Cuma, Ekim 22

hayata hep aynı pozları veriyoruz

ne oluyor da böyle hiç zamanım yok, anlamıyorum. sürekli işim var sanki. bazen gerçekten çok işim oluyor. kendi siteme bile uğrayamıyorum çoğu kez. nostromo yazısı düzeltilmeyi ve yeni karakterlerin eklenmesini bekliyor mesela. ayrıca başlıklandırıp bir iki fotoğraf koyarsam, okunması daha kolay bir yazı olacak. ne eziyet olmuştur sizin için kimbilir. özür dilerim. en kısa zamanda halledeceğim.

bugün dışarda bir takım işlerim vardı... ayrıca, evin temizlenmesi ve bir sürü de yemeğin yapılması gerekiyordu filan. arçil'in arkadaşı riva bize gelecekti. arçil çok sosyal biri ve eski arkadaşlarını da hiç unutmaz. yeni okulundan, eski kurslardan, dersanelerden, olmadı  internetten, değişik ilgi alanları olan, farklı sosyal sınıflardan bir sürü arkadaş.


riva ile sekiz yaşından beri arkadaş arçil. okulunu değiştirmiştik; ilkokul ikinci sınıfa geçmişti de yeni okuluna giderken arçil'in yine heyecandan karnı ağrımaya başlamıştı. o kalabalık içinde, okul duvarının üstüne oturmuş sarışın bir çocuk arçil'e gülümsemişti. meğer aynı sınıfta okuyacaklarmış. sınıfta da arçil'in yanına oturdu ve o gün bugündür hep arkadaşlar.


riva'yı ortaokulun veda yemeğinden beri görmemiştim. boyu uzamış, 1.92 olmuş! kapıdan girdiğinde nasıl şaşırdım. riva ile arçil çocukluk arkadaşı olduklarından mıdır nedir, biraraya geldiklerinde gürültü, şamata eksik olmaz.




temizlik yaptım, dışardaki işlerimi hallettim, sonra da eve dönüp yemekleri hazırladım. sebze çorbası vardı yine. bu çok güzel ve faydalı bir çorbadır. galiba çok da güzel yapıyorum. içinde pırasa, bolca kereviz, havuç, patates ve kırmızı biber var. terbiyesini bol limonlu yapıyorum ve içine bazen bir avuç pirinç, bazen de bir avuç küçük makarna ekliyorum. böylece hiç kereviz yemeyen arçil'e bolca kereviz yedirmiş oluyorum. bir de ıspanak sapları, lahana, dereotu, maydonoz, pazı ve yeşil mercimekle yaptığım kış çorbası var. o da çok güzel olur. yenmesi gereken bütün yeşillikleri koyun içine. yeşil mercimeğe ilave olarak siyah fasulye, olmadı maş fasulyesi filan da atabilirsiniz içine. şahane bir antioksidandır. bolca baharat ekleyip yağı bir yemek kaşığı olacak şekilde azaltırsanız diyet çorbası niyetine de içebilirsiniz.


zebra kek ve ıspanaklı börek de yaptım sonra. ıspanağı kavurmaya benim gibi üşendiyseniz, yıkanmış ıspanağı salata kurutucusundan geçirin, hiç su kalmasın üstünde. doğrayın, az tuzla ovun -ıspanak tuzu sevmez pek-, pul biber ve en sonunda da bir avuç un ekleyin ki sulanmasın ya da sulansa bile o un onu emsin. sonra bildiğiniz gibi böreği yapın.


salatayı hazırladıktan sonra dün kadıköy balık pazarından aldığım çinekop ile hamsileri çıkarıp yıkadım. hamsiler temizlenmişti ama kılçıklarını da çıkardım ben. arçil hamsi sevmez de böyle kılçıksız bol mısır ununa bulanmış kızartınca seviyor. çinekop fazlaydı, hamsiyi yapmasam daha iyi olacak baktım, dondurucuda balık bekletmeyi hiç sevmesem de oraya attım. onları robottan geçirip balık köftesi yapsam nasıl olur acaba? ya da içlerine ekmekiçi şu bu koyup balık dolması şeklinde kızartsam? neyse çinekopları mısır ununa bulayıp kızarttım. fotoğraflarını çekecektim, ki yine pil bitmiş. bu makinayı atmam lazım aslında.


zaten ne fena, arçil meğer telefonda dışarda yer, öyle  geliriz, yemekle uğraşma hiç, demiş, orayı atlamışım. ayıp olmasın diye azıcık yiyip kalktılar. canım arkadaşım tina ile ikimiz mutfakta devam ettik biz yemeğe.



daha sonra arçil odadan, biz kek ve çay alabilir miyiz, diye seslendi. tabii. bu arada pil şarj olmuş, fotoğraflarını çektim. arçil, ooo hooo oooo hep aynı pozdasın anne ya, çekmesen bu kadar çok, dedi.


neyse, çay, kek alıp odamıza çekildik tina ile. canım tina. uyuyor şimdi. içerden çocukların kahkaha, şamata dolu sesleri geliyor. tanrım çok şükür, çok şükür,  herkes ne mutlu.

4 yorum:

justine dedi ki...

Ne güzel! ve ayrıca mutluluğu ne hoş anlatmışsınız:) Zor bir gece geçirirken okumak iyi geldi. Ek olarak, Tina muhteşem görünüyor:)

p.s.: Conrad okumadım hiç, ama yazılarınız nasıl merak ettirdi bilseniz. Yakında okunacak, ilk önce uzun yazınız tabii!:)

Ruhi dedi ki...

Sevgili Peri,

Ölü Ozanlar derneğinde ki Robin Williams geldi aklıma, sonlara doğru, bütün sınıf sıraların üstüne çıkmıştı ya o sahne işte, başka açıdan bakıyorlardı hayata, öğretmişti öğretmen farklı pozlar vermeyi...

Hayatlarımızdaki anıların sık sık güzel pozlarla dolu geçmesi dileğiyle, sevgiler...

endiseliperi dedi ki...

justine,
kendini iyi hissetmek için, kısa zaman dilimi içinde, koşullara uygun olarak bazı hoş şeyler yapmak lazım sanki. uzun vadeli ve ulaşılması zor hedeflere neşeyi koşullandırdığınız zaman tatsız geçiyor günler. belki bir günü, hayatın bir numunesi, yani o uzuuuun sürecin niteliklerini taşıyan küçük bir örneği olarak hesap etmek lazım. ben yapamıyorum da, yapmak lazım.


conrad biraz zor bir yazar, ama bir dalarsanız içine, hayran kalıp, bir süre orda kalmak istiyor, başka yazarları ihmal ediyorsunuz. eğer ingilizce'niz varsa, gutenberg project'e girip conrad'ın henüz türkçe'ye çevrilmemiş kısa hikayelerini okuyabilirsiniz. elimdeki kitapları bitince benim de yapacağım o.

sevgiler.

endiseliperi dedi ki...

nessuno,
conrad çok karamsar bir yazar, hayat hakkında pek de içaçıcı fikirleri yoktur. hayatı bir örgü makinasına benzetir ve ne yaparsan yap, onun bildiğini okuduğunu söyler. sen istediğin kadar makinanın yağını değiştir filan. yaşadığımız hayatın kuralları öyle katı ve serttir ki, hayata başka pozlar vermemizi engellemek için uğraşır durur sanki. sen istediğin kadar hayata başka bakış açıları geliştir. öyle cesur, kararlı ve dirençli olmak gerekir ki, bu makinadan, kendi farkını gösterebildiğin, kendi anlamını ürettiğin bir hayat çıkarabilesin. conrad, konforlu hayata bel bağlamaktan, garantici hayatın kolaylıklarına yaslanmaktan öyle utanç duyuyordu ki, oysa milyonlarca hayat ezbere bu rahatlık içinde doğup, ölüyor. hayatımıza sahip çıkmamız, hayata başka pozlar verebilmeye cüret edebilmemiz lazım.

sevgiler.