Çarşamba, Kasım 16

ama ne macera!

sabaha karşı dört gibi uyandım yine. toplasan bir kaç saat ancak uyumuşumdur. damla uyku yok gözümde, okuma lambasını açıp, kitap okudum. conrad'ın zafer kitabını okuyorum bu aralar. pek beğeniyorum yine. sabah arçil'i yolcu edip gönderdikten sonra, conrad'ın bu kitabındaki olay anlatıcılarının karakter derlemesini yazayım istedim size. niyetim, açık ve kesin olarak buydu. net olarak hatırlıyorum. kitabı yanıma aldım, altı çizili yerleri gözden geçirdim. sitemi açtım, yazmaya başladım. heyhat, sonuç aşağıdaki yazı. siz bunu okurken ben biraz uyumaya çalışacağım. olmazsa, koyu bir kahve. bakalım.

I Never Woke Up In Handcuffs Before by Hans Zimmer on Grooveshark 

market
çoğunluğu başörtülü, mahalleden komşularla marketin reyonları arasında dolaşırken, tepedeki görüntüsü bozuk ufak tv den şarkıcı canhıraş bağırıyor; "sevişmeden uyumayalım!" biz, domatesin iyisini seçiyoruz. ayrı bir evrenin, bilmediğimiz bir dilindenmiş gibi hiç aldırmıyoruz şarkıya.

manav reyonu
manavda işim uzun sürer. elmayı, armudu ince ince yoklayarak, koklayarak almayı seviyorum. havucu bolcana aldım, belki suyunu da çıkarırırm. ufaklarından nar aldım, havuç suyuna nar suyu da eklerim. manav artık biliyor evde ne var, ne bitmiştir. "limonu unuttun," dedi.  limon da aldım. vardı aslında evde ama ne almam gerektiğini tahmin etmekten zevk alıyor sanırım. hep şunu al, bunu al, der.  taze bakla alırım, dereotu şurda, diye seslenir. huysuzluğum üstümde değilse ne dediyse, neyi satmak istiyorsa alırım ben de. bir bahiste kazanmış galiba biri çikolata getirdi ona. bir parça da bana verdi. "kereviz niye yok?" dedim, dertli dertli. karşılıklı fıstıklı çikolatalarımızı yerken anlattı, yağmur yağıyormuş da oyalanamamış sebze halinde de, bak, karnıbahar da getirememiş de. pırasaya bakan bakışlarımı tarttı. o da biliyor,  taze değil. hiç lafını etmedi pırasanın.

kasap reyonu
elinde bıçak, tavukları parçalarına ayırıyordu kasap. çok örtülü bir şekilde flört ediyor galiba benimle. ne zaman görse, bir gülümseme dolaşıyor çünkü yüzünde. onunla sizli bizli konuşuyoruz. ya flörtün getirdiği bir mesafeden ya da CV'sinde lüks bir market geçmişi var da ondan. bacaklarının arasında küçük bir çocuk dolaşıyor. kızıymış. "adın ne senin?" dedim, başını kaldırıp, söylüyor; "yaren".  su yeşili gözleri var. sanki ağaçsız, gölgesiz bir bozkırda bir gölmüş gibi apaçık, doğrudan bakıyor insana. "ne güzel gözlerin var senin, yaren," dedim. utanıp babasının arkasına saklanıyor.  aaa!... bizim kasabın gülümseyen mahçup yüzü kıpkırmızı olmuş. baktım, kızının gözlerinin aynısı onda da var çünkü. "bir kilo tavuk kanat," dedim, konuyu değiştirip. "tazeyse ama, lütfen," diye ekledim, işle aşkla hiç karıştırmadığımı iyice anlasın, diye. "bi paket de kedi için tavuk ciğer."

şarküteri reyonu
yoğurt alıyordum. bu sefer itimat'ın yoğurdunu alayım, dedim. iyi de yapmışım, gerçekten çok güzeldi.  yaşlıca bir hanım, belli ki akşam ne yemek yapacağına karar verememiş de alışveriş arabama bakarak fikir edinmeye çalışıyordu. başını kaldırınca ona baktığımı gördü. "tavuk kanat yapacağım," dedim gülerek.  "yanına da pilav." aniden yakalanmış olmasına mı, derdini anlamış olmama mı bilmem, telaşla güldü. kemikli, iri, sıcak elini bir an elimin üstüne koydu. "bizde horanta çok, tavuk kanatla doymazlar," dedi. "kıymalı patates yemeği yap gitsin o zaman," dedim. "iyi dedin, ondan yapayım," diyerek kasap reyonuna doğru uzaklaştı.

kasa
19 yaşlarında, sırt çantalı,  montunun kapşonunu başına geçirmiş, dalgın bir kız var önümde.  biskrem almış kendine. başkalarının bakışının farkında olmayan kızlar ne sevimli. sıra ona gelince, montunun cebindeki elini parayla birlikte  çıkarıp uzattı. paranın üstünü hiç bakmadan  alıp, yine montunun cebine soktu elini. demek ki sıklıkla alıyor bu bisküviyi, kaç para, biliyor. seviyor olmalı. bir ara ben de çok yerdim. koyu bej rengi sert bisküviyi ısırdığında içindeki çikolatalı kısmı görmek için bakarsın illaki. onu görmek sanki lezzeti artıran bir şeymiş gibi, biskrem yemenin bir nevi töreni. 

yokuş
marketten çıkıp sağa döner, yokuşu elli metre çıkarsam, bizim ev. biskremli kız sokağın ortasından yağan yağmura aldırışsız yürüyor. öyle yavaş ki ona yetişmekte zorlanmadım. yanından geçerken,"çok yorgunsun," dedim. şaşırmadı sesime. gülerek baktı. "yağmurda yürümeyi seviyorsun belki?" diye üsteledim.  biskremi, dalgınlığı ile öyle tatlı ki, sesini de duymak istedim galiba. o, apayrı bir cevap verdi; "her tarafım ağrıyor." benim ellerim dolu olduğu için kapıları o açtı, asansör düğmesine o bastı. "sana bir çay vereceğim. eve gider gitmez yap," dedim. poşetlerden birinden doğuş'un mistik çayını buldum. jelatini açmakta zorlandım.  asansörden çıkmış,  bekliyordu. iki tane uzattım. "çok iyi gelecek," dedim,  "nefis bir çay."  kapıyı kapatırken paketin üstünü okuyan dalgın gözlerini kaldırıp o aralıktan teşekkürünü sığdırabildi.  öyle kırıtkan bir nezaketi filan yok, çok tatlı bir kız. komşumuzmuş demek.

mutfak
tina'nın ciğerini açtım ki, kötü bir koku. marketi aradım. kendimi nasıl tanıtacağımı bilemiyorum onlara. ismimi öğrenemediler bi türlü. bir kaç sefer, "hani  uzun boylu, çekik gözlü?..." dediydim, ama insanın kendini öyle tarif etmesi de tuhaf. şimdilerde, "ben, mavi lark*," diyorum, hemen tanıyorlar. "biriyle  kemikli tavuk göğsü gönderin bana, bu ciğer kokuyor yaw," dedim.


* içmeyenler bilmez; lark bir sigara markası. ben mavi renkli paketi alıyorum.

22 yorum:

A-H dedi ki...

Ne guzel bir yazi olmus bu boyle, kitap okur gibi okudum, bitince uzuldum hani devami nerede diye :)

endiseliperi dedi ki...

sahi mi söylüyorsun, A-H? öyle şuursuzca yazılmış bir yazı ki, çok kuşkuyla yayınla tuşuna basabildim. içimi rahatlattın. çok sağol.

sevgiler çok.

ekinyeri dedi ki...

ama conrad karakter derlemesini verilmiş söz sayıyoruz. araya gitmesin dediydim.

Ayça Yaşıt dedi ki...

Ama bu başlıkların her parçasında ayrı bir zafer var sevgili Peri. Konuya belki "önce şunu sonra bunu anlatayım ki" diyerek mi girdiniz? Bilemem ama keyifle okudum. Teşekkür ederim.

Sevgiyle.

Leylak Dalı dedi ki...

Bence de süperdi, o kadar hoşuma gitti ki.
Sevgiler Mavi Lark:))

endiseliperi dedi ki...

yazarım tabii, ekinyeri. conrad okumaktan, yazmaktan, ondan bahsetmekten çok zevk alıyorum, biliyorsun:)

sevgiler çok.

endiseliperi dedi ki...

atze'ciğim, teşekkür ederim. konuya şöyle girdim; conrad'ın olay örgüsüne karakterlerin bakışını anlatacaktım. hemen conrad'dan başlarsam belki sevimsiz olur, ben şu market hadisesinden conrad'a geçeyim, dedim. market yazısı büyüdü, kendi başına yazı oldu:)

teşekkür ederim.

öpüyorum çok. bu avatar daha iyi olmuş şimdi.

sevgiler.

endiseliperi dedi ki...

sevgili leylak dalı,
çok sevindim beğenmenize. eğlenceli yazmak istiyorum bu aralar. eğlence duygusu da az uykuyla hafif sarhoş gibi, sabaha karşı gelince de kaçırmayayım, dedim. maksat, hizmet;)

öpüyorum sizi.
çok, çok sevgiler.

Adsız dedi ki...

hey mistik çayı ben de çok seviyorum. tatlı ihtiyacımı kesiyor, bazen ılık süt ekliyorum, zaten tarifinde de var galiba süt ekleyebilirsiniz diye.

yazıya bayıldım, conrad yazmanı da ayrıca bekliyorum, ne yazsan okurum ki ben :)

bizim burda dia market var, pek öyle kişiselleşmiş bir ilişki yok ordakilerle, halbuki severim esnafla hasbıhal ederek alışverişi.

mavi lark da süpermiş :) ajan ismi gibi.

öpüyorum.

endiseliperi dedi ki...

süper bir çay bu. sütümsü bir tadı var zaten. arçil de bayılıyor. akşam yemekten sonra biz mistik çay içiyoruz. sütle hiç denemedim. fena olmaz galiba aslında. ancak arçil'e çocukluğunu mu hatırlatıyor nedir, süt tekliflerime kesinlikle, hayır yanıtını veriyor. ben de dün bunun üzerine sütlü bir çorba yaptım. sen de seversin. dur, bağlantısını bulup vereyim. zeytinağacı'nda.

http://zeytinagaci.blogspot.com/2005/12/k-hediyesi.html

ben yalnız terbiyesini tereyağ ile yaptım ve bir adet ezilmiş sarımsak da ekledim. hiç fena değil. bu siteyi genel olarak beğeniyorum. yemek anlayışını da estetiğini de fotoğraflarını da seviyorum.

bitsin kitap yazarım mutlaka conrad'ı.

aslında ilk geldiğim zamanlarda ben migros'a gelmiş gibi bir tavır içinde sessizce alışveriş yapıyordum. manav, güya bana kıyak yapıp, siz zahmet etmeyin, ben hazırlarım isteklerinizi, filan diyordu. hayatta bir elma seçme zevkim var niçin onu da size bırakayım, diyerek filan bir ilişki de başladı. şimdi markete girdiğimde görevli kızlara, hellooo, hello, diye selam veriyorum. onlar da hello abla, nasılsın? diyorlar:) fena değil. alıştım. seviyorum da.

mavi lark bence de fena değil:) lark'ın türkçesi kulağa kötü geliyor ama tarlakuşu demek. çok şiirsel bence de;)

öpüyorum çok. sevgiler.

Vuslat AKTEPE dedi ki...

Conrad'a hiç gelmeyeyim ama yazıyı çok sevdim. Hayattaki hemen her olayı diğeri ile bütünleştirip iç içe geçiririz ya genelde, ayrıntıları tümleşik bir cümle içerisinde eriterek düşünmeden yaşarız. Bir an o duyguyu silip attı. Her ayrıntıyı fiğerinden ayıran, her olayı kendi içinde eşen bir üslup hayatı tüm dokusu ile sindirir diye düşünüyorum. Bu arada mavi lark olayında katılıyorum, ajan ismi gibi olmuş. Güldüm ona...
Zaten sizde kuşkuculuk ve hafif bir casusculuk oynama eğilimi hep var. Ufak tuzaklarla sonuca gitme eğilimi, eğlenceli :)
Mesela ilk karşılaşmamızda yani benim sizile karşılaşıp sizin benimle karşılaşmadığım o eylem gününde de böyle ufak bir oyun vardı, o zaman da gülümsemiştim. "fotoğraflarda göründüğümden daha ufak tefeğimdir" vb. kuşkuculuk, deney, ayrıntıyı kullanma...

Velhasılı çok hoş bir üslup ve yazı olmuş...
Sevgiyle...

pelinpembesi dedi ki...

aa conrad beklerken neyle karşılaştık :) neyse kitap bitince yazarsın ama ben yazılarını daha çok kitabı okuduktan sonra okuyorum. bu aralar film önerileri de bekliyorum pericim..

endiseliperi dedi ki...

biliyorum conrad'ı sevmediğinizi:) onu sizin gibi yorumlayanlar var ve yanlış yorumluyorusnuz ama o konuya girmeyelim şimdi. öyle yorgunum ki, hala uyumadım. okuyamıyorum da. bazen böyle alarm durumunda oluyorum. bir şey için hazır, uyanık olmam gerekiyormuş gibi, benim bile farkında olmadığım bir endişe hali. bitki çayları, battaniye, uyduruk diziler işe yaramıyor. gözüm kapanacak gibi oluyor, sonra yine hop, ayaktayım. işte size böyle bir aralıktan yazıyorum şimdi.

yazıyı beğenmenize çok sevindim. ben bazen nasıl yazmışım hiç bilemiyorum. sabaha karşı yazdım bu yazıyı da. bi d eçok hızlı yazıyorum ben. biri çıkıp, böyle berbat yazdığın için utanmalısın dese, ona hak verebilecek kadar şuursuzum sanırım yazı konusunda. o nedenle işte böyle arkadaşlarım gelip beğendiklerini söyleyince içim çok rahatlıyor gerçekten.

doğru dediniz, ben her yerde biraz casus gibi hissediyorum aslında. her zaman bir kamera beni, bulunduğum yeri, baktığım yeri görüntülüyor hiç durmamacasına. ben bir yandan yaşıyor bir yandan da o kamera ile hikayeyi yazıyorum sanki. ait olduğum bir klanın gizli casusu gibiyim. ama korkarım klanda benden başka kimse yok. oyunbaz biriyim ama pek öyle tuzak kurup strateji kuracak zeka biçimi yok bende. ben karakteri incelemeyi, kısacık hoş anları gözlemlemeyi ve ona değer biçmeyi seviyorum. oyunum bu.

hmmmm... işte bana dediğinizde, sizi gördüm, diye. sizin bakış açınızdan sahneyi, kalabalığı, kendimi, arkadaşımı, onunla gülüşerek ve koşuşturarak gidişimizi görmeye çalışıyorum. düşündüğünüz şeyi de tahmin etmeye çalışıyorum bu arada.

neyse. çok teşekkür ederim güzel sözleriniz için. beni motive ediyor bu sözler.

sevgiler çok.

endiseliperi dedi ki...

ben daha conrad göstererek çok sol vururum, buket:)sen lord jim'i okumuştun, değil mi, buket? bir açıdan ona benziyor. neyse yazarım. sen de ulaşabilirsen alır, okursun zaten. tenten geldi sinemalara. tenten'i çok severiz biz arçil'le. keşke kitapları olsa da yeniden okusam, çok isterim. belki arçil'e yılbaşında yapı kredi'den tenten serisi alırım;) arçil'le izlemeyi istiyoruz çok. ama onun zamanı pek kısıtlı bu aralar. son olarak conan izledim internet'te. bilmem ki sen çocukken çizgi roman okuyan bir çocuk muydun? okumadıysan biraz sıkılabilirsin. conan'ı ben biraz daha farklı hayal ediyordum, daha sessiz, daha ketum. suskunluğu ve kararlılığı ile ürkütücü bir tip. bu izlediğim filmdeki conan, komik, geyik yapan biri. bana kalırsa karizma sıfır;) yine de elbette ben zevkle izledim, conan, conan'dır:) dur sana bağlantısını vereyim, belki ilgini çeker.

http://www.indirmedenfilmizle.net/conan-the-barbarian-film-izle.html

bu arada miyazaki'nin filmlerini izlemiş miydin? bayılırım. mükemmeldir. pelin'le birlikte izleyebilirsiniz bak, spirited away filmini. şurdan o da:

http://www.indirmedenfilmizle.net/ruhlarin-kacisi-film-izle.html

öpüyorum seni ve pelin'i. selamlar, sevgiler.

jasminasc dedi ki...

pericim, conradı boşver yaw.. iyiyiz böyle.. nefis olmuş :)

endiseliperi dedi ki...

;)iyiyiz hakkaten, jasmin.
sağol.

baybay

Tolga dedi ki...

ama ne macera!

süper:p

sevgiyle.

endiseliperi dedi ki...

hmmm!
macera benim göbek adım:p

sana da sevgiler, ahmet;)

kahverengi dedi ki...

mavi larki, gercek isminin renksel hali oldugunu sandim önce.( hani yagli boyalarin isimleri gibi. grafikerlerin kullandigi keceli kalemlerin isimleri de cok hos. )

endiseliperi dedi ki...

hmmm! lak'tan çağrışım yapmış sana, kahverengi'ciğim:) benim mavi ile hiç alakam yok galiba, renk olsam;)

öpüyorum seni. sevgiler.

Ç. dedi ki...

mavi tarlakuşu aslında... :)

kocaman gülümsedim bu yazıya.

conrad'ı hala bekliyoruz sevgili peri.

endiseliperi dedi ki...

ah, bayan ç! ne çok seviyordum sizi... çok eski dostum. ama unutmuşum sizi, ne yazık. sizi görünce nerdeyse çığlık attım. sizi yeniden buldum şimdi. bu çok iyi.

conrad'ın zafer kitabı biraz sıkıntı yarattı bende. nedenini yazayım, madem siz de istiyorusnuz. çok sevdiğim conrad biraz hata yapmış bana kalırsa bu kitabında, dalgaya düşmüş. ama yine de çok güzeldi. bu hataları affetmeliyiz. ben çoktan görmezden gelirim ya, yazdığımda titiz okurları ürkütmek istemiyorum. bakalım. internetle ilişkimi asgariye alma planım arasında conrad'ı sıkıştırayım o halde.

tekrar tekrar, sevinçle, sevgiyle kucaklıyorum sizi. gerçi bizim sizinle pek öyle kucaklaşmalı ilişkimiz olmadı hiçbir zaman ama, yazılarınızı çok, çok severdim ben. sizi gördüğüme nasıl sevindiğimi anlatacak söz bulamayarak, şehriyeli tavuk çorbasına dönüyorum şimdi;)