Cumartesi, Şubat 19

madam bovary

aşağıda, ömer kutlu tarafından yazılmış iyi bir madam bovary analizi var. meraklısına.


Flaubert`in Madam Bovary Romanında Arzu Kavramı ve Nesneleriyle İlişkisi Üzerine Birkaç İzlek

(...)
Emma`nın Charles`ı değersiz bulup onu aşağılaması ve cinsel arzunun ondan kopması aslında kendi kadınlığının yitirilmiş imgesini keşfettiği andır. Emma, Leon`un karşısında hissettiklerinden dolayı coşkuya kapılacak, tekrar aşık olduğundan dolayı sevinecek, yitirdiği kadınlık imgesini yeniden bulacaktır. Nietzsche'nin öne sürdüğü gibi, bir şeyin o şeyi etkileyen güçlerin sayısı kadar çok anlamı bulunduğu, ayrıca her gücün de onu etkileyen başka güçlerden oluşan bir güç karmaşığı olduğu savına dayanarak Emma`nın arzuyu nesnelerine yöneltişini bir erk istenci olarak tanımlamamız yanlış olmaz. Fakat bu arzunun nesneleri tarafından teker teker karşılıksız bırakılması Emma`yı beklenmedik yıkımına götürecektir.

Emma, roman boyunca arzusunu üç temel nesneye yöneltir. Emma`nın ilk kez Charles`ın hareketlerini iğrenç bulduğunu tanımladığı bölüm, onun arzusunu ilk kez yurtsuzlaştırdığı ve farklı bir erkek olan Leon`a yönelttiği bölümdür. “Her mutluluğun önündeki engel, her acının nedeni Charles değil miydi? Emma`yı her yanından kıskıvrak bağlayan o karmakarışık kayışın sivri toka dili değil miydi o?”

Emma, aradığı şaşaalı yaşamı küçük bir kasaba olan Yonville`de bulamaz. Oysa o değişen dünyada, özellikle Fransız Devrimiyle beraber burjuva sınıfının aristokrat sınıfın yerine geçmesinden sonra tipik bir burjuva meraklısı kadının özelliklerini taşır. Tüm roman boyunca aydınlanmanın en büyük düşünürü sayılan Voltaire`in, çevresindeki bütün karakterler tarafından lanetlendiğini bile bile onu okur. Aslında Emma`nın derdi Voltaire`in yazdıkları değildir. Sadece Voltaire`in tarafında olup modern olmak, burjuvalar gibi düşünebilmektir. Arzuları ve hayallerini kurduğu dünyanın karşısında, yaşadığı küçücük kasabada kısılıp kalmıştır Emma: “Bu sefalet sürüp gidecek miydi böyle? Kendisini kurtaramayacak mıydı bundan? Oysa mutlu bir yaşam sürenlerden hiç aşağı kalır bir yanı yoktu! Vaubyessard`da belleri daha kalın,daha sıradan tavırlı düşesler görmüştü, Tanrı`nın adaletsizliğine lanetler yağdırıyor,başını duvarlara dayayıp ağlıyordu. Şatafatlı yaşamları, maskeli baloları kıskanıyordu. Bunları hiç bilmiyordu ama çılgınca zevkler veriyorlardır muhtemelen, diye düşünüyordu.”
Emma`nın Rodolphe`la ilk kez seviştiği çardak, onun ilk kez arzularına boyun eğdiği yerdir. Bu çardak daha sonra Charles`ın orada öleceği yer olacaktır.

Adorno`nun ünlü sözlerini hatırlarsak eğer: “Yaşamlarımızın öznesi olmaya hakkımız vardır.” Emma Bovary, aslında hiçte estetik olmayan yaşamını arzularıyla değiştirerek kendini yaşamının öznesi kılmak ister. Ama bu çaba giderek erkek egemen toplumun istediği yönde evrilecek ve Emma, Rodolphe ve Leon`un nesnesi haline gelecektir. Bunu Rodolphe`ye söylediği sözcüklere bakarsak anlarız. “Benden daha güzel olan çok kadın var belki ama ben sevmesini daha iyi biliyorum! Sen benim kralımsın, putumsun! İyisin,akıllısın,güçlüsün!”[5] Kocasının zaten nesnesidir Emma, arzusunun yok olması Charles`daki arzu yokluğundan kaynaklanır. Charles, onunla ilgilenmez fakat her isteğini yerine getirir Emma`nın. Fakat bir süre sonra Rodolphe içinde arzu iğdiş edilecek, tekdüzeleşecektir. Bir zamanlar gözünde tanrıçalaşmış olan Emma, artık basit bir kadından başka birşey değildir. Üstelikte evli olduğu halde elde edilebilir bir kadın. “Emma da öteki sevgililer gibiydi. Yeniliğin büyüsü yavaş yavaş bir giysi gibi düşüyor,her zaman aynı biçimi taşıyan,aynı dili konuşan tutkunun tekdüzeliği çırılçıplak ortaya çıkıyordu.”  Bundan sonra Emma, dönemin çağdaş yazarlarının da ünlü kahramanları Anna Karenina`nın, Hedda Gabler`in kaderini paylaşacaktır.

Emma`nın zayıflamak için sirke içmesi, borcunu ödeyemeyeceği elbiseler alması, baştan çıkarılma eğiliminde olması, onun bir arzu nesnesine dönüşme isteği yolundaki adımlarıdır. Sadece bir gösteri öğesi, basit bir fenomen olmak ister. Bugün kadının içinden çıkmak istediği durum gibi. Lacan “kadın yoktur” sözüyle , kadın`ın henüz oluşum sürecinde olduğunu, 21. yy`da kadının, elindeki kılıcı ve kafasındaki tacıyla, ataerkil imgelere sahip “hürriyet anıtı” temsilinde olduğu gibi bir metonomi olarak ya da Madonna örneğindeki gibi erkek için bir arzu nesnesinden ibaret olarak göstergelerin içinde varolduğunu belirtiyordu. Oysa Emma`nın istediği tam olarak Madonna`nın konumu gibi bir konuma erişmek yani bir arzu nesnesi olmaktır. Okumadığı halde hayran olduğu yazarlar, romantizmin kahramanlık öyküleriyle dolu kitapların yazarlarıdır. Emma, bu kahramanlar gibi olmak ister.

Emma, dizginleyemediği arzularının hesabını ödeyemez. Okumadığı kitaplar ve dergi abonmanlığı, derslerine gitmediği piyano eğitimi ve aldığı pahalı elbiseler onu üç bin frank borca sokacaktır. Bu borçları ödeyemediği için intihar eder, belki de ölümü azu ettiği yaşama ulaşmakta denediği yöntemlerin onu çıkmaza sürüklemesi değil arzuladığı yaşam tarzına asla ulaşamayacağının bilincine vardığı için olmuştur. Bu sonucu Charles`ın Emma`nın ihanetini öğrendiğinde onu affedeceğini söylediğinde ve Charles`ın Emma`nın ölümünden sonra bu acıya dayanamayıp öldüğünde anlarız. Çünkü Emma bir burjuva olma yolunda ilk kez gerçeklerin farkına varır ve tehlikeyi sezdiği anda en kolay yolu, intiharı seçer. Emma, Charles`a durumu açıklasa Charles`ın durumu Kieslowski`nin ünlü “Üç Renk” üçlemesinin ikinci filmi olan “Beyaz”ın kahramanı Karol`un içine düştüğü durumdan farklı olmayacaktır belki. Çünkü Charles Emma`ya bağ(ım)lı olarak yaşar.

Kapitalizm`in bireye dayattığı aşırı tüketim arzusunun yerine (o kadar çok kitaba sahip olmasına rağmen) üretimi koyamamasından dolayı Emma arsenik içerek dayanılmaz acılar içinde intihar edecektir. Çünkü Emma her zaman tüketilene, akıllı olarak kabul edilene bilinçsizce tutkuludur. Emma`nın tutkunu olduğu kişiler burjuva entellektüelleridir. Zaten Flaubert`den yüzyıl sonra Woody Allen`ın yazacağı bir Madame Bovary parodisinde, parodiyi oluşturan asıl etmen de bu değil midir? Woody Allen`ın bir dolap içine girerek Madame Bovary romanına geri göderilen kahramanına Emma anında aşık olur. Çünkü gelecekten gelen bu anakronik adam ister istemez o dönemin her insanından daha fazla bilgiye sahiptir. Asıl parodi ve göndermeyse romana gönderilen kahramanın`nin gündelik bir yaşama sahip olan, modern toplumun yan ürünlerinden biri olan depresyondan nasibini almış,her bilinçli 21.yy insanı gibi psikoloğa giden, kapitalizmin oldukça vahşileştiği zamana ait bir karakter olmasıdır.

Arzuladığı karakterler olan Leon ve Rodolphe, burjuva yaşam tarzının o mekanın içindeki en uç kişileridirler. Emma, Charles`a sırf burjuva estetiğini yakalayamadığı, sınıf atlama gibi bir çabası olmadığı için sırt çevirir. Rodolphe`un yokluğundan dolayı, “zararın neresinden dönülse kardır” anlayışıyla ilişkiye girdiği noter katibi sevgilisi Leon`da ona yardım etmez. Hali vakti pek yerinde değildir Leon`un ama “yapabileceği tek şey,bir noterde çalıştığı için kasadan biraz para almaktır,ama canını sıkmak istemediğinden bunu yapmaz.”

(...)
Gustave Flaubert`e Madame Bovary`i yazarken kimi örnek aldığı sorulduğunda her ne kadar “Madame Bovary benim!” diye yanıt verse de bir başka iddiaya göre roman aslında doktor bir arkadaşının başından geçen trajik hikayeyi anlatır. Bu savdan yola çıkarsak,tekrar Adorno`ya dönebiliriz sanırım: “Sanat kırılgan bir mutluluğun taşıdığı vaat değil midir?”

10 yorum:

deniz dedi ki...

sevgili peri bir de nabokov'un madame bovary eleştirisi vardır, der ki, bovary bir erkeğin sigara tablasına ya da son moda smokinine vurulabilecek bunu aşk sanabilecek saflıkta ve hayal dünyasında yaşayan bir kadındır, aşktan anladığı budur. oysa anna karenina için der ki, o bu aşk için çok sevdiği çocuğundan bile ayrılmayı göze almıştır. nabokov bir anlamda tolstoy'un karakteri kareninayı ve aşkını yüceltirken, bovary'nin aşk dediği şeyin kendi saflığı ve romantizm düşkünlüğünden kaynaklanan bir çeşit özentilik olarak bahsetmekte.

endiseliperi dedi ki...

evet, okumuştum, nabokov'un yaptığı o karşılaştırmayı. çok teşekkür ederim.

sevgiler.

neo dedi ki...

nabokov'un edebiyat dersleri kitabı vardı bende bulamıyorum, orda vardı galiba bu karşılaştırma..

periciğim bu yazıyı gördün mü conrad'la ilgili? karanlığın yüreği'nin filmi de varmış, ondan da bahsediyor:

http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalEklerDetayV3&ArticleID=1040347&Date=20.02.2011&CategoryID=40

endiseliperi dedi ki...

okumamıştım, neo'cuğum, çok teşekkür ederim. film, kitabı okumadan, çok eski bir tarihte izlemiştim. yeniden izlesem iyi olur, aklımda da, ama göze alamıyorum...dehşet... dehşet.

bende yok o kitap, başka bir yerde okudum o karşılaştırmayı ama nerde, almak lazım kitabı.

hafif baş ağrısı, kendime gelemedim bugün, neo. öpüyorum çok, kocaman sevgiler.

justine dedi ki...

Canım,
bende Kitap-lık dergisinin Madam Bovary özel sayısı var. Daha önce kesik kesik okumuştum, şimdi sen bahsedince tekrar baktım. İçinde;

"Madame Bovary (dosya)
Saadet Özen - Ahlâk ve Gerçek
Charles Baudelaire - Gustave Flaubert’in Madame Bovary’si
Oğuz Demiralp - Dil Dilberi
Serdar Rifat Kırkoğlu - Öteki Olma Arzusu: ya da Madame Bovary
Jean-Michel Maulpoix - Emma Bovary Bir Erkekti
Gilles Visy - Burjuva Bir Bovarizmin Uyarlanması ve Gülünçleştirilmesi"

vs. vs. böyle yazılar var. Şimdi okuyorsun bu romanı, sende yoksa ilgini çeker kesin. Yollarım ben sana maille.

Çok söylenecek şey var ama ben türk kahvesi yaptım kendime ve içtim. O keyifle biraz sessiz sessiz oturayım. Bir iki dakika ancak sürer(!) sonra buralardayım tabii:p
Sarıldım.

endiseliperi dedi ki...

hoşgeldin! yaşasın!... tuhaf ki sen istanbul'dayken ayrıyız, izmir'deyken... neydi o şarkı,hep birlikte onu söylüyoruz şimdi; neydi, yahu? beraberken ayrıyız, ayrıyken beraberiz, hep aynı hep aynı... MFÖ'nün hani? neyse işte. sevinçten ne dediğimi bilmiyorum:p

bendeki kitaplık dergilerini karıştırayım, kütüphanenin tepesinde, varsa o sayısı şahane olur, okurum. yoksa yapı kredi kitapçısına sorarım, canım benim, tüm yazıları nasıl maille yollayacaksın? scan mi edeceksin, anlamadım? bendeki şu scan makinasını çalıştırmayı öğrense iyi olacak bu arada.

hadi iç kahveni, afiyet olsun. öpüyor, sarılıyorum çok.

justine dedi ki...

Hah ha, canım benim aklıma gelen şarkı şöyle bir şeydi, bizi düşününce;

http://www.youtube.com/watch?v=4MhdG8X9BfQ

hah ha, ben buna gülüyorum yahu!

Şimdi yönetici geldi, onunla konuştum, biraz ara vermek zorunda kaldım yazıya. Ve bütün espri olayı da gitti:(

Dur bir kafamı toplayayım ben.

endiseliperi dedi ki...

:):) dinliyorum, eh, bize yakışanı da budur:)

hadi, tamam.

pis yönetici.

justine dedi ki...

Canım, orada mısın? Mailine baksana bir.

Bir de, özledim ben seninle sohbet etmeyi:p

endiseliperi dedi ki...

hemen bakıyorum. hemen!:)