıy bıy bıy" diyerek odama döndüm. öğlen olmuş hala yatakta upuzun yatan tina'yı fırçalarken, arçil kendine gelmiş olmalı ki yanımıza gelip uzandı; festival hakkında kısa bir özet geçti. rammstein son albümünden şarkılar söylemiş genel olarak, arçil'in çok sevdiği bir kaç şarkıyı da söylemiş ama. sahne şovları çok iyiymiş. megadeth'in ses sistemi berbatmış. metallica ve slayer şarkılarını arçil de ezberden söylemiş. metallica çok büyük grupmuş yaa. manowar'ın basçısı bayağı uzun bir konuşma yapmış türkçe. onu taklit etti. çok güldüm. mutfağa çay koymaya gidip döndüm ki, canım oğlum benim yatağımda uyuyakalmamış mı! üstünü örttüm, perdeleri kapattım. uyusun, dinlensin, vakit de geç olsun, arkadaşına gidemesin.
kaçak'la msn'de lafladık biraz. arçil uyanınca ne yemek ister diye düşündüm. elbette makarna. çubuk makarna yapıp, üstüne bol kaşar rendeledim. arçil yoğurdu sadece cacık halinde yiyebildiği için ve peynire de düşkün olmadığı için, kalsiyum alsın diye böyle hileler yapıyorum. kavun karpuz servisinde mutlaka yanına peynir de koyuyorum. ya da pataesli böreği çok seviyor ya, pataesli için içine çeşitli peynirlerden de katıyorum.
evde olmayı sevsin, ev duygusu hoşuna gitsin diye, limonlu kek yaptım. kek yaparken ara sıra sessiz ve loş odaya girip, yorgunluktan baygın düşmüş arçil'e ve güzellik uykusuna yatmış tina'ya baktım.
uyanınca makarna ve daha önce kabuklarını soyup dilimlediğim şeftali götürdüm. "ooo çok sağol ya, sürpriz oldu," dedi:) sonra markete gidip, sevdiği kaymaklı dondurma, meyve ve karpuz aldım (karpuz meyve gibi gelmez bana nedense). Dondurma servisi yaptım. "bir daha hep bundan alalım, vişneli, limonlu almayalım," dedi. tabii ki.
"uzan da sırtına voltaren krem sürelim," dedim. sanki hala çocuksu eli. o güzel parmaklarıyla ağrıyan yerlerini tek tek gösterdi, ben de krem sürüp masaj yaptım. boynu filan da tutulmuş, baş filan mı salladı konserde acaba? ses telleri zarar görmüş aslında, sesi boğuktu biraz. dondurma yemese iyiydi ya, neyse. limonata ve limonlu kek servisi yaptım. şimdi gitar çalıyor odasında. canım oğlum. konsere gitmesi çok iyi oldu. gitar konusuna daha çok eğilir böylece. öyle çok eğlenmiş ki.
ondan, the last station filmini indirmesini rica etmiştim. hani tolstoy ve eşinin hikayesinin anlatıldığı film. "yeni film listesi çıkarsana, bu inmiyor," dedi. hay allah... başka filmler bakayım ben.
not1: ablamla uzun uzun konuştuk yine telefonda. bir önceki hür'den bahsettiğim yazı çok etkilemiş onu, çok kederlenmiş. sesi titriyordu. adana'ya gidiş tarihimizi netleştirdik. ne hediye götürmeliyiz, diye konuştuk. benim bir türlü netleşmeyen iş durumum hakkında dertlendik.
not2: arçil az önce buradaki fotoğrafını farketti ve bana kızdı. fotoğraflarını kaldırdım bu yüzden. yorumlara yanıt vereceğim de mutfakta çok işim var. vişne, çilek ayıklıyorum. reçel yapacağım. arçil'e vişne suyu hazırlıyorum. taze barbunya aldım, onu ayıklayıp, dondurucuya koyacağım. arçil acıkmış, tavuklu sandiviç, pataes kızartması, yeşil salata ve vişne suyu servisi yapacağım şimdi ona. görüşürüz.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
27 yorum:
the last station filmini çok beğenmiştim ben. tolstoy neyse de karısı acayip bir şeydi.
inmedi film yaa, pass. çok istiyordum izlemeyi. yarın kadıköy'e gideceğim büyük ihtimalle, gidip efendi efendi cd'sini alayım olmazsa. tolstoy'un karısı sofya hakkında pek bilgim yok doğrusu ya, dostoyevski'nin karısı da çok acayip. anna olmasaydı belki de dostoyevski sefil olup çoğu kitabını yazamazdı.
yeni film listesi çıkardım. ama arçil bugün acayip yoğun, film filan indiremedi. miyazaki'nin filmlerini sen de çok seviyorsun. onun izlemediğim iki filmi var listede. inerse çok hoş olacak.
sevgiler.
Ne güzel bir annenin şevkatini gösteren satırları okumak ! Annem de tıpır tıpır arkamda dolaşır ben mutfakta salatamı hazırlarken, "salataya sos koydun mu?" "koydum anne!" "Bir yumurta daha ister misin?" ":)" sessizlik, ama güzeldir bu sessizlik, mutluluğun sessizliği, tekrarı olmayan bir anın mutluluğu...
yaaa o kek ne kadar güzel öyle.
Online izlemeyi deneyebilirsin...
selam endiseli peri
bu yazını koydum bir gizli yazılar kutuma...unutmak istemedim bu yazını özellikle...bilmem neden :)
Ne hoş bir yazı... Oku oku bir hal oldum. Acaba ben nasıl bir anne olacağım... Off çok acımasızım bu konuda kendime karşı.
Çok hüzünlenerek okudum...Ancak bir anne yapar tüm bunları aynı günde...Bir sevgilisi olup başka yuvalarda uyuduğunda farkedecek bunu. Kaçamak kaçamak makarna yemeye gelecek o zaman...
39. satırda "pataesli" yazılmış,
sevginler,
Sahi o kek harika gorunuyor yav...
"Ancak bir anne" diye baslayan butun cumlelerin icsellestirilmis baskinin disavurumu diye goruyorum. Affola...
evet kesinlikle miyazaki'nin izlenmemiş hiçbir şeyi kalmamalı. :)
mesela ben bu aralar "hoff yeni bir miyazaki filmi gelse de izlesek" modundayım.
aslı'cığım,
evet, tadı da fena olmadı. hafif ekşimsi. ben sapsarı kekleri çok seviyorum. bazen azıcık da mısır unu katıyorum limonlu kek yaptığımda daha da sarı olsun, diye. ama o zaman bu kadar kabarmıyor. bazen de limon suyu ve şekeri ısıtıp, kek piştikten sonra birkaç yerindend eldiğim kekin üstüne döküyorum, ıslak ve daha ekşi oldun, diye. artık nasıl eserse o sırada aklıma. ama öyle pratikleştim ki, nerdeyse gözü kapalı bir şekilde yapabiliyorum kekleri. gerçek hamur işi uzmanlarını kızdıracak kadar ölçüsüz ve gelişigüzel yapıyorum ama neticede fena olmuyor işte.
sevgiler çok.
bennessuno,
anneliğin ilkesi mi varmış, diyordum arçil doğduğunda. yani pek gelenekçi bir hayatım yoktu, yaşam biçimim sanki genel annelik hallerine uzak gibiydi. ama çocuk olunca vahiy iner gibi size o çok bildik annelik halleri hasıl oluyor. çocuk sahibi olduğunda bir kadın kendi annesine benziyor, hayat böyle sürüyor, en ideal hali bu hali olamlı ki değişmiyor bu.
annenize çok sevgiler.
hacivat,
dün akşam izledim. fena olmuyormuş hiç. arçil varken online izleyemem. onun bilgisayarda işleri oluyor (iş dediğim oyun moyun yahu)ben internette bırakın film izlemeyi müzik dinlediğimde bile bilgisayarı yavaşlıyor ve hay allah benim yüzümden oyunu kaybediyor. buna asla izin veremeyiz. internetin hızını yükselteceğim şu adana seyahati sonrasında. o zaman ikimiz de rahat edeceğiz. böyleyken böyle.
özge,
şimdi yukarıda herkes için geçerli olan bir genel, bildiğimiz, hep olmuş ve sanırım hep olacak annelik halinden bahsettim, ama her annenin de kendi annelik serüveni çok özel ve çocuğuyla ilişkisi bambaşka. eminim ki siz aylin'le kendi nefis çok özel hikayelerinizi yaratacaksınız ve bu kimseninkine benzemeyecek.
ah aylin şimdi çok, çok belki de en sevimli zamanlarında. onu benim için de öpün.
sevgiler.
yazmak iyidir,
hemen yapmayın çocuk mocuk. çocuk olunca öyle eşinizle birlikte festival programları yapmak biraz zor olabilir. ama yapın, çocuk şahane bir şey. çok çocuk yapın hem de. keşke benim bir sürü çocuğum olsaydı. arçil büyüyor ve işte benimle daha az zaman geçiriyor. bazen paniğe kapılıyorum. her anne iyi bir anne olup olmadığı konusunda endişeye kapılır. benim bir sürü hatam oldu, olmuştur. ama mesela harika ve kusursuz bir anne olan asliberry bile iyi bir anne olup olmadığı konusunda endişeliyse bunu hissetmek çok doğal sanırım.
sevgiler.
pınar,
bizim her günümüz böyle. servis yapmayı seviyorum. bir açıdan onun için iyi olmayabilir bu. hayat zor ve onu zorluklara hazırlamıyor oluyorum işte böylece. ama ben düşünüyorum ki, hayat zor evet ve bir insanın kendini çok rahat, güvende, keyif içind ehissettiği zamanlar olmalı. bu zamanları anneli geçen çocukluğu değilse hangi zamanlardır ki. ve evet bencilce, çok sonraları beni hatırladığında, şefkatli, sıcak, mutluluk veren anılar olsun istiyorum bunlar. bana makarna yemeğe gelsin! benim yemeklerimi özlesin! hasta olduğunda ben geleyim aklına! :P
sevgiler.
şenay,
biliyorum. düzeltmiyorum:) hatalı metinleri seviyorum. arçil uzun zaman kovboy yerine kolboy dedi, böyle birkaç sözcük var daha, h'lara tuhaf, çocuksu bir vurgu yapar mesela hala. düzeltmiyorum. seviyorum.
bu hatayı kim diyecek diye bekliyordum. iyi ki sen dedin. seni seviyorum.
amaan eleştirel günlük, tabii ki ancak bir anne böyle yapar! sizin gibi kaç tane baba var ki?
kek, evet nefis. hatta şimdi son dilimi yiyeceğim sanırım. adana'ya gitmeden önce bir sürü yemek yapacağım ve sanırım kek de. bu sefer içinden çikolata akan yoğun kakaolu bir kek olsun istiyorum. mmmm... çok, daha çok çikolatalı.
sevgiler. siz çok iyi bir babasınız. kızlara öpücükler.
pass,
ben durup durup miyazaki izliyorum. kiki'yi bile dört beş kez izlemişimdir. hala aynı yerlerde ağlıyor, aynı yerlerde yüreğim ağzıma geliyor ve bakmaya doyamıyorum o çizgilere. totoro'da öyle çok ağlıyorum ki hala satsuki ve mei'nin çocuksu neşeleri içinde annesizliklerine katlanmalarını izlerken. kiki'nin gittiği evlerden büyükannenin matrak hizmetçisi mesela laputa'daki çete reisi kadın rolünde oynuyormuş gibi gelir bana ve bunu keşfetmeye bayılıyorum. spirited away'de küçük kızın geniş yürekliliğine hayran kalıp kendimden utanıyorum. hani o kaybolmuş ruh, sevgi özlemi içinde ve chihiro büyükannenin ikizinin evine trenle giderken onu yanında götürmeye razı olur ya, hani onu anlar ve götürür, ben yapamayabilirdim... howl'un şatosu izlediğim en güzel aşk filmlerinden biridir. defalarca izledim ve howl'a aşığım ben. ve ah prenses mononoke... sonunun öyle bitmesi ne acıklı, ayrı dünyaların insanı olduklarını kabul edip hani...
neyse. ponyo on the cliff'i TRT çocuk da tesadüfen farkedip izlemiştim. o bende yok. indirip CD ye çekmem lazım. bir de kahramanı domuza dönüşen var. onu hiç izlemedim işte. miyazaki çok seviyor domuzları. kendini de domuz olarak çizermiş zaman zaman. yerdeniz hikayeleri'ni yaptı ya oğlu goro, pek sevmedim aslında onu. babasının çizgileirndne çok farklı, çizgi roman çizgileriydi gibi biraz. hoş ama ne bileyim ben babasının çzigilerini çok seviyorum.
neyse yaw çok konuştum.
sevgiler.
Cok güzel bir annesiniz, tipki benim annem gibi :)
ps. Oglunuzla yasit bir genc kiz olarak yorum atmadan edemedim.
çok teşekkür ederim, paris. sana uğradım şimdi. ne çok yer gezmişsin. benim arçilimi, bilgisayarın başından kaldırıp biraz güneş görsün diye terasa bile çıkaramıyorum.
annene, sana sevgiler.
selam ben senay, gercekten super bir site, eger facebook veya twitter varsa eklemek isterim...
üzgünüm şenay, yok.
sevgiler.
Merhaba
Ben Didem. Sitenizi çok beğendim. Facebook ve twitter dan da takip etmek isterim.
İyi günler...
merhaba didem, tesadüf bu ya, son yazım facebook hakkında:)bir okuyun isterseniz.
teşekkürler, sevgiler..
Yorum Gönder