Çarşamba, Eylül 7












size diyeyim, bu böyle olmaz. düpedüz bir yanlışlıkla tutunması bu insanın kendine. çünkü bir görünüşe sözcüklerle sondaj yapıp, milim milim numuneler almak gibi kendinden. evirip çevirip elimizde o numuneleri, rengine, tadına bakıp, "bu bir şeydir," demeye benzer. bu bir şey olana bazen dersin ki keder, bazense komediyi andırır, hatıraları anımsatan bu burukluk ne de hoş aslında, falan. oysa yalandan sürüp giden bu inat, nerden baksan bir ertelemedir. yanlışlığı şurdan da bellidir ki, insan hiçbir şey anlamaz kendinden.

62 yorum:

justine dedi ki...

A, ben bu sesi biliyorum. Şairden bahsetmiyorum tabii;)

Çay koymadan sana geldim, ama havalar burada da bulutlu. Bir çay her şeye iyi gelir, değiş tonton! Reklamcı olsam olurmuşum, çalıntı malıntı slogan uyduruyorum, n'aber?;p

endiseliperi dedi ki...

:)şairlerin sesleri ne hüzünlüdür.

bulutlar değiştirir. bir şey oluyor gibi, olacak gibi. sabit gözlerle izlersin.

hadi çık bakalım postaneye.

Adsız dedi ki...

Sayın Peri,

Justine hemen tanımış ya, Edip Cansever"in önündeki anonsu yapan sesi...Anlatayım...

İşte o ses, sizin geçenlerde yalnızca peki diyerek cevapladığınız yorumun ve tabi ki (ammman ki lere de da lara dikkkat....) bu yorumun da yazarına ait..

Hayat böyle işte...Siz binbir emekle tam yüz on farklı ismi ayrı ayrı arşiv seslerine de varana dek dinleyiciyle paylaşmak için çabalayıp program yapıyorsunuz aylarca, sonra da TRT'nin podcast yayınına girerek izin verilmiş program arşivine giren birileri bunları yapımcı ismi falan misim vermeden yağmalayıp internet denizine atıveriyorlar....

Sonra da elden ele misali linkten linke gidiyor Allah ne verdiyse...

Sakın yanlış anlamayın sitemim size değil...

Ayrıca bu bilgiyi size yazmasam da olurdu ama nedense güzel bir çabayı paylaşmak istedim...

İşte böyleyken böyle...

Selamlar...



Umar Törem

endiseliperi dedi ki...

sesiniz güzelmiş, umur törem. elinize sağlık. eh, yapımcı ismini de burdan açıklayalım, o halde. vesile oldu bu da. var mı elinizde başka edip cansever'in kendi sesinden şiir. varsa dinlemek izleriz.

size de selamlar.

Ayça Yaşıt dedi ki...

Herkesin oyunu farklıdır da kendisiyle, haklısın nereye gidiyor bu oyun böyle. Yine de ne güzeldir şuramızdan buramızdan çıkardığımız kelimelerin tadı. Edip Cansever'in kendi sesinden okuduğu şiir ve Umar beyin tesadüfü ile çok güzel olmuş bu yayın.

Sevgiyle.

Vuslat AKTEPE dedi ki...

İnsanın kendine tutunmasını anlarım da kendini kandırmasını bir türlü anlayamam. hırsızın kendisini soyması gibi gelir nedense. Yahu çaldığın şey yine senin deponda,ee, hırsızlığı nerede kaldı bu işin.
Belki de budur sebep kendinden bir şey anlayamaması insanın, kendini soyan hırsız gibi, bir girdi yaratamamıştır yaşamına. Olanı tüketmiştir arsızca... Dedim ya, kendine tutunabilmeli insan, ama dürüstçe...
Sevgili Umar'ı Justine ile girdiği üslubu biraz sert bir tartışma ile fark etmiştim blogda, sanırım yumuşadı o mesele, ama sesi çok hoşmuş, bir tebrik de benden öyleyse...
Sevgiyle...

endiseliperi dedi ki...

arkadaşlar, teşekkürler yorumlar için. kelimeler tehlikeli oldukları gibi aslında çok yalancıdır. insanın kendisiyle kurduğu en dürüst, en içten ilişkinin ifadesinin yolu kelimelerden geçiyor ve de kelimeler hemen her zaman o ilişkiyi çarpıtır. ben kelimelere ve bir şeyi ifade etmeye tutkuyla bağlıyım o ayrı. ayrı ama durum böyle. artık buraya yazmayacağım. yazmamaya gayret edeceğim. çabam bu yönde olacak en azından.

yanımda olduğunuz için, desteklediğiniz için, derdimi ve sevincimi paylaştığınız için hepinize tek tek ve ayrı ayrı gönül borcum var. öyle ya da böyle düşüncesizlikle ya da kendi hayatıma bir düzen verebilmek için kalbini kırdığım varsa aranızda, beni ağışlasınlar. kasti, can acıtmaya yönelik bir eylemde bulunmadım, bulunmam da, beni tanıyorsunuz. beni inciten arkadaşları da kalpten bağışlıyorum.

herkese sevgiler.

Vuslat AKTEPE dedi ki...

Umarım bir sorun yoktur diyeceğim ama açıkçası belli ki bir şeyler var. Yazmamak çok ciddi bir karar ve konu siz iseniz gerçekten ciddi ve ağır bir karar. Kelimelerle, sözcüklerle kurduğunuz ilişkiyi biliyoruz çünkü. Anlatma eylemine sarılışınızı da, anlatma eylemi ile kurduğunuz tüm o pratiklerin bizzat yaşam eyleminizden beslendiği kadar onu beslediğini de fark edebiliyoruz, sizi izleyenler ve okuyanlar olarak. Bu durumda siz bizzat bu kökü, daha doğru ifade ile kökün suya değdiği yeri yakıyor görünüyorsunuz hayatınızın bir kesitinde…
Elbette karar sizin ve haklı gerekçeleriniz vardır ama hem biz okurlar için hadi bizi geçtim bizzat sizin için bu kadar ağır bir kararın sizi olumlu etkileyebileceğine emin misiniz?

endiseliperi dedi ki...

sevgili vuslat, buradaki son arkadaşımsınız. son zamanlarımda tanıdığınız ben, yıllardır burdayım. sizin için taze olan ben, eh yani her şeyi söylemiş durumda olan biri aslına bakarsanız da başka ifade yolları denemeye kalkışıp duruyordu işte. burada yazma niyetim, ölünceye kadar bir karakteri tüm dönüşümleri ile vs yazıp durmaktı. bu kadar şeffaflığın "müstehcen" olduğunu düşünen arkadaşların hakkı vardı, ama ben yeterince şeffaf bile değildim niyetime bakacak olursak. bir karakteri olup bitmeden, daha pişerken sunmayı isterdim. ama toplum denilen şey, size yeterinec "müstehcen" olmamayı dayatan üçkağıtça bir fiyakalı form ile karşısına çıkmanızı bekler. "makul" ve herkesin kendinden bir parça bulduğu bir form ile yetinmek sorununu tartıştığımdan değil bu kararım.

açıkça söylenen genellikle bir şey ifade etmez aslına bakarsanız. açıkça dediğini ve sizin için temel bir gerçek olan şey başkasına anlamlı bir neden olarak bile görünmeyebilir. yazıda da dediğim gibi ben kendine düşkün biriyim. ancak kendimle kurduğum ilişkinin bir bağı olarak bu "peri" karakteri çok fazla yer kaplamaya başladı. ondan çok farklı değilim. ama değil miyim gerçekten? insan kelimelrle düşünmez, vuslat aslına bakarsanız. ben, kelimelerle düşünmeye başladım. daha yaşarken peri'nin dili onu ifadelendirmeye kalktı. çok doğru şeyler söyleyebilir ve beni layıkıyla tarif ediyor olabilir. ama ya değilse? ya ben gerçekle yüzleşmeye korktuğumdan, hayatımın katı gerçekliği ile burun buruna gelmekten kaçtığımdan oyalanıp duruyorsam?yazık olmaz mı, tıpatıp ikizim bile olsa bu peri'nin gerçeğin yerine simülatif bir gerçekliği yaşayıp durmasına bu denli izin vermek?

peri çok şefkatli, işleri hep olurundan alan ve bolcana keyif bağışlayan bir arkadaş. ama ben canım feci şekilde acıyacağını da öngörerek düşmek ve orada kelimesiz bir acıyla bağırmak istiyorum. damarımdaki kan kesilince aksın istiyorum. öyle sanıyorum ki ben gerçeği hep buraya havale ettim bir tür korku nedeniye, anlıyor musunuz? çok nefis, harika olabilir burası. çok, çok seviyorum burayı. içtenliğine, dürüstlüğüne en çok ikna olunabilecek de bir yer şöyle bakınca. ama bir şey var, vuslat; bu aralar kendimle çok kavga ediyorum. insafsız davranıyorum. ne halim varsa göreyim istiyorum. daha samimi, daha gerçek olayım istiyorum da sanki burası işi biraz bulandırıyor.

derdim sadece bunlar da değil. hayatıma sis perdesinin arkasından baktığım bir hayal gibi. toparlamak istiyorum. çok disiplinli biriyim ben aslına bakarsanız ve acımasız, katı bir gerçeklik duygum vardır bunca yumuşak olmama rağmen. sizin anlayacağınız; kendime itirazlarımın arttığı bir dönemdeyim. bu itirazları görmezden gelmeyeceğim. şarkılardan fal tutmayacağım, gerçekler sıkıcıdır, katlanmak lazım.

bira içiyorum, kafam dumanlı. cohen dinliyorum. bugün NH'deydim yine,işlerimin arasında. bülent somay'ın şarkı okuma kitabı ile orhan pamuk'un, saf ve düşünceli romancı kitaplarını almıştım. onları karıştırdım. inanılmaz güzeldi. rüzgar denilen hadise ağaçsız hiçbir şey, orda anlıyorum bunu. garson çayımı masaya bırakırken, fındık ağacı'nın altına oturmamı önerdi, hep gölge olurmuş. bu önerisine gözlerimi yaşartacak kadar ihtiyacım olduğunu ona söylemedim. çok yalnızız, be vuslat. şerefe!

Vuslat AKTEPE dedi ki...

Peri'nin dışında aradığın ortasında kocaman bir güneş olan gerçekliğine selam yollayalım öyleyse...
yalnızlığımıza her ne kadar bunun da bir tercih olduğunu bilsek de...
şerefe...

endiseliperi dedi ki...

tercih mi?
o kadar bol keseden ve kolayca konuşmuyorum artık. yalnızız, bunun başka yolu yok. böyle olduğumuz için, başka türlü olamayacağımız için yalnızız. ama buna tutunmak niye? çözüm, tabi olduğun şartları züppece, şık ifadelerle ifade edip savunmakta değil. hakkaten dürüst olmak lazım. insanın canı ciddi şekilde yanıyor çünkü.

Vuslat AKTEPE dedi ki...

Böyle olmak bir tercihin ürünü değil mi? Yalnızlaştıran sebepler çok başka olabileceğimiz halde olmamayı tercih etmemiz değil mi? Bu bedeli ödemek pahasına üstelik...
Yo bu var oluşa karşı mücadele etmekten kaçmak değil. Aksine mücadeleyi yaşamının merkezine oturtmaktır kanımca. Aksi durumda yalnızlık bir zorunluluk olmazdı. Kalabalıklaşmak eylemi, içerlenmek kaygısı bunlar var olduğumuz gerçekliği inkar etmekle aynı şey. Oysa var olduğumuz şey için koca bir yaşam eylemine kafa tutmadık mı? Yalnızlığı her ne kadar acı verse de dişimizle tırnağımızla kazanmadık mı? Ben öyle düşünüyorum en azından. Evet acıtır, acıtıyor da... Sürekli bir kanama hali. Anılar seçkisine usulca gömülme, belirsizlik. Öte yandan inanç, kendini ve yaşamı gerçekleme kaygısı. İnsan olan bir tarafımıza sakı sıkıya sarılma... İşte kanasak da sarıldığımız o yalnız bırakılan yanımız bir tercih değil mi yani?

justine dedi ki...

Neye içiyoruz dostlar? Burada yine düğün (sünnet, evlilik?) var, delirmiş gibi müzik çalıyor millet, benim de ciddi ciddi canım sıkılıyor.
Yazıya o resmi koyduğunda düşünmüştüm veda havası olduğunu. Tabii, yazı var bir de. Sen onu düşünüp yazmadıysan bile öyle geçmişti aklımdan. Canını sıkma hiçbir şeye, değmiyor biliyorum. Eee, sen de biliyorsun.
Şimdi benim bu sözlerim de hava civa gibi gelecek ama öyle işte.
Garsonun önerisi karşısında hissettiğin şey çok tanıdık. Yine söylüyorum, belki aynı şey değil ama bugün ciğer aldığım marketteki adam, ciğeri yüzünde güzel bir gülümseme ile, benim için kuşbaşı (küçük küçük, muntazam kareler) doğrarken devamlı ama devamlı "ne kadar iyisiniz" diyordum içimden. Sesli olarak da iki üç kere teşekkür edip, "harikasınız, çok incesiniz" dedim ama, şaştım aynı zamanda da kendime. Nedir bu sıradan bir iyilik karşısında (anlayış, incelik) bize göz yaşartan, samimiyet buhranları geçirten şey? Bu kadar yalnız mıyız gerçekten?

Bu sabah nöbetten geldim, yarın sabah nöbete gideceğim. Sabahtan beri aklımda susamlı kurabiye yapmak var, onu yapayım, çay da demlerim. Geç yatsam bile belki güzelleşir akşam. Sen iyi bilirsin, kurabiye kokusu, çayın demlenirken çıkardığı ses kadar sağaltıcı bir şey yoktur.
Sıkılmak ve anlamsızlığın kuyusuna düşmek en olağan şey, seni anlıyorum.

Çok sarıldım.

endiseliperi dedi ki...

anlıyorum sizi, sevgili vuslat. öyle de olsa, dediğiniz gibi de olsa, olduğumuz şeyin, olmak zorunda kalarak ya da tercih ederek, ama neticede olduğumuz şeyin bir yan etkisi, bedeli olarak geldiğini biliyorum bu yalnızlığın. bunu reddetmek, kendini reddetmek gibi bir açıdan, anlıyorum ve boyun eğiyorum. anlıyorum da, böyle de olsa bir yerde benim ölçülerimde, benim ikna olduğum bir neşe parıldayıp duruyor. sizin "güneş" dediğiniz o neşe işte. acıklı bir hikayenin içinde bile parlıyor o, çünkü sizi kavrıyor, size yakın, sizin kendiniz gibi hissetmesini sağlıyor. derdim kahkahalarla süslü, yüzeyden kayarak geçen bir boşvermişliğin neşesi değil, anlıyor musunuz? size ait bir şey, bir rosebud. acı dolu bir yalnızlığın içinde parlasa da bu güneş neşe, size ait olduğu için, kabullendiğiniz için dirayetli davranabilirsiniz. yalnızlıktan kastımın insan kalabalığından uzak olmak olmadığını zaten biliyorusnuz. insan çok var. dağ taş insan. her neyse. paul simon'a geçelim. ben henüz 24 yaşındayken kocam hikayeler yazmıştı. benim karakterim içinm, "istediği sadece bir gülüş imkanıydı, başka da bir şey istemezdi. başka bir şey istememesindeki soğukkanlılık onu sevenlere ağır gelirdi," demişti. hala da öyle. ben neşeli biriyim. yönelimimi açıklamadaki kasvet sizi yanıltmasın. ben neşeyi arıyorum. hadi, paul simon dinleyelim.

endiseliperi dedi ki...

justine'im benim ya,
şimdi hayaletimsi bir olmuş bitmişlikle sana ve kavgalarımıza bakıyorum da hem sevecen hem gözlerimi yaşartan bir şey bu. ciğeri iyi aklıma getirdin. ben de yapayım, ne zamandır yapmıyorum. susamlı kurabiye de ne kadar harika bir fikir.

ben bira içiyorum. dolaptaki biraları sigara ile içiyorum ki, bırakacağım sigarayı. kesin. bu gece son.

seni gerçekten seviyorum, justine. herkese gösterdiğim cömert yaklaşımı sana göstermemekteki titizliğim seni çok sevmemden biraz da. çok dolaylı ve karmaşık ifade ettim bunu sana her zaman, ama buna inanmanı isterim. benimle kurduğun o bağın anlamının farkındayım. çok da seviyorum senin açtığın o kanalı. benim bu konudaki tereddütüm, o kanalı senin açmış olmandı belki de, anlıyor musun? insiyatifim yok gibi hissettim. oysa tam da en uygun yerinde ve çok hoş açmıştın o kanalı. duyduğum kuşkunun nedeni bu ve çok basit. ama gereksizdi. temel olan şey şu; algının, sezgilerinin doğru olduğunu kavrıyorum. seni seviyorum. gerisi önemli değil.

Adsız dedi ki...

pericim, bizimle kelimelerle, fotograflarla, sectigin sarkilarla kurdugun bag sen yazmasan da orda durur. senin daha iyi, daha hafif hissedecegin zamani bekler. o zaman geldiginde yazmak yine icinden gelmese de zarari yok. sen iyi ol pericim, agir gelmesin kelimeler, kendine acimasizlastirmasin. seni seviyorum.

endiseliperi dedi ki...

sağol, neocum.
beni hakkaten seviyor musun emin değilim aslına bakarsan. beni birazcık üzdüğünü itiraf etmeliyim. seni, senin kendini sunmak istediğin aynaya saygı duyarak tarif edip öylece çok sevdim. ama içimde sana kuşku duymama neden olan bir alan var, doğruya doğru. benimle kurduğun ilişkide çekingen davrandığın alanları sezdim ve buna biraz kırıldım. anlıyorsundur umarım beni. kafanda, bana ait olan imgede çok leke var. buna saygı duyuyorum da, seninle ilişkimiz öyle değildi. bana başka türlüymüş geliyordu. seni seviyorum, çok da sevimli buluyorum seni. ama kırgınım biraz sana. yalnızlığımın en çıplak, en acı olduğu zamanlarda beni yalnız bırakmanda incitici bir hal vardı. şimdi burda kurgusal tipler de olsak, hepimiz karakteriz neticede. hmmm... yani burdaki hikaye de, hikayedeki hallere tavır alışlar da çok şey ifade eder. bana, aklındaki o lekelerin açıklamasını istemen daha samimi bir tavır olurdu.

mesafeyi severim. ama mesafe içtenliğe halel getirmeyecek ölçüde olmalı.

ben bu anlamda, bana yekten düşmanca bir tavır almış bir kızın tavrını daha dürüst bulabilirim. çünkü samimiyetle beni sevmiyordur ve de bu tavrını açıkça diyordur. bunun bir bedeli varsa da ödüyordur, tartışmaya giriyordur. haklı, haksız olması önemli değil. ilişki öyle ya da böyle bir anlaşmadır. düşmanınla kurduğun ilişki de bir anlaşmadır. ve onun tavrını sahici, samimi bulabilirsin ve saygı duyabilirisin. ama dostunla kurduğun ilişkide de dostunun en azından zor zamanlarında sessiz kalmamasını beklersin be neo. sorunu varsa da seninle ilgili açıklama yapmasını istersin. o leke ile tartışırsın yani. hallolur hallolmaz, önemli değil. ama bu çaba değil midir önemli olan?

sevgili neo, durum böyle. açıkça yazıyorum bugün. bana gücenme. seni sevdiğimi biliyorsun. ama insan yenik düştüğünü hissettiği anlarda beklediği sesi duymazsa, gizli saklı gelirse ya da o ses, üzülüyor. anlıyor musun? ilişki karşılıklı kurulan bir hadisedir ve tartarsın karşındakinin halini, mutedil bir tavırla karşılaşmak incitir insanı bazen. her neyse.

derdim vedalaşırken bir sıkıntı vermek değil. sadece şekere bulayıp kızartamıyorsun her zaman hamuru.

içten sevgilerimle. sarılıyorum en kocamanından.

justine dedi ki...

Kurabiye fırında, bakalım neye benzeyecek? Şunu da dinlesene, ben çok çok severim.

http://www.youtube.com/watch?v=MG-0BWLybIQ

Adsız dedi ki...

mesafe senin de istedigin bi sey gibi algilamistim, ozur dilerim seni kiracak seylere yol acmis bu algim. en zor zamanlar dedigin zaman dilimini fark etmemisim, o da benim hatam. seni sevdigimden emin olmani saglayacak ne yapabilirim, ne diyebilirim? kalpten soruyorum inan.

endiseliperi dedi ki...

e, o çalıyordu zaten:) onu dinleyip duruyoruz burda. canım benim. ben de çoks everim. hmm kurabiye mi yapsam ben de şimdi üşenmeyip, çay da demlerim. ne hoş olurdu. bakiim halime.

iyiyim de justine, nasıld esem, kalbim öyle harman yerine dönmüş gibi. anlarsın sen. çok karışık. hiç rol yapamıyor bugün. hiç hazır repliği yok.

endiseliperi dedi ki...

canım neocum,
iyiniyetinden şüphem yok. bu nedenle de sana olan sevgimde hiç değişiklik olmadı. hassasiyetler uyuşmayabiliyor demek ki bazen. o da bir soruna neden olabiliyor içten içe. sana diyinceye kadar ben de içimdekini pek tarif edemiyordum. ama dedim ve daha iyiyiz şimdi. ben dürüst olmaktan yanayım, bu da gereksiz karışıklığa neden olabilir. o karışıklığı da izin vermek ve halin kendisinden fazla bir üzüntüye neden olmak istemiyorum şimdi. sadece içimdekini dedim, sen de anladıysan sorun yok.şimdi iyiyim. kalbim kırık değil sana karşı. bu, bu kadar bir şey.

sarılıyorum sana. sevgiler çok.

endiseliperi dedi ki...

offf... ne kasvet, kıyamet bir geceymiş. sarhoşluk da girince işin içine, dün gece böyle şeyler konuşulmuş. oysa gerçekten iyiyim.

şimdi sabah kalkıp tekrar buraya dönmem de komik oldu:)steve martin'in bir filmi vardı. zenci bir kalabalık aileye evlatlık verilmiş bebekken sapsarışın martin. biraz budala ve 18 yaşında filan, kendisine açıklanınca anlıyor bu evlatlık hadisesini. büyük şok oluyor bu:)artık hayatını kurmaya karar verdiği için evden ayrılmaya karar veriyor. çıkının hazırlıyor. vedalaşıyor ev ahalisi ile. beceriksizliği nedeniyle, gece gelip çatmasına rağmen hala evin bir alt sokağında duruyor:) benim halim de ona benzedi:)

hayallegercekarasinda dedi ki...

Yani, yine burada olacağın anlamına mı geliyor bu Peri? Lütfen öyle olsun.

endiseliperi dedi ki...

yok, tatlım ya. ama zaten benim ne halde olduğumu tahmin etmek zor olmaz artık sizin için. hamur mayalıyorum, pide hamuru. akşama etli ekmek var!:) açık radyo'da naim dilmener, eski, türkçe sözlü hafif müzik şarkıları çalıyor. gökyüzü masmavi ve benim
sevdiğim bembeyaz bulutlar var. teras kapısından esinti geliyor. tina, mutfak sedirinde uyuyor. arçild esanede. akşama futbol maçı var yine. biraz geç gelecek demektir bu. beni aradığında, lütfen bir şey yememesini, akşama menüde pide olduğunu söylemeliyim. arçil diyet yapmasına rağmen, lezzet uğruna pide piştiğinde kenarına tereyağ sürmeyi planlıyorum;) sabah bülent somay okudum. onun, şarkı okuma kitabındaki şarkıları dinledim. birkaç yere cv gönderdim. her şey aynı, hiç değişiklik yok kısaca. bazen buna çok şükran duyuyorum.

ben ara sıra burdan yazarım hallerimi. hele bir değişiklik olduğunda mutlaka öğrenirsiniz.

sevgiler.

Adsız dedi ki...

Sevgili , değerli, sayın Peri;

Önce bir not; Siz sayın hitabını mesafeli bulsanız ve az sayıda yorumlarımdan birinin ardından bunu belirtmiş olsanız da bu seslenişlerin hepsini hak ediyorsunuz...

Bir karar vermişsiniz, hayırlı olsun.

Ömürümüz isteyerek ya da istemeyerek çeşitli kararlar vermekle geçiyor zaten. Bir doğarken sormuyorlar hiçbirimize bu kavanoz dipli dünyaya/cangıla gelmek istiyor musunuz diye. Bir de game over/oyun bitti derken sormuyor canlılara kalıp kalmak istemediklerini , Azrail...

Bunun tek istisnası var, çok az kişi için, o da "ben gidiyorum" diyebilmek...Ben gidiyorumu hayatı için diyenler yani dünyadan gidiş tarihini taammüden belirleyenlerin haleti ruhiyesi, zaten insanlığın var olduğu günden beri kafasını fazlasıyla yormuş durumda. Bir de bu konu bütün dinlerce açıkca yasaklanmış günahların en büyüğü olarak görülmüş...

Aslında her karar aynı zamanda bir tercih. Ekonominin ve hayatın en temel kurallarından biri de şu; Verdiğiniz her karar ve tercih bir başka karar ve tercihi oyunun dışına çıkarır, çıkarıyor...A şehrinde yaşamaya karar verdiğiniz andan itibaren B, C, D şehirlerinde yaşama tercihinizi ötelemiş olursunuz...

Bu durumla ilgili Marks da farklı şeyler söyler diyalektiğin ve iktisadın penceresinden; "Alınan her karar ve karşılanan her ihtiyaç KAÇINILMAZ OLARAK yeni kararlar ve yeni ihtiyaçlar demektir" diyerek...

Gelişmelerin mana ve ehemmiyetine paralel olarak biraz uzun bir yorum olacak ama kusuruma bakmayın. Devam edersek; Yaklaşık bir yıl önce herhalde blogunuzu görmüştüm Justine'nin sayfasından. Abartmadan söyleyeyim bir koca gün geceli gündüzlü tüm yazdıklarınızı okudum bir çırpıda...

Karşımda bütün açmazlarıyla, yalınlığıyla, fedakarlığıyla, iyimserliğiyle,aklıyla, umuduyla, zaaflarıyla ....hakiki bir insan buldum...O coşkuyla, yakınlıkla hemen uzun bir mail yazdım size Ankara'dan, aynı yaşlarda olduğumuza, yazdıklarınızın derinliğine dair içinde samimi ifadeler de de bulunan...

Aradan neredeyse bir ay geçtiğinde artık ben yazdıklarımı unutmuşken cevabınız geldi teker teker kimseyle yazışma yolunu seçmediğinizi belirten, teşekkür eden ve geç kaldığı için anlayış bekleyen üslupla...

Benim asıl amacım da zaten karşılıklı yazışmaktan ziyade size ve yazdıklarınıza içten bir selam yollamak olduğu için elbette blogunuzu keyifle takip etmeye devam ettim...

Arada sırada çok az sayıda yorumlar yolladım. Bir tanesine "karşımda mükemmeliyetçilik , huysuzluk misali benzer özelliklere sahip kişilikleren biri var sanıyorum" şeklinde cevap verdiğinizde saygıyla şapkamı çıkardım insanları yazı aracalığıyla bile doğru değil dopdoğru tahlil etme yeteneğinize.... Başka birine "peki " diyerek kestiri attığınızda hiç gönül koymadım...

Artık anlamışsınızdır bu yorumun da Umar Törem"e ait olduğunu...(Umur değil Umar !!!!)

Değerli Peri, insanız ve insana dair bütün kusurlar, açmazlar, hüzünler, sevinçler ve zaaflarla kuşatılmış olsak da bizler galiba ömrümüzün sonuna kadar boyalı kuş olmaktan kaçamayacağız.

İşin garip ve güzel tarafı da, bundan ne kadar hayıflansak da başkası olmak elimizden gelmeyecek ne mutlu ki ...

Olsun Peri olsun, seni yazılarınla tanımış olmak bile benim ve bir çok insan için mutluluk kaynağı oldu. Kendini sorgulayan hatta acıtan insanların kaderi bu. Huzursuzluğun huzuru içinde geçip gidecek ömrümüz...

Sen büyük lafları sevmiyorsun ama bunlar büyük laflar değil. Gerçek...

Sana bu koşullar altında bu harfler dışında soluk olamayacağımı biliyorum ama yalnız olmadığını da hatırlatmak isterim...

Yıllar önce Siyasal Bilgiler Fakültesi öğrencisiyken yazdığım şiirin bir yerinde şunu demiştim; " Biz kaç kişiyiz deme / hepi topu az kişiyiz / bil ki bize açar sıklamenler bilcümle kahırlarla/ sev yaşamı kendinle de / sakın usanma"

Ankara dan sevgiler , selamlar, saygılar Peri...

Yolun açık olsun...

Umar Törem (Elbette mahlastı..)

endiseliperi dedi ki...

sevgili umar (bu sefer doğru yazıyorum;) mahlas olduğunu anlamıştım. niçin umur, diyip durdum size anlamadım. freud hataya inanmaz; her şeyin bir nedeni vardır;)

bu uzun ve beni çok, çok mutlu eden mektup için teşekkürler. yeni başladığım işyerlerinde hep ilk gün pasta kesilirdi, bu katılımı kutlamak için. ben hep vedalaşırken pastalı filan parti yaptım. geçmişi mutlulukla yadetmeye vesile olsun diye biraz da. buraya çok zaman ve emek verdim ama bu öncelikle benim ihtiyacımdı. bu nedenle teşekkürle dolu içim buraya gelen arkadaşlara.

hmmm... murat mıydı adınız acaba? sevgili murat, bu sabah okuduğum kitapta marx'ın bir sözünü açıyordu bülent somay. marx günü olsun bugün. marx ve engels alman ideolojisinde der ki (öhöm... allahım bana böyle cümleler kurma fırsatı verdiğin için şükürler olsun sana;P); "insanlar hayvanlardan bilinçle, dinle ya da neyle isterseniz onla ayrılır. onlar kendilerini hayvanlardan kendi varkalma koşullarını üretmeye başladıklarında ayrılırlar..." demem o ki, insan, evet, tercih yapar ve tercihleri ölçüsünde koşullarını belirler ve böylece başka bir oluşun yolunu kapamış olur. ancak neyi tercih ettiğin de işte nasıl yaşamak istediğinle alakalı, eğer az buçuk tercih yapacak ya da tercih yapmış gibi bir sanıya kapılacak olursan. marx'ı dinleyince ben aydınlandım bir anda ve evet, insan üretim yaparak kendini hayvandan ayırır, dedim:) işte, marx bir insanın daha yolunu aydınlatmış, ona hangi tercihin doğru tercih olduğunu göstermiş oldu1 bu tarihi bir an! hem zaten zincirlerimizden başka kaybedecek neyim var! tek yol kişisel ya da toplumsal devrimse, bu devrimin kanlı hikayesinin başrolünü niçin bu siteye verdin, sevgili, kıymetli, çok sayın peri hanım?! diye sordum kendime;) aaa, siz sevmiyordunuz bu işaretleri. ama harfler de yetmiyor ki tek başlarına, sevgili murat.

acaba siz siyasal'dayken şah kahvesinde, mülkiyeliler birliği'nde filan karşılaştık mı? aynı yaşlardaysak bir ihtimal karşılaşmışızdır. bir kaç tane arkadaşım vardı oradan. levent mesela. yazık, öldü levent çok genç yaşta. çok severdim onu.

hmmm... çok dağıldım. justine'in arkadaşlarına bol hürmetim var:) çok tatlı bir kız justine. ona hakettiği şekilde davranmadığım için nedamet getiriyor değilim. gerçekten, her zaman çok iyi bir insan olduğunu biliyordum onun.

daha az yalnız hissediyorum şimdi. çok, çok teşekkür ederim. bağlantıyı kaybetmeyelim. giden biri olarak bunu demem tuhaf oldu şimdi. ben, kendimle ilgili bir düzenleme yapayım; kendime ikna olayım, başka olayların, malzemelerin sözcükleri olsun dilimde, tekrar yazarım belki yine.

sevgiler, saygılar.

endiseliperi dedi ki...

eh, şimdi tekrar okuyunca sizi deliye çevirebilecek hatalar gördüm. ama, bana ne, bana ne:P ne derseniz diyin, acımıyor ki, acımıyor ki!:)

gideyim artık şu taze barbunyayı ayıklayayım ben yahu:)

justine dedi ki...

Kafası çok karışık Umar Törem'in, sayın hitabından hoşlanmayan ve bunu yorumuna yazdığım cevapta belirten bendim. Sanırım Peri ve Justine kişiliklerini karıştırıp, Persona gibi tek bir bünyede eritmiş. Olur tabii, ezbere yaşıyoruz çoğu zaman.

Peri dün geceden beri, iyi bir kız, tatlı bir kız diye söyleyip duruyorsun, öleceğim sanırım. Bir şüphe doğdu içime birden. Hak etme etmeme, ona uygun davranıp davranmama, bunlar karışık ve zamanla şekillenen şeyler, bir şey olmuştur, ona karşılık bir davranış şekli geliştirilmiştir, bir söz söylenmiştir, cevabı verilmiştir filan falan. Burada senin de dediğin gibi nedamet havaları yaratacak cümleler kurmak, hele de başkalarına (umar beyin özellikle benim arkadaşım olduğunu düşünmüyorum, iki yorum yazmıştı sadece) cevap verirken, biraz tuhaf kaçıyor.
Neyse, yoğun hastane bugün. Hepinize kolay gelsin.

endiseliperi dedi ki...

amanın! evet, justine, haklısın! hayır, ben videodaki sesi tanıyınca arkadaşsınız sanırım diye düşündüm. persona benzetmesi komik olmuş:)
sana da çok kolay gelsin. öpüyorum çok seni.

Adsız dedi ki...

Sevgili Peri,

Sözcüklerle polemik ve ironi yapma , birbiriyle çok ilintisiz gibi görünen, kişi, olay ve kavramların ilmeklerini şıp diye çözme konusunda ne kadar maharetli olduğumu belirtmeme gerek yok sanırım...

Ancak bu kez detaya girip bunu yapmayacağım...

Fakat, Justine"in size biraz sert bir üslupla seslenirken, beni de "biraz kafası karışık falan" cümleleriyle olaya dahil edip istiskal etmesini,üslubundaki belirsizliği, yalnızca bir okuru olarak, çok yadırgadım ve hiç yakıştıramadım...

Evet, kendisinin de belirttiği gibi arkadaş değiliz, ben yalnızca bir çok isimle birlikte onun da iyi bir okuruydum...Bugüne dek...

Persona deyince "personae non gratae'yi de bilmek gerekir ayrıca...

Her neyse Sevgili Endişeliperi, amacımız bu saatten sonra böyle bir platformda anlamsızca lafı uzatmak ve sizi üzmek olmamalı...

Ankara"ya yolunuz düşerse ikram edecek kahvem ve sigaram her zaman var...Bunun dışında da içinizdeki aykırı ve güzel şeytanı , günlük hayatın telaşına taşlatmayın bizler ve milyonlar gibi...

Üretmek, ille de bir işe girip zihni ve bedeni kiraya vermek değildir..Siz , anlayanlara dört yıldır üretimin hasını yapmışsınız zaten...Bunun için de SAĞOLUN VAROLUN....

Balıkçının dediği gibi ; MERHABA...

Umar Törem....

endiseliperi dedi ki...

ben bu arada bir kase yoğurt yedim ve sonrasını hatırlamıyorum;) uyuyakalmışım. kendime gelemiyorum, biraz daha uyuyamıyorum. justine üzme niyetiyle kötü bir söz söylemez. kimseye söylediğini okumadım bugüne dek. bakıyorum da mesela ben hak etmişim dediği sözleri.

ankara ya gelmek ne güzel olurdu. ali'nin ankara'da bir teras dairesi var kiraya vermek istediği. bana tanıdık var mı diye sormuştu. ihtiyacınız varsa, sanırım ali henüz kiracı bulamamıştır. ankara diyince aklıma şimdi bu geldi. duyuruyorum.

sevgiler.

yagmur dedi ki...

Seni anliyorum ama kalbimin acimasina da mani olamiyorum.

Seni seviyorum Peri.

endiseliperi dedi ki...

canım. ben de seni seviyorum.

hayallegercekarasinda dedi ki...

Evet, Peri,
En azından böyle arada gelip fotoğrafı değiştir.

endiseliperi dedi ki...

:P
tamam.

histerik dedi ki...

peri sen yazmazsan ben umudu nerden yakalayacağım?
ve ben umudu çok sık kaybederken.peri usulca dokun arada.....
sevgiler

endiseliperi dedi ki...

sevgili histerik,
ben biraz düzenleyeyim kendimi, görüşürüz yine. sen de umudunu hiç kaybetme bu arada. güzle şeyler düşünmeye, oluşturmaya çalış, olur mu?

sevgiler çok.

Vuslat AKTEPE dedi ki...

Bir resim vardı hani; bir çay bahçesinde belki, ya da bir parkta ve hatta evet kesinlikle bir parkta, dingince baş geri atılmış, eller, pek görünmüyordu ya sanki kavuşmuş başın gerisinde... Zafer kazanmış bir eda ile dinlenilmekte... Yakın çekim çok güzel bir pozdu...
Resim değişince hatırlatayım dedim...
:)
İyi geceler...
Sevgiyle

endiseliperi dedi ki...

bundan sonraki istek fotoğrafımız o olsun vuslat;)

sevgiler.

redrabbit dedi ki...

bi dakka ya.Peri ne oluyor burda.Benim internetim yeni bağlanabildi internete.Herşeye,herşeye uzak kalmışım.Kim gidiyor,nereye gidiyor,gitmek ne,kalmak ne? Conrad'ın Talih'ini okuduğumu duyurmak istemiştim ben de sana.Camdan bağırdım ama sesimi duydun mu,sanmam.Hep bu çay yanına yaptığınız kurabiyelerden oluyor bunlar,biliyorum ben.Kurabiye çok kısa süre mutlu eder maalesef,dünyanın en güzel en özel kurabiyesi bile olsa.Kalıcı mutluluk için Keçiboynuzu kemirin ve lütfen gülmeyin.Gerçek bu.Ya bazen etrafında kasım kasım dolanıp durduğumuz şeyler o kadar da matah bişey değildir.Basittir girişi,çıkışı,gidişi,gelişi...Küçük bir şimşek çakar ve o etkileyici ışık ve renk hüzmesini görürsün,için korkudan titrese bile.Heryerde şimşekler çakıyor,görmüyor musun?Ne olur iyi ol.

ali akay dedi ki...

hoşçakal arkadaş, sensiz yaşamayı da öğreniriz, şatov'la hikmet burda, onlarında selamı var seni seviyoruz...

gülçin dedi ki...

Sevgili Peri,
birgün sana Kadıköy'de veya başka bir yerde rastlama ihtimalini kaybetmediğim gibi, arada gene yazacağına dair bir umut da besliyorum içimde. senin sesini çok seviyorum, ne anlatırsan anlat.
kendine iyi davran, sevgiler.

endiseliperi dedi ki...

oo şahane, talih okumak için bence muhteşem bir mevsim. benim burda talih yazısını bulursan, orda shakesperae'in othello'su ile benzerlikleri hakkında yazmıştım. belki öyle de düşünmek isterisin kitap hakkında.

ben iyiyim, redrabbit. gerçi şu an feci şekilde hastayım, yataktayım. üşütmüşüm, öksürük, burun akıntısı ve ateş. sigarayı bıraktım. bırakır bırakmaz da hastalık başladı:) hiç böyle hasta olmamıştım. keçiboynuzu alayım ben gerçekten. ama kahvaltıda artık ne var? üzüm, şeftali ve bugün bir tane küçük muz:)

görüşürüz, ben biraz toparlayayım her şeyi gelirim belki yine.

sevgiler.

endiseliperi dedi ki...

üzmeyin beni, ali akay, ya. öyle vedalaşma şeysinden hiç hoşlanmıyorum. hem ben uğrarım sitenize. hayatıma ve kendime ilişkin başka bir dil kurarsam gelirim de, yoksa ne bileyim, sıkıldım ben kendimden yahu ali akay. siz sıkılmadınız mı allahaşkına?

şatov'a, hikmet'e benden de çok selam.

sevgiler hepinize.

endiseliperi dedi ki...

canım gülçin'ciğim, karşılaşmak ne demek, buluşur, görüşürüz de bir gün. bana da yazarmışım gibi geliyor. şu sıkıcı tekrarlardan, nakaratlardan kurtulayım da... belki de her şey aynı kalır ve ben iyi hissederim, yine yazarım. belki bir kitap okurum ve yazmazsam ölürüm, diye düşünür yazarım. bilmiyorum. ama şimdi böyle sessiz daha iyi geliyor bana.

öpüyorum çok seni. sevgiler.

Adsız dedi ki...

Sevgili peri,

Son iki senedir yaşadığım olumsuzluklar içerisinde kaderin bir oyunuyla seninle karşılaştım. Bana yeniden hayatla ilgili güzel şeyleri hatırlattın. Basit yalın hayat . Bol bol kurabiye yaptım bazen de kek. Sana hiç yazmadım bugüne kadar. Ama şimdi bilmeni istiyorum ki, sen hiç bilmeden benim iyileşmeme, sıkıntılarım sırasında hayatla yeniden bağ kurmama sebep olanlardan biri oldun.Sihirli peri. Teşekkürler.

endiseliperi dedi ki...

bu yorum için ben teşekkür ederim. boşuna olmadığını hissettiriyor...

sevgiler.

Adsız dedi ki...

Hatanın neresinden dönerseniz kardır.Eski sağ duyunuza dönmeniz dileğiyle.

meftun dedi ki...

periiiii... nerdesinnnn.. seni çok özledimmm.. hadi gellll.. bak çok şeker bi haberim olacak :D

endiseliperi dedi ki...

:) ben de seni özledim. gelmeyeyim, iyiyim böyle. sonra bakarız, meftuncum. ama sen haberi ver, çok merak ederim, biliyorsun.

öpüyorum. sevgiler.

meftun dedi ki...

bu hafta bebeğin cinsiyetini öğrendik :)pembeee.. çok sevindik ya.. çünkü etrafımdaki genç-yaşlı herkes "erkek" olacak demişti.. benim ki de saflık insanlar bir şekilde tahminde bulunuyorlar işte, saf saf inandım.. bu arada içten içe birazcık üzüldüm, üzülünce kendime şaşırdımm "aaa kız bebek seviyormuşum" dedim..
sonra dr %70 kız gibi deyince fazla heveslenmedim fakat bu hafta gittiğimde tekrar sorunca "kız" dedi :) "yüzde kaçtır" deyince de "%100 kız meftuncuğum" dedi.. ryancığımda (my husband) bende çok sevindik :))

periciğim.. bu yorumların ait olduğu yazıyı okudum elbet ama çok düşünme durumum olmadı.. yorumlardan da sadece bir kısmını okudum.. yani ruh halini pek bilemiyorum.. iyisin değil mi.. yazmak istemiyorsan yazma tabi ki.. sevildiğini ve senin için dualar edildiğini unutma emi.. seni seviyorum..

endiseliperi dedi ki...

aa, yaşasın! çok sevindim inan. sanki herkesin oğlu oluyor, böyle ender duyar olmuştum kız bebek haberini. ben de hamile kaldığımda doktorun kız demesini o kadar istemiştim ki. epey de üzülmüştüm erkek, diye. çok seviyorum arçil'i, memnunum şimdi elbette:)

kutluyorum ikinizi de meftuncum.

ben çok iyiyim. sakin, sessiz, huzurlu hissediyorum. buna ihtiyacım varmış. çok sağol dualar için. ben de seni seviyorum.

meftun dedi ki...

çok özür dilerimm ya :( az önce yorumlara tekrar baktım da uzun yorumları okumuşum, kısalara bakınca; yazmayı bırakmayı düşündüğünü ve yazman için istekler gördüm ve bir anda yazdığım yorumla sanki tüm olanlardan haberdarmışım gibi oldu :) (duble saf meftun) evde pc başına her geçtiğimde mutlaka bu siteyi açar son yazılara bakarım, epeydir aynı yazıyı görünce; bi sesleneyim dedim.. :D

yorumları tam okuyunca utandım biraz.. geeelll falan dedim ya :D hay allah.. sen bakma bana olur mu.. amannn ya da bak ya! gell :D
şaka bir yana, canın istediğinde birşeyler karalarsan biz buralardayız.. (blog olarak değil okuyucu olarak diye de bir not düşeyim blog işi bana uymadı yaf)

endiseliperi dedi ki...

yok yok, hiç tuhafsamadım. çünkü o yorumları ben de unuttum. ben hiç yanlış anlamam meftuncum. yazarım belki sonra. bakalım.

isim düşünüyorusnuzdur siz şimdi:) ah ne heyecanlı.

öpüyorum çok seni.

deniz dedi ki...

peri bir fikrim var neden kakül kestirmiyosun? çok yakışır.

endiseliperi dedi ki...

denedim deniz birkaç kez. sanıldığı kadar çok yakışmıyor. alnımı açık bırakacak modeller daha hoş oluyor.

sevgiler.

Yollarda dedi ki...

Endişeliperi,
'' yaz geçer, ...''

endiseliperi dedi ki...

"yaz geçer, yine gelir"

sevgiler.

Yollarda dedi ki...

'' yaz geçer, iyi gelir sözcükler ''

endiseliperi dedi ki...

:)
onu demedim... çünkü iyi gelen sözcüklerimiz yok bu ara.

yagmur dedi ki...

''Belki kar yaginca yuregine ferahlik dolar'' diye kendi kendime soyleniyorum.

sevgiler

endiseliperi dedi ki...

yağmur'cuğum benim. bence de iyi olur her şey, kar yağarken..

teşekkür ederim. sevgiler.