Çarşamba, Mayıs 4

ne


akşamları bitki çayı içip, uyumadan önce bir diziye boş gözlerle bakıyorum ki bir düşünce, bir dert beni alıkoymasın. dün gece de öylece uyuyakaldım. ancak sanki derhal gözlerimi açtım; karanlık evde bir yerde şiddetli bir tıkırtı. yorganı atıp, doğruca daire kapısına gelip kapıyı açtım sonuna kadar. asansöre, merdivene, çiçeklere boş gözlerle baktım. sanmıştım ki sessizce girmeyi bile umursamayan, gözü dönmüş hırsızla burun buruna geleceğim. hayret, kimse yok. kapıyı kapatıp mutfaktaki sedire oturdum. karanlığa ve sese dikkatli, bekledim. solumdaki şiddetli gümbürtüyle yerimden fırladım. buzdolabı. hızla kapısını açtım. taze patateslerle, kaşar peynirine baktım, baktım. en iyisi börek yapmak, dedim. en iyisi.

6 yorum:

erhan b. dedi ki...

size diyecek laf bulamıyorum peri!

endiseliperi dedi ki...

nitekim, patates haşlandı, kaşar rendelendi, sos hazır. ne eksik? yufka. hadi ben markete.

Ayça Yaşıt dedi ki...

Tıkırtı, korkuyor korkusuyla yüzleşmeye çalışan insandan. İstiyor ki büzüş bir köşeye, titre, hele bir de ağladın mı, ohh değmesinler keyfine. Yok, açarsan o korktuğun kapıları, hii o bunu hiç planlamamıştı.

Küçük odanın duvarında bir acayiplik var. Yanındaydı yatağım, bir aşınma, sürünme sesi duyuyorum duvarda, tam yüzümün yanında. Dokunuyorum titreşiyor duvar. Vuruyorum kapı çalar gibi eklemlerimle, boşluk var, duvarın başka hiçbir yerinden gelmiyor o tını. Ses kesiliyor bir süre, sonra "hım geçti galiba, o gelmeden bitireyim şu işi" diye düşünüyor sanırım, daha hızlı, ısrarcı bir kazı çalışması. Tanrım en korkunç ne olabilir ki, ama ödüm patlaıyor. "Ne var ne!?" Kapı falan da değil ki açayım. Üstüne gidiyorum. Çekiçle kırıyorum orayı, çıka çıka bir boru çıkıyor karşıma. Kör bir tapa, içindeki kumu devindirip çıtırtılar çıkaran metal boru. Pencereye gidiyorum, pencerenin iç yüzeyi fayans, öğreniyorum ki mutfak orasıymış aslında. O kadar.

Ve sen çok cesursun. Hiç şansı yok.

Sevgiyle.

endiseliperi dedi ki...

ooo, senin yaptığını belki yapamam. uyku mahmurluğu ve acele karar alma gerekirliği nedeniyle öyle korkusuzdum belki. belki, kapının arkasındaki için dehşet verici bir hayal kuracak kadar zamanım olmadığı için.

geçen gün yatağa uzanmış, laptop tan film izliyordum. tina da yanımda, oyun havasında. sağ kolumun üstüne yaslanmıştım, sol elimle onu okşuyordum. ama tina, sakladığım o sağ elden huylandı, kıpırdadığım anda saldıracak ona. gözünü dikti, bakıyor. elim uyuştu, ama kıpırdayamıyorum. sol elimle dikkatini dağıtmaya çalışıyorum, hayır, iyice vahşileşti. arçil'e, diğer odaya sesleniyorum, kocaman gözlerini yüzüme çevirip, derhal sağ elime bakıyor. arçil duymadı yine, kulaklıkla bir şey dinliyor. ayrıca tina yüksek sesten daha da sinirlenir.

yaa, böyle hadiseler oluyor ve ben kıpırdamadan dakikalarca duruyorum, tina'dan korktuğum için:)

sevgiler çok.

Ayça Yaşıt dedi ki...

Üfff, mümkün değil sağ çıkamazdım bu sahneden. :)) Saygıyla eğiliyor, geri geri çıkıyorum yüce Periliçe.

Hürmetler.

endiseliperi dedi ki...

şimdi dışardan geldim. tam tahmin ettiğim gibi rezil bir gündü. banka, para işleri, sevimsiz sokaklar, kalabalık. askısıyla bir iki elbise tuttum montun üstünden kendime. ama ne sıkıcı öyle üşüyerek yazı düşünmek. almadım. eve döner dönme de, işte tina. birazcık dursam, kendime gelsem ya. yok, tina kucağımda, onu okşamak yerine şimdi sana yazdığım için kızgın. sanırsın ki günlerce yalnız bırakmışım onu. nasıl şikayet, nasıl benden kendimi affettirmem için talep, talep. yorgunum oysa deli gibi. ama onun isteği çok acil. böyle işte.

sevgiler çok.