Cuma, Kasım 26

mavinin çelişkisi I

 

Maviyi anlatacaktım size. Hissettiğim keder buna engel oluyor ama. Maviyi ilk kez düşündüğümde, burada müzik dinleyeceğimizi, erotik hikayeler fısıldayacağımızı, ruhumuzu yatıştıran bu renkle mutluluktan bahsedeceğimizi sanmıştım. Oysa mavinin peşine düştüğüm yolculukta gördüklerim, beni dehşete düşürdü. Dünyayı algılamayı seçtiğim halinin ne sığ, ne çiğ olduğunu şaşkınlıkla fark edip, kaba saba, vurdumduymaz kendimden utandım. Mavi yolculuğu, beni, şu modern, batılı, medeni dünyanın, entelektüel zırvalıklarıyla zevkle oyalanan beni, suçluluk duygusuyla kıvrandırıp, vicdanının ne ölçülü biçili, ne şeker renk, ne kör olduğunu anlatıp yerin dibine geçirdi.

Hayalimin saydam, camsı mavisi kırık dökük olmadan önce, mavi yazısından beklentim şöyleydi:


Maviyi sevdiğimizi söylediğimizde, insanların bizim hakkımızda müthiş 
olumlu bir fikir edinmesini isteriz. Mavi sever olarak ufuktan söz açar, denizlerin ve gökyüzünün sınırsız mavisiyle boyanmış mutlu gelecek ülküsüne sahip olduğumuzu bildiririz.

Mavi uzaklıktır yani, değil mi? Senin olmadığın yerdir mavi. Gelecektir. Ve senin bulunduğun yer rezil dünyanın bir köşesidir, ki ufka, umut ettiğin o mavi, o huzur dolu geleceğe asla ulaşamazsın. Mavi, ulaşamadığın yerdir. Senin olmadığın yer. Hep. Yazık!

Mavi deriz ve müzik duyulur. Pencereden gece mavisi süzülürken, ellerimizde buz gibi içkiler, blues dinleriz. Ah şu sıcaklar, yelpazeler şıkır şıkır, derkeeen, geniş müzik arşivimizden, Robert Johnson’ı bulup çıkarırız. Müzik, fiyakalıdır, ruhu arıtır.


Mississipi’de zenci köleler pamuk toplarken blues söylerler. Orada mavi olan tek şey, kölelerin hüzünleridir. Çaresizliğin, umutsuzluğun, açlığın, aşağılanmışlığın rengidir mavi.
 

Libidomuzun rengidir mavi; öpüşmelerin, okşayışların, ayıp fısıltıların, hışırtıların, iç çekmelerin, zevk çığlıklarının rengi. Sonra, kırışık çarşaflar üstünde uzanmışken şöyle bir konuşma geçer: “Sevgilim, şu blue movie terimi de nereden çıkmış, allahaşkına?” devam eder kadın, budala ve sıkıcı ve kıkırdayarak “ baby blue’dan mı?”

Erkek, bilgisi ve çok çekici üslubuyla yatağa atmayı becerdiği kadın için veda öpücüğü gibi şu son sözleri söyler: “Brewer’s Dictionary of Phrase and Fable, erotik film demek olan Blue Movie terimini, Çinliler’in genelevlerinin dışının mavi boyama geleneğinden türetildiği şeklinde önerir, ki hayal gücünün sınırlarını çok zorlasa da ben de bu açıklamayı yeğlerim.” Erkek bir sigara yakar, sigaranın halka halka yayılan mavi dumanına bakarken, “Oxford English Dictionary, mavi için, ‘en azından on dokuzuncu yüzyıl başlarından beri edepsiz ve müstehcen konuşmayı anlattığını’ yazar.” Artık bu noktada kadını çoktan unutmuş olsa da kendi sesinin şehvetine kapılıp şöyle devam eder;” Oysa on sekizinci yüzyıla kadar sözcük ‘blew’ olarak yazılırdı.” Erkek, kendini Corto Maltese kılığında hayal etmektedir şimdi; “Yengeç ve Oğlak dönencesi arasında kalan denizcilerin günlerce rüzgar essin de yolumuza devam edelim, diye beklediklerinden olsa gerek…” der.




Kadın ticareti, seks işçiliği her durumda sömürü amaçlıdır. Dünyanın görmezden gelmeyi tercih ettiği en temel insan hakları ihlallerinden biridir. Her blue movie, kadınlara karşı ırkçı, cinsiyetçi bir şiddet içerir. Mavinin tercümesi burada tecavüzdür.


Mavi yolculuğuna çıkmadan önce onun hakkında hissettiklerim yaklaşık böyle şeylerdi. Acıklı mı? Oysa henüz başlamadım bile. Maviyi bulmak için gitmem gereken kuzeybatı Afganistan’a, Sar-i seng’e yaptığım yolculuğu anlattığımda asıl acıyı o zaman hissedeceğiz. Sinek ısıkları ile kaşınan tenim, yüksek uçurumlara düşme korkusuyla kilometrelerce yürüdüğüm için su toplamış ayaklarımda değil de yüreğimin en derin yerinde hissediyorum Afganistan’ın acısını. Orada şunu gördüm ki, blues söylemek Mississipi’nin zenci kölelerine ne kadar yakışırsa, Afganlılara da o kadar yakışır. Allah adına ve Allah için cinayetlerin işlendiği bu ülkedeyken onlara, mücadele edip durdukları şeytanın onları çoktan terk ettiğini, mavi göğe bakarak aradıkları Allah’ın ise onları hiç umursamadığını söylemedim. 










Elimde sürekli taşıyorum, Sar-i seng’ten çıkarılmış, adı bilmece olan parlak mavi taşımı ve gözümü alamıyorum, içindeki ‘aptal altını’ denilen sarı demir pirit taneciklerinden… Evrenin taştan, minyatür örneğini tutuyorum sanki ve canımı acıtacak kadar sıkıyorum onu avuçlarımda. 


-bayanlusin'den- 
 

8 yorum:

gülçin dedi ki...

ne güzel bir lapis lazuli taşı bu!
bir de ametisti çok severim ben..

sevgiler

ah Afganistan.. "Uçurtma avcısı" ve "bin muhteşem güneş" kitapları ile tanıdığımız, içimizi acıtan ülke..

Adsız dedi ki...

Lapis lazuli... ;-)

selamlar! Lynx

Adsız dedi ki...

Gecelerin yahut gercegin tasi denen bu lacivert tas, insan yazmaya basladigindan beri elinde oldugundan midir bilinmez, cok degerliymis. Babil'de, Asur'da, Misir'da, Uzak Dogu'da tapinaklarin, mezarlarin susu olmasi yetmezmis gibi, gelmis Nobel odulu sahibi ilk Dublinli sairin de bir siirinin basina oturmus. Siirin adi, tasin da adiymis.

"All things fall and are built again,
And those that build them again are gay."

PA

justine dedi ki...

"...maviyi soruyordun, gözlerimden yüzüme yayılan maviyi mi
bir renk değildir mavi huydur bende
ve benim yetinmezliğimdir
ve herkesin yetinmezliğidir belki..."

Peri,
bana mavi desin birisi, herhangi bir yerde, öylesine bir zamanda, hiç fark etmez, mavi desin yeter, mavi sadece ve sadece bu şiiri hatırlatır bana. Eskiden şiiri içimden okur okur, maviye boyardım gözlerimi. Çok eskiden ama, sadece maviyi biliyorken. Neyse işte, mavi hüzündür, ve bu şiirdir sadece. Gerisi, iki tane kocaman lapis lazuli taşlı yüzüğüm olabilir belki. Canım sıkkın bugün, maviden mi acaba?
Hoşça kal.

endiseliperi dedi ki...

sevgili gülçin,
geciktim kusura bakma. elbette bilmişsin! bu muhteşem mavinin, afganistan'dan çıkması öylesine hüzünlü bir şey ki... sonra bu mavinin silah satın almak için kullanılması...

sevgiler.

not: sevgili gülçin sana çeşit çeşit ödül vermek isterim. ama ödül vs, artık bayanlusin'in icatları ya, istismar etmeyeyim o kadar. çünkü zaten yazmaya başlayacak sanırım yakında. kulübe üye olursanız bayanlusin o neşeli tabiatıyla uygun ödüller verecektir size;)

öpüyorum çok.

endiseliperi dedi ki...

teşekkürler adsız. bu kısa yanıtı ben lappis laz-zuuuu-liiiiiii şeklinde okudum... bir neşe, bir coşku. sevinelim, bilmişsiniz.

sevgiler.

endiseliperi dedi ki...

ahhh!...
bu ne incelikli, bu ne hoş yanıt PA! bilmecenin yanıtını hiç söylemeden, ne kadar hoş ifade etmişsin:) bilmeyen arkadaşlar şiiri şurdan okuyabilirler:
http://plagiarist.com/poetry/3377/

bu muhteşem yorum için teşekkür ederim PA.

sevgiler, öpücükler.

endiseliperi dedi ki...

justine,
geçti mi üzüntün? nasılsın şimdi? bu şiir ama çok güzel. ben bilmiyordum. çok sağol. ama şimdi yanıtla filan ilgilenmiyorum da ben, iyi misin, oradayım. neşeli bir insanın dertlenmesi beni çok üzer, çok da öfkelenirim buna neden olan olaya.

bir yolunu bulup iyi hissetmeyi becermişsindir sen zaten. değil mi?

öpüyorum çok ve sevgiler.

not:
demek lapis lazuli yüzük:) ben justine, örtünmemi ve ısınmamı sağlayacak şeylere ek olarak bir süs giyemiyorum üstüme. ruj sürsem o bile taşar sanki de abartılı bir şey olur. kadınların o özel kadın beğenisine uygun olarak takıp takıştırmalarını, sürüp sürüştürmelerini izlemeyi çok severim ama... bu işlere bir erkek kadar uzağım sanırım.