Cumartesi, Mart 5

bilmece;)

aşağıda alıntıdaki şu cümle, "tıpkı güneşin oluşturduğu gölgenin güneşe direkt bakamayacağımız konusunda bizi uyarması gibi," akşam izleyeceğim filmi de işaret ediyordu. çağrışımları takip etmek lazım. yıllar önce izleyip, bir daha izlemek şart, demiştim. ama teknoloji ne hızlı ilerlemiş; filmi ilk izlediğimde karmaşasına hayran kaldığım bilgisayar teknolojisi bu sefer gülümsetiyordu. bilebilecek misiniz, bakalım hangi filmi izlemişim?

işte ipuçları:

* muhteşem bir müziği var.



* dahi matematikçi

* matematik doğanın dilidir. evren rakamlarla ifade edilebilir ve anlaşılabilir. doğada bazı kalıplar vardır. bu kalıplara ulaşılabilir, dolayısıyla evrenin esrarı çözülebilir.



* 216 haneli rakam. kabala'ya göre tanrı'nın adı 216 haneli rakamdan oluşur. bu rakam kanalıyla tanrı'ya, nihai aydınlanmaya ulaşılabilir.

* allah'ın hikmetinden sual sorulmaz.

* ağır matematiksel işlemlerden kafayı yiyip eriyen bilgisayar silikonları. bilince eren silikonlar:)

* altın oran. spiral.

* go oyunu: düşünme, hisset.

* bilgisayar kabloları arasında dolaşan karınca. 

7 yorum:

justine dedi ki...

Ben seyretmedim ama, kesin Aronofsky'nin Pi'sidir. Akıl Oyunları olmayacağına göre, ki gündeme de Pi uygun düşer. Kuğu'nun yönetmeni ya:)

Bu yazılar iyi geliyor, oyalanıyor insan. Hep yaz sen:)
Sevgiler.

endiseliperi dedi ki...

bilmişsin, justine. üstelik izlemeden:) ama bu yasaklı yolların tenhalığında belki başkası da buraya ulaşıp bilmek ister. biraz sonra yayınlarım.

Aylak Kedi dedi ki...

pi.

Aylak Kedi dedi ki...

migren nöbetlerimin sık ve yoğun olduğu bi dönemde izlememden mi yoksa o zaman altın oranla ilgili bir sunum hazırladığımdan mı bilmiyorum, hayatımdaki "en" filmlerden biridir.

endiseliperi dedi ki...

:)aylak kedi, yorumunuzu okurken gülümsedim. kısacık ve sevimli:)
doğru tabii ki. sevgiler.

erhan b. dedi ki...

hmm.. bunu ben de biliyordum. ama bu benim izlerken uyuyakaldığım ve bir daha da izlemeye cesaret edemediğim filmlerden.

ben bu tür filmler beni çok hızırsuz eder.

filmin kahramanının iç dünyası klostrofobik bi hava katar filme. beni huzursuz eden budur. nuked lunch da o filmlerden biridir. yarısında sinemayı terkettiğim tek film o. aynı klostrofobi, daha şiddetli olarak onda da vardı.

ya.

endiseliperi dedi ki...

hmmm... ne demek istediğinizi çok iyi anlıyorum ve katılıyorum. ancak beni biliyorsunuz, bilmiyor olmamak için, bir tür kaygıyla, görev icabı beni huzursuz eden eserlere atılmışlığım vardır. kendimi o türle, o türün geleneği ile donatıp hatta, filme hazır olur, yönetmenin beni yönlendirmesine sesimi çıkarmadan uyarım. şimdi bu da aramızda bir anlaşma yaratmış olur. ben, başka türleri seven biri olarak değil, o türün sempatizanı olarak orada bulunmaktayımdır.

hal böyle olunca, aslında ben pi filmini seven değil, pi filmini sevenleri anlayan biri olarak filmi izlemiş olurum. nasıl anlatsam; ben pi filminin ideal izleyicisi değilim, ama onun ideal izleyicisinin o filmde neyi seveceğini bilerek izleyebilirim. o şarkı başımı ağrıtmaz, hoşuma gider vs. naked lunch filmi hakkında sizinle benzer duyguları yaşamış olmalıyım ki tümden unutmuşum. beni bilirisniz, nefret etmektense unutmayı seçerim.

sevgiler.