Salı, Mart 8

hiroşima mon amour

alain resnais'nin 1959 yapımı hiroşima sevgilim filmi az önce bitti. özel günlere ait törenler konusunda beceriksiz olsam da bugün bir kadın filmi izlemek istemiştim. bergman ya da antonioni bence kadın filmleri yaparlar. ama tercihim onlardan yana değildi bu sefer. dışarda poyraz karı savururken, buz tutmuş dünyada şu küçük odayı kor gibi ısıtırken, bir neşeyi zaptetmek böyle zorken, yine de beni üzüntüye boğan hiroşima sevgilim'de karar kıldım.

yüzlerini görmediğimiz çıplak bir kadın ve erkek, sarılmışlar. konuşmaları duyarız. kadın konuşur, adam itiraz eder. kadın konuşur, adam itiraz eder. konu, bomba atılmış hiroşima hakkında kadının turistik bilgisi, turistik tanıklığı ve turistik kederidir. adam reddeder. "sen hiçbir şey görmedin,"der. bu konuşma, kendini ifade etmek isteyen kadının, erkeğin itiraz dolu susturucu etkisini hissettirip sinirlendirmişti beni, filmi ilk kez izlediğim üniversite zamanlarında. bu kez, japon adamın, yani bu acıyı bizzat yaşamış adamın, yaşanan trajediyi, kadın tarafından medyatik bir acı olarak ona sunulmasından hoşlanmaması olarak okudum.

kadın ve adam tanışırlar. kendilerini anlatırlar. hafızalarından kendileri hakkında bir bilgi çekip sunarlar. tanışmak, kendini hatırlamakla olur. film tamamen kadının mahrem tarihini hatırlamasıyla zihinseldir. kadın bir lanet gibi hatırlamaktadır. hatırlamak ileri ve geri hareketlerle olduğundan, film de önceki ve şimdiki zaman arasında bu hatıra ile gidip gelir. senaryoyu m. duras yazdığı için karakterlerde, onun gizlediği için gizemli, açığa vurmayı önemsediği şeyi saplantıyla açığa vurduğu için müstehcen bir ton vardı.

ikinci dünya savaşında, almanların fransa'yı işgali sırasında küçük bir fransız kasabasında geçen gençliğini hatırlar kadın. bir alman askere aşık olmuştur. asker öldürülür ve kadın tarifsiz şekilde acı duyar. kadın bedeni her zaman olduğu gibi o zaman da kamu malı sayıldığından, bir alman askerle birlikte olması toplum tarafından kınanır ve ceza olarak, gelenek gereğince saçları kazıtılır. aşkı seçmiş bu kadın, acıdan delirdiği için ceza meza umrunda değildir, ama toplum tatmin olmuştur; onun ahlaki zaafiyetini işaret edecek bir iz bırakmaktan ve onu bodrumlarda gizlemekten. filmde atom bombasının neticeleri hepimizin utanç duyacağı insanlığın yüz karası olarak gösterilir. kadınların saçları tutam tutam dökülmektedir. elleri, parmakları kıvrılmış kan içindedir. hatıradaki bodrumda duvarları tırmalayan ve saçları kazınmış kadınla onlar arasında pararlellikler vardır.

insan unutamaz. kadın yıllarca bu ilk aşkını unutmuş gibi yapmıştır. şimdi tanıştığı bu japon adam, yani bu imkansız aşk onu hatırlatır ve giderek japon adamı, alman askerin yerine koyarak onunla konuşur, dertleşir. kadın bir başkasına anlatabildiği ve böylece o hatırayı kutsallık mertebesinden indirdiği için artık alman askeri unutabileceğini bilir. insan mutlu bir hatıraya olduğu kadar mutsuz bir hatıraya da alışkanlıkla bağlıdır aslında ve bu hatıranın artık olmayışından ya da eskisi gibi onu kendine kendini tarif eden bir özellik olarak var olmayışından da sarsılır.



kadın, bu yeni aşkla aslında yıllarca önce yaşadığı bir aşkla helalleşmektedir. aslında japon adam, kadın ilk  hatırasını anlatmaya başladığında, onu alman sevgilisi yerine koymaya başladığında yok olmuştur. kadın birkaç saat sonra paris'e dönecektir, japon sevgiliden ayrılacaktır, ama aynı zamanda, 14 yıl önceki sevgilisinden de ayrılmaktadır.  karakterler onları "o" yapan özellikleri ile belirgindir. adam hiroşima ise kadın, fransız kasabası, nevers'tir.

filmde, hiroşima mağduru bir kadının yanmış gözkapaklarının açılma sahnesine, kadının aynada kendisiyle hesaplaşma sahnesine dikkat etmek lazım. kadının "ne kadar yavaş, ne kadar tatlı... beni yok ediyorsun... bana iyi geliyorsun... beni hırpala, çirkinleştirecek kadar biçimimi yok et," sözlerini nakarat gibi tekrarlaması ve  kadının adama, "seni bir şarkıymışsın gibi unutacağım," demesi tüm filmin bir şarkı olduğunu sezdirmek içindir belki de.

izlemediyseniz, izleyin.
ben şuradan izledim.

2 yorum:

justine dedi ki...

Bu filmi severim ben Periciğim, çok oldu seyredeli ama aklımda şiir gibi kalmıştır. Zaten filmden çok şiir sayılır.
Daha komik bir şey anlatacağım ben sana. Filmi Poliş, ben ve Deyvo seyrediyorduk, nuh zamanında tabii. Deyvo çoğu filmin yarısında uyur, uyumaması için filmin çok ilginç bir şey olması gerek valla. Neyse, Hiroşima Sevgilim'i seyrediyoruz sessiz sessiz. Film bitti, biz film hakkında konuşmaya başladık. Net hatırlamıyorum fakat Serap da salona gelmişti sanırım. Birimiz Japon adam dedi, ben olabilirim. Deyvo şöyle bir baktı, Japonlarla ilgisi var mıydı canım filmin dedi! Hoh ho, adama bak ya, Deyvo ne diyorsun sen, filmin adı Hiroşima sevgilim yahu!, dedim. Çok gülmüştük çok. Adam yoğunlaşmıyor, ne güzel. Zaten koltukta uzanıyordu, uyumuştur kesin film boyunca. Bitince de uyanmıştır. Zaten Suç ve Ceza'da da Raskolnikov'un hukuk okuması şaşırtmıştı onu. Sen nasıl okudun o kitabı dediğimde sinir olmuştu bana, çaktırmadan tabii:) Ve sanırım o haklıydı, ne kadar önemlidir ki adamın okuduğu bölüm:p

Haksızlık etmek istemem, bazı filmleri çok çok seviyor. Düşüneceğim ya da soracağım hangileri onlar diye. Ve sana yazacağım elbette.

Çok sarıldım.

endiseliperi dedi ki...

deyvo matrak adam. insanın dikkati bu, neye çekileceği belli olmaz. iki erkek arkadaşım konuşuyordu; birlikte porno izlemişler. biri, filmdeki kızın mavi, buğulu gözlerine takılmış, bir sürü atraksiyon arasında kızın gözlerine dikkat edip, ona vurulmuş. diğeri kahkahalarla dalga geçiyordu, yani o karmaşık pozisyon içinde kızın gözlerine dikkat etmek bir mesele, diye.

aslında bilim de dikkat'in çok öznel olmasındna doğmuştur. elma yere düşer, ufuktaki geminin önce yelkenlisinin tepesi görünür, süt küflenir... birinin dikkatini çeker. dikkat eğitimle alanı genişletilir. okuyan adam, bir başkasının gizli aczine dikkat eder, onu anlar ve bu duygudaşlıktan insani bir şeyler doğar, hayat böyle böyle güzel olur.

burda olmayışımın nedenini yukarda arzettim. kusura bakma, geciktim sana yanıt vermekte. gözlerinden öperim. sevgiler çok.