Çarşamba, Mart 9

muhsin kızılkaya'yı öldürmek iyi bir şey değildir.



"Ben Hakkâri’nin Kürtçe adı Çele; dağ başında kaldığı halde devletin Çukurca adını uygun gördüğü kazasının, Kürtçe adı Guzereş, değiştirilmiş adıyla Cevizli Köyü’nün bir mezrasında geldim dünyaya. Derin bir vadinin içinde, dağlar arasında, yeşillikler içinde, ortasında süt beyazı bir ırmak akan, başını yukarı kaldırsan bir avuç gökyüzünün göründüğü çok güzel bir yerdi doğduğum yer... Hayat pür Kürtçeydi ve biz Allah’ın sadece Kürtçe bildiğini sanıyorduk!..

Biraz büyüyünce beni alıp bir yatılı bölge okuluna götürdüler. Okula girer girmez, Allah’ın bile bildiği Kürtçeden pişman olduğunu düşünmeye başladım. Üç aylık bir dilsizlik döneminden sonra yepyeni bir dilim oldu. Meğerse Allah Kürtçeden başka diller de biliyordu ve bildiği o dillerden biri olan Türkçeyi bana bütün şefkatiyle neden kendisi öğretmedi diye çocuk aklımla isyan ettim önce ona.

Mecburi, bir savcılık iddianamesine verilen karşı savunmadan Kürtçe alfabeyi öğrendim ben de daha ilkokuldayken. Ortaokula başladığımda iki dili okuyup yazabiliyordum. Sonrasında da hep yasaklanmış dilime, inkâr edilmiş kimliğime yanarak büyüdüm. Bu durumun böyle devam etmemesi için, ‘bölücü’, ‘Kürtçü’, ‘hain’ sıfatlarına katlanarak, bugüne kadar tutunmaya çalıştım hayata!"

bir dil niye kanar, muhsin kızılkaya

Hiç yorum yok: