Cuma, Ocak 7

biraz daha, lütfen.

sabah gözünü açarsın. istersin ki zihninin ekranı bomboş olsun ve sen işte taptaze bir sabaha uyanmış olarak onu seçili şeylerle doldur, istemezsen bomboş kalsın. ama zihin senden bağımsız, acımasız, zalim, cevval, işgüzar bir mekanizmadır, çalışır durur. sabah gözünü açtığında kendini bir cümlenin ortasında bulursun. uyanmak taze bir başlangıç değilse, yüzünü yıkamak belki öyledir? değil. belki kahvaltı? ilk sigara? aslında zihin ve beden bir otomata bağlı yaşayıp gider senin müdahalen olmadan da.

sabah sabah: neden flaubert benim yazarım değil? muhteşem oysa, o imgelerin kuruluşu, hayalimde capcanlı canlanıyor ve muazzam anlattığı her karakteri sanki tanıyorum. herkesin, en çok yazarların, benim yazarlarımın sevdiği, sevilmeye çok layık bu yazar neden benim yazarım olamıyor? neden anlatışında pürzeka, her cümlesinin kuruluşunda mükemmel bir yazar kastı gördüğüm, yazarlık konusunda olabilecek en samimi tavrı  gösteren bu yazarla kanımız birbirine ısınmıyor. devam edeceğim elbette. çok yakın, dertleşen iki yakın arkadaş olacağız onunla.  kaçak diyor ki, belki conrad'ı unutmadın hala. doğru bu, baktığım her satırda delidivane bir aşık gibi onu arıyorum. dün gece flaubert'i conrad'a şikayet ederken yakaladım kendimi. "çok, çok iyi tabii ama biraz gösterişçi buluyorum onu," dedim, aramızda senli benli, başkasına böyle konuşmayacağımız bir tonla, fısıltılı, "büyük yazarların hepsinde bir şefkat bulurum ben, flaubert ise deha sahibi, fırlama bir delikanlı gibi herkesi dışlıyor, bir anlayıştan ziyade bir yargılama hevesi görüyorum onda." bunu derken içsesimin titrediğini ve  flaubert'i böyle anlamış olmaktan dolayı kendini suçlayan bir tonu olduğunu gören conrad, "devam et, daha yeni başladın,"dedi, "seni anlıyorum, ama onun o yüksek tonlu sesinin altındaki derin şefkati, özellikle madam bovary'yi okurken farkedeceğinden eminim. göreceksin, dünyaya her bir kahramanın bakışıyla derinlemesine bakabilir, ki kahramanıyla özdeşleşme konusunda bu konuda harikalar yaratır." bu konuşmadan sonra yatıştım ve uykuya dalmadan önce conrad'a, "senin zafer kitabını bulamıyorum, nereye baktıysam yok," dedim.
...
gece yine deli saçması rüyalar. sabah gözümü açtığımda, aklımda wim wenders'in  "dünyanın sonuna kadar" filmi. filmde kahramanın babası, rüyaları ve hayalleri görmemizi sağlayan bir makinenin mucidiydi ve insanlar bu makinaya karşı hastalıklı bir bağlılık gösteriyorlardı, filan.

 
until the end of the world soundtrack
...
çayı demlerken, geçen gün, kırmızı kazak giydiğim gün yani, çaydanlığı ve demliği devirmekle başlayan o kazalar silsilesini düşündüm. kırmızı belki benim baudrillard'ın dediği gibi depresyon mizacımı açığa çıkarıyordu: "depresyon mizacı, kaçınılmaz olarak kazaya yol açar. ancak kaza olur olmaz, hemen o an mizacımız değişir; çünkü o, dünyayı kendi ardımızdan sürükleyebileceğimizi ve mutsuzlukta belli bir iktidar alanının hala bizim denetimimizde olduğunu kanıtlar. bir kaza dizisi ise, yine bu tuhaf iktidar yüzünden eşsiz bir sevinç yaratır."*


hmm... bir dönem hayat çok üstüme geliyor, en ufak kontrolüme izin vermeden beni ezip geçiyordu. buna insan nasıl izin verir. bunu farkettiğim o an sigarayı bırakmıştım ve sanki hayatım üstündeki tüm kontrolü ele geçirmiştim. kazanmıştım.
...
insan zihnini ara sıra bomboş bırakabilse. radyatörün içinde akan su,  saatin tiktakları, alt kat komşudan gelen mırıltılı bir sohbet... ama zihnim, bilincinde olduğum ve öyle sanıyorum ki bana endişe veren bilinçsizce sürdürdüğüm bir takım düşüncelerden dolayı karmaşık, dolaşık, gürültülü. sigarayı bıraksam...



* j. baudrillard-siyah an'lar, s138

2 yorum:

Lilium Bosniacum dedi ki...

keşke.. bu aralar hep biri beni resetlese diyorum da galiba yaklaşım yanlış. artık kendimi resetlesem demem lazım oysa..

endiseliperi dedi ki...

:)lilium, sanırım vıdıvıdıcı zihnim bir resetleme hadisesinin ortasında ki ben de böyle vıdı vıdı yapıyorum:) aslında iyiyim, ama anlatmaya kalkınca kötümser bir tablo çıkıyor ortaya. hem bahar gelecek, gelsin artık.

evet, resetlersin. kimse kimseyi resetleyemez ki zaten; başkası bahanedir.

sevgiler çok.