Perşembe, Mayıs 19

conrad okuyor: justine

Justine'in Conrad'la, ah pardon, vicdanla imtihanı




















Tırzah'a*

"…
Ölümlü doğumla doğan her özne
Tüketilmelidir dünyayla birlikte
Doğuşu için özgür bir kuşağın:
O zaman seninle olmaz hiç işim.

Utançtan ve kibirden gelir insan
Sabahları esip, akşamla durulan
Merhamet ölümü uykuya çevirir
İnsan uyanır, çabalar, didinir.
…"

Masumiyet ve Deneyim Şarkıları/William Blake
* milton ve Kudüs kitaplarında adı geçen tirzah,  yeryüzünün zalim kraliçesini simgeler.


 "Yapma Jimmy! Böyle yapma! Melek olsa katlanamaz bu yaptıklarına, istediğin kadar hasta ol."
(Belfast-Narcissus'un Zencisi/Joseph Conrad)

Conrad okurken, süslü ağdalı cümlelerin sarhoşluğuna kapılmadan, usta bir yazarın -hayır, beyninin değil-, dilinin süsüne aldanmadan, tayfaların sesine kulak verdim, o basit cümlelerde durdum. Varoluşumuzun en basit halinde, insan olmanın, doğum, hastalık, mutluluk, yaşam ve ölüm dönemeçlerinde sık sık nefes alıp verdim. Tanrım, Conrad bir ölümlüyle beni konuşturuyordu, hâlleşiyorduk onun ellerinde. Bana, yine bir ölümlüye yapıyordu bunu üstelik. Ne basit, ne karmaşık! Çok karşılaşılan bir durumun, çok sınanan bir bilinç hâlinin, küçücük bir alanda, karadan medet ummanın mümkün olmadığı bir zamanda sağlamasını yapıyordu. "Zenci"  bir tayfa, "aşağılık" bir adam, "nobran", ama düşünceli bir kaptan, "ermiş" ve yaşlı bir gemici, bu bir avuç adamın eşliğinde insanlık tarihini gezdim ben. Conrad'ı çok sevdim, ama yazımından ve dilinden çok karısını -ve beni- korkutan kâbuslar gördüğü için sevdim onu.

Çok teşekkürler canım, tavsiyen için. Bu kitabı okurken, aklımın bir köşesinde, bir cümle hep duruyordu; "o, Peri'nin Conrad'ı";)

p.s.: Bu fotoğraf dün gece çekildi. Sahilde çok yürümüş ve yorulmuştuk. Sözüm, söz dedim ve Poliş'in yardımıyla Conrad fotosu işi tamamlandı;) Çok güldük, çok eğlendik, aslında daha komik pozlar var ama, onlar bana kalsın, belki birini kendi bloğumda yayınlarım. Sanırım?;p Bunlar biraz sıradan kaldı ya, neyse;)

Senin pozunu da bekliyorum ve sakın oyundan kaçma. Sakın! Biz buna çocukken mızıkçılık etme derdik, bilirsin;p

Bu müzik iyi gider bu yazıya, ne dersin? (Lilişka'nın "ne dersin"lerinden tabii;))
Daha önce koymuştum bloğa ve sen dinlemiştin zaten, Giora Feidman, Let's Be Happy.

19 yorum:

endiseliperi dedi ki...

canım justine,
çok, çok teşekkür ederim. bu fotoğrafta ne güzelsin.

conrad'ın tüm derdi kendiyle ve öyle tanıdık ki bana. nerdeyse ikiz kardeşim. çok seviyorum onu.

clea'ya çok teşekkürlerimi, sevgilerimi ilet lütfen; bana verdiğin sözü yerine getirmene yardım ettiği için.

ben aslında header'da kullanmıştım bir vakitler conrad değil de, edward said'in conrad hakkındaki kitabını okurken. unutmazsam conrad'ın okumadığım üç denizci kitabını alayım ve bir fotoğraf çektirelim öyle.

dilersen diğer fotoğrafını d akoyarım, ama bu çok güzeldi, ben bunu tercih ettim.

sarıldıp öpüyorum. kocaman sevgiler. anneye, clea'ya selamlar.

Ayça Yaşıt dedi ki...

Ah Justine, ne bekledim fotoğrafını ama bilsen, çok güzel. :) Elinde bir gemi, içinde birbirinden farklı, tanıdık ve uzak karakterler, arkanda bir teleskop var. Narcissus'un üç kaptanı da dürbün kullanmamıştı. Bulutlar çekildiğinde hep gökyüzüne baktılar, gemiciler pusula yoksa böyle yön bulurlar. Çok güzel doğal halin, böylem mi olsa dediklerinden. Gülümsemen hele, asıl güzellik. :)

Sevgiyle.

justine dedi ki...

A, yayınlamışsın!
Mutfakta ciğer kesiyordum, edirne ciğeri yapacağım güya, midem bulandı birden, kendimi salona attım. Poliş gel çabuk, şunu kes ben "gidiyorum!" dedim;) Aslında nazlı, nazenin bir tip değilimdir, ama çok düşündüm herhalde, hayvanların yüreği, hastalık, şu bu, bir de açım, bira da içmiştim, kokusu da geldi burnuma. Of of, dana ciğeri oysa, çok kokmaz. Neyse, neyse;)

Diğer fotoyu boş ver, sana bırakmıştım zaten, seçimi. Yemeğimi yiyeyim, akşam ben de (senin güleceğin) bir foto yayınlayacağım. Conrad'la ilgili tabii.

Annem Rüyalar'da, Poliş'e (Clea tabii:)) selamını ileteceğim, bakacaktır zaten.
Çok sarıldım.

p.s.: Canım, yazım stiline bile dokunmamışsın. Bloğunun şekli bozulmasın, onu düzeltebilirsin:)

endiseliperi dedi ki...

nasıl yolladıysan öyle yayınladım. güzel bence böyle.

sen nasıl keseceksin zaten, kasaba dilimletseydin. hay allah. bu aralar ben de yapacağım ciğer ama ben arnavut ciğeri yaparım. güzle d eolur. edirne ciğeri tariflerine bakayım, sorum olursa sana sorarım
kuru kırmızı biber de kızartmak lazım ona:p

sevgiler.

neo dedi ki...

oo conrad serisinde yeni bir resim :) fotoğraf güzel, kız güzel, ojeler, ekose pijama, fondaki teleskop, kitabın göğse öyle bastırılması, çok beğendim çok!

endiseliperi dedi ki...

justine, bana pislik yapmak için kitabı öyle bastırmış göğsüne bence, neo:) lily'ye yaptığı gibi, "benim o" diyor sanki. yapacak bir şey yok, acımı içime gömdüm, elma yiyorum.

endiseliperi dedi ki...

deprem oldu şimdi. sallandık.

justine dedi ki...

Canım, biz de hissettik depremi, ama sanırım İstanbul daha çok hissetmiş, Serap'la konuştum, öyle diyor. Geçmiş olsun, ne denir ki başka?

Kısa kısa yazayım;
-Ben de önceden Arnavut ciğeri yapardım ama Poliş çekim için Edirne'ye gittiğinde oranın ciğerini yemiş ve çok beğenmiş. Cips gibi oluyor, hiç et tadı yok, bir dene istersen. Nette bir sürü tarif var.

-Atze, Neo, o sizin güzelliğiniz;) Teleskop C.'nin hediyesi ve ben ayarlarını hâlâ yapamadım! Ay, Satürn, Andromeda yalan oldu bana;p

-Periciğim, afiyet, bal, şeker ve için rahat olsun, Conrad senindir, kimse onu senin elinden alamaz şekerim;p

Sevgiler herkese.

endiseliperi dedi ki...

şimdi sendeydim, deprem raporu verdim sana. teşekkür ederiz.

deneyeyim edirne ciğerini, evet çok güzeldir o.

conrad'ı ben tüm kalbimle seviyorum, umarım hep sevmeye devam eder, bir gün gelip ona sinir olmam. o zamana kadar benim.

sevgiler çok.

neo dedi ki...

:) conrad'ı senden almaya hiçbirimiz cüret edemeyiz periciğim, için rahat olsun.

ben de deprem raporumu vereyim: badem yamacımda fıs fıs uyuyor, ben de kucağımda bilgisayar, twitter'da bi şeyler şakıyordum ki, sarsıntı başladı, badem hemen uyanıp kulakları dikti, birbirimize baktık, sokak kapısından sesler geldi, lamba sallandı. uzun sürmedi ama epey şiddetliydi. hemen twitter'a deprem oldu duydunuz mu yazdım, cevaplar gecikmedi, anadolu yakası daha çok hissetmiş sanki. maltepe uzun sürdü derken, tarabya duymamış mesela... dakikalar geçtikçe bir sürü yerde hissedildiği anlaşıldı, nerde olduğu belli oldu vs. twitter'ın haber alma konusunda tv'yi nasıl da geride bıraktığını bir kez daha tespit etmiş olduk. zaten ben de twitter'a ahmet şık'ın tutuklandığı günlerde en güncel bilgileri alayım diye girmeye başlamıştım, gidemediğimde arkadaşlar mahkeme kapılarından bildiriyordu herşeyi... şimdi de hoşuma gidiyor, bir sürü yerden bilgi akıyor, o akışı sen yönetiyorsun, istemezsen kesiyosun vs. 99'daki depremde de bilgisayarın başındaydım, orda tabiy sadece sallanan lambaya bakıp oturmamış, herkes gibi kendimi sokağa atmıştım.

edirne ciğerinin hastasıyım, kadıköy'de yapan bi yer vardı, adını hatırlayamadım ama çarşıda sorsan birileri tarif eder belki? ve evet o kızartılmış kuru biberler şart, acı acı, cips gibi, nefis!

endiseliperi dedi ki...

:) hiçbir sevgilim tarafımdan böyle kıskanılıp, böyle sahiplenilmemiştir herhalde:) teşekkür ederim, neocum, içimi rahatlattın.

tina ve badem'e hayvangillerden olduklarını hatırlatmak lazım ama... yani bunlarda bir önsezi, bir his olması gerekmez mi, depremden önce bizi uyaracak filan? yok:)

twitter'ı ne güzel övmüşsün; dediklerinin hepsine de katılıyorum, ama canım ben öyle tek cümlelik şeyler yazamıyorum. eh, hayatımı da biliyorsun, öyle anında haberleşmemi gerektirecek olaylar silsilesi de olmuyor. hem sitede "bir blog yeter!" şeklinde bir havadayım:)bakalım, ilerde belki ben de intikal ederim oralara.

evet evet, o kızartılmış kuru biberlere insan önce ne lüzumu var şeklinde bakıyor, ama yedikçe hastası oluyorsun. edirne ciğeri onsuz olmaz.

öpüyorum çok. sevgiler, badem'e çok selam, saygı;)

varoluş dedi ki...

:) merhaba..karnımı acıktırdınız söyleşinizle..

endiseliperi dedi ki...

al benden de o kadar, varoluş. tost yaptım, yiyorum:) umarım conrad okuma isteği de vermiştir yazı. gerçi ben justine'nin sitesinde yayınladığı fotoğraftaki elbise ile de ilgilendim bu conrad dolayımında:) ey conrad, sen nelere kadirsin!;)

hoşgeldiniz, sevgiler.

justine dedi ki...

Kızlar biz C. ile şurada yemiştik, çok güzeldi;

http://edrenecigercisi.com/default.asp?rty65=xp709&c=HAKKIMIZDA

Eskiden Seraplar Kadıköy'de otururken, çok dolaşırdık orada. Bir de benim dört koca yılım -yatılı tabii-, orada geçti. Çok severim Kadıköy'ü, çok.

Ya, o biberler biraz acı değil mi? Cesaret edemiyorum ben, edince de pişman oluyorum.

endiseliperi dedi ki...

teşekkürler, justine. valla şahane oldu bu bilgi.

ben birazdan çıkacağım kadıköy'e. ama hava nasıl berbat, nasıl kararsız, nasıl ne idüğü belirsiz bir mızıldanma içinde... üstelik yapacağım işler, uğrayacağım yerler de çok sıkıcı. neyse ki atze de kadıköy'de olacakmış. belki buluşacağız.

akşama görüşürüz. sarıldım çok. sevgiler.

justine dedi ki...

Ben çıktım çoktan, şimdi geldim eve. Banka işi tamamdır, postane işi nanay. Bu sefer annemin adına yatırmış parayı, adam biraz fazla içiyor, keyfine göre isim değiştiriyor havale yaparken;) Boşuna gitti yarım saatim.

Burada hava çok güzel, biraz fazla sıcak hatta. Biliyor musun, akşam nöbetim var benim;( Neyse, sabah biter, gider;p

Atze ile ciğerciye giderseniz, benim için de yiyin, Ve bir bakınız;

http://www.eksiduyuru.com/index.php?m=d&s=1&id=25690

Takıntılıyım ben!

Ayça Yaşıt dedi ki...

Eheh, ciğer hayalleri kurulmuş, elma yedik, Peri elinde kavramış elmayı "şimdi mi yesek, yesek mi ki şimdi, şimdi yiyelim di mi" diye soruyor hızlı hızlı ama aklında hep ciğer vardı. :)

Sevgiyle.

endiseliperi dedi ki...

yok valla, ciğer hayali kurmadım. aslında benim dışarda yemem biraz müşkül bu mide hadisesinden. elma ise harika oldu.

justine sen nöbette misin şu an acaba? atze fotoğrafımızı çekti, belki yayınlarsa görürsün. fazla vaktimiz yoktu, çok şamata yapamadık. atze beni güzel bir sokakta bir sokak kahvesine götürdü d eorda çektik, bakalım nasıl çıktık acaba?:)

öpüyorum ikinizi de. sevgiler.

endiseliperi dedi ki...

bu arada justine, ada'ya tayinin çıksa öyle harika olur ki bu. senin adına çok sevinirim, kendi adıma da. hatta, atze'ye bahsetmiştim, sarı beyaz tenteli bir tezgahta ben de ev yapımı limonata, kurabiye satarım. puantiyeli elbiselerimizi, geniş kenarlı şapkalarımızı giyer, bisikletlerimize atlayıp, postaneye gideriz. lavanta kokulu mektuplar yollarım ben sevgilime, sen de para çekersin:)senin sevgilin yakınında olacak çünkü.

öpüyorum çok seni.