Pazartesi, Şubat 14

bir yaz gecesi gülümsemeleri

bu aralar sık sık internet kesintisi yaşıyoruz. hızı 16 mbit'e yükselttim izlemek istediğim filmleri daha hızlı indirebilmek için, nedeni o sandım, ama değilmiş. nihayet bugün akşama doğru bir görevli geldi, sorunun faks bağlantısından olduğunu tespit etti, iki saniyede halledip gitti ve işte burdayım. (aslında mutfaktayım. yemek pişiriyorum. bu yazıyı yayınlar yayınlamaz da portakal ve nar sıkacağım.) ne demeye burdayım?  fena halde uykusuzum ve pek kendimde değilim. dün gece uyumadım. elimdeki cd'den bergman'ın bir yaz gecesi gülümsemeleri adında filmini izledim. bayıldığım bir filmi değil, üstelik şekspiryen bir komedi. shakespeare'in komedilerinin de pek tutkunu değilim. filmin, shakespeare'in bir yaz gecesi rüyası oyunundan motifler taşıdığını görünce de yatağa uzanıp, uyuyuncaya kadar okuyayım istedim. çok eğlendim okurken, sanırım bu nedenle ışığı kapattıktan sonra yatakta dönüp durdum. olmayan şeyi fazla uzatmak huyum değil. hızla kalkıp üstüme kazak ve sabahlık giyip soğuk mutfağa geldim, kahve ve sigara içerek madam bovary'yi okudum. muhteşem bir kitap. onun hakkında daha sonra konuşuruz.

filmi izlemek isterseniz,  shakespeare'in bir yaz gecesi rüyası'nı da okumanız çok eğlenceli olacaktır. batı kültür tarihine kaynaklık eden shakespeare'i filmi izlemeseniz de okuyun, derim. böylece sevdiğiniz onca sanat eserini anlamak daha kolay olur.


filmden iki sahne. kızın gözleri ikisinde de sımsıkı kapalı. ama fark var: birinde aşık olduğu adamla öpüşüyor.

hmm... sofrayı hazırlama vakti.

12 yorum:

Adsız dedi ki...

Bir zamanlar biri bana "sen Ingmar'ı çok seversin" demişti. Böyle tavsiyelere bayılırım aslında. Tavsiye edilen şey vasıtasıyla onu bana tavsiye edenin hakkımda ne düşündüğünü çıkarmaya çalışırım. Ama o zaman inatla ve aslında çok seveceğimi bilerek asla izlemedim Bergman'ı. Bana tavsiye eden kişi bunun için birçok imkan hazırlamasına rağmen. Her defasında reddederek. Her reddedişimde onun daha çok kırıldığını bilerek. Buna hem kahrolup hem de hınçla devam ederek. En sonunda, -uzun bir yolculuğu çıkıyordu ve hala dönmedi o yolculuktan, biliyorum ki dönmeyecek de uzun süre- bana gitmeden önce dvdlerini verdi. Aradan seneler geçti, hâlâ izlemedim. Senelerdir masamın üzerindeki raftalar. Bunu niye anlattım bilmiyorum. Ben galiba geceleri yorum yazmamalıyım.

Sevgiler.

deniz dedi ki...

peri madam bovery mi gönül ki yetişmekte mi?

endiseliperi dedi ki...

bana kalırsa da seversin, PA. belki her şeyin zamanı var. ben de pek, şimdi şunu okumalısın, şunu izlemesin, şeklindeki önerileri dinleyemiyorum; ne zaman hazır hissedersem o zaman ancak. kendime yaptığım telkinler bile işe yaramaz bu konuda. ama bir zaman gelir, artık başkasının değil illa onun okunacağı ya da izleneceği bir zamandır o. şöyle bir bakalım; hmmm.. senin bergman izleme zamanına daha var, diyeyim:) gençliğinin o hırçın, çağıldayan ırmağı durulsun bir şeklinde göngörmüş birinin afili sözleriyle son vereyim konuşmamıza.

yoo vermeyelim: mektubunda, fotoğraftaki kadının hangisine aşık olduğunu bilemediğini söylemişsin ya, bilinemez de bence. hiç fark görünmüyor çünkü. gözleri sımsıkı kadının kendisi de bilmiyor çünkü o sırada. alttaki fotoğraf genç kadın yaşlı eşi ile öpüşüyor. aralarında platonik bir ilişki var, cinsel ilişki yok, kadın hala bakire. aralarındaki ilişki baba ve kızı arasındaki ilişki gibi. adam onun olgunlaşmasını, ilişkiye hazır gelmesini bekliyor. hal böyleyken, aslında adam eski sevgilisine, kadın da adamın oğluna aşık. ama bizim bildiğimizin onlar henüz ayırdına varmamışlar. olması gereken bir ilişkiyi taklit eder gibi öpüşüyorlar.

ilk fotoğraf, kadın ve gerçekten aşık olduğu adamın oğlu arasındaki öpüşme. öpüştükleri andan sonra da kız içinde sezip durduğu şeyin gerçek olduğunu, ona aşık olduğunu anlar, ona söyler ve kendini ona verir.

film yanlışlıkların düzeltilip doğru eşleştirmelerin yapılması üzerine bir romantik komedi. ama bu shakespeare usulünce ve bergman tarafından yapılıyor.

öyle ya da böyle sonunda izleyeceksin nasılsa bergman filmlerini, sen de göreceksin.

öpüyorum çok. kendini hırpalayıp durmasına! rahat bırak kendini biraz. her şey yolunda. sakin.

öpüyorum. sevgiler çok.

endiseliperi dedi ki...

deniz,
gönül ki yetişmekte bitti. o, çok iyi bir kitap, okunması gereken bir kitap. bence yazarların çoğunu en çok etkileyen kitaplardan biri, ki bunu vaktim olur ve yoğunlaşırsam benim conrad'ım dolayımında yazacağım.

madam bovary, mutlulukla, zevk alarak, eğlenerek, flaubert'in yaptığına hayranlıkla şaşarak okuduğum bir kitap. ben bir yazarı okumuşsam, onun hemen herkitabını da okumak istiyorum, isteğim ve okuma planım o yönde. atıyorum, bir adet flaubert kitabı okuyup, sonrasında hermann hesse ile devam etmek benim yapamayacağım bir şey. ama bazen zihnimi meşgul eden, önceliği olan bir yazarı okurken, bir başka yazarın özellikle bir kitabını da okumayı isteyebilirim. okuma zevkimi tamamlayan, daha önce okuduğum bir kitap olur o. ya da işte flaubert okuduğum günlerde, bergman izlerken, filmin dayattığı bir kitap, bu sefer olduğu gibi bir shakespeare oyunu olur, onu da okurum. ama ben aslında, öncelikle zihnimin vargücüyle flaubert'e yönelmiş durumdayımdır bu tarihte.

herkesin seçtiği kitap ve onun eşlikçileri herkese göre değişir. kurgusal kitaplar da özellikle böyledir. ama atıyorum gündem kürt sorunu ile meşguldür, her kafadan bir ses çıkmaktadır, işin aslı nedir yahu diyip, kürtlerin tarihi ile ilgili bir kitap okursun.

vs vs.

öpüyorum, sevgiler.

pelinpembesi dedi ki...

sevgili peri,bana yazdıklarını yeni gördüm,çok sağol bana yazma zamanı ayırdığın için.bakma böyle yazdığıma,aslında çokta sosyal ,sevilen bir insanım.bende tüm renkleriyle arkadşlrımı severim.ama açlığım hep diğerlerine ihtiyaç duymamdan kaynaklanıyor glb.kendine yetebilmeyi bende öğrenebilsem aslında ..

endiseliperi dedi ki...

ne demek, buket. kış geçsin kendini daha iyi hissedersin.

sevgiler.

Adsız dedi ki...

Okumalarinizi kiskaniyorum. Keske Madam Bovary'i (yeniden) okuma enerjim olsa simdi. Emma'yi bugunun kosullarinda, mutsuz evliliklerinde dusundum de aradan gecen onca zamana ve degisen yasam bicimlerine ragmen sanki yasamin monotonluklari karsisinda Emmalar icin cok sey degismedi gibime geliyor...

Faruk Ahmet dedi ki...

Ben de senin tam tersinim galiba Peri (oo "sen"lere geçtik). Bir yazarın ikinci kitabını, asıl ilk okuduğum kitabını çok beğendiysem hemen elime alamıyorum. "Şunu okumalısın/izlemelisin" tavsiyelerini de ilk yorumu bırakan arkadaşın dediği nedenle çok severim, ama çoğu zaman yapamam. Karanlığın Yüreği'ne o kadar bayılmama rağmen, ne Gizli Ajan'ı, ne senin tavsiye ettiğin Narcissus'un Zencisi'ni okuyabildim meselâ (bunu Kaçak'a da yazdım bak). Bergman'a hiç girmeyelim! Ben anca, yine, hep Kurosawa izleyeyim yüzüncü kere —en çok da Ran.

Zaten edebiyat beni çok yoruyor Peri. Kötü olunca sorun değil, üst üste birkaç tane okurum, ama iyi bir edebiyat okumuşsam en az 5 tane sıkıcı akademik kitap koymak zorunda kalıyorum araya; ancak kuvvet toplayabiliyorum o sürede. ... Bak yine moralim bozuldu buna. Neyse :/

deniz dedi ki...

ah peri keşke seninle tanışıyor görüşüyor olsaydık ben kıvrılır yatardım halının bir köşesine sen de bir elinde çayın bir elinde kitabın bana okur sonra uzun uzun söylerdin nesi iyi nesi kötü. önerdiğin bir kitabı okumak kadar onu nasıl neden sevdiğini dinlemek de şahane olurdu! svgiler. deniz hanım.

endiseliperi dedi ki...

askıngüncesi,

madam bovary, elbette konusu ve yaklaşımı ile o zaman için çok farklı bir yapıttı ama bizzat bundan ibaret değil kitap, edebi olarak çok iyi bir kitap. madam bovary daha önce de vardı, o zaman da ve elbette şimdi de var. niçin olmasın! bunu yine diyeceğim, yaşam monoton değil, yaşamı monoton bulan insanın kendisidir monoton olan. madam bovary'yi okuyunca tekrar konuşuruz hakkında.

sevgiler.

endiseliperi dedi ki...

* ooo, biraz geç oldu, ama geçtin işte "sen"e, farukahmet. bunu kutlamalıyız!:)acaba ne oldu da geçtin sen'e? yani ne yazdım da sen yakın hissedip kendini, aramızdaki o siz'li mesafeyi bir çıpıda aşıp sen'e geçtin? yoksa güven konusunda müşkülpesent biriydin de, öyle adım adım sen'e doğru yola çıkmıştın da, şimdi, bu yazıyla mı ulaştın sen'e?:)
nedeni ne olursa olsun, artık ikimiz de "sen" diyerek, tenis oynar gibi sözcüklerimizi karşılıklı, eğimsiz, düzgün bir arazide gönderebileceğiz artık. tenis dedim de, dün keşifler ve icatlar adında bir kitap okudum. minik, sevimli, resimli tübitak yayınlarından besson'ın yazdığı şirin bir kitapçık. neden madam bovary değil d eonu okudum; çünkü zihnim tuhaf bir alarm durumundaydı, kendini ona adayacak bir yatışmışlık içinde değildi. anahtarı kilit içinde kırdım da ondan mı? yoksa kendi odama geçmiş, orayı yeniden düzenlemiştim de bu değişiklik benden bir bakış talebinde mi bulunup duruyordu? yoksa tina arçil'le ayrı odalarda yaşamaya başladık diye, huzursuzlanıp, duruma alışıncaya kadar bir benim bir arçil'in odasına canı sıkkın bir serseri gibi gidip geldiği için dikkatim dağılmıştı da böylece benim benek benek olmuş dikkatime ancak başlık başlık yazılmış bir kitapçık mı karşılık verebilirdi? neyse ne, ben o kitabı okurken, tenis maddesinde şunu okudum: "topu ilk gönderirken söylenen "tenez!" (tutunuz) sözcüğü, tenis sözcüğünü oluşturmuştur." gördüğün gibi, tenis sözcüğünün kaynağı bir "siz"li sözcük. hahhaaa, baydı bu muhabbet farkındayım ama kendimi alamıyorum; burdan da diyebiliriz ki, tenis gibi karşılıklı, ilgisi birbirine dönük hoş bir konuşma da, her ne kadar "sen"li görünse de doğasında "siz"li bir mesafe içeren ve böylelikle birbirini daha iyi anlamaya dönük "siz"li bir yankıyı içerir. mesela biz kaçak'la "sen"li bir sohbet içindeyiz. ama yine de "siz"li bir yankısı vardır konuşmalarımızın, ki nasıl memnunum bundan anlatamam.

* elbette farklıyız şu kitap seçimi konusunda, farukahmet.sana en az yirmi kitap filan önermişimdir, hepsine de "tamam, okurum," dedin. hatta gidip kitapları satın da aldın, ama okudun mu? hayır! buna kızıyor muyum? asla! niye kızmıyorum? kızmıyorum, hatta sevimli de buluyorum. çünkü sen böylesin. her ne kadar yumuşak, uyumlu, başkasının etkisine açıkmış gibi görünsen de inatçı, bildiğinden şaşmaz, seni sen yapan hatalara bile olabildiğince bağlı, kendine düşkün bir insansın. bu konuda benzeriz birbirimize.

* sen doğayı ne çok seviyorsun, farukahmet. niçin acaba? içinde, ta derinlerde hissettiğin allah'ı orda daha iyi hissettiğin için mi? insanın hiç lüzumsuz her şeyi kaos haline getiren ve çarpıtan halinden bıkkınlığından mı? yoksa doğanın, anlayıp, kontrol edebildiğin ilkeleri nedeniyle mi? sen, bergman'ın meselelerine kendini saflıkla ve ciddilikle bırakacak biri değilsin bence. bergman'ın karşısında alay dolu, kahkahalarla gülen bir izleyici... cık cık cık.

* akademik okuma için bkz. farukahmet&doğa ilişkisi.

en sevdiğim şey bu işte; sherlock holmes gibi, hakkında çok az veri, ipucu olan birine böyle gayet içerden ve kapsamlı, sen busun, şeklinde bir tanımlama yapmaya cüret etmek.

umarım bu cüretimi bağışlarsın, sevgili farukahmet.

kocaman sevgiler.
passive apathetic'e selamlar.

endiseliperi dedi ki...

deniz...
pardon deniz hanım;)
çok teşekkür ederim size bu duyguyu verdiğim için. ah! kitap okumak nasıl ama nasıl yalnız yapılan bir eylem! ama size verdiğim duygu muhteşem, çok sevgi dolu, şefkatli, özenli... teşekkür ederim yürekten.

sevgiler.