Perşembe, Nisan 28

tek bir parmak hareketiyle


13 yorum:

Hegesias dedi ki...

Şahane. Yaşasın başında 'e' harfi olmayan kitaplar.

endiseliperi dedi ki...

evet! yaşasın!... yaşasın!
hegesias ben alışkanlıkları kireç bağlamış biriyim ya siz de bildiğimiz kitabı en iyi "cihaz" olarak görüyorsanız, bir yaşasın! daha:)

sevgiler.

Ayça Yaşıt dedi ki...

:) Harika!

Ada vapurunda iki arkadaş bunu konuşuyordu. Biri diğerini bilgilendiriyordu "yeni bir şey icat etmişler. Böyle okumak istediğin kitabı sayfa sayfa dizmişler. Sayfa gibiymiş, okuyunca sayfayı çeviriyormuşsun. Teknolojiye bak abi.". O sanmış ki kitap biçimli bir bilgisayar yapmışlar, görmemişte ne olduğunu, hayran hayran anlatıyor, yanındaki de anlamaya çalışıyor. Hayal edemediği için kavrayamıyor. Kara mizah. :)

Sevgiyle.

endiseliperi dedi ki...

:) çok güldüm, atze.
dün nazım hikmet'e uğrayıp çay içtim. handel'le ilgili bir hikayeyi bu müthiş cihazdan okuyacak kadar kaldım. sana bakındım, ama yoktun. sonra fotoğraf işini hallettim.

öpüyorum çok. sevgiler.

modafobik dedi ki...

Müthiiiiiş! :)

endiseliperi dedi ki...

evet, modafobik. harika bir icad:)

sevgiler.

Ayça Yaşıt dedi ki...

Harikasın Peri! :) Muhtemelen o sıra birşeyler koliliyordum. Birkaç kitapla burun buruna gelince seni anımsadım.

Burada ara sıra elektrikler kesilir, evin hemen her köşesine bir mum hazır etmişimdir, çakmak cebimden çıkmaz. Elektrikler geldi, oturdum karanlık birşeyler yazdım. Böğkh! :)

Kötü telefon görüşmeleri yaptım. Ne güzel bişeyleri düzenlemeye çalışıyorken evde, hiç gereksiz tartışmalar, o karanlıkta. Bıraktım ne varsa elimde, yapmıyorum, çayda koyacağım şimdi, filim de izleyeceğim, yazını da okuyacağım. Bugün tembel haneme okkalı bir çizik koydum. Ama ben koydum.

Sevgiyle.

endiseliperi dedi ki...

atze,
ben kolileri buldum, ama elimi sürmedim henüz dağınıklığa. yarın sabah erkenden çıkacağım evden ama erken dönerim, enerjim kalmışsa işte.

ben de her köşeye mum koyuyorum ya elektrikler kesilmiyor pek. zevk için de yakmıyorum ben hiç mum. pek öyle bir alışkanlık yok galiba bizde mum yakmak gibi.

nasıl canım çay istedi. bu akşam bitki çayı içtim.

öpüyorum çok. yarın daha iyi bir gün olur umarım ikimiz için de.

sevgiler.

Eleştirel Günlük dedi ki...

Harika... :-)

endiseliperi dedi ki...

biz galiba gerikafalı, teknoloji mağduru tipleriz, sevgili eleştirel günlük. biri çıkıp, alışkanlığımızı onaylamaya görsün, bayılıyoruz, içimiz rahatlıyor:) farukahmet, müztehzi bir ifadeyle gülüyordur mesela bize. e-kitapla kütüphaneniniz yanınızda taşırsınız, kağıt için ormanlar katledilmez, kitapta merak ettiğiniz bir şeyi anında internette araştırıp öğrenebilirsiniz ve daha benim bilmediğim bir sürü avantajı var, demeye bile uğraşmıyor.

hmmm... ben bildiğimiz kitaptan vazgeçebileceğimi sanmıyorum yine de. tek parmak hareketiyle sayfamı çevirmek, kenarına kurşun kalemimle notlar düşmek, asl'nın ve neo'nun gönderdiği ayraçlarla kaldığım yeri işaretlemek bana mutluluk veriyor.

yeni nesil bir başka. arçil'e ekranda olmayan bir şeyi okutmam ne zor mesela. kuşak farkı kullandığın nesneler ve onların doğurduğu kültürle oluşuyor.

aldırmıyorum, neyse ne, yaşasın bizim kitap, diyorum:)

sevgiler.

Faruk Ahmet dedi ki...

:) Estağfirullah Peri, gülmüyorum hiç öyle, aşk olsun. Kindle'ımı çok sevdiğim doğru, ama ben de "bildiğimiz" kitaplardan satın almayı bırakmadım henüz, bırakacağımı da sanmam. En başta da şu sebepten sanırım: Kindle'da yeni bir kitabı açınca ne oluyor biliyor musun? Alet seni doğrudan, kapağı, künyeyi, kitabın adının, çevirmeninin yazılı olduğu o iç kapağı filan geçip, doğrudan yazının başladığı ilk sayfaya götürüyor. Buna bir türlü alışamadım.

Benim hayatta en sevdiğim yemek tavuktur Peri. Küçükken, bazen hâlâ, meselâ tavuklu pilav ya da tavuklu başka bir yemek mi var, önce diğer her şeyi yer, içindeki tavuklara ellemez, onları bir tür ritüelle en sona bırakırdım. Başka şeylerde de yaparım bunu; en sevdiğim şeylerin keyfini, önce onları çevresindeki pürüzlerden kurtarıp temizleyince çıkarabilirim ancak —ne kadar uzun sürerse sürsün. Kitabı da öyle okurum. Kapağına bakarım, arka kapak yazılarını okurum —hem de o yazılar birden fazlaysa, her birinden sonra tekrar ön kapağa dönüp bakarak, biraz ara vererek, sıradakini okumadan önce. Sonra iç kapağa bakarım, kullanılan fonta, mizanpaja: kenarlardan ne kadar boşluk bırakılmış, sayfa numarası her zaman yapıldığı gibi sağ alta mı konmuş, yoksa bir yenilik düşünülmüş mü... önsöz var mı, varsa ne kadar uzun, kitap çeviriyse orijinal ismi nedir, Türkçe'ye çevrilirken bu değiştirilmiş mi, neden? Ufak tefek bir sürü şey. Ben öyle hiçbir şeye, ne kadar kolay ve basit görünürse görünsün, pat diye başlayamam, kendimi hazırlamam gerekir. O yüzden hiçbir zaman tam birisi olamayacağım sanırım: bana bir ömür daha vermeliler ki, şimdiki ömrümü onu yaşamaya hazır hale gelmek için kullanayım.

Ol bu sebep, Kindle yukarıda anlattığım iğrenç huyuyla beni sinirlendiriyor. Hem, sayfa düzeni, font ve kağıt rengi de hep aynı kalıyor —bu da çok fena. Belki ileride bunların üstesinden de gelir okuma aletlerimiz —ama şimdilik ikisinden de vazgeçemiyorum. Ben de gayet doğal bir şekilde kendi kuşağımın ürünüyüm o halde; siz nasıl yalnız kağıttan, Arçil nasıl yalnız ekrandan.. ben de biraz ondan, biraz bundan.

endiseliperi dedi ki...

:)şimdi geldim eve, farukahmet. bir soluklanayım, yemek memek hazırlayayım, konuşuruz.

sevgiler.

endiseliperi dedi ki...

hiç bilmiyorum kindle nasıl, hiç incelemedim. ama bu özelliği kötüymüş. zurna gibi ne o öyle; peşrevsiz. hiç tasvip etmedim. ama bir kusur bulduk diye de, sevimsiz bir şekilde yüklenmeyeceğim ona. dostlarıma göstermediğim centilmenliği düşmanıma göstermek gibi bir huyum var;)

biz bu aralar çok tavuk yiyoruz. iki gün üstüste kemiksiz tavuk but yedik. tuz ve kırmızı toz bibere bulayıp yağda kızartıyorsun. şahane. neyse konu bu değil. farukahmet, kitabı nesne olarak da sevmeni ne çok anlıyorum. kitapsız evler bana bomboş geliyor. güzelim kanepeler, şık perdeler hava gazı. o evde hiçbir şey yapılamaz, yaşanamaz gibi geliyor. şimdi bunu dememde biraz şımarık bir ton var ama benim hayalimde en sevdiğim kitaplardan bir raf yapmak var mesela. gerisini sallayabilirsin. yani bir raf da olsun olmalı sanki bir evde. yoksa bir ergen gibi afakanlar basıyor bana o evde. o dört duvar arasında sıkıldığın an sığınacağın bir kitap olmalı. neyse konu bu da değil. en sevdiği parçayı sona bırakan insanlarda sorumluluk, tasarruf, yatırım vs gibi şeyler gelişmiştir gibi gelir bana. ama sende o yok. hayatın sonsuz bir hazırlık gibi demek. neye hazırlanıyorsun acaba? bense mesela... atze bugün kahve falıma baktı, fincanımın teması üç aşağı beş yukarı korkuymuş. korkma peri, dedi. korkmazsan ilerleyecek, olacak olmasını istediğin şeyler. bendeki durağanlığı açıklayacak, özetleyecek şey belki de bu korkudur, atze nin dediği gibi. korku bir hazırlık mıdır? belki kendini hazırlamadır bir bakıma. belki sendeki de böyle bir şeydir, geleceğe, olacaklara bir türlü hazır hissetmemek. ne bileyim, konuşuyorum işte. çok, çok yorgunum.
güzel bir gündü. bahar da geldi sayılır, atze'nin sesi, denizin, ağaçların kokusu çok hoştu.

hah, yeri gelmişken diyeyim. iletişim yayınlarına sinir oluyorum. ciltleri kötü yapıyorlar, sayfalar elinde kalıyor, font kötü, baskı kötü, ön sayfanın mürekkep lekesi arkaya çıkıyor, arka sayfayı nerdeyse okuyamıyorsun, kağıdın rengi, cinsi kötü. sevimsiz bir kitabı okumaya gayret ediyorsun neticede.

seni gördüğüme çok sevindim, farukahmet. bu tatlı yorumuna daha hoş karşılık vermek isterdim ya, bugün böyle olsun. şimdi bir çay içip, kendime geleyim. pencereyi de açıyoruz artık, rüzgar esiyor, öyle seviniyorum ki hava soğuk değil diye.

sevgiler.