Cuma, Ağustos 19

liste

sevgili günlük,
şimdi geldim. ne mutluluk. çok şükür. canım evim. ne serin, ne sessiz. öyle de huzurlu ki. tina sabah bıraktığım gibi sepetinde uyuyor hala.  bazen sepetine çok düşkünleşiyor. oyun olsun diye sepetini başka yerlere koyuyorum, arayıp buluyor:)  teras duvarlarında güvercinler oturuyor, leğendeki suda yıkananlar da var. evet. eve dönünce öyle sevinçli bir şaşkınlık içinde oluyorum ki, ne yapacağımı bilemiyorum. küçük mum çiçeği hızla büyümüş sanki, kaç saat uzak kaldık ki, kafese sarmıştım minik dallarını, yaprakla dolmuş, çok hoş görünüyor. açıkradyo, dönüş şerefime klasik caz çalıyor.  kahve yaptım, dinlenirken yazıyorum şimdi bunları sana.

aspirin de içtim. çünkü berbat bir gündü. başım ağrıdı.  devletle bir işim vardı. ben bu iş nedeniyle beş yıl kadar önce yine böyle evden çıkmıştım, hiç unutmam:)  devlet ne gizemli, ne anlaşılmaz; bunu unutuyorum her seferinde. yine bugün olduğu gibi ordan oraya gönderilmiş, şu kadar ama şu kadar olsun o gizemi aralayamamış, pes etmiştim. bugün de aynısı. pazartesi artık yeni bir serüven beni bekliyor.

çünkü dün gece uyuyamadım. elime bir not defteri tutuşturup kendimi mutfak masasına yolladım. istemiyorsan uyumayabilirsin, ama ne derdin var listele şimdi onları, görelim, dedim. bazen kendimin annesiymişim gibi davranıyorum kendime. gecenin o saatinde kahve isteyince de, bol sütlü, az kahveli hazırladım. işte onbir maddelik listenin ilkiydi bugünkü mesele. ama iyi hissediyorum, bir adım attım ve olursa arçil için toplu bir para gelecek. yurtdışında ingilizce eğitim veren bilgisayar bilimleri ile ilgili, ekonomik de olduğu söylenen bir seçenek var; listenin ikinci maddesi eğitim danışmanlığı şirketi ile konuşmak bu nedenle. pazartesi oraya da gitmek istiyorum. üçüncüsü yine arçil'in bir mülküyle ilgili avukat bulma hadisesi. eğer satışı mümkün olursa bu yıl içinde şahane olur. ordu'ya gitmem gerekebilir bunun için. dördüncüsü yine arçil'in baba tarafından aldığı paranın geleceği ile ilgili bir mesele. telefonla sağlıklı bilgi alamazsam ve ayrıca şu birinci maddeyi burdan halledemezsem genel müdürlükle doğrudan temas kurmak için ankara'ya gitmem gerekebilir.

bu yıl çalışmayı düşünmüyordum, arçil çünkü dersaneye gidecek ve sıkı bir şekilde hazırlanması lazım ve fakat çok tembel. bu nedenle oturup ona odaklanırım, ders çalıştırırım, diye düşünüyordum. ama kendim için de endişeleniyorum. dün, bir arkadaşımın gönderdiği iki adrese cv gönderdim. hiç umudum yok. ama içimi rahatlatıyor adım atıyor olmak. sigarayı hiç değilse azaltmam lazım. bugün işlerin arasında bostancı istasyon kahvesinde oturmak çok hoşuma gitti. sabah yürüyüş yapıp, orda dinlenmek, gazete filan okumak harika olur, diye düşündüm. böyle sağlık odaklı bir şey yaparken, sigarayı da azaltabilirim hem.

bakalım, başka ne var listede... hmm! eski arkadaşlarım çok gücenmiş bir haldeler bana. böyle içe kapanmanın, görüşmek konusunda isteksiz olmanın kibirli bir görüntüsü oluyor. bora ile ilişkimin geriliminden haberdardılar. o hayat biçiminin gereğini yerine getiriyordum bir şekilde, bağışlanabilirdi bu. ama sonrasında gelen önerileri geri çevirmemin benim için olsa da onlar için hiçbir mantıklı gerekçesi yoktu. arayıp, konuşup, kendimi bağışlatmam lazım.

böyle işte, sevgili günlük. bu sabah alarmla uyandım. çok az uyumama rağmen, yapmam gerekenleri listelediğim için tuhaf bir neşe içinde, kendimdeydim. bugün berbere de gittim. fena olmadı, kendimi güzel filan buldum.

eve dönerken marketten, kocaman, mis kokulu şeftali, üzüm, pide aldım. akşama şehriyeli tavuk çorbası ve meyve yiyeceğim. arçil için zayıf bir menü, ama o dışarda yiyecek zaten bugün. tina da uyandı. mutfağa gelip kendini yere attı, geriniyor şimdi:) ben onunla ilgileneyim.

11 yorum:

Vuslat AKTEPE dedi ki...

Liste'yi okuyunca bir an için Oblomov'un listesi geldi aklıma. Hani köye gidilecek, Kahya değiştirilecek, işlerin başına geçilecek... Bu listedekiler için güç kalmayınca daha naif şeyler vardı, Alacaklılara ve borçlulara mektup yazılacak, çiftliğe mektupla talimat gönderilecek vb... Ama onlar da gerçekleşemedi bir türlü. Daha önce Justine ile tartışmıştık bu Oblomov meselesini. Hayatımda en çok sevdiğim ama bir o kadar kızdığım, kavga ettiğim, bağırıp çağırdığım kahramandır kendileri. Hatta bir keresinde kitabı sinirden fırlatmış tepesine geçip sayıp sövmüştüm bir saat. Bir kere de yine kitabı kanepeye fırlatmış, çıkıp bir saat kadar hava alıp tekrar okumaya devam etmiştim sinirle. Elbette korelasyon kurmuyorum ama bir an Oblomov canlandı gözümde.

Ev gibisi yoktur. Bunu bu gün daha bir anladım. Ama yine de her an tetikte olunası bir tehlikeyi de barındırır ev, bilirsiniz. Bencildir, tüm zamanınızı, tüm ilgi ve sevginizi kendi için ister, paylaşmaktan hoşlanmaz ve sizi bağlar. Dikkat edilmesi gereken nokta tam da budur. Bir an olur ki markete inip ekmek almak bile derin bir Oblomovvari iç çekişe ve sıkıntıya sebep olur.

Dışarı iyidir. Her ne kadar ilk anlarda öyle görünmese de dışarısı iyidir. Aksi durumda ev alternatifsiz olduğunu fark eder, yıllanmış evli eşler gibi muamele yapmaya başlar. Şişmanlar, eşofmanla dolaşır, pasaklılaşır. Sonra bu yıllanmış alternatifsizliğin diğer kutbuna bulaşır hastalık. Ve böylece gider. Çok mu abarttım? Muhtemelen. Ama yine de dışarısı güzeldir. Ev bir rakibi olduğunu bilmeli ki kendine çeki düzen versin değil mi? :)
Sevgiyle...

endiseliperi dedi ki...

vuslat,
oblomov'u çook eskiden okumuştum ve eksik bir okumaydı. şimdi oblomov karakterinin niye öyle olduğunu, hangi tercihin sonucu, bartleby gibi "yapmamayı tercih eder," hale geldiğini hiç bilmediğimi farkediyorum. lisede filan okumuştum sanırım. o çalışkan, tez canlılık içinde de onu, olsa olsa kitaplarda bulunabilecek bir karakter olarak düşünürken, insanın büyüdükçe oblomovlaşacağını hayal etmesi güçtü sanırım. bu nedenle şimdi yeniden okusam, kendimden yola çıkarak anlarım onu:)

şu an tuhaf bir tutukluk içinde hafızam da size kavga ederek okuduğum bir kitabı örnek olarak söylemek istedim de, bulamadım. faulkner'ın ses ve öfkesine ikinci kez başlamış ve yine, sonra okumak üzere yarım bıraktım geçenlerde. kavga etmedim de tüm zihnimi ona adamamı istemesine biraz kızdım.

:) evle ilişkimizi demek, bir rakip yaratarak daha doğru hale getirebiliriz? peki. biraz sonra çıkacağız arçil'le. hava nefis bugün. işlerimizi hallettikten sonra da atze ile buluşacağız. güzel bir gün olacak sanırım.

size iyi yolculuklar diliyorum. dün nasıl olsa provasını yaptınız, bugün hata yapmazsınız diye hesap ediyorum;)

sevgiler.

Vuslat AKTEPE dedi ki...

Temenni için teşekkür ederim. Evet bu gün güzel bir hava vardı İstanbul'da burası oldukça sıcak gece olmasına karşın.
Ses ve Öfke güzel bir romandır. Ama övüldüğü kadar da değildir. Roman yorucu bir tınıda gidiyor, haklısınız. Beni o romanda rahatsız eden şey aşırı bir zorlama olmasıydı. bir yazarlık şovu yapma isteği her satırda kendini gösteriyor. En azından bana göre öyleydi. Yine de okunabilirliği olan bir yapıt.
Sevgiyle...

endiseliperi dedi ki...

hmm.. bu hikayeden daha önce kısaca bahsetmiştim, evet. bu uzun versiyonu. uyarı için teşekkürler, adsız. farkındayım durumun:)

sevgiler.

endiseliperi dedi ki...

demek gittiniz. hadi bakalım, bağlamanızı da alıp dönün istanbul'a. aslında kitap hakkında hiç makale filan okumadım. o şovu da sevmedim değil aslında. ama çok zorlayıcı ve bende o hal yoktu. ya da ben de o hal hiç olmayacak o kitap için. kısmet değilmiş, diyip kitapla vedalaşabilirim ya da inadım inat, tutturabilirim.

sevgiler.

Tolga dedi ki...

listede en önemlisi sigara konusu...
bir an önce bırakmanızı isterim ama ben de içiyorum:)

sevgiyle.
tolga

endiseliperi dedi ki...

önce onu bu kadar sevmekten vazgeçersem, aklıma düştüğünde, yokluğunun içimde bıraktığı boşluğu dolduracak uğraşlar bulursam, onsuz olmak daha iyi, diye kendimi kandırıp, o kendimi dışarı atıp hızlıca yürüsem, yürüsem ve kalbimi onsuz da çalıştırabilirsem (öhöm:)bırakabilirim.

yaa:)
sen de sigara içip, bırakmayı önererek vicdan savmışsın. günahını hafifletmez bunu demek. sen bırak, ben de bırakacağım, tolga. işte yazıyorum buraya;)

sevgiler.

Tolga dedi ki...

aaa bu sefer fırça atmamışsınız,
ben,bu gece nasıl uyuyacağım:)

söz bırakacağım, sizin için...:)


sevgiyle.

endiseliperi dedi ki...

rahat:)

redrabbit dedi ki...

peri peri peri,evlerin ruhu vardır.bugün yeni evimde 2.haftam.yıllardır önce aile sonra sevgili,sonra eş,sonra arkadaş sonra yine sevgili derken ,sonunda,evet sonunda,tek başımayım.köpek salsa da benimle tabi ki..oh be..öyle güzel ki evim bana.öyle ben ki.ne yapsam yakıştırdı kendine,benimsedi.beni bekliyormuş uzun bir süredir.100 yıllık bir binada evim.100 yıldır beni bekliyormuş.evim bir "kenar mahallede" kürtler,romanlar,ingilizler,öğrenciler,hacılar,hocalar..tam bir jungle..oh be.hayat burdaymış.bıkmışım steril,"güvenli" "modern" semtlerden..kapımın altından bildiri atıyorlar,geceleri kadınlar kapı önlerinde çekirdek çitliyorlar,bakkal 2.gün okuduğum gazeteleri hazır etmişti bile,sucu genç bir çocuk,mutfağa getirmiyor suyu,rahatsız olmayayım diye,taşır mısın diye sordu,köpek salsa,"bAkımlı tüyleri" nedeniyle şimdiden mahallenin gözdesi,onun yemeğini mahallenin"bakımsız it"leriyle paylaşmam takdir gördü..daha ne anlatayım.sözün kısası anlıyorum o evden girdiğin anda seni kucaklayan hissi.kendini orda rahat hissediyorsan,gerisini boşver.fotoğraf muhteşemmm bu arada.bi de bide,üzümü sabah yesen?kan şekerini yükseltir akşamları..sabah peynirin yanında buzzz gibi üzüm ne güzel gider.hmmm.

endiseliperi dedi ki...

ahhh!
canım redrabbit'ciğim, öyle anladım ki seni. öyle nefis, neşeli, coşkulu anlatmışsın ki, yerimde zıplayacaktım nerdeyse, inan bana. çok, çok sevindim. zamanla daha da seversin evini. ev gibisi yoktur.

bu aralar poe biyografisi okudum ve biliyorusn işte beni, okuduğum kitabın ruh halinden çok etkileniyorum. bedbaht günler geçirdim poe yüzünden. çok bir güzle kitap gerçi. yazarım. bugün tüm o kasvetten kurtulmak için, sanki usher'ların evi benim evimmiş gibi kaygılanıp, evle ilgilendim. köşe bucak temizledim. dolapta bekleyen her şeyi attım. markete gittim, bir sürü alışveriş yaptım. arçil bugün de geç geleceği için akşama menemen yaptım kendime. nefis oldu. az yesem de acıkmış ve iştahla yediğim zaman çok sağlıklı hissediyorum kendimi. az önce de çok güçlü bir çorba yaptım. çünkü arçil dersaneye gidecek ve sabahları kahvaltı yapmak istemiyor,ama çorba seviyor çok şükür. iki tane de sandiviç hazırlayıp, folyoladım, dersanede sadece kuru tost varmış ve dışarı çıkmak da yasakmış. az önce nefis, ekşimsi kırmızı elmalardan yedim. kocaman bir tabağa yıkayıp, odama koymuştum, hem yemeği unutmam hem de oda elma kokar mis gibi.

dolapta soğuk pembemsi üzümlerden var. yarın kahvaltıda yerim, söz:)

çok iyi yapmışsın kendi evine taşınmakla. mahalleli ile anlaşmana, neşeli olmana da çok seviniyorum.

öpüyorum çok. sevgiler.