Pazar, Kasım 14

behzat ç



uzun bir tatil var. adana'ya, lüleburgaz'a ya da yurtdışına gidemiyorum. hala emin değilim gerçi de, evde oturup, dosya inceleyip, hukuk çalışacağım sanırım. size bir bayram hediyem var. ben tv izlemediğimden benim için beklenmedik bir sürpriz oldu ya, siz muhtemelen biliyorsunuzdur, "bu mu hediye, bizim eskittiğimizi sen yeni pakete sarıp bize sunuyorsun," diyebilirsiniz. haklısınız. sözüm, bilmeyenlere. behzat ç. dizisi, hem ankara'da geçiyor, hem polisiye! kanunsuz bir adam behzat ç., ama adil. bana sorsanız tasvip etmem onun yaptıklarını hukuk sistemine sakıncaları nedeniyle. üstelik amerikan polisiyeleri ile kafamız ütülenip pürüzsüz adalet nasıl olmalı yolunda yeterince ilke edinmişken behzat ç'nin yumruklarıyla sarsılıyoruz. ama seviyoruz kendisini. hastasıyım bu aralar.

24 yorum:

justine dedi ki...

Hah ha! Bayıldım, valla çok sevindim:) Ne bu çoşku, heyecan diyeceksin şimdi, hemen söyleyeyim. Dün çok hastaydım ve ilaç alıp, bitki çayı içtikçe kendime geliyordum biraz. Kendime geldiğim zamanlarda da kucağıma bilgisayarı alıp senin bloğunu okudum tüm gün. Eskiler eskiler (aman tanrım, neler olmuş öyle aşk, nefret, entrika:p, şaka yapıyorum tabii, kırılmazsın değil mi?) Neyse, artık iyice gece olmuş ve benim daha fazla okuyacak halim kalmamıştı. Behzat Ç. aklıma geldi, daha önce sadece bir bölümünü tv'de görmüş ama çok dikkatli izleyememiştim. İlk bölümünü izlemeye başladım, güzeldi.
Şimdi kahvaltıyla beraber devam edeyim bakalım diğer bölümlere diyorken senin yazını gördüm. Çok sevindim izlemene. (Biraz eleştirmiştim kendimi dün gece, yatağıma gidip birkaç sayfa kitap okusaydım, elimde sürünmezdi kitaplar bu kadar diye:))
İşte böyle, ben de Behzat Ç.'ye bakıyorum ve oyunculuklarını harika buluyorum dizinin. Evet, böyle bir polis olamaz, olmamalı ama biz neler gördük değil mi?
Çok sarıldım, iyi seyirler.

(Bak böyle de bir şey yazmışım yakınlarda; http://www.eksisozluk.com/show.asp?t=behzat+%C3%A7%2E%2F%2320767759 )

p.s.: Eski yazılarını okurken bir şey dikkatimi çekti, poşet kelimesine, dosto ve foto kısaltmalarına sinir olurmuşsun. Ben hep Dosto derim valla, foto da öyle:) Ne bileyim, Dosto daha yakın daha samimi değil mi canım?:p Foto, kısa olduğu için güzel, poşet konusunda yorumum yok, önemsemiyorum o kelimeyi:)) Ama sana katılıyorum, benim de sinir olduğum kelimeler var, "hatun" gibi! Hah ha, daha var ama sırası gelince söylerim şimdi kahvaltı zamanı, çok geç oldu!
Tekrar çok çok sarıldım.

(Tekrar yolluyorum yazıyı, artık sana yorum gönderirken hep hata veriyor, neden bilmem?)

Leylak Dalı dedi ki...

Behzat Ç.'ye çok kişi hasta galiba:) Erdal Beşikçioğlu çok iyi bir oyuncu, onun da katkısı çok.
Belki biliyorsunuzdur dizinin ana teması Emrah Serbes'in "Her Temas Bir İz Bırakır" isimli polisiye romanından. İlk bölüm buna bağlı kalarak çekildi devamı başka senaryolarla gidiyor. Diziye aktarılmayan ikinci kitabı "Son Hafriyat"ı tavsiye ederim. Emrah Serbes'in polisiye dışında bir de "Erken Kaybedenler" isimli öykü kitabı vardır ki o da çok güzeldir.
Bayramınız kutlu olsun, sevgiler...

asliberry dedi ki...

yaaa ben de çok seviyorum behzat ç.'yi. tv'de ezel'le aynı anda oynatıyorlar. ezel'in şiirselliği bana çok bastı. o nedenle behzat ç.'yi izliyorum. onun sürekli yiyen bir elemanı var ya, onu mehmete çok benzetiyorum. tip olarak değil de, davranış olarak. yaramaz çocuk.

Yazmak iyidir... dedi ki...

Ya ben de hastasıyım Behzat Ç'nin. Tabi çok sevdiğim şeylere yaptığım gibi daha bi sert eleştiriyorum onu da: Bu aralar, figüranlardan dolayı Gerçek Kesit programına benzemeye başlamadı mı biraz, ana -tiyatrocu- karakterler dışında?!
Bir de son yayınlanan bölüm itibariyle Bahar'ın poposuna tekme konsun istiyorum, savcı ile elektrikler yaşansın istiyoruummm.

endiseliperi dedi ki...

justine,
çok geçmiş olsun. bugün nasılsın? dizi hakkında söylediklerine katılıyorum. behzat ç karizmatik belki ama onu çekici yapan, o küfür kıyamet, o çok hareket içinde asla ucuzluğa düşmemesi, hiç hesapçı olmaması, hep müthiş "şık" davranışlard abulunması. bu da karizma denen şey mi oluyor zaten? ne bileyim. yorgunum biraz.

justine, dostoyevski ile yakın ya da samimi olunmaz bana kalırsa. ona hayran olursun, ona bir mesafeden bakarsın. nasıl okursan oku, her satırını ezberle, hisset yine de böyle bu. dostoyevski'ye dosto diyip, onunla kanka bir içlidışlılık halinde olduğunu sezdirme halini çok tuhafsıyorum. bana kızma, olur mu? foto da, ne bileyim, kısaltılınca ayıp bir sözcük gibi kalakalıyor sanki. sanırım ben kısaltmaları sevmiyorum zaten. bir de isimleri bozup sevimlileştiriler ya, bana göre değil, hiç esnek değilim. öyle ciddiyet halinde de konuşmuyorum. mesela, şekerim derim, yok ayol, derim... ama, bir foto yayınladım, diyemem. dilimi kessen diyemem. ne bileyim, öyle işte.

sevgiler çok. kendine dikkat et, lütfen. limonlu bal yut, bitki çayı iç, olmaz mı?

endiseliperi dedi ki...

sevgili leylak dalı,
evet hızlıca araştırdığımda gördüm. okumayı istiyorum. ama şu conrad öyle avucuna aldı ki beni, ona ara verip sevdiğim dürrenmatt'ı bile okuyamadım, başladım ama okuyamadım. ancak kadıköy'e çıktığımda emrah serbes kitaplarını da almayı düşünüyorum. teşekkür ederim bilgiler için.

sizin de bayramınız kutlu olsun.

sevgiler.

endiseliperi dedi ki...

aslı,
harun'u diyorsun:) adamım ya, çok tatlı. bizim arçil de öyle. gerçi arçil, abur cubur yemez. dün gece, canım dondurma istiyor ya, dedi. nerden bulayım sana bu saatte dondurma, dedim. bizim buradaki marketler köy marketi gibi. kışın dondurma olmuyor.

ahh aslı ne yordum kendimi bugün. şöyle bir temizleyivereyim evi diyorum, yani basitçe, ama nevresimleri değiştirmekten tut, camları silmeye kadar... kendimi kaybetmişim.

ders de çalışamadım. yarın uzun süre çalışıp, telafi ederim. şimdi de uzanıp kitap okuyacağım.

öpüyorum hepinizi. sevgiler çok.

endiseliperi dedi ki...

ayy yazmak iyidir, niçin? bahar biraz mıy mıy ama şeker bir tip. behzat'a öyle biraz anaç, düzenli, onun yaşadığı pis ve şiddet dolu yaşama taban tabana zıt bir yaşam biçimi sunacak biri lazım, bahar gibi. dexter ve sevgilisi örneğinde olduğu gibi. savcı da ne bileyim... behzat ç'ye huzur verecek gibi biri değil, size diyeyim. aşırı uçlarda, marjinal ölçülerde bir seks vaadediyor ama behzat gönül'le birlikte öyle bir ilişki kurmuyor ki. gönül, aşkla behzat'ın yara izlerini kontrol ediyor ve behzat, beni daha ne kadar inceleyeceksin, diyor yorgun ama romantik bir adam gibi.

bana kalırsa kimseyle evlenmesin, gönül'le ilişkisini sürdürsün derim.

sevgiler.

justine dedi ki...

Peri,
yok yok kızar mıyım hiç! Ya da sen bana kızar mısın Dosto dedim diye? Anlamıştım o hassasiyetini, hatta bilirim bazı şeylere takılmanın ne olduğunu. Dedim ya, ben de "hatun" denilmesine dayanamam! İrdelemek, imgelem, ussal, duyumsamak, en çok duyumsamak!, bunlara dayanamam:)
(Laf aramızda Elif Şafak'ın "eyvallah"larına da sinir olurum, çok! Ama özellikle onun, yoksa o kelimeyle sorunum yok.)
Dostoyevski ile kanka olmayı hiç düşünmemiştim, olunur mu sahi?:) Ben kısaltmaları severim, hatta bazen, bazı isimleri özellikle uzatmayı da. Kardeşim Polişka’dır benim için, Lily, Lilişka. Karamazovlar’daki (bak yine!) o kısaltmaları da severdim; Mişka, Mitya, İlyoşa, Alyoşa filan. Oyunlarla yaşayanlar, aklıma geliyor, uzun şimdi bunları anlatması. Ayrıca çoğu Dosto kitabı da okunmayı bekliyor sırada, belki hiç okunmayacak, sıkı bir okuru bile değilim ne kötü:)
Ve hayran olmak konusunda haklısın, çocukken herkese ama şimdi sadece yazarlara (ve şairler elbette) hayranım, ama hiçbiriyle içlidışlılık halini yaşamadım sanırım. Çok sevdiklerim vardır da, özellikle bir samimilik hali, yok, sanmıyorum. Ekşi’deki nickim bir karakterdi, buradaki de öyle. Bambaşka yazarlardan. Oluyor öyle, olur.

Bugün daha iyiyim canım. Aslında şu saate kadar iyiydim de, şimdi biraz başım ağrıyor, yatmalıyım artık. Geç saatlere kalıyorum, ağrır tabii. Tavsiyelerin için sağol, limonlu bal filan demişsin, öyle incesin ki:) Sarıldım çok.

(Başka bir konuya geçeyim mi, sadece ilk bölümü seyrettim bugün ve son iki bölümü biliyorum ama bence de kimseyle evlenmesin ve Gönül’le devam etsin:) İyidir böyle.)

asliberry dedi ki...

Mehmet'e dedim ki, Ya bu Pelinsu Pir ne güzel bir kızdı naapmış öyle kendine, botokslar bilmem ne, işte şimdi pavyon kadınını oynatıyorlar. Anlayamıyor mu kendine ne yaptığını? Bir de sanırım dişlerini de kötü yapmışlar, o da mahvetmiş edasını. Mehmet ama bu rolü öyle aldı. Öyle yapması bir manada iyi olmuş olabilir dedi acımasız.

endiseliperi dedi ki...

justine,
kabuslarla dolu bir geceydi. yazı şeytanı beni ele geçirmişti. yazıyordum ama ben yazarken kamera yazıya zoom yapıyordu ve yazdığım cümleler değiştiriliyordu. gazete sütunları gibiydi yazılar ve ben hızla başka bir sütuna geçiyordum şeytanı kandırmak için ama o benden güçlüydü ve nerdeyse kahkahasını duyuyordum. bu, rüyamda korkunç bir şeymiş, ölüm kalım meselesi gibi. gözümü zorlukla açıp kalktım. arçil uyumuyormuş, film izliyormuş. ona anlatmaya çalıştım. elindeki sandiviç tabağını bırakıp sarıldı bana. boğazım da çok acıyor, dedim. çocukmuşum gibi beni yatağa yatırıp, kestane balı getirdi. ben de ona kestane balı yutturuyorum çünkü. sonra, sabaha kadar süren başka kabuslar...

yok kızmıyorum, dosto diyebilirsin. sevdiğim arkadaşlarımın çoğu da dosto der. ben de hatun derim zaten. kadınların hatun sözcüğüne hassasiyet gösterdikleri noktada durarak, yani bir erkek bakışısı ile ve o uzaklıkta kadınlara bakıp, geyik yaptığımda. ama ben erkeğin erkek olarak yaptığı kazmalıkları nasıl eleştiriyorsam, kadının hatun olarak üç kağıtlarını aynı şekilde eleştiriyorum. akşam conrad, marlow karekteri çerçevesinde kadınlardan pek de hazzetmiyordu ve bir kadın ne kadar uğraşırsa uğraşsın bu kadınsılıktan kurtulamaz diyordu. conrad'a göre sanırım kadınlar dünyayı anlayamaz ve yargıda bulunurken akli sakınımdan olabildiğine uzaktır. sevmeyecek miyim conrad'ı bu yüzden? yoo seviyorum çok. hatun milleti bazen -bazen dedim!- dediği gibidir.

rus isimlerindeki kısaltmaları ben de severim çok. ama o dilde kısaltmalar artık gerçek ismin yerini alacak kadar zorunludur. rusça da isimler dışında çoğu sözcüklerin kısaltmasını da yapmak zorunludur, çünkü çok uzundur. bunun için sözlük bile var galiba.

uzatıyorum. benim dille ilişkim çok kitabi, justine. günlük yaşamda da öyle. hal böyle olunca, cümlede doğru anlamı olan sözcüğü bulup koymak bir meseledir. bir mesele kadar önemi, ciddiyeti olan her sözcük bir yabancılaşmayı doğuruyor ve ben belki de bu nedenle onlarla şakalaşamıyorum. bilmem ki... yüzümü yıkasam ve bir kahve alsam ve şu kabusların gölgesinden kurtulsam sana belki de bambaşka şeyler yazardım ya, şimdilik böyle olsun yazı.

sevgiler.

endiseliperi dedi ki...

yahu aslı ben tanımıyorum hiç bu insanları. pelinsu pir'i de ilk kez gördüm galiba. ama ne iyi oyuncu! mimikleri filan ne hoş. bakışları... feleğin çemberinden geçmiş de çok insan olmuş bir pavyon kadınını ne güzel oynamış. gözleri lens galiba, diye düşünmüştüm ve dişleri de olmamış, olmamış ama bir pavyon kadını, o aşırı beyazlıkta yaptırır zaten dişlerini diye düşünmüştüm.

hahhaaa memet'e kızıyorsun ama ne kadar olumlu bir insan memet. hem baksana, çok inançlı biri gibi, her şeyde bir hayır vardır demek istiyor.

aslı,
bir ara kadıköy'e gidip ablamın önerdiği şu doğal sağlık ve güzellik iksirlerinin malzemelerini alayım, diyorum. kadıköy'e gidecepğin zaman bana söyle birlikte dolaşalım, olur mu?

öpüyorum hepinizi. sevgiler çok.

justine dedi ki...

Peri,
şimdi uyandım, sabah olurken yatmıştım ve hiç güzel uyuyamadım.
Tek şey söyleyeyim o zaman, anladım seni ve ne dersek diyelim, dilde sakil durmuyorsa sorun yok. Conrad'ı okumadan seviyorum ve sen hep iyi ol tamam mı?:)
Sevgiler.

endiseliperi dedi ki...

anlaştık o zaman, justine. günaydın sana.

sevgiler.

meftun dedi ki...

behzat ç.

çok sert ve kural tanımayan insanlardan çok hoşlandığımı söyleyemem.. ama senin dediğin gibi bu adam benim de çok dikkatimi çekti.. nasıl oldu bilmiyorum ama hatta ryan'a (eşim) da gösterdim.. sanırım oyunculuğun iyi olması beni/bizi etkiledi.. baksanıza Behzat Ç.nin ekibi sanki gerçek polismiş gibi.. bi yandan kızıyorum bi yandan beğeniyorum bi yandan izliyorum :))
aynı zamanda ilgimizi çekmiş olması bu satırları yazdırdı bana..
baki sevgiler..

endiseliperi dedi ki...

meftun,
uzun uzun yazmıştım, bağlantı gitti, kaydedilmemiş, hay allah. demiştim ki özetle, ben de sevmem öyle insanları. behzat ç zaten psikopat bir polis, antikahraman... ama insanların onun hakkındaki yargısına hiç eyvallahı yok, bu nedenle alabildiğine doğal ve doğası da çok kaliteli aslında. tamam, bir takım travmalar geçirmiş ve arıza, ters bir adam olmuş ama ne derler, hamuru iyi neticede. biz onu anlıyor ve seviyoruz. ilişkimiz de bu noktada kalmalı, bu insanların karmaşık tabiatı ve bizim onu hayata bağlama ihtirasımız genellikle iyi sonuç vermez.

ekibi, tüm oyuncular çok iyi. yönetmeni iyi, senaryosu iyi. türkiye de böyle düzgünce işler yapılınca nasıl gururlanıyorum, nasıl hoşuma gidiyor. elbette embesil bir sürü dizi ve onların tonlarca izleyicisi var ama tek tük de olsa çıkıyor işte.

ben de kızıyorum, beğeniyorum, izliyorum:)

sevgiler çok.

Adsız dedi ki...

Ya Peri ne sevindim Behzat Ç. yi sevmenize. Ne güzel de anlatmışsınız neden beğenildiğini. Ben de her "ne dizisi izliyorsun" diye sorana anlatıyorum hayranlığımı. Ben de Gönül'le birlikte olsun istiyorum. Bahar'la sahnelerinde kanal değiştirmek istiyorum. Karakter mi, oyunculuk mu bilmeme çok sırıtıyor gibi geliyor. Eşime kalırsa kadının güzelliğini kıskanıyorum. Ama yok severim Ayça Varlıer'i. Burada olmamış. Savcı ve Gönül olsun istiyorum ama bu hafta ikisi de yoktu. Geçen hafta izlemedim, Gönül gitmemiştir umarım.

Sevgiler

Ülker

endiseliperi dedi ki...

:)
ülker aslında bahar'la abi çok iyi anlaşıyorlar, ama bu çiftleştirmeleri buraya kadar taşırmamız doğru mu, bilemiyorum:) savcı ile behzat'ı hiç düşünemiyorum aslında, ne kadar maceraperestsiniz. tamam savcı hanımdan gelen bir elektrik var ama ikisini aynı evde düşünebiliyor musunuz? olmaz sanki. behzat iktidarını kullanabileceği bir alan olmazsa rahat etmez hiç. julia çizgi romanını okumuş muydunuz? ordaki julia ile komiserin ilişkisi, behzat ile savcının ilişkisini çok andırır. aralarında seksüel bir gerilim, örtülü bir romantizm sürerken, birbirlerine bağırıp dururlar. neyse. ben verdiğim bağlantıdan izliyorum ve orda henüz 7. bölümdeyim. kaydedilsin, izlerim. star'da, hangi gün ve saatte yayınlanıyor acaba? belki dayanamaz, tivibu'dan izlerim.

sevgiler.

ulker dedi ki...

Star'da Pzt saat 8 de. Yok yok öyle değil, Savcı ile Behzat'ı iş ilişkisi içinde yakıştırıyorum. Savcının varlığı çok hoş. Diğer türlü bir ilişki bence de olamaz. Kadın erkek ilişkisi ancak Gönül'le gerçekçi gibi görünüyor bana. Bahar çok steril ve didaktik. Behzat'a gitmez. Bir de ev arkadaşı adı neydi unuttum, o kıza da bayılıyorum oda bu hafta yoktu. Julia'yı bilmiyorum okumanın bir yolunu bulmalıyım. Emrah Serbes'in de bir romanını aldım.

Sevgiler

Ülker

endiseliperi dedi ki...

ülker çok sağol. yahu, 8. bölümü izledim, sevmedim ülker yaa. neden sevmediğimi anlatayım ben bir ara. bahar sevimsiz evet. dünyaya hep o şaşkın bakışlarla bakması yok mu!? şimdi bir de eski solcu çıktı. sevsinler. yahu ben kadın savcı ve erkek komiser arasında bir ilişkiden bahsedince siz, tüm alaturkalığımla bu olsa olsa bir aşk ilişkisi demeye gelir sanmışım. pardon. tabii ki. ama yani dizideki hanımlar arasında behzat'la aralarında seks gerilimi hissettiren de bir tek savcı hanım var. bahar'la ne bileyim, allah rahatlık versin diyip uyurlar gibi uslu uslu. bir amerikan dizisi olsaydı dizinin art director'üne savci ile behzat'ın aralarında olması muhtemel tek ilişki biçiminin (öhöm...) story board'unu benim yaklaşımımla çizdirmeyi bile teklif ederim. o derece.

özetle: dizi 8. bölümde çuvallamış. neden çuvallamış, onu sonra konuşalım.

teşekkürler tekrar, sevgiler.

Okuyan anne dedi ki...

Merhaba,

Ben sizin blogunuzu uzun zamandır takip ediyorum.

Dilinizi,samimiyetinizi ve durup ince şeyleri anlayacak zamanınız olmasını çok beğeniyorum.

Behzat Ç.'yi beğenmenize de çok sevindim. Ben de yeni başladığım blog maceramda Behzat Ç.ve Emrah Serbes'i yazmıştım. Okumak isterseniz.

http://okuyananne.blogspot.com/2010/11/behzat-c-turk-polisiyesinin-anti.html

endiseliperi dedi ki...

sevgili defne,
çok teşekkür ederim güzel sözleriniz için. sessiz okuyulardan gelen mektupları, yorumları okuyunca hem çok seviniyor hem de yazmaya devam etmek için güç buluyorum.

behzat ç ekibi 8. bölümden önce sanırım ki bir toplantı yaptuılar ve türkiye deki polis algısı üstüne yoğunlaşmak istediler. biz polisleri sevmediğimiz için ve genel olarak polislere bir güvensizlik olduğu için de onları daha da insancıllaştırdılar. gerçi polisten daha gizemli örgütlenmeler ve onların vahim suçları açığa çıkınca polis de aklanır mı, yani. elbette polis de insan, onun da yetersiz maaşı, memuriyet sorunları vs var da bu bizim ona bakışımızı yumuşatır mı? kirlenmiş kurumların daha çok çaba harcaması lazım bana kalırsa ve güleryüzlü, yardımsever polis imajı için en az polis olan yakışıklı polisin kullanuılması esprisi hoştu da... bizim bulanık ve güvensiz olan polis algımıza odaklanması gereksizdi, bir mesaj verme kaygısı taşıdığı anda çuvalladıklarını görmesi lazım bu san'at yapanların. gerçi türkiye'de cinayet amirliği diğer birimlere göre daha doğru dürüst çalışır ya... herneyse polis hakkındaki fikirlerimizin değişmesi için haklarındaki tüm şaibelerin kalkması lazım. yani "behzat dövmesin de ne yapsın!?" gibi bir soruyu doğrudan sorarsa dizi bize, "behzat'ın elleri kırılsın!" der, tebbet yeda duasını okumaya başlarız. yok, bir polisiye dizisi havasında takılırsa behzat kimle sevgili olsun diye sora sora izleriz.

bahar'ı solcu geçmişi olan birine dönüştürmüşler ya, hiç olmuş mu ya!

ne konuştum hiç hatırlamıyorum bu arada defne:) valla tekrar okuyamayacağım yazdığımı, taze fasulye pişireceğim.

sevgiler.

ulker dedi ki...

Günü ve saati değişmiş bu arada. Salı 22:30 olmuş. Yalancı durumuna düşmeyeyim...

Sevgiler

Ülker

endiseliperi dedi ki...

çok sağol ülker. sen de olmasan...
sevgiler.