Pazartesi, Ekim 17

geçmiş olsun



bugün kötü bir hatıra su üstüne çıkan bir ceset gibi zihnimdeydi. tüm ayrıntılarıyla ordan oraya savruldu durdu. kara bulutların altında, erimiş kurşun renginde olan denizi, soğuk mutfakta, bıraktığım sigarayı bulantıyla içerek izledim. yıllar öncesinin berbat bir günü bugüne sızarak sanki geçmişe doğru bir kehanette bulunuyor; bazı ayrıntılara daha da odaklanarak bir şeyi doğru anlamam gerektiğinde diretiyordu. insanın düşünerek affetmeye yöneldiği şeye, kalp neden ikna olmaz? affedemiyorsa neden unutamaz? latince'de unutmakla affetmek sözcükleri aynı kökten gelir. insanın sadece unutarak huzur bulacağını savlayan faydasız, umutsuz bir bilgi. bugünü geçmişin berbat bir gününe gömdüm.

38 yorum:

Min'el Lâ dedi ki...

Merhaba,

Konuya yabancıyım.Yaşadıklarınıza, hatırladıklarınıza,ruh halinize...

Ama gelin bugünü pas geçelim. Sizi,yarının güneşine ve sayfanızda görüp bir süre izlemekten kendimi alıkoyamadığım, yüzünüzde var olmak için icat edilmiş "tebessüm" kelimesinin kendini tekrar etmesi umuduna emanet ederek geçiyorum sayfanızdan.Lütfen iyi olun.

Sevgiler
min'el

endiseliperi dedi ki...

merhaba,
tebessüm konusunda sorun yok. bazen böyle oluyor insan. yarın geçecek.

teşekkür ederim ilginiz için.
sevgiler.

justine dedi ki...

Dün gece telefonda Poliş'e şöyle dedim; hiçbir şeyi unutamıyorum canım, çok kötü bir huyum var, affediyorum, geçiştiriyorum, boş veriyorum ama biriktiriyorum da. Öyle yaralayıcı bir şey ki bu, biriktire biriktire büyük bir yükü taşıyorsun kalbinde. Ben asla unutmuyorum. Bununla övünmüyorum, durumun ne olduğunu biliyorum ve bu çok fazla can yakıyor.

C.'ye geçen günlerde Faulkner'ın ünlü lafını söylemiştim espriyle; "iyi kadınlar kolay unutmazlar, ister iyi, ister kötü şeyleri, bağışlamanın tadı ve lezzeti vicdanlarının damağından silinmesin diye.", öyle gülmüştük;)

"insanın düşünerek affetmeye yöneldiği şeye, kalp neden ikna olmaz?", böyle sormuşsun. Ne kadar doğru, düşünüp duruyorum şimdi. Öyle çok bugünü gömdüm ki, düne. Tam anlamıyla saçmalık.

endiseliperi dedi ki...

aynı şeyleri düşünüp konuşmuşuz, justine. ben de bir arkadaşıma, insan kötü hatıralarıyla ne kadar ağır bir yükü taşıyıp duruyor, demiştim.

ben sanırım affedebilmek için hatırayı dejenere ediyor, bozuyorum. bunun kendime haksızlık demek olduğunu düşündüm bugün. birini anlamak çabası, hele de onunla çatışmandan doğan bir hatıraya dairse çok sıkıntılı, yorucu, acı verici bir tecrübe oluyor.

bugün bir kaza ile düştüm bir hatıraya, yoksa keskin bir şuur geliştirmiş durumdaydım. unutmuyorum ama hatırlamayı reddediyordum.

geçelim. yarın güzel olacak.

öpüyorums eni. sevgiler çok.

pelinpembesi dedi ki...

pericim, canın sıkkın bugün ve unutmasanda belki bir şans hakkını kullanarak sağladığın affetme fırsat buldu çıktı karşına. ama her affetme unutmak değildir bence. dolu sebepten affedersin, affı gerektiren hata yapılmışır , ortadadır , unutulması da gerekmez belki. affetmeyle sağlanan ikinci şansa mı baksak acaba..

endiseliperi dedi ki...

buketcim,
yıllaaar öncesinin olayı, geldi, musallat oldu bugün. zaten arkadaş da öldü gitti. affedip affetmemek benimle ilgili bir hadise kısaca. sanki bir taşı kucaklayıp atlamışsın gibi denize, nefes aldırmıyor düşünürken. boşverelim bugünü.
yarın için de sinir bir kararsızlık içindeyim. sonunda vaziyet böyle.

sağol öneri için. ben insanlara 48 şans filan veririm, katı değilim hiç. bu belki bir sınır sorunu yaratıyordur.

sevgiler, öpücükler.

Adsız dedi ki...

Çok güzel bir cümle: takıldım kaldım..."İnsanın düşünerek unutmaya yöneldiği şeye kalp neden ikna olmaz." İçimden hep geçeni doğrulamış ; duygularımızla aldığımız kararlara mantıklı gerekçeler bulunca mantık oluyor gibi gelir bana hep. Sanırım böyle.

Sevgiler...

endiseliperi dedi ki...

aze, hoşgeldin! ne güzel seni burda görmek. demek seni çeken kasvet kıyamet:)

ben bi de aze, genellikle önce davranıp sonra düşünen biri olarak, davranışımı en makul, en pratik nedenlerle gerekçelendiriyorumdur belki.

çok sıkıldım bugün kendimden. hala bir el kalbimi sıkıp duruyor. neyse günün bitmesine az kaldı. yarından çok umutluyum.

sevgiler.

Adsız dedi ki...

:-) Böyle kasvetli gününde bile böyle karşılıyorsan sen kapındakileri kimbilir gün ışıldarken neler olur elinde gönlünde...Ne hoş ! Teşekkür ederim...Güldünya sen bana dün, önce gülüşün çekmiş demek :-) Sonra ,dedim kendi kendime; bu bloğu neden incelemedim, niye böyle salaklaştım ben dedim, valla...Ne ayıp yaptığım şey dedim...
Sonra okudum, izlemeye aldım, inceledim. Beş dk. taş ev resmine baktım.İkinci o çekti beni. Taş ev, o sızan sarı ışık. Bayıldım...

endiseliperi dedi ki...

:)vuslat umarım kırılmamıştır bana.
burda gülme konusund asıkıntı yok pek. arkadaşlarla da dertli konuların sonunda bile gülüşle, iyi dileklerle vedalaşıyoruz.

aze, burda 5 yıllık günlük var. nasıl yorulmadan incelersin bilemiyorum. sana hızlıca bir özet geçeyim desem, ikimiz de bunalırız. önümüze bakalım, derim;)

sevgiler çok.

Adsız dedi ki...

Bence de kırılmamıştır. Okuyorum yavaş yavaş, takılırsam soracağım. Aylardan rastgele seçiyorum, müzikleri dinliyorum, resimlere bakıyorum...Güzel güzel...Evet oldukça eskiymiş, ben yeni sayılırım bu dünya da, tanıdıkça, okudukça zaten insanlara şaşıyorum, hala şaşıyorum :-).

Görüşeceğiz, sık sık, Sevgiler...

endiseliperi dedi ki...

:)tamam. görüşürüz. sevgiler.

guguk kuşu dedi ki...

affetme-unutma prossesinde ilk sırada affetme vardır. önce affeder sonra unutursun, affetmeden unutmak olmaz....affetmek kafayla, zihinle, düşünceyle olmaz, herişin bir mercii vardır ya, affetme makamı yürektir. yürek affeder, öbür masaya geçer iş, öbür masa düşünce, zihindir o da siler borcu defterden.
O zaman kalp niye affetmez? öz2de kırılma, kızma gibi şeyler yoktur dolayısıyla afettmeye gerek olmaz, öze sonradan eklenen şeyler bunu gerekli kılar, biz arındıkça, gereksiz fazlalıklarımız döküldükçe, affetmediğimizde kendimizi gördükçe arınırız....kolay gele sevgili endişeli peri.

guguk kuşu dedi ki...

http://www.youtube.com/watch?v=mld3NLHNebw

Dört Yapraklı Yonca dedi ki...

senin için tatsız bi konu ama çok güzel ifade etmişsin...

endiseliperi dedi ki...

teşekkür ederim, guguk kuşu. affetme-unutma prossesini mercileri ile birlikte çok güzle açıklamışsın:)her organ işini layıkıyla yapsa bu metabolizma ne kadar ilerleyecek oysa:)

çok tatlısın. zevkle okudum.

öpüyorum çok. sevgiler.

Enis Diker dedi ki...

Garip ama, galiba insan kalp kırıklığına da tutunur ya da alışır da bütün kederlerin görünür bir mânâsı olarak başka bir anlam kazanır. Ne olduğunu bilemiyoruz, ama geçmiş olsun:) Selamlar, sevgiler

endiseliperi dedi ki...

aa bir de film var. dur izleyeyim.
...
hmm, tam d abugüne uygun soğuk, kış şarkısı. teşekkür ederim çok.

endiseliperi dedi ki...

çok teşekkür ederim, yoncacım. keşke neşeli, güzel şeyler olsa da hep eğlensek burda. biraz kolayından almaya çalışıyorum hayatı da bazen gücüm yetmiyor buna.

sevgiler çok.

endiseliperi dedi ki...

tutunmaz mı! ama ben unutmak istiyorum, enis.. unutmak ve barışmak istiyorum geçmişle. hiç de aklıma gelmiyordu ya, dün zayıf düştüm, yuvarlandım ve buna engel olacak hiçbir şey de yoktu.

teşekkür ederim. selamlar, sevgiler size de.

Enis Diker dedi ki...

Sevgili peri, Belki de hesaplaşmanın zamanı gelmiştir de dolanmıştır ayaklara; unutulmaya direnen her neyse belli ki güzelliklere dair bir şeylerde barındırmış içinde, o güzellikleriyle an, belki böylesi daha kolaydır. selamlar,sevgiler

endiseliperi dedi ki...

şimdi insan geçmişte pek sorun deneyimlememiş ve olaylar karşısında nasıl davranması gerektiğini, kendini ne biçimde koruması gerektiğini henüz öğrenmemişgenç kendisini hatırlayınca çok canı sıkılıyor. insan birlikte güzel anlar yaşadığı en sevdiğine çok da güven duyuyor ve bu istismarı kabullenmek istemiyor. insan sonhız geçmişe gidip, burda bir yanlış var, bunu yapmaya hakkın yok, filan demek istiyor genç kendinin o zaman diyemediği şekilde.

ben çok olumlu bir insanım. yaşadığım güzelliklere de aşırı anlam veren biri filan. bu da görmezden gelmene neden oluyor. ancak senin bir şuurla görmezden geldiğini zihnin aslında unutmuyor. ve haklısınız zayıf düştüğünüz bir anda da ayağınıza dolanıyor.

yaptıklarına dayanamayıp hızlı bir yokoluşa intihar eder gibi sürüklenmiş birine hesap filan da soramazsınız. zaten fiilen de imkansız bu. asıl mesele, evet hep dediğinize geliyorum, onu hala ve hep sevgi ve saygıyla yadetmem. işte hatırlamanın karmaşasını ve şiddetini de bu doğruyor.

sevgiler.

Enis Diker dedi ki...

Geçmiş geçmişte kaldı; bizi ne kadar rahatlatacaksa da boğazımıza kadar gelip söyleyemedimiz sözlerin yükünü bir kenara usulca bırakmak lazım. Geçmişe müdahale edecek gücümüz yok malesef. Bir tek bu ana müdahale edebiliyoruz. Ama bizde de doğruluk, güzellik adına ne varsa da o taşlaşmış geçmişten geliyor. Söyleyemediğiniz, edemediğiniz itirazın sizi üzdüğü kadar incelttiği, duyarlı hale getirdiğine de inanıyoruz. Tecrübesiz genç halinize kızmayın o bunları daha evvel yaşamadı, nerden bilebilirdiki. Susup, itiraz etmediyse iyiliğe inancındandır, kötülüğü beklemeyişindir. Afedilemiyen? O da kendi kaderine yol almış, bırakın o hesaplaşmasını kendi yapsın, onun yükünü de siz yüklenmeyin. Selamlar, sevgiler peri.

endiseliperi dedi ki...

haklısınız, enis. teşekkürler. sevgiler.

Adsız dedi ki...

benim cok aklima dusen bir cumle, dogruluguna da cok inaniyorum..."affetmek ancak kaderi yenen insanlar icin mumkundur"!

dgül dedi ki...

Perimmm...
"İnsan son hız geçmişe gidip, burda bir yanlış var, bunu yapmaya hakkın yok, filan demek istiyor genç kendinin o zaman diyemediği şekilde" demişsin ya; aslında o gün sözcüklerle diyememiş olduğunu; eninde sonunda O görmüş, anlamış ve kabullenmiş ki; bu da şu cümlenden anladığım: "yaptıklarına dayanamayıp hızlı bir yok oluşa, intihar eder gibi sürüklenmiş biri" diye bahsetttiğinden...
Velhasılı; olan olmuş, biten bitmiş; giden gitmiş işte... Kabuk bağlamış yaraları, kurcalamamak lâzım fikrimce... Zira; ne yapsan da o doku eskisi gibi taptaze olmayacak asla... Üzme ve yorma kendini lütfen; olmaz mı? Sevgilerimi yolladım; başucuna... :)

Vuslat AKTEPE dedi ki...

Affetmek mi? kimi, neyi? Affetmek sanal bir yetki değil midir? Bir çeşit kurban, cellat olma fırsatı yanılsamasına dokunduğu an yaşadığını sandığı bir illüzyon... Neyi affetmek? Kendimizi mi? Kurban olduğumuz için kendimizi mi? Cellat olma şansı geçtiği ve görevi affedip, affetmeme çelişkisine düşecek an kadar bile olsa kabul ettiğimiz gerçeğini mi? İnsan başkasını affedebilir mi? kendi af dilenecek konuma düşmeden?
Bilmem.
İyi ol. Hepsi bu. Herkesin söylediği gibi; güneş nasılsa açar. Ve siyahın, beyazın birbirini yenemediği, katışıksız berabere kaldığı, kararsız, anlamsız gri, yerini terk eder kimbilir başka hangi renge
Sevgiyle

endiseliperi dedi ki...

sevgili adsız, borges'in bir öyküsünü aklıma düşürdünüz siz de şimdi benim. kaderinden ve azrail'den kaçan bir adam hakkında. ve elbette kaçamaz ve azrail'le burun buruna gelirler. ben kaderiyle oyun oynayan biriyim, ama öyle sanıyorum ki, kaderim benimle oyun oynuyor:p

sevgiler.

endiseliperi dedi ki...

dgül'cüğüm, ne güzel seninle karşılaşmak. yok yok merak etme. çok iyiyim şimdi. o hem bir kaç günlük bi şeydi. sadece o gün çok derin bir sızı vardı içimde de ondan dertlenmiştim. şimdi iyiyim, tamam mı?

öpüyorum çok seni. sevgiler.

endiseliperi dedi ki...

vuslat,
konuya bambaşka bir şekilde yaklaşıp, çok hoş yazmışsın. bayıldım, bayıldım.

teşekkürler. iuyiyim bugün. güneş de açtı hem;) ben yine çıkamadım ama. çok tembelim.

siz hastaymışsınız. umarım ciddi bir şey değildir. çok geçmiş olsun.
aa, hem kutlarım! A grubu ne demek bilmiyorum ama sanırım iyi bir şey. önemli olan sizi sevindirecek bir şey olması. ben buna seviniyorum.

sevgiler.

Adsız dedi ki...

Sevgili Vuslat,
Evet, hersey kendini affetmekle baslar, her sey icin...kurban oldugumuz icin, ya da soyleyemedikelrimiz icin, ya da soylediklerimiz icin...liste herkese gore degisir ama tek degismeyen affetmenin ve unutmanin(!)
senle basladigi, sen gecmisteki fotograftaki halini, sahneyi affetmedigin ve KABULLENMEDIGIN surece ne huzur bulabilir ne de bir baskasini affedebilirsin!
SOnra hortlak gibi gecmise hapsolur yasarsin, hep biraz eksik hep biraz gecmisten kalma :)
Yagmur

endiseliperi dedi ki...

olsun yağmurcum, vuslat'ın bakış açısı çok ilginç ve hoştu bence. geçmişe saplanıp kalmamak lazım. "hep biraz eksik hep biraz gecmisten kalma." bunu çok sevdim.

öpüyorum yağmurcum. sevgiler çok.

Vuslat AKTEPE dedi ki...

Sevgili Yağmur cevabın için teşekkür etmekle birlikte affetmek konusunda, gerek olgunun bizzat yüklendiği anlamlar, gerekse de bunun bendeki izdüşümleri açısından yaklaştığımda bazı farklar beliriyor aramızda. Fakat bunları tartışmaktan şimdilik kaçınmayı tercih ediyorum.
Geçmişin taşıyıcısı, hortlağı olma noktasına gelince… Sanıyorum bu durumun kendisi affetmenin de ötesinde bana kalırsa. Geçmişi boyunlarında örülü bir zincir gibi taşıyanlar yaratamayanlardır gibi geliyor nedense. Kendi yaşam eylemlerinde o denli çaresiz, güçsüz düşmüşlerdir ki, bir sığınak, hayata dair bir barınak olarak dünün güvenli bir anına demir atar ruhları. O limanda tüm dalgalardan korunacaklarına inandırırlar kendilerini, çoğu defa başarırlar da… Elbette yaşamları pahasına… Öyle ya limana sığınmış gemi açılamaz ufka. Zaman donar, manzara sabitlenir ve tümceler, sesler, dalgalar bile aynı tınıdan fısıldar kulaklara. Kastettiğiniz hortlak işte o limanda, ruhunu ıssızlığa terk etmiş beden oluyor galiba. Cansız bir bilinçle hayaletimsi bir salınım…
Yo bunun affetme ile ilgisini kuramıyorum ben. Ne kendini ne de başkasını… Bu yalnızca yaşamı kendi eyleminde yaratamama acizliği gibi geliyor. Bu acizlikse başlı başına yaşama bakıştan, onu kavrayıştan geçiyor. Ne gariptir değil mi önümüz bayram. Ve yine “Ah o eski bayramlar” söylencesi… Demek ki hala bir önceki bayramdan daha kıvamlısını tutturamamışız. Sizce neden? Affetmek mi?
Sevgiyle…

endiseliperi dedi ki...

ama vuslat, yağmur zaten onaylamıyor ki geçmişe saplanıp kalmayı. aynı şeyi diyorsunuz. tabii, önümüze bakalım, geçmişi bırakalım vs ama yağmur biliyor ki diyor bazı şeyleri. ben eski fotoğraflara, burdaki eski yazılarıma bile bakmam; geçmiş, geçmiş olsun. ama bazen bazı sahneleri unutmadığını, affetmediğini, enis in dediği gibi ayağına dolandığını hissediyorsun. yürüyüp gideceksin, ama önce ayağına dolanan şeyle bir hesaplaşmayı yapman gerekiyor. burda kimse geçmişin romantizmini savunmuyor bence.

benim ayağıma dolanan olay, düşünün 17 yıl önceydi. bir insana anılarında iyi kötü ezbere bir onay verip, yürüyüp gidiyorsun. çünkü son hız kurtulmak istiyorsun ve içindeki iyicil taraf olumlu bir yorumda bulunup, kabaca onay verip ilerlemek istiyor. türlü türlü şeyler oluyor hayatında. büyüyorsun, olgunlaşıyorsun. ama 17 yıl önce yaşanmış bir olay seni bırakmıyor.

insan çok karmaşık. öyle ezbere, teorilerle filan ikna olmuyr. ikna olduğunu sanıyorsun temiz pak bir şekilde ama bir gün, yağmurlu ve soğuk bir günde hatırandsa iki aylık olan oğlun artık 17 yaşında filanken düşünün zihin acımasızca elinde tuttuğu kartlarını açıyor. sanki henüz kapanmamış oyun masası, yıllarca beklemiş orda. geçmişin olaya taraf olan insanı ölmüş, diğerleri kimbilir nerde. ama hatıra zihninde apaydınlık ve bir nevi shining teki jack'in cinnet arkadaşlarının dansı dönüyor arka fonda. oysa şimdi, reel zamanda mutfak masasında oturuyorsun ve geçmişe müdahale edememenin acısını çekiyorsun. sahne önünde ama dokunamıyorsun. bir nevi geçmişin sahnesinde bir hayalet gibisin. bu hatırlamanın tek faydalı bir yanı olabilir, onu demek ki artık doğru yorumlaman gerekiyor. ayağına dolanan yanlış yorumlanmış bir hatıra seni bırakmıyor. ezbere bir iyilik, polyannaca bir hoşgörü şeyinde bulunmuşsun ya, zihin, yemezler, diyor; şurada doğru yorumu yapıncaya kadar yakanı bırakmam, diyor; yoksa gelecekte de bir kaç gününü o geçmiş güne gömerim senin, diyor. gömer de, bu kaçıncı cenaze töreni. şimdi kimse salakça geçmişe romantik bir bağla bağlanıp orada oyalanıp durmayı filan istemiyor, tekrar ediyorum. yürüyüp gideceğiz. üstelik küfür ede ede. ben sessiz olarak küfrederim epey. hassiktir diyip, önümüze bakacağız, ama durum sandığımızdan karışık. adil olmak kaygısı durumları karıştırır, bir. iki, adam öyle iki cümleyle harcanacak bir adam değil. ancak onu ezbere onayladığımız için biz acı çekiyoruz, naber! o halde derin derin düşüneceğiz, bu işten kolay olmasa da sıyrılacağız. canımıza okudu, ama iyi biriydi, diyeceğiz sonuçta, niyetimiz o. ama bunu gönülden demezsen olmuyor. içinden aşk geçen tüm hikayelerinin bitiş cümlesini gönülden yapacaksın. yoksa yok, salkım saçak bir zihin.

şarap içtim. gevezeliğim ondan. dert bir değil ki, hatıralar olmasa, gelecek, gelecek olmasa şimdinin bir takım olayları insanı çok endişelendiriyor. ama rica ederim bana öğüt filan vermeyin; her şey kontrolümde. şerefe!

:p

Vuslat AKTEPE dedi ki...

Peki öğüt yok :) Zaten genelde vermem de...
Kılıçla kesip atmak bir işe yaramadığına göre bu günün zihnini geçmişin gordionuna göndermekte zarar yok o halde. Yılların birikimi dün çözülemeyen düğümü bu gün bir çırpıda çözecek mahareti kazandı ise yapılması gerekende bundan farklı olmasa gerek.
Umarım o maharetle dönülüyordur. Yoksa zihin istediği kadar meydan okusun "Yemezler!" diye, bu kez gerçeğin sesi yankılanır denizden bu yan "Yemezler!" diye...
O halde şerefe diyelim!
ya da boş verelim bu seferlik şerefi, onuru falan...
hayata...
diyerek bitirelim :)
İyi geceler...

Ps: aslıda ben başka bir şey anlatmışım, siz başka anlamışsınız ya da ben ifade edememişim, her neyse...

endiseliperi dedi ki...

demek istediğinizden başka bir şey anlamam pek mümkün şu an:) insan okumak istediğini okur bazen. bazen değil, hep öyle. gelişmemiz pek yavaş olur bu nedenle. neyse. sonra okurum dediğinizi. kayıt yukarıda neyse ki.

ben aslında çoktan döndüm:) bana hiç bakmayın. ben "yemezler!" derim, eyvallahsız dururum ama şurda kendi başıma içim içimi yer. dünyayı yıkarım güya eyvallahsızlığımla ama kendime hiç söz geçiremem, didişir dururum. size bir sır vereyim, madem sarhoşuz ve ayaktayız. ben intihar fikirleriyle oyalandığımda en çok beynimi bir kurşunla patlatmayı hayal ederim.insanın nereden derdi varsa oradan ölmelidir, diye. unutmazsam size burada hayatımda deneyimlediğim tek intihar hadisesini yazayım. matrak bir hikaye. intihar fikri bir sigorta gibi rahatlatır beni. ama bi kez gerçekten çok yakın oldum; o da şimdi gülümseyerek hatırladığım gülünç bir hikayeydi. sakın bunu da ciddiye alıp bana öğüt filan vermeyin rica ederim. öğüt dinlerken, çoktan geçtiğim duraklara nezaketen geri dönüp, sıkıntıyla dinler gibi oluyorum. benim durağımdaki otobüsü filan kaçırıyorum. ayrıca nefis, mutlu hissediyorum kendimi şu an. bütün sohbetlerin düğümlerini tek tek kendim atıp size diyecek laf bırakmıyorum ya, ne diyeyim ben kendime? uyuyayım ben artık. bugün güzel bir gündü. bakalım yarın nasıl olacak?

iyi geceler.

Vuslat AKTEPE dedi ki...

İyi geceler o halde...
Yalnız şu öğüt meselesine kafam takılmadı değil. Ben bir ara öyle bir şeyler mi yaptım da haberim yok diye düşünüyorum çünkü ikidir uyarıyorsunuz öğüt vermeye kalkmayın diye :)

endiseliperi dedi ki...

:):)
hayır, siz,nle ilgili değil o öğüt uyarısı, pardon:) ben şu an hiç öğüt dinler halde değilim de ondan sanırım. size denk geldi:) ama olur ya, öğüt vermeye filan kalkışırsınız, bu kadar uyarıdan sonra bir refkels gelişir de vermezsiniz öğüt filan:) beni tanıyan bir arkadaşım olsa, öğüt konusundaki bu hassasiyet karşısında eminim, peri ne tür bir hata yapmaktasın ki öğütleri peşinen reddediyorsun, diye kuşkuya kapılırdı:)ama onları da rahatlatayım, hiç yanlış yok. sıkıcı denecek kadar doğru her şey. hmmm...

uykum yok sanki ama başımı yastığa koyar koymaz sızacağım sanırım. ne çok içtim bu gece. iyi geceler.