Pazar, Kasım 21

cumartesi gecesi filmi: the international


tom tykwer'in yönetip, sevdiğim clive owen ve çok sevdiğim naomi watts'ın oynadığı the international-uluslararası- bu akşam için seçilebilecek en iyi filmdi belki. temiz bir film... inanılmaz güzellikte binalar, nefis minimalist dekorasyon, berlin, newyork, milano, istanbul'da dolaşan kameranın harika çekimleri.  guggenheim müzesindeki aksiyon inanılmaz güzel. clive owen her filminde nasılsa yine öyle, o biraz budala ve şaşkın bakış ve çatık kaşlar... ama değişsin ister miyiz? asla! naomi watts'ı ise ister istemez kayırıyorum hep, her filmiyle, mulholland drive, eastern promises, painted veil, funny games ve şaşıracaksınız belki ama en çok da ellie parker filmindeki performansıyla onu hep seviyorum.

çok temiz görüntüler, çok kirli bir işi gösteriyor: uluslararası bir banka terörü ve savaşı destekleyen gizli yatırımlar, anlaşmalar yapıyor. savaşı elinde tutan dünyayı yöneteceği için değil, borç trafiğini yöneten dünyaya hakim olacağı için. şirket çıkarı için herkes öldürülebilir. nitekim öldürülür de.

filmde hoş diyaloglar da var: şirket yöneticilerinden biri güzel evinde çocuğu ile go oyunu oynar, laptop'ıyla konferans görüşme yapar o sırada diğer yöneticiler ile. görüşme sırasında sorun bir çıkışsızlık noktasında düğümlenir, adam çocuğuna dönerek, "çıkış yoksa ne yapmak gerekir?" diye sorar, çocuk, " içeriye daha çok dalmak..." der go oyunu mantığını kullanarak.

en güzel diyalog ise owen, eski bir sorgu odasında yine şaibeli bir karakteri canlandıran armin mueller-stahl'ı sorgularkendir. kaydetmedim. mealen, eski komünist olup daha sonra savaştığı her şeyi temsil eden böyle bir bankanın çıkarını niçin korumaya çalıştığını soran owen'a, stahl'ın yanıtı, insanın kişiliğinin koşullara bağlı olduğu, kader öyle şeyler çıkarır ki insanın karşısına,  olmak istediği adamla kendisi arasına aşılmaz engellerin yığıldığı şeklindedir. idealist, genç owen bunu kabul etmez ve her şeyin bir seçim sorunu olduğunu söyler. stahl, eğer bankayla mücadele edecekse, bildik adalet sistemini aşması gerektiğini belirtir, ki savaşacağı şey çünkü bildik düzlemden başka bir yerdedir. her ülkenin ve kurumun parmağı vardır bu pislikte. mesela türkiye  israil'e füzesavar satmıştır da bir yıl önce, bu yıl da suriye ve iran'a füze satacaktır vs. ya da banka bir afrika ülkesi generaline darbe yapsın diye bedava silah satar.

sorgu odasından çıkan owen, naomi watts'a orayı derhal terketmesini söyler. watts kalmakta inat edince de,  ff hesabınızda kullanırsanız, fiyakası ile "vay be!" dedirtecek, şu cakalı sözleri söyler: "insan hangi köprüleri yakacağına, hangisinden geçeceğine karar vermeli... ben yakacağın köprüyüm." naomi watts derhal like yapar bu cümleyi ve owen'ın yüzünü okşar. bu kıyağamı unutmayın.

bir kıyak daha: aşağıda filmin bağlantısı var. kayıt çok temiz. yukarda da filmin müzikleri. up!





şuradan izlendi.

2 yorum:

ulker dedi ki...

Sevgili Peri
Ne harika ikili değil mi. Hoşluklarıyla baymıyorlar.
Bir ara film o diyalog için yapılmış diye düşündüm. Zaten ben stahl'ı görünce böyle janti bir laf bekliyordum. Öyle ortada dolaşacak karakterde bir zat değil kendisi.
İş hayatı için kutlamışmıydım. Kutlarım
Sevgiler
Ülker

endiseliperi dedi ki...

:) evet hoşluklarıyla baymıyorlar ve iki iş arkadaşı olarak gayet güzel idare etmişler. stahl, evet çok ilginç bir karakter, sürekli gerçek kimliğini gizleyen karmaşık rollerde.

hmm... teşekkürler ülker. keşke araya tatil filan girmeseydi, uzaklaşıyorum. önümüzdeki günler yoğun olacak.

sevgiler.