Pazar, Eylül 26

yap-boz





neşe mi gelmiş? derhal oturup yazmalı, o neşe hep olsun, işleyişine bir türlü vakıf olamadığım ruh hallerim için açık, kesin ve otoriter bir örnek teşkil etsin, diye. bende yerleşik bir öğrencilik var ya hep, bilgi mi veriyor biri, bu budur mu diyor, zihnim derhal hazırola geçer, pürdikkat dinler. öğrendiklerine uygun davrandığı hiç ama hiç söylenmez, çünkü sanki yaşam denenmemiş yerdedir. yürüyelim.

şöyle: seslerle dolu ev. bir kısmını ben yapmadım. dışarda, 9. kattaki evimden beş altı metre uzağımda iki işçi görüyorum. ev yapıyorlar ve ben ev yapanlara, evi ev yapanlara huşu içinde saygı duyarım. kutsaldır benim için. aramızda uçurum olmasa kahve ikram edeceğim. işlerine gömülmüş, ne yaptıklarına emin, ses çıkarıyorlar.

pazar günü evde çamaşır makinesi sesi hüzünlüdür, tamam ama, herkesin belleğinin bir açlıkla hatırladığı ve yaşamak istediği şey de bu makina sesidir. işler yolunda gidiyor demektir bu. bu dünya ne korkunç bir hale geldi birader, evet ama pazar günü çamaşır makinen çalışıyor mu, çırpa çırpa yayılıyor mu ondan çıkan deterjan kokuları, öyleyse, kıyamete daha çok var. devam.

çiğ bir aydınlıkla ama epey yukarıda olan bulutlarla kapalı hava ve rüzgar esiyor. bakıyoruz, gece yağmur da yağmış, belkli sabaha karşı.  akşama yine yağar mı? yağsın. düdüklüde mercimek çorbası yapalım mı? yapalım. düdüklü ötüyor mu (ydu)? ötüyor(du).

 tıkır tıkır, tıkır tıkır... her şey olması gerektiği gibi. neşeliyiz. ne dinleyeceğiz? blues brothers. şu. dinleyelim.



bir an müthiş sessizlik. düdüklüyü kapatmıştım. makina susmuştu. işçiler durmuştu. müzik bitmişti. ben kalakalmıştım sessizlikte. hmmm... burada mola veriyoruz. duralım.

...

siz üç nokta kadar dururken, mutfağa gittim. çay kötü olmuş bugün. onu bırakıp kahve hazırladım. banyoya gidip yıkanan çamaşırları (nevresimleri) sepete koydum. çıktım. (hadi tam olsun, gitmişken çişimi de yaptım. çünkü biz ev hanımları müthiş bir hareket ekonomisine sahibiz. bir odaya gireceksek, orda yapılması gereken her şeyi tasarlarız. buzdolabını açmışsak, çıkarılması gereken her şeyi daha açarken düşünmüşüzdür. iki yemek yapacaksak, soğanları, domatesi ikisi için de doğrarız elimiz değmişken.) siz hala üç noktanın hipnozu altındayken ben bir şey daha yaptım. kitap falı baktım. hangi kitaptan? en yakın adorno-minima moralia idi şansımıza. çok güzel ama üşeniyorum yazmaya. biraz uzun. çok güzel ama... durun yazayım, hoşunuza gider.

sera bitkisi.- erken ve geç olgunlaşan kişilerle ilgili sözlerde -kiilkine karşı ölümcül bir haset içermeyenine pek az rastlanır- hiçbir doğruluk payı yoktur. erken olgunlaşan kişi bir bekleyiş duygusu içind eyaşar. deneyimleri önselci bir nitelik taşır: sezgici bir duyarlık, imgelerde ve sözlerde, eşyanın ve insanların ancak daha sonra gerçekleştireceği şeyleri yakalıyordur. deyim yerindeyse kendisiyle dolmuş böyle bir bekleyiş dış dünyadan çekilir ve onunla ilişkisine nörotik bir cilvelilik tonu kazandırır.  erken olgunlaşan kişide bazı becerilerin sahibi olmanın ötesinde birtakım özellikler varsa eğer, her zaman kendi hatalarını yakalama zorunluluğunu duyacaktır- normal insanların ahlaki bir yükümlülük olarak sunmayı sevdikleri bir takıntı. hayalgücünün kapladığı alanda nesnelerle ilişkisine de bir yer açmaya çabalarken acı duyacaktır: acı çekmeyi bile öğrenmesi gerekiyordur.

geç olgunlaştığı söylenen kişide en ufak bir içsel sarsıntıya uğramadan sürüp giden ben-olmayanla temas, erken olgunlaşanda hep son derece acil bir ihtiyaç durumundadır. dürtülerinin narsistik yönelişi -ki deneyimlerinde hayalgücünün tuttuğu yerin büyüklüğünden de anlaşılabiliyordur- olgunlaşmasını pozitif olarak geciktirir.hayalgücünde büyük ölçüde yumuşatılmış durumları, korkuları, tutkuları çıplak şiddetleriyle ancak daha sonra yaşar; bu korku ve tutkular, onun narsizmiyle çatışma içinde, tüketici bir hastalığa dönüşürler. böylece o da vaktiyle fazla külfetsizce aşmış olduğu ve şimdi bedelini talep eden çocuksuluğa geriler, olgunlaşamamış bir kişiye dönüşür- olgunlaşabilenlerse her aşamada göstermeleri beklenen davranışları gösteren, çocukken çocuksu olan ve şimdi de sabık erken-olgunlaşan üzerinde kurulan ölçüsüz otoriteyi bağışlanmaz bulanlardır. tutku çökertiyordur erken olgunlaşan kişiyi; kendine yeterliliğinin güveni içinde fazla uzun süre uykuya yatmıştır ve bir zamanlar havai köprüler kurmuş olduğu uçurumların önünde çaresizce çırpınmaktadır. erken gelişmişlerin el yazılarındaki çocuksu özellikler boş bir uyarı değildir. çünkü doğal düzeni tahriş eden ve kızdıran sivriliklerdir erken gelişmişler; diş bileyen sağlık da onlara yönelen tehditten beslenecektir., tıpkı toplumun da onları başarıyı külfete eşitleyen denklemin gözle görülür bir yadsınışı sayarak hiç güvenmemesi gibi. hep hak ettikleri düşünülen ceza, kendi iç ekonomilerinde, bilinçsizce ama amansızca, uygulanır onlara. vaktiyle aldatıcı bir iyilikseverlikle onlara verilmiş olan her şey geri alınır. psikolojik kaderde bile bütün bedellerin sonunda ödenmesini sağlayan bir otorite vardır. bireysel yasa, eşdeğerlerin mübadelesinin yap-boz parçalarıyla yapılmış bir resmidir.

s.166

aşkolsun! mavi bölümü atladınız mı? hadi, dönüp okuyun, öyle gelin...  yazdım o kadar, söz veriyorum, çok hoşunuza gidecek. hadi, lütfen.

siz okurken, ben önce tina'ya bakacağım. nerde? sonra çamaşırları asacağım, yeni çamaşır koyacağım makinaya (perdeler). çorbayı blendırdan geçireceğim, içine bir avuç pirinç ve biraz daha su ve baharatları ekleyip tekrar pişmeye bırakacağım. biber dolması yapacağım. kıymanın bir kısmını ayıracağım, ki onunla da ıspanak yemeği yaparım yarın. yanına da patatesli börek iyi olur. ıspanağı sevmeden yiyen arçil için sofrada bir şenlik hem. ancak biter işim, hadi bana eyvallah.

16 yorum:

Adsız dedi ki...

Peri,
Yazidan bagimsiz olarak diyecegim su ki;
Arcil'e hamile kaldiginda,oncesinde ve sonrasinda hiissettiklerini de doksene azcik yazina! Anneligi bu kadar guzel tasiyan birinden(senden) okumak cok daha manali olacaktir suphesiz!
selamlar, sevgiler
Yagmur.

çınar dedi ki...

ne tuhaf...pazar gunleri kendimden baska, herkesin ve herseyin sesinden rahatsiz olurum ben senin aksine...ama yine ayni ben, kadinlarin su herseyi onceden planladigi konusunda hemfikirim yine ayni seninle..cinsi latifeler olarak latife gibiyiz, harikayiz dicem az kalicak :)) mavi bolumude atladim ama yakalandim :)) uc noktacik zamanda ocaktaki karnibahara bakayim...
sevgiler,

Elif Derviş dedi ki...

amanin atlamıştım cidden de mavi satırları :D tamam, dönüp okuyayım, seni mi kıracağız :)

şu hareket ekonomisiyle ilgili kısma çok güldüm. o kadar doğru ki :)

endiseliperi dedi ki...

yağmur,
ne o, yeni bebek sahibi filan mı oldun? ondan mı merak ettin? ben senin yorumunu okuyup mutfağa gitmiştim, epey düşündüm üstünde. uzun uzun da anlattım sana içimden. şimdi yazmak zor. hem öyle karışık bir mesele ki. düşün, şimdi tanıdığın benim tam karşıt noktama geç, bir takım sivrilikler, aşırılıklar ekle ona, işte ben böyle biriydim. uygun bir zamanda, denk de düşerse yazarım, olur mu? ancak şunu diyeyim derhal, bebek sahibi olmak iyidir, dünyanın en güzel şeyidir. koşulları uygunsa insan bir sürü çocuk sahibi olmalı. bir sürü!

sevgiler.

endiseliperi dedi ki...

çınar,
ben pazar günüyle bir didişme halindeyim, aslına bakarsanız, onun o insana verdiği duygunun şifrelerini bozup, ondan yepyeni duygular çıkarma peşindeyim. pazar günü bir bataklıktır. değerli bulduğunuz ne fikirler varsa pazar gününün rehaveti içinde uyuşur gider. buna bir son vermek lazım. yahu, kırda yaşıyor olsanız bile takvimsiz filan, o günün pazar olduğunu anlayabilirsiniz... bir uyuzluk tebelleş olmuştur. evet ama, cevval annelerin, görev aşkıyla tutuşmuş hanımların iktidar bayrağını evin içinde huşu içinde dalgalandırdıkları gündür de pazar günü.

hmmm fazla uçtuk. duralım. mavi bölüme derhal dönünüz. karnıbahar ne zaman çıktı yahu, hiç haberim yok. karnıbaharın ben bir tek salatasını yaparım havuçla, patatesle haşlayarak, tek başıma da yerim. arçil asla yemez. brokoli ile hatta, karışık, bol limonlu nefis olur.

sevgiler.

endiseliperi dedi ki...

seni gidi seniii... yakalandın işte elif! biliyordum, önlemimi aldım. ee... erken mi olgunlaşmışsın, geç mi? ben sanırım hiç olgunlaşmamışlardanım. gerçekten çabalıyorum, olmuyor. ve fakat hiç bir zaman da hayatımın kendi zamanını yaşamamışım sanki. yani çocukken çocuk değildim, ergenliği yatılı okulda atladık... ee, hayat da boşluğu sevmez, bir şekilde ters zamanlarda yaşayıp, bir takım bedellerini de ödüyorsun bu çorba zamanlama durumunun.

bu nedenle, arçil'in çocukken yaptığı çocukluklardan, ergenken, krizlerinden gayet memnunum. normal yani, anlıyor musun? normal! çocuk yetiştirirken elzem olan, iç rahatlatan sihirli sözcük. rica ederim toprak'ı öyle çocukken akıl küpü bir şekilde yetiştirme, bırak çocukluk yapsın dilediğince.

az önce yedim yemeğimi. çok güzel olmuş hepsi. iç artınca, evde lahana da vardı, lahana da sardım, süper olmuş. hep tedirginim lahana sarması yaparken. hareket ekonomisi dedin de, çorbaya limon sıkmadan önce, kabuğunu rendeledim, yarısını kullandık, diğer yarısının suyuyla kek yapacağım birazdan. sapsarı, limonlu kek. çayı öyle demleyeceğim. yarın arçil'in kahvaltı tabağına da koyarım bir dilim hem, güzel olur. elif, 52 kilo olmuştum ya, 50'ye düşmüşüm yine! çok canım sıkılıyor. iki gün fazla yorulunca, az uyuyunca, az yiyince gider mi kilo yahu. tekrar başladım o yüzden, kekti, börekti...

ben keki yapayım şimdi.

öpüyorum hepinizi.

sevgiler.

Elif Derviş dedi ki...

peri iyice anayayım diye üç kez okudum yahu, ama yine de tam karar veremedim..ikisinden de bir şeyler buldum sanırım kendimde...

toprak dilediğince yapıyor çocukluklarını, merak etme :)) tam bir özgür ruh, müdahaleye ya da dayatmaya hiç tahammülü yok. Akıl küpü olursa kendi olcak yani, bana ihtiyacı olmayacak :) Benim de birazcık katkım olursa ne mutlu bana :))

Sen iki günde iki kilo veriyorsun, ben de bir gün, sadece bir gün anneme gidiyorum ve her dakika bir şey yediğim için kilo alıp dönüyorum eve. Olacak iş değil!

Ama yine de yap sen kek-börek, belki ben de gelir yerim yakında ;)

dgül dedi ki...

Devinim ve hareket... Yaşamın nefesi... Geciksem de çoğu zaman, ilk fırsatta okuyorum aslında yazdıklarını, hiç birini kaçırmadan... Ve lâkin, senden haber alabildiğime her zaman çok sevinsem de; -güleceksin bana mutlaka ama- satırlarında mutlu yahut da şöyle diyeyim; "iyi" olduğuna dair ifadeler yakaladığımda, yüreğim her seferinde hafifliyor ve seviniyorum çok, inan bana...
Erken olgunlaşmışlar tanımına hep yakıştırırdım kendimi, sayende okuduklarım da, ne yazık ki; çoğu halimi onaylıyor gibi...
Güleceğin bir şey daha söylemem gerek, şöyle ki; çamaşır makinem bozuldu bu sabah aniden ve içinde henüz yeni ıslanmış, üstelik de deterjanlı, bir makine dolusu çamaşırla kalakaldım!.. Servis hak getire, kara kara kimbilir kaç gün makinesiz kalacağımı, bu işin aman da ne zor olduğunu filan düşünürken; şimdi yazdıklarını okudum ve gülüyorum halime... Meğer çalışan bir makine sesi ne de güzel bir melodiymiş ayol!... :)))
Sevgiler yolluyorum Perime...

endiseliperi dedi ki...

ben de elif! yalnız bir şey var, ben nerde, ne türden olursa olsun bir psikolijik rahatsızlık okusam, aaa, bu bende de var galiba, diyorum... bir coşku, bir sevinç, dur yahu okuduğun, hastalık. ama nasıl desem psikolojik hastalık olunca pek bir şık, ruh halin çok karmaşık filanmış gibi oluyor... seviniyor insan işte. dünyayla mücadele içinde olmana filan zaman kalmıyor, kendinle bir tür mücadele halinde oluyorsun, işin gücün oluyor.

:P

öpüyorum çok toprak'ı. illaki çok zeki ve sevimli olacak, annesi, babası ne tatlı insanlar çünkü.


şahane bir film izledim. az önce bitti. yarın yazarım belki buraya. bağlantı d averiririm, sen d eizlersin. çok tatlı bir film. işte o esnada yiyip durdum. sağlıksız tabii bu vakitte yemek ama, kilo alayım, düzenlerim. kek nefis olmuştu. kek, fincanlarca çay, bir tabak meyve (şu yeni çıkan pembemsi, iri taneli üzümlerden vardı evde. markete arçil'le gitmiştim de, o varken yanımda şımarıklık yapmadan duramıyorum, o utangaç, cool bir aslan çünkü, efendi olalım istiyor... neyse, çeşit çeşit üzümlere bakıp, karar veremiyorum, karar veremiyorum, abulia hastası oldum, diye söyleniyordum. orda bir müşteri, "ben ne zaman gelse bu üzümlerden alıyorum, elma aşısı yapılmış buna, yiyin bakın, çekirdeği elma çekirdeği," dedi. arçil'le bu ilginç bilgi karşısında hayretler içind ekaldık. üzümde elma çekirdeği! inanılmaz! neyse ondan yedim, çünkü ablam muz ve üzüm ye, dedi kalorisi çokmuş. muzu sabah yiyorum.)bir de kuruyemiş. bakalım. sabahları kahvaltı yapmak zor. onu yapsam, sonrası gelir aslında, ama yemek yemekten çok ama çok sıkılıyorum.

yarın dışarda olacağım, bakalım börek ve ıspanak yapmaya vakit kalacak mı. haftada bir balık yapıyorum. belki yarın balık yapacağım, çok pratik.

öpüyorum çok, sevgiler hepinize.

endiseliperi dedi ki...

dgül,
nerelerdesin allahaşkına!? ne demek, okuyorum mutlaka? insan bir ses verir, yahu. ben de sizleri merak ediyorum. gerçekten, iyi misin, keyfin nasıl, aklıma geliyor. beni biliyorsun, aslında bilek kestiren cinsten hüzünlü bir insanım, ama bir neşeyi d ehep kolluyorum, yakalayınca koruyorum, onu çoğaltıyorum, günlere bölüyorum ve genellikle iyi oluyorum. neşe konusunda çok titizleniyorum, melankoliye yüz vermiyorum. insan böyle bir irade gösterince, havasının durumuna hakim oldukça bir tür alışkanlık gelişiyor bu yolda. çünkü çoğu davranış ve düşünüş tarzımız bir alışkanlık. bana öyle geliyor. içimizde bir neşe üretim ve ikmal merkezini her daim çalışır durumda tutabiliriz ve kapısına da "görevliler dışında giriş yasaktır' yazısını yazdığımız zaman sürpriz keyifsizliklerden bir süreliğine kurtulabiliriz. iyiyim, beni merak ettiğin için teşekkür ederim. bunu yazdığın için de. insanın yalnız olmadığını bilmesi güzel bir duygu.

hay allah ya, demek makinan bozuldu. çok sinir bozucu. yarın mı tamir edilecek. deterjanlı suda beklemiş o çamaşırlar ne kadar güzel temizlenecek, tüm kirler çözülecek. aklında olsun, zor kirlerin olduğu çamaşırlarını atınca makinaya, su ve deterjanı aldıktan sonra, makinaya bozulmuş süsü ver, durdur, beklesin öyle birkaç saat, sonra çalıştır, göreceksin, çok daha iyi temizlenmiş olacak. makinanın bozulduğu bugün bu müthiş bilgiyi edinerek ne kadar şanslı olduğunu varsayabilirsin:)ancak evde bozuk olan her şey derhal tamir edilmeli, feng shui'ye göre...

ne kadar gevezeyim bu gece yahu. hadi ben yüzümü yıkayıp, çil kremimi süreyim, suyumu ve kitabımı alıp yatağa gideyim.

iyi geceler, kucak dolusu sevgiler.

dgül dedi ki...

Perimmm... Teşekkür ederim o çok içten özenin ve ilgin için; çok haklısın ve de çok tatlısın, çok ciddiyim... Biraz keyifsizliklerdeyim epeydir, evet, bir türlü çözemediğim nice dolaşık iplerle meşgulüm, bu beni asla haklı göstermez, ama yazacağım sözcüklerin "tatsız tuzsuzluğu" başkalarının da keyfini kaçırmasın istediğimden galiba, okuyup, kendi kendimle konuşup, kaçıveriyorum genelde, hatta bazen öyle denk geliyor ki sonradan; kendi kendimle konuştuğum şeyleri, sen duymuşsun gibi dahi hissediyorum!.. Komik bence de, ama vallahi de böyle...
Neşeyi koruma, kollama, çoğaltma, ruh halindeki alışkanlık hissi, "içimizde bir neşe üretim ve ikmal merkezini her daim çalışır durumda tutabileceğimiz ve kapısına da "görevliler dışında giriş yasaktır!" yazabileceğimiz" tarzındaki düşünce ve ifadelerine bayıldım, çok haklısın aslında, girip çıkıp bu cümleleri hatırlatmalıyım ben de kendime, ta ki tamamen içselleştirebilene kadar...
Makinem için henüz sadece ve sadece "servis bekleme" mertebesine yükseltilebildim, sorma!.. Daha alınacak, götürülecek, içine ne kadar para sıkıştığı öğrenilecek, illâ ki parça beklenecek, vs..vs... Hayırlısı bakalım, bu da tecrübe(!) edilecek demek ki hayatta!...
Ve de bana aktardığın şu inanılmaz felsefe; "evde bozuk olan her şey derhal tamir edilmeli!", biliyor musun; bizim evde bozulan hemen hiçbir şey, asla vaktinde tamir ettirilmez, hatta bazen öylece kalır!... Sorunlarımın yegâne kaynağı ve de çözümü bu mudur ki acep?... Yemin ederim, şimşekler çaktırdın zihnimde, ben iyice bir öğreneyim en iyisi bu feng shui işini... Seni seviyorum Periciğim, teşekkür ederim yeniden...
Hep oğluşumla benzeştirdiğim Arçil'i ve seni öpüyorum yanaklarınızdan...

şenay izne ayrıldı dedi ki...

yorumlar ve cevaplar ayrı güzel. hoşuma gidiyor yaa.

Hukuk Derslerim dedi ki...

blogunuzdaki müzikleri neden dinleyemiyorum? son yazılardakileri değil de, daha eski yazılarda olanları...

saygılar, selamlar...

endiseliperi dedi ki...

dgül,
biraz uzun zamandır canının sıkkın olduğunu biliyorum. eğer değişmeyecek bir şeyse, uğraşma bence. ama şu muslukları, patlayan ampulleri, bozulan aletleri bir liste yapıp yavaş yaval halletmek lazım. insan zihninde sandığından daha fazla yer kaplayıp, huzursuz ediyor. bbc prime da bir dizi vardı, düzeni bozulmuş,, eşya yığıulmış evlere gidip, fazla eşyaları elden çıkarıp, bir kısmını çöpte ezip hatta, evi boyayıp, düzenleyip, rahatlatıyorlar; evi ve aslında böylece evsahibinin zihnini. böyle bir takım biçimsel atraksiyonlar iyi netice veriyor.


canım dgül, lütfen sıkıntıya bulanıp kalma. öyle yapmamak lazım, kendim için de diyorum bunu. benim de bir ara şu ekonomik ampullerden alıp, evdeki tüm ampulleri değiştirmem gerek. unutuyorum.

öpüyorum çok.

sevgiler.

endiseliperi dedi ki...

şenay,
bugün ne yorucu, sıkıntılı bir gündü.

şimdi, makul bir saatte yatmam lazım. kitaba fazla sardırmadan uyusam ve de. sabah da kalkıp yürümek istiyorum, bugün biraz yürüdüm, çok özlemişim.sigarayı bıraksam iyi olur. evde sigara bitmiş. tütün vardı, tütün sarıp içtim, biraz sert, dilde tütün parçaları d a kalıyor. berbat bir şey şu sigara. bıraksam keşke. keşke yürüsem... falan. yorgunum. şu şeyi de izleyeyim, yatayım ben.

öpüyorum.

sevgiler.

endiseliperi dedi ki...

onlar grooveshark'tandı ve grooveshark kapatılmış. allah bilir neden? kahretsin böyle memleketi, müzik sitesi, yahu.

cafe de pass'a uğrayın; çok hoş müzikler oluyor. ben ordan dinliyorum zaman zaman.

sevgiler.