öpüşmek, argo dilin uzanmadığı cinsellikle ilgili en bakir alanlardan biri. cinselliği içeren en mahrem eylemler için argo, onu yozlaştıracak, çirkinleştirecek, manasızlaştıracak, gülünç kılacak aşırı bir yorumda bulunur dil ile de iş öpüşmeye geldiğinde o dil susar, utangaçlaşır, imgenin kendisi dışında bir dil geliştirilmez olur. öpüşmek bu nedenle de çok güzeldir. ergenin, cinselliğe ilişkin ilk eylemi öpüşme fantazisi çevresinde döndüğü için mi, çocukluktan derhal çıkıp, büyüklerin liginde yer almanın ilk provası olduğu için mi bilinmez öpüşmek bir eşiktir. aşk eğer dedikleri gibi bir efendi ve köle yaratırsa, öpüşmek bu dengesiz ilişkinin en eşit parçasını oluşturur. bir tehdit olarak duran dişlerin nezaretine rağmen, barış dolu, gönüllü bir mübadele eylemidir. her şey karşılıklıdır. öpüşmek, bütün bir cinsel ilişkinin tüm klişelerini içeren, vaat dolu bir imadır. bir öpücük, müstakbel bir cinsel ilişkinin tüm biçim ve koşullarını içerebilir.
öpüşme stillerini biz filmlerde görüp, inceleriz. elbette yabancı filmlerde. modern türk filmlerinde hala çocuksu bir ergenin ne yaptığını bilmez ve yapmakta olduğu şeyden, partneri ile bir yakınlık, bir içli dışlılık halinde olduğunu sezmemizi sağlasın diye çabalayan, telaşlı, beceriksizliği ile izleyene utanç veren sahnelerdir öpüşme sahneleri. ülkemizde parkta, sahilde, otobüste öpüşen çiftler kınanır, ahlaksızlık suçlamasıyla karşılaşırlar. halkın ar ve haya duygularını incittiği, çocukları yanlış etkilediği düşünüldüğünden bu tür hadiseler hep revaçta olan muzır kurulları, muzır yasaları ile kontrol altında tutulur. arapça hücnet kökünden gelen müstehcen, ayıp, kusur demektir. neyin ayıp olduğu zamanla değişen bir konu elbette. eskiden bağırsak demek ayıpmış da, yerine em'a demek lazım gelirmiş.
öpüşmek sözcüğü, öpüşmek fiilini pek ifade etmez sanki. buse sözcüğü de kuru, yavan, tatsız tuzsuz bir yemek yiyormuşsun duygusu verir. gerçi biz yediğimiz her şeyle bir öpüşme ilişkisi yaşarız da bu konu freud'u ilgilendiriyor. geçelim bugün. dünya dillerinde öpüşmeye kaynaklık eden köklerin hemen hepsi, burun sürtmek, yalamak anlamlarına gelen bus ve kus türetmeliymiş. insan düşünüyor ki, öpüşme fiili oldukça yeni bir icat. eski anadolu romanlarında da köylü iğrene iğrene, kötülük olsun diye öpüşüyor. ağzını kadının ağzının üstüne bastıran erkek, kendince intikam almak için yapıyor bunu (kemal tahir, körduman, 1957). anadolulu'nun öpüştüğüne dair pek bilgi yok. halk türkülerimiz öpüşmekten pek bahsetmese de "entarisi ala benziyor, şeftalisi bala benziyor," şeklinde oldukça erotik göndermeler yapabiliyor ve hayret, bu türküler halkın ar ve haya duygusunu rencide etmiyor. zamanında batılıların göz önünde öpüşmesi çinli ve japonları da şoke etmiş. 19. yüzyılda avrupa romanları çince'ye çevrilmeye başlandığında batı türü öpüşme için çinliler alfabalerine yeni bir karakter eklemişler.
hz. muhammed, "... önce öpüşüp, güzel sözler söyleyin," öğüdünde bulunurken öpüşmekten kastın ne olduğu pek açık bulunmamış. "cima ederken öpenin veledi sağır olur," şeklinde osmanlı'da bir inanış varmış. islam'da inananların eşleriyle cinsel ilişkilerinde liberal bir yaklaşım varken, hıristiyanlık, çocuk doğurmak dışında zevk içeren cinsel birleşmeyi karı koca arasında bile günah saymış.
dünyanın öpüşmeyi holüvut'tan öğrenmiş olması gülünç bir sav gibi görünebilir, ama her davranış biçiminde olduğu gibi cinsellik de taklit edilen, biçimi öğrenilen bir mesele olduğundan pek de abes gelmiyor bu bana. buna inanacak olursak, holüvut sansür kurulunun belirlediği kuralların tüm dünyanın yatak odasının gidişatını etkilemiş olması pek mümkün. buna göre, en ideal öpüşme, ağzın değil de sadece dudakların kontrolünde, dudakların birbirine bastırılması ile son bulan ve sekiz saniyeyi geçmeyen bir eylem. (gerçi holüvut savını düşünürken, kamasutra da on tür öpüş olduğu bilgisini, binbir gece masalları'nı, nefsavi nin ıtırlı bahçesi'ni görmezden gelmeliyiz o başka. başka ama kamasutra yı ben bile okumadım, ama yüzlerce holüvut filmi izledim, diyip şu parantez içinde girdap yaratayım kendi kendime.)
dün bir film izledim ve filmde virtüozlük düzeyinde bir öpüşme sahnesi vardı uzun uzun. o zaman düşündüm eski siyah beyaz filmlerden bugüne holüvut filmlerindeki yükselen öpüşme grafiğini. öpüşmek ne güzeldir, derken bu yaşadığımız dünyada biraz gerikafalı, eski moda bir şeye de dönüşüyoruz sanki. günümüzde cinselliğin çok ticari bir akışa sahip olması, çok sunulması, mekanikleşmesi ve sömürüye konu olması nedeniyle değil; steril zihnin hep işin içinde olması, kendini didikleyen, anlamaya çalışan, bilinçaltını konuşturmaya çalışan, bedeninin haz olanağı hakkında kafa patlatan, bedenine hep zihnin aracılığı ile başvuran insanın yarattığı bu curcunadan ilkel beden kendine özgü o dili bulup nasıl konuşacak, kendi arzusunu nasıl ifade edecek, gibi sorular nedeniyle. zihin keşke bazen o kirli, bilmiş, tahakkümcü elini beden üzerinden çekse.
gündelik hayatımızın tarihi- kudret emiroğlu
öpüşme, gıdıklanma ve sıkılma üzerine- adam phillips
yazıda yararlanılmadı ama, aşağıdaki kitaplar sıcak yaz günlerinde hoş bir serinlik olarak okunabilir.
baştan çıkarma üzerine-baudrillard
baştan çıkarıcının günlüğü-kierkegaard
siyah an'lar-baudrillard
bir aşk söyleminden parçalar-barthes
11 yorum:
Ne güzel bir yazı olmuş böyle; tebrikler. Ben ilk defa 13 yaşımın sonlarına doğru öpüştüğümü hatırlarım. Ama benim o yaşlarda bildiğimiz gördüğümüz şey Yeşilçam sinemasının tam dudaklar yaklaşacakken buğulanmasından başka bir de dönemin müzikal kalitesindeki Amerikan filmlerindeki iki dudağın birbirine sertçe ama bir o kadar tutkuyla bastırılmasından başka bir şey değildi.
Zaten çocuğuz, birbirimizi cinsellikte utana sıkıla sorgularken Amerikan filmlerinden aklımıza gelen o dudak yapıştırma oldukça kuru ve ürkücü gelmişti. Bir süre bir daha denemediğimizi hatırlıyorum sevgiliyle. Ama sonra utangaçlık yerini ağırdan ağıra normal, olağan olana bırakmaya başladığında ilk defa gerçekten öpüşmeyi öğrenmiştik. Bu yazıyı okuyan herkesin aklına gelebilecek olan bu ilk deneyimler o kadar etkili ve belirleyici olur ki… Acaba daha sonra aynı tatları almayı becerebilen var mıdır merak ediyor insan. Her neyse efendim bu kadar özel bilgi yeterli :) Ben İzmir’de vapurdan inerken öpüşen iki genç görmüştüm bu bahar. Çok hoşuma gitmişti. Gülümseyerek onlara bakıyordum ki adamın biri yanıma yanaşıp “Bak şu rezillere, ben kızımı nasıl salayım sokağa? Haksız mıyım efendim?” diyerek benden onay beklemeye başlayınca yüzüm düştü. Adama sertçe bakıp yürümüştüm. Eminim benim de arkamdan söylenmiştir.
İnsanların sevgi gösterilerinden, tutkularından utanmasına bir anlam verememişimdir oldum olası. Öfkemizi göstermekte bu kadar rahatken üstelik… Sanıyorum burada yine kadının metalaşması ile ilgili bir durum söz konusu. Yani onay bekleyen o adamın aklına gelen şey kızı değil miydi? Yahut bir çok erkek için cinsellik teması nedense anında sevgiliyi, eşi, kızı akla getirmez mi? Yani demem o ki; mülkünün kendini mülksüzleştireceği anormalitesinin kaygısını gütmekten adam gibi sevmeye bile fırsat bulamazken öpüşmeye nasıl tahammül edebiliriz ki… Bir ikinci nokta da yine öpüşmenin kültürümüzde olamaması ile ilgili bir önerme; sanıyorum bu da yine mülk ilişkisi ile ilgili bir durum. Yani çamaşır makinasına bulaşık koymazsınız değil mi? Yahut fırını öpmezsiniz? Anlamsız, garip ve utanç vericidir. Şimdi sen kadını bir mülk konusu yapar, onun işlevini, bakım, onarım, üreme ile yalnızca cinsel haz vermeye indirgersen, üstelik erkeğin cinselliği fiziksel olarak çok dar bir alana sıkışmışsa hazzı yalnızca o alana indirger ve işin hakkını(!) bu şekilde verirsin. Bu mantığın doğası gereği böyledir.
Öpüşme çok eşit bir eylemdir. Cinselliğin ülkemizde hala argo için söylüyorum erkek adına etken, kadın adına edilgen fiillerle tanımlandığı bu çağda öpüşmek şimdilik hak ettiği yere ulaşamayacaktır kanımca.
Yine uzattım biliyorum ve bitiriyorum.
Mülkün sahibini azad edeceği özgür ve eşit günlerde çocukluğumuzun o teklifsiz öpücüklerine kavuşabilmek dileğim ile…
sevgili vuslat,
öyle güldüm ki okurken. öpüşme mevzusunda da öyle ateşli bir karşı durşunuz var çünkü. sonuna kadar katılıyorum size. ama bence bu kadar filmden sonra öpüşmeyi öğrendik.
13 yaş öpüşmek için ne kadar erken bizim ülke için. ben 17 yaşındaydım sanırım. üniversite birinci sınıfta, herkesin aşık olduğu yakışıklı, karizmatik bir çocuk vardı, onunla. herkes aşık diye ben de ilgikenmiştim onunla epey. mum ışıklı, romantik bir yemeğe davet etmişti beni. demis roussos çalıyordu. beni öpmüştü de ben ağlamaya başlamıştım. şimdi düşünüyorum da ne salaklık. öyle böyle ağlamak değil, binbir özürle beni yurda bırakmıştı. onca ağlayan ben, en yakın kız arkadaşımı bulup ona heyecanla öpüştüğümü anlatmıştım. sabaha kadar konuşmuştuk. ne heyecan.
teşekkürler vuslat güzel sözleriniz için. bugün aslında çatal skandalı adında yeme içme nesneleri hakkında bir yazı yazmaktı niyetim. sonrasında, arapça nezaket sözlerinin incelikli doğası hakkında yazayım, dedim. kısmet öpüşme yazısıymış:)
sevgiler çok.
pericmm merhaba, nihayet bergman filmlerini buldum ve personayı seyrettim ilk. daha öce sen de bunun hakkında yazı yazdın diye hatırlıyorum ama bulamadım.arşivin tarihlere göre.okumak istedim filmden sonra.
eski yazılarına baktım bu arada.eskiden daha çok foto paylaşıyormuşun :) yaşadıklarını okumak güzel :)
merhaba buketcim,
nihayet buldun, demek. seninle bergman filmleri izlediğim zaman tanışmıştık, di mi?:) keşke yazılarımı etiketlendirseymişim; sanki içinden ne çıkacağı belli olmaz bir torbaya atar gibi yazıyorum. ben bile bulamıyorum bazen yazılarımı. burda yaptığım şeyler o sırada hangi havadaysam öyle gelişen şeyler. ya da fotoğraf makinamın olmasıyla filan. yapılacak işlerin, alınacak malzemelerin, görüşülecek insanların listesini yapayım diye düşündüm az önce mutfakta sigara içerken.yoksa işte gün başlıyor ve zihnime başvurduğumda -bkz yukardaki torba- bahtıma ne çıkarsa onunla meşgul oluyorum:)
bergman filmlerini bulma konusundaki çabanı çok takdir ediyorum. umarım seversin filmleri.
sevgiler.
buket'ciğim,
yorumun uçtu gitti.valla o köfteciye bir daha hem de o ekiple gelme olasılığım sıfır nerdeyse;)ama seni görmek hoş olurdu. enerjin biraz bana da bulaşırdı belki:) hava istanbul'da çok güzel, serin, zaman zaman yağmur yağıyor şimdi. dünden evi temizledim ve bugün bir sürü yiyecek hazırlamayı planladım. ama hava değişimleri beni çok kötü etkiliyor. bakalım, birazdan ocak ve fırını çalıştıracak gücü bulabilirim belki.
öpüyorum seni ve pelin'i.
sevgiler.
bence,öpüşmek büyük bir sanat içermeli ve erken yaşlarda öğrenmeli.
daha doğrusu tensel uyum önce gelmeli
ve partnerler zevk almalı.
yazınıza tamamiyle katılıyorum peri:)
sevgiyle.
tolga
tolga,
bu biraz kamasutra'dan ne bileyim, tao'dan filan bir öğüt gibi geldi bana:)partnerler zevk almalı kısmı özellikle doğu bilgeliği ile dolu. erken yaşlarda öğrenmeli öğüdünü türkiye'ye uygulamak için yine bir doğu sanatına, origami'ye başvurmaktan başka yol göremedim.
sanat dediğin kısımda uçmuştum zaten. biliyorsun sanat aşkıyla dolup taşıyor, adeta sanat aşkıyla yaşıyoruz. ancak düşündüm taşındım şimdi de... bu konudan sanatı muaf tutmak gerektiğini karar verdim. valla öyle.
dalga geçiyorum, tolga yaa. öğütlerin kulağımıza küpe olsun. tensel uyum hadisesine de parmak basmışsın ya, bu ışıkla sanki tüm gizemler, sırlar ayan beyan aydınlandı. anlattığın üzere, deneyimle harmanlanmış, sanat aşkıyla kuralları oluşturulmuş, tensel bir uyumla doruklara tırmanmış öpüşmenin, artık ne olduğunu biliyorum. teşekkürler!
:)hoşgelmişsin tolga. hemen hep çok eğleniyorum yorumlarını okurken, umarım seni kırmıyorumdur yanıtlarımla.
sevgiler.
çok teşekkür ediyorum güzel sözlerinize. ayrıca hoşbulduk:)
karşı cins olarak bir nebze katkım olduysa ne mutlu bana,
kendimi çok şanslı addederim. söz konusu sanatsa gerisi teferruattır bence.
sanat taraflı olmalı öpüşmenin de ötesine, derinlere taşınarak...
buna katkıda bulunan tao, origami, freud, rasputin, artık her kimse sanat,sanat için iyi yapılmalı:)
eğer öpüşme sanatsa;
eğer sanat ve felsefe; kurumsal-ahlaksal biçimde re-action
(yeniden eylem, karşı eylem, tepki) ise bunun nedeni onun
birşeyden sapmasıdır. karşı çıkmasıdır.
eyleme karşı çıkmasıdır...
bir filozof hayatın değeri üzerine sanatı sorgulamaya başladığı anda,
kendini ele verir. oysa aşk, akıl=erdem=mutluluk, felsefi denklemle başlar.
tersten sararsak, iyi bir sanatçı her zaman "ötekini" arar.
öteki,kendinin ve mantığın babasıdır;
ve söylem ve değer hep farklıdır.
boşluğun içini kendinide harcayarak deşeler deşeler,
saçmalığa varıncaya kadar derinleştirir.
bazılarıda varlığı idea içinde eritmekten zevk alır. o zaman da idea çürür veya çürütülür.
-hakikat dünyası sonunda bir masala döner-
sanat sanat olmaktan, aşk aşk olmaktan çıkar:)
kırmak! beni?
böyle düşünürseniz, o zaman kırılırım gerçekten:)
benim için çok önemlisiniz/hepiniz.
sizden çok şeyler öğrendim,öğrenmekteyim...
sevgiyle
bırak şimdi bunları, tolga. yeme bizi, sanatla felsefeyle.
http://www.youtube.com/watch?v=cpbbuaIA3Ds
şurayı dinleyip deli gibi dans ederken geldi yorumun. nedir bu felsefe, sanat zımbırtısı, yahu, hiç anlamıyorum şu dakkada:) filozofça konuşuyor diye birini öpersin, öpüşmenin felsefeyle ilgisi de bu kadardır:)
ama şunu diyeyim, madem buralara bir şeyler öğrenme azmiyle geliyorsun; sanat dediğin hadise, samimiyeti ve farklı olmaya cüret etmekle ilgili bir şeydir. klişeye düştüğümüz anda evrenin çöplüğüne biraz daha cümle göndermiş oluruz o kadar. ama o klişelerden kurtulmak için de insanlığın tekrarlarla artık klişe olmuş bilgisine hakim olmak, eh yani okumak lazım işte. nasıl?... sağı gösterirken soldan vurmak diye buna denir, di mi? hiç beklemiyordun bu klişe öğüdü:)
hala dalga geçiyorum. keyfim ne kadar yerinde yahu:)
sevgiler.
peri,sizi keyiflendirdim ya, artık
ölsemde gam yemem.
Yaşasın...yaşasın:)
ps.: videoyu hemen ekledim.
:) sevinmene sevindim. ama bugün kimse keyfimi bozamazdı diyeyim de çok sevinme. öyle domuz gibi biriyimdir aslında bakma sevimli göründüğüme;)ne videosuymuş bakayım.
Yorum Gönder