Salı, Ocak 18

kış ışığı


* doğuyoruz ve sonra da ölüyoruz. iki temel gerçek. arasında bir takım sorulara yanıt vermeye çalışıyoruz : "ben kimim? tanrı var mı? neden yaşamak zorundayız?"vb... bir yanıt verir gibi bu sorulara, bütün yapıp ettiklerimiz. istiyoruz ki, içimiz bir anlamla dolsun, yaşıyor olmanın anlamı... ancak kendimizin bilinci bizi hep hayal kırıklığına uğratır, uğratıyor. o anlamı yakalasak bile tatmin olmuyoruz. hep biraz küçümseme. doğmuş olmak ve ölecek olmak dışında bu kadar kesin bir gerçekliğe asla ulaşamıyoruz sanki.


*kış ışığı filminde kambur zangoç (zangoçlar hep kambur ve hep çok ince insanlar mıdır?), tanrı'yı tanrı'nın ezberlenmiş ve içtenliksiz din sözleriyle değil de insani kavramlarla anlamaya çalışır. ve bu da onun inancını daha kuşku götürmez yapar. kutsal kitaplar bize insanın tanrı'yı anlayacak bir kavrayışa sahip olmadığını söyler. ne kadar tefekküre dalarsan dal. bana tutarlı gelen bir yönü var bunun. düşündüğümde neredeyse çıldırmanın eşiğine geldiğim o kocaman, sonsuz, karanlık evrenin yaratıcısı tanrı'nın zaman ve mekan algısı elbette bizlerden farklı. tanrı bizi kendi kavramlarıyla anlamadığı gibi biz de onu kendi kavramlarımızla açıklayamayız bu durumda. böyle olunca kış ışığı filminde inancı sarsılmış rahip gibi tanrı'nın sessizliğini mesele ediniriz. tanrı susar, çünkü ortak bir dil yoktur aramızda. ya da rahibin üzüntüden ve umutsuzluktan eğildiği anda penceredan yansıyan, onun görmediği, ama bizim gördüğümüz o parlak ışık gibi kendi dili vardır bunu söyleyecek tanrı'nın.


* zangoç, isa'nın trajedisinin o dört saatlik fiziksel acı değil başka bir şey olduğunu söyler. doğrudur söylediği. insanın en büyük trajedisi yalnız bırakılmaktır. isa çarmıha gerildiğinde üç yıldır birlikte olduğu havarileri yoktur yanında. isa onların söylediği hiç bir şeyi anlamadıklarını düşünür o anda. kendisi de "tanrım beni neden terkettin?" diye sorarken kendi anlattığı her şeyin aslında yalan olduğunu düşünür. kuşku içinde ölür. yalnızlığımızı paylaşan başkası varoluşumuzun bir anlamı olduğu güvencesi verir aslında. bu nedenle aşık oluruz. aşk,  tanrı arayışımızın bir yansımasıdır. aşkın kendisi hakkında rasyonel açıklamalar yaptığımız anda, bu anlam da küçülür, aşkımızın masumiyeti kaybolur, tanrı onu açıklamaya çalışan her sözcüğümüzle bizi kavrayışımızın kusurlu dili ile küçük düşürür sanki (7. mühür filminde hokkabaz ailesinin tanrı ve aşk anlayışı nasıl masum ve içtendir... böylelikle yücedir). rahip'e aşık olan kadın, tanrı'ya ve aşkına kuşkular içindedir. ama hayatına bir anlam verebilmek için kendini tanrı'ya adar gibi ezbere bir koşullanmışla  kendini rahip'e adamaya karar verir. ama aşk, tanrı'nın gösterdiği mucizelere eş, neden sonuç ilişkisini yok sayar bir şekilde bazen birine karşı içimizde doğar, diğerine karşı ise kapkaranlıktır. tanrı'ya inanmayan rahibin ruhsuz töreni gibi bazı ilişkiler de aşksız, görev bilinciyle dolu, ama coşkusuzdur.

* tanrı'nın varlığına kuşku duyan jonas, çin'deki atom bombası haberiyle korkuya kapılmış, yaşamın anlamını sorgulamaktadır. eşi ise, hayalgücü o kadar güçlü olmamalı ki, fazla korkmadığını söyler. korku hayal gücümüzle ilgilidir. korkuyu hayalimizin gücü ölçüsünde biz yaratırız. tanrı'dan korkanlar, dinin insanları,  tanrı'yı korku dolu alanlarında aramaya yöneltmesinden. ama ben tanrı'yı korku duymayacağım bir alanda ifadelendirerek tanrı ve din konusunda ciddi bir düşünce geliştirmeyi de engelliyorum sanırım. tanrı'nın bendeki ifadesi, içimizdeki varlığı ile o dehşet yalnızlığımıza son verip, yaşamı katlanır kılan şefkati ve sevecenliği... uyduruk hallerimize birlikte kıs kıs gülerken öksürmeye başlayan yaşlı ve halden anlar tanrı olmasaydı jonas'ın rahibe sorduğu soruyu ben de umutsuzlukla sorardım: "neden yaşamaya devam etmemiz gerekiyor?"

* rahip o kadına neden aşık değil? kadın ve erkek arasında aşk için gerekli olan hayranlık duygusu ve bu duygu için gerekli mesafe aşıldığı için mi? rahip, kadını niçin sevmediğini açıklarken onun hakkında yakın olmaları nedeniyle öğrendiği incitici fiziksel özelliklerini sıralar.


* kış ışığı filminde çok hoşuma giden bir şey var: soğukalgınlığı olan rahip zaman zaman gözünü kapatır. kamera yaklaşır ve mesela yardımcısı elini omzuna koyarak, bilmem kim geldi, der. biz rahibin anlık, çok derin bir uykuya daldığını ve o uykudan çıktığını anlarız. bir saniye içinde. bir seferinde de gözünü açar ve jonas'ı karşısında bulur, uykuya dalmıştır ve rahip'e ve bize göre bir- iki saniye geçmiştir belki ama jonas der ki, "uzun zamandır bekliyorum"... anlatabiliyor muyum, biz filmi rahip'in bakışından onun algısından görürüz (tanrı nın varlığı, yokluğu, kuşkusu hep kendi bilincimizin ürünleridir). jonas'ı ikna edecek bir açıklama düşünürken kamera rahibin eline dikkat kesilir. onun tanrı konusunda tüm kuşkusunu bir kaç saniye içinde o el çekiminden anlarız. sinema kesinlikle bir zaman sanatı. iyi yönetmenler bunu iyi yapıyor.

10 yorum:

Aydan Atlayan Kedi dedi ki...

Sevgili Peri, usul usul yenen bir çikolata gibi, hiç bitmesin diye diye, tadına vara vara okudum. Ne güzel yazmışsın. Çok sevgimle...

endiseliperi dedi ki...

sevgili aydan atlayan kedi, ne kadar teşekkür etsem az. tedirgindim biraz. çünkü tanrı hakkında konuşmayı sevmiyorum pek. düşünürken de geldiğim nokta çoğu kez anlayamadığım şeylerin çok olması, içimde hissettiğim şeyleri hor görme nedeniyle öfke olur. sonunda o öfke ve kızgınlıkla, bu benim çözebileceğim bir sorun değil, derim, ama sınav kağıdında bir soruyu boş bırakan çalışkan bir öğrenci gibi tekrar tekrar aynı soruya dönerim.

sevgili aydan atlayan kedi, ben sanmıştım ki bana gücendin sen... çünkü beni mimlemiştin de ben o sırada mimin niteliği nedeniyle sorunlar yaşadığımdan yanıtlayamamıştım. sanmıştım ki haklı olarak gücendin bana ve ben kendimi affettirmeyi denedim ama sen sanki affetmedin ve işte öylece kaldı... şimdi burda olman beni nasıl mutlu etti anlıyor musun? yaşasın! aramız iyiymiş!:)

kocaman sevgiler.

pelinpembesi dedi ki...

Endişeliperi ,neyazıkki seni yeni keşfettim.ve kendime çok yakın buldum.ben Allaha inanıyorum ve bunu uzun sorgulamalar , cevapsız sorular sonucu edindim.sonuçta kendi ruh sağlığıma iyi geliyor ya..ama dediğin gibi Allahta yaşamımı katlanır kılan sevecenliği buluyorum.
Bu arada seyrettiğin filmler tam benlik.I.Bergmanın Through a Glass Darkly filmini enson seyrettim.Kış Işığını da mutlaka seyredeceğim.Blogundan aldığım keyfi inşlh benimkinden de alırsın..

Aydan Atlayan Kedi dedi ki...

Canım Peri'm, sana hiç gücenmedim, gücenmem de. Hele mim için asla. Ben mimlerin sonuna her zaman "eğer isterlerse" ibaresi koyarım. Kimseyi zorlamayı sevmem, kimsenin beni zorlamasını da ;) Seni ilk okuduğumdan beri severek okuduğumu bilmeni isterim. Hatta bazı yazılarını okuyup bitirdiğimde buradan, uzaktan yani, yanaklarından bile öpmüşlüğüm vardır, bilmem hissettin mi:) Sen güzel kalpli bir kadınsın ve ben sana gönül yakınlığı hissediyorum. Böyle hissettiğin birine gücenmek elinde midir? Çok öperim Sevgili Peri.

Adsız dedi ki...

sevgili peri her zaman senin tavsiye ettiğin filmleri izliyorum
bir tavsiye de benden...
şurdan izledim...
http://www.hepfilmizle.com/erkeksiz-kadinlar-women-without-men-izle-altyazili-kisim-1.html

sevgiler...

endiseliperi dedi ki...

sevgili buket,
şimdi ziyaret ettim siteni. bu aralar zaman bana yetmiyor ya da plansızım çok, bu nedenle çok fazla dolaşamıyorum buralarda. ben abant'a hiç gitmedim, biliyor musun? tuhaf bir talihsizlik hep engel oldu. çektiğin fotoğraflar çok güzel. umarım bir gün ben de giderim.

bergman filmlerini dağınık zamanlarda izlemiştim ben. şimdi yeniden izliyorum. sonra yine izlerim muhtemelen.kış ışığı'nı izlemeni öneririm kesinlikle. beğeneceğine eminim.

sevgiler çok.

endiseliperi dedi ki...

aydan atlayan kedi, çok sağol, gizli gizli dert olmuşmuş bu bana, inan içim rahatladı. ben de seni öperim.

sevgiler çok.

endiseliperi dedi ki...

sevgili adsız,
bu filmi izlemeyi düşünmüş ama ertelemiştim. izlerim mutlaka, sağolun. ben de rest çekiyor ve robert altman'ın üç kadın filmini öneriyorum size :P

sevgiler, iyi seyirler, ayrıca çok teşekkürler.

redrabbit dedi ki...

aşk ve tanrıyla ilişkimiz konusundaki düşüncelerin gecenin 12.08 i itibariyle beni çoook uzaklara,benden içeri biryerlere götürdü..Hrant Dink'le dolu bir gündü.Eşi Rakel'i izledim Agos'un penceresinden kalabalığa bakarken..O ifadesi..Sonra ananemi düşündü.Onun da ölüm yıldönümüydü bugün..TV de dizi izliyormuş,reklam arasında tuvalete giderken,"anlamıyorum ben bu dizileri,filmleri" demiş.Ve tuvalette düşüp ölmüş.Ben artk hiçbirşeyi anlamyorum..Bu aralar en sık söylediğim şey bu:anlamıyorum..Ama sen çok güzel anlatmışsın.Asıl diyeceğim buydu.

endiseliperi dedi ki...

sevgili redrabbit,
hrant dink'in öldürülmesi hadisesinden sonuçta bugün duyduğum derin bir utanç. çok öfkeliyim ve öfkem beni dilsiz yapıyor. ermeni konusu, kürt meselesi... ülkemizi o kadar seviyorum ki, istiyorum ki bir yetişkin gibi konuşup halledebilelim, katillere ve işbirlikçilerine cezasını verebilelim. bunları yapmazsak, yüzleşmezsek olmaz. dediğim bir şey vardır hep, karşındaki aklından geçeni biliyor, kurnazlığı bırak. karşındaki aklından geçeni bilince utanacaksan o düşünceden vazgeç, gerçek olgunluk ve iyilik ancak böyle mümkün olur. bir devlet de ancak kendi tarihiyle, kendi sorunlarıyla dam gibi yü,zleşirse bir olgunluğa erişebilir. atay'ın dediği gibi çocuk bu ülke, hala korkunç yalanların arkasına sefilce saklanıyoruz. ayan beyan ortada sorunlarımızı görmezden geliyoruz, kabullenmek istemiyoruz. öyle ya da böyle tarih yürüyecek ve olması gereken olacak. olanlardan tümden utanç duyuyorum. geçelim bunu, burda konuşmak istediğim şeyler değil bunlar.

sevgili redrabbit, ben de anlamıyorum, anladığım ben de utanç duygusu oluşturuyor. umarım daha gzüel bir ülke olacak burası.

sevgiler. ses verdipğin için teşekkürler.