bizim orman
süt, gazete, sigara almaya gidiyordum. çocuklardan biri haber verdi arkadaşlarına, "kardan adam yapıyorlar!" hepsi birden yokuş aşağı, arkadaşlarının peşinden koşmaya başladılar. güvercinler havalandı. biri turuncu atkısını düşürdü. yerden aldım. ılık. köşeyi döndüm. iki delikanlı, toplaşan çocuk seyircilerinden utanmış, gülüşerek kardan adamın başını yerleştiriyor, çocuklar büyülenmiş gibi bakıyordu. heybetli, çirkin ama yine de delikanlının sevgilisini uzak tutmayı isteyeceği türden bir çekiciliği vardı kardan adamın. çocuğu bulup atkıyı doladım boynuna, dönüp bakmadı bile. bir araba park yeri arıyordu; şoförü kardan adamın kapladığı yerden hiç de öfkelenmiş görünmüyordu. öylesine kutsal bir yer kazanmıştı kardan adam küçük cemaatinde. biri, artık bu kardan adama tapınacağız, çünkü büyük, beyaz ve sessiz dese, herkesi ikna edebilirdi. marketten bayramdan kalma bir poşet dolusu rengarenk şekerlerden de aldım. dönüşte çocuklara dağıttım.
sevgili günlük, işte böyle; bu yıl çok sert bir kış geçirdik, geçiriyoruz. balkonlarımıza çıkamadık, hep kar doldu, korkunç sarkıtlar iniyor çatılarımızdan. bardağımızdaki çay daha yarısında buz gibi soğudu. daha beterini sezdiren bir felaket havası dolaşıyor. yorganlarımızın altında gözlerimiz açık, nefesimizi tutmuş bekliyoruz. "çok yakında hava ısınacakmış," diye bir şayia dolaşıyor ortalıkta. ama kimse inanamıyor; kardan adam öyle büyük ve sessiz ki.
bu şarkıları sabah dinledim. ermeni şarkıları. sareri hovin mernem şarkısı çok acıklı; sözleri şöyle:
dağların rüzgarına öleyim/yarimin boyuna öleyim/bir yıldır ki görmemişim/görenin gözüne öleyim/durmuşum gelemiyorum/dolmuşum ağlayamıyorum/bir yıldır ki görmemişim/ görenin gözüne öleyim/nehirlerden su akmıyor/senden haber getirmiyor/belki aşkın soğudu/nehirler aşkını getirmiyor.
29 yorum:
:-) ne hoş...
günaydın:) saati 6.30'a kurmuştum ama daha önce uyandım. kahvemi yaptım. çayı demledim. birazdan saat çalacak ve ben tost yapmaya başlayacağım ve oğlumu uyandıracağım.
kar inanılmaz bir hızla erimiş. ada, ışıl ışıl görünüyor, hava demek ki çok berrak. süper! demek ki havanın ısınacağına dair söylentiler doğruymuş:p o halde bu haberi veren evsahibesinin falda söylediği her şey de doğru çıkacak:)
ben, madem ki kar eridi, dışarı çıkıp banka işlerimi halledeyim, alışverişlerimi yapayım bugün.
hah, saat de çaldı. müziği de açalım şimdi.
azecim, sanırım yazı pek de güzel değildi. sen yine süper olumlu biri olarak iyi bir şey demek istedin. çok teşekkür ederim.
ben tost yapmaya başlayayım. öpüyorum çok seni. sabahın bu erken saatinden sana çok güzel bir gün diliyorum. sevgiler.
gök inanılmaz güzel bir mavi ile aydınlanırken, şurdaki müziĞi açtım şans eseri. çok güzel oldu.
http://sabahlik.tumblr.com/
hayır aze haklı, yazı çok güzeldi. sanırım yazılarının güzelliği sadeliğinden, sadeliğin içindeki doluluktan geliyor. o kadar sadeki, özgür bırakıyor okuyanı, gözünde istediğin gibi canlandırma imkanı veriyor kelimeleri. senin yanında rahat hissediyorum kendimi, kasmadan kasılmadan okuyorum, hiç gerilmiyorum, hatta aynı şeyleri düşünmesek bile...nasıl bu kadar erken kalkıyorsun? gece kaçta yatıyorsun? imrendim şimdi
tumblr a bayılıyorum ben de kısacık yazılar, görseller ve müzikler, orası da senin gibi fresh.
özlemişim ya sohbet edesim var:D
kendinden daha çok bahset olur mu?
bazıları kendinden bahsettiğinde içimde inanılmaz bir kızgınlık daha doğrusu iğrenme duygusu gelişiyor, kendime kızsam da guguk hep yargılıyorsun diye, inanılmaz bir övünme ve korkunç bir ben ben ben duygusu kokusu yakıyor burnumun derinlerini....
oysa sen.....sabaha seninle başlamak hep güzel:D
günaydın guguk kuşu. canım. yine beni mutlu edecek sözler söylemişsin. gece 1.30 da uyumuştum. 5.45'te gözümü açtım. ben çalar saatin dediği saatte uyanmayı sevmiyorum. o saati ben kurmuş olsam bile:)
arçil'i gönderdim zorla. ben de çıkıp dolaştım biraz. esnafın dükkanını açmasını, kasaları taşımasını, camını silmesini izlemeyi hep seviyorum. bugün insaflı bir hava var burda. bugünkü neşem ondan.
kendimden bahsedeyim ama eylem olarak anlatabileceğim şeyler öyle kısıtlı ki. sürekli düşünce süreçlerinden bahsetmek de, ne bileyim, gün ışığı girmeyen kasvetli, yaşamdan uzak bir şeye dönüşüyor.
sana bu sabah düşündüğüm şeyi anlatayım o halde. dur, çayımı alayım önce. sen de al, hadi.
sokaktan eve dönünce mail adresime gelen sevgililer günü önerilerini temizledim. bir ara maxim dergisinin her yıl düzenlediği yaşayan en seksi 100 kadın listesine baktım. güzel kadınlar. göğüsleri ve popoları olduğu da bir gerçek. kadın anatomisinin değişmez ögelerinin bunca yıldır bıkıp usanmadan aynı klişe ölçüye göre pazarlanmasını her zaman çok tuhaf buldum. bu sabah da buldum. sanat yönetmeni çapkın bir arkadaşımız vardı, işimiz yoksa ajansın mutfağında uzun öğle yemeklerinde geyik yapardık topluca. “erkek zihninin, erkek anatomisi tarafından belirlenen ve bu nedenle doğa kanunu olarak kabul etmemizin zorunlu olduğu bir durum var,” derdi, “sekssiz aşk düşünülemez” ya da aynı güçlü vurguyla “aşkla seks tamamen farklı konulardır.” ortam hangisini gerektiriyorsa artık…:) meral ordan atılırdı; "zihnin içinde penisin bu kadar belirleyici rolünün olması bana doğru gelmiyor," diye. meral o sanat yönetmeni arkadaşımızdan hoşlanırdı ve isterdi ki çocuk, seksin ancak aşkla mümkün olduğunu söylesin.
“ancak aşka mıhlanacak kadar güçlü olan kişi aşık olabilir,” diyor adorno. bu mıhlanma şiddeti ile de aşkın, varlığı ve yokluğu kalp çarpıntısıyla orantılı ve belirli bir şey olarak düşünmekten daha fazla bir şey olduğunu söylemek istiyor sanırım. ama bilemiyorum, adorno anladığımdan hep daha fazlasını diyormuş gibi kuşku içinde bırakır beni. anladığım şu ki, toplumun dayattığı basmakalıp aşk anlayışına karşı çıkmak ancak kendi aşk anlayışında aynı güçlü vurguyla ısrar etmekle mümkün oluyor. bilinçdışı ve kendiliğinden değil, bilakis pürdikkat bir bilinci şart koşuyor aşk demek ki, diye düşünüyorum.
şu sevgililer günü önerisi ve alışveriş isteği uyandırmak isteyen mailleri çöpe gönderirken bunları düşündüm. maxim’in kadınları da çok güzeller ve dikkatli bir kurul tarafından seçildiklerine gore gerçekten de seksi kadınlar. aşk ancak daha başka, bunlardan daha fazla ve eğer kalbin işleyişine (penisten ziyade) bilinci de katarsak daha derin ve uzun ömürlü bir şey olmak zorunda o halde, diye düşündüm bir de.
mutfaktayım ve hava sandığım gibi ılık filan değil. dondum resmen. şimdi çıkıp kadıköy'e değil de yakın bir semte gidip banka işlerini halledeyim istiyorum. kadıköy'e gidip alışveriş yapmak işi başka, daha sıcak bir havada olsun artık.
sıkıcı mı konuştum, guguk kuşu? bu aralar aslında hiç kendimde değilim sanki. geçsin istiyorum artık şu uyuşukluk. güneş açsın istiyorum.
öpüyorum çok seni.
işlerimi halledip geldim. hızlıca hareket ettim, çünkü tina sabah tuvaletini daha yapmamıştı ben çıkarken. onun da saati belli değil. oda soğumasın diye kapısı da kapalı. ama han'fendi güneş vurmuş yatakta uzanmış yatıyor hala. odayı süpürmem lazım ama süpürge bozuldu dün, acayip sesler çıkarıyor ve tina acayip korkup puhluyor makineye. önce gazeteyi okudum, simir ve peynirle kahvaltı yaparken. mezarlıklar itinayla sanal aleme taşınıyormuş. artık istediğimiz mezarı sanal olarak ziyaret edip, fatiha okuyabileceğiz, demektir bu:)
tecavüz hikayeleri var. korkunç. geçelim geçelim.
cengiz çandar, her iktidarla iyi ilişki geliştirmesi nedeniyle eleştirilir ya, ben onu halkın isteklerini, tepkilerini iktidara, onun anlayacağı dille, hiç değilse bir şekilde ifade ettiği için önemserim. bugünkü yazısında auster ile seviyesiz, bizi utandıracak bir cehaletle konuşan erdoğan'ı eleştirdikten sonra agos gazetesinde cevat öneş söyleşisinden alıntı yapmış. şurada: http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalYazar&ArticleID=1077682&Yazar=CENGIZ-CANDAR&CategoryID=98
sonra sigarayı söndürüp nikotin bantı taktım. hiç değilse el alışkanlığı olarak sigarayı bir süre içmemi engelliyor.
dünden kalma kuru fasulye ve pilav var ama onu yarına erteleyip bu akşam için yayla çorbası ve pizza servis etmeye karar verdim. bu sefer şu tarifle hamuru mayalayıp, üstünü örtüp, güneş gören tezgaha bıraktım.
http://www.tarifdefteri.com/forum/s%FCper-pizza-hamuru-4710.html
arçil için mantar, sosis, salam, mısırlı yapacağım. kendime kabak kızartmalı.
şimdi süpürgeyi tamir etmeye çalışacağım. olmazsa sandık odasındaki diğer sorunlu süpürgenin yanına koyup bunu, yeni, güçlü bir süpürge almak için internet'te araştırma yapacağım.
arçil aradı şimdi. öğle yemeğini yiyip, eve dönüyormuş. biraz uyutup sonra da ders çalışmasını sağlarsam süper olur ama bu da ayrı bir mücadele.
ayrıca çamaşır, ütü odası haline getirdiğim salonda çamaşırlar dağ gibi yığılmış durumda. acil olanlardan başlamak üzere ütü yapsam iyi olur.
bu arada anton'un akibeti hakkında gizemli malumat veren yönetici, yöneticilikten çıkarılmış, komşu söyledi. anton'un ahı tuttu bence. bi şey demedim.
şu an güneş sırtımda ve bu harika bir duygu:) çarşamba hava tekrar soğuyacakmış. direnmek için bu haftasonu güç toplamam lazım.
havadisler bu kadar.
CANIMSIN...HEM DE GERÇEKTEN.
SANAL MEZAR BENİ GÜLDÜRDÜ. BEN GERÇEĞİNE BİLE GİDİP BAŞINDA DURMAYI GEREKLİ BULMAYANLARDANIM. DUALARIN ULAŞABİLRİLİĞİNİ BELİRLEYEN MESAFELER Mİ, YA DA ÖBÜR DİYARA UĞURLADIĞIM SEVDİCEĞİMİ HATIRLATAN MERMER BİR MEZAR MI. MESELA CANIM BABAANNEM HER GECE RÜYALARIMDA,SARILIYORUZ BİLE. BAZEN SZÖLERİ GELİYOR AKLIMA, GÜLÜMSÜYORUM ÖYLE DUA MUA DA OKUMUYORUM AMA YÜREĞİM SICACIK OLUYOR, SELAM YOLUYORUM ONA. NEDEN BU KADAR META MERAKLISI OLDUK BİLMİYORUM. ANLATTIĞIN ŞU GÜZELLİK ANLAYIŞI DA AYNI KONU İLE İLİŞKİLİ. İNSANLAR FİZİKSEL OLARAK ÇARPIP, BÖLÜP, ÇIKARIYOR VE BU GÜZEL ŞU DEĞİL DİYOR. BENSE POZİTİF ENERJİNİN İNSANI HER HALÜKARDA GÜZEL KILDIĞINI BİLİYORUM FİZİKSEL ORAN VE ORANTISI O KRİTERLERE UYMASA DA.
BEN BEZELYELİ HAVUÇLU ÇANAK ENGİNAR YAPTIM AMA ŞEKERİNİ BİRAZ FAZLA MI KAÇIRDIM BİLMEM. OLSUN ZATEN 6 TANE, İKİSİNİ BEN YERİM OLUR GİDER. DÜNDEN SOSA YATIRDIĞIM BİFTEKLERİ FIRINDA YAPMAYI DÜŞÜNÜYORUM AMA UMARIM KURU OLMAZ. EŞİM BU ARA DİYET YAPIYOR (GÜYA) YAĞDA OLMASIN İSTEDİM.
EVDE TEMİZLİK VAR BUGÜN HEDİYE YUKARIDA TEMİZLİK YAPIYOR, YAŞASIN AKŞAMA EV TEMİZ OLACAK. BENDE ÜÇBEŞ ÜTÜ YAPARSAM HEYYOOO. BUARALAR DİZİM ÇOK KÖTÜ, GEÇEN HAFTA ÜSTÜNE HİÇ BASAMADIM, DİZİMİ KIRMAM VE EĞİLMEM İSE MÜMKÜNATSIZDI. VOLTAREN İÇEREK BİRA RAHATLASAM DA TAM BİR İYİLEŞME OMADI. PAZARTESİ DOKTORA GİTMEM LAZIM Kİ SÖZÜ BİLE BENİ İRİTE EDİYOR, DOKTORDA GEÇİRİLEN ZAMANA HEP ACIRIM VE RAHATSIZLIKLARIMI ÖTELERİM, MIZILDANMAM AMA BU SEFER GELECEK İÇİN KORKTUM ŞUAN MÜDAHELE ETMEZSEM İLERİDE SIKINTI YAŞAYACAĞIMIN FARKINDAYIM. VÜCUDUM SICAK OLSA BİLE DİZİM ÜŞÜYOR GALİBA ROMATİZMA OLDUM. HE HE YAŞLANINCA CAMIN ÖNÜNDEKİ KOYU YEŞİL BERJERDE OTURUP DİZLERİME EKOSE BATTANİYE ÖRTÜP YANIMDA KEDİ İLE KİTAP OKUMA HAYALİ YAVAŞ YAVAŞ GERÇEK OLUYOR GALİBA. AMA OLAYA DİZLERİMDEN BAŞLAMASI DURUMU PEK DE HOŞ DEĞİL...
HERKESLE GERÇEK SOHBETLER YAPAMADIĞIMIN, BAZILARINI HİÇ DEİNLEMEDİĞİMİN FARKINDAYIM. bU BENİ KISMEN UTANDIRIYOR VE KENDİMİ CAMEKANIN DIŞINDAN BAKAN BİRİ HİSSETMEME NEDEN OLUYORKEN SORUNUN BENDEN KAYNAKLANMADIĞINI DÜŞNMEME NEDEN OLDUĞUN İÇİN AYRICA ÖPÜYORUM SENİ.
Tünaydınlar olsun...Son yorumunu okuyup "elektrik süpürgesi" kelimeni görünce daldım :-))) siteye ama daha naif bir sohbetle karşılaştım, öncekileri görmemişim...
Ne hoş demem; gündelik anları ne hoş anlatmışsın baabındaydı. Ne hoş işte canım...
Kimse yazmamış gibi, en ölesiye aşıklardan en zalim aşıklara kadar kimse hiç konuşmamışda bi ben kalmışım gibi "aşk üzerine" bir yazı hazırlıyorum. Adorno da hoşuma gitti, belki bendeki kitabını da okurum bu arada, izninle kullanacağım sanırım o cümleyi, daha okuyorum konunun üzerine sanki okuyunca olacakmış gibi :-)...
Elektrik süpürgesi mi ; geçen hafta bozuldu benimkisi de yeni almam gerekiyor, şimdi nerden nasıl araştıracağım diye öff lenirken gördüm kelimeyi çektim hemen oradan :-) Şimdi sıkı takipçisiyim araştırmaların, yayınlarsın dimi :-) lütfen lütfen !
BUARADA BENİM SÜPÜRGEM ASLINDA YENİ DE OLMAMASINA RAĞMEN HARİKAYDI AMA BUNDAN ÖNCEKİ YARDIMCIN YETERİNCE UĞRAŞ GÖSTEREREK ONU BU HALE GETİRDİ. HALININ ÜSTÜNDEKİ ŞEYLERİ NEREDEYSE SEVİYOR, ARTIK ONLARI İÇİNE ALMASI GEREKTİĞİNİ HATIRLAMIYOR BİLE. YENİ BİR SÜPÜRGE ALMAYI İSTİYORUM AMA ŞU SIRALAR VAHİM ÖDEMELERİMİZ VAR ACABA EŞİMİ BUNA İKNA EDEBİLİRMİYİM? YİNE BOSCH ALMAYI DÜŞÜNÜYORUM VE HAYAL EDİYORUM ŞUAN HALINI ÜZERİNDE GEZDİRİYORUM SÜPÜRGEYİ VE HALININ TAAA ÖBÜR UCUNDAKİ SAÇLAR HOOOOP HAVALANIP KENDİLİĞİNDEN SÜPÜRGENİN AĞZINDAN İÇERİ GİRİYOR, BÜTÜN HALI KILLARININ ARASINI BİR BİR TEMİZLİYOR... OHHHH İÇİM RAHATLADI İŞTE. HAA BUARADA KAYINVELİDEMDEN YENİ BİRŞEY ÖĞRENDİM. ÇAY DEMLEMENİN BİR SIRRI. BEN HERTÜRLÜ ÇAY MARKASINI VE METODUNU, ÇAYDANLIĞI DENEDİM AMA AĞZIMIN TADINA UYGUN BİR ÇAY DEMLEYEMEDİM. SUYU DEĞİŞTİRDİM YİNE OLMADI. KAYINVALİDEM DİYORKİ ÇAYI ÇAYDANLIĞA KOYACAKSIN, ALTTA SU İYYYCCE KAYNAYACAK, O ARADA ÇAY ÜSTTE HAFİF KAVRULACAKMIŞ, SONRA SUYU KOYACAKMIŞSIN O KAVRUK ÇAY KOKUSUNU ALACAKMIŞSIN ÖNCE VE OLDU....MUTLUYUM, ARTIK BEN DE AĞZIMA GÇRE BİR ÇAY DEMLEYEBİLECEĞİM. KURNAZ KADIN HERŞEYİ DE BİLİR:)
OHHH BE İYİKİ VARSINNN SENİNLE KONUŞMAYI SEVİYORUM.
arçil geldi. duşa girdi. evde giymek istediği giysileri ütüsüz. ben hemen ütüleyeyim onu duştan çıkmadan. gelirim birazdan.
çayı çaydanlığa koydum bile artık ben de güzel kokulu çay demleyebiliyorum ya:D aze de gelsin isterse
ooo enginar süper olmuştur. biraz fazla limon sıksan bence dengelenir. ben enginar, brokoli, karnabahar yapamıyorum. arçil hiç sevmiyor. kendim için de arada sırada brokoli salatası yapıyorum sadece. güya arçil de diyet yapmak istiyor ama en sevdiği yemekler makarna, pilav, börek olan birine ne yapabilirim? biz 6.30 da akşam yemeğine oturuyoruz. 9.00 da tekrar acıkıyor arçil. meyve+peynir tabağı hazırlıyorum ama hiç yeterli olmuyor. eh, ton balıklı, tavuklu sandiviçler hazırlıyorum tekrar. bizde akşam sofrası iki kere kuruluyor. cips, kurabiye, kuruyemiş sevmiyor. zorla bademle ceviz yediriyorum. böyle işte. geçen gün cici ile konuştuk da şu sınavlardan çıksın lahana diyeti yapacağım. bir hafta dayanıp 3-4 kilo versin, sonra yeni yeme içme düzeni oluşturacağım. böyle işte.
nasıl sohbet?:) tam ev hanımı geyiği oldu bu. senin o yaşlılık alameti dediğin manzara var ya, benim ömür boyunca keyif yapmak+eğlenmek+ dinlenmek denince aklıma gelen sahne. ben galiba hep biraz yaşlıydım:)
diz dedin de romatizma mı acaba? bugün bir arakadaşımla konuştum onun da kocası ameliyat olmuş dizden. evet. dizdeki sinirler mi iltihaplanmış nedir. ben de sevmem hiç doktora gitmeyi ama aklında olsun bu da.
arçil, "yoo uyuyup sonra da ders çalışmayacağım. zaten dersaneden gelmişim yorgun argın, ne berbat program yapmışsın benim için,"dedi:) oyun oynuyor şimdi.
pizza hamuru inanılmaz güzel kabarmış. tepsiye yayıp biraz da öyle dinlendireyim.
hah, çay! evet, öyle güzel oluyor gerçekten. ben telli süzgeç içine koyup eliyorum biraz tozlarını. sonra sudan geçiriyorum.öylece kettel'ın üstüne koyuyorum. sabırsızlanmıyorsam biraz bekletiyorum kaynayan suyun üstünde. geçen gün bir arkadaşım, bir harman önerdi, biri ahmad markalı çay da diğeri neydi ki acaba? neyse bir dahaki sefere sorarım, çok güzel oluyormuş.
ben de dinlenmiş oldum şimdi seninle konuşurken. ütüyü abarttım yine. ütüye bir başlayınca duramam. sevmediğim işleri, önce, hızlıca ve nefes almadan yapıyorum.
sen tabii yeni evine hala hayranlıkla bakıp, bir de temizlik yapılınca büyük keyif yapıyorsundur.
öpüyorum çok seni ve kızları.
sevgiler çok.
aze'ciğim, herkesin süpürgesi bozuluyor anlaşılan. çok mistik bir şey. kıyametin bir belirtisi de belki hep beraber bozulan süpürgelerdir:p eski yeni lacivert bosch süpürgemin borusunu, eski turuncu bosch süpürgesinin dövdesine geçirdim ve evi süpürdüm. şimdilik sorunu böyle çözdüm ama araştıracağım her olasılığa karşılık. çünkü evde kedi olunca her gün süpürmek şart oluyor evi.
aşk mevzusu yazacaksın demek. ben o kadar ama o kadar yazdım ki aşk konusunda şimdi ne yazmak ne de aşk yazısı okumak istiyorum. valla. 2. eşim, "aşka inanıp inanmamak, allah'a inanıp inanmamak gibi bir konu," derdi dalga geçerek. konuşmayı lüzumsuz bulurdu ve elbette kestirmeden hiçbir şeye inanmazdı:)
eğer yoksa da al adorno'nun minima moralia'sını. ben sana yukarda alıntı yaptığım sayfayı da bulayım, dur. hah, 3. bölüm, 110. kısım, sayfa 176, 'constanze' başlıklı yazı. aklınd aolsun, r. barthes'ın bir aşk söyleminden parçalar, kitabı da iş görür aşk konusunda. benim gerçi ens evdiğim aşk kitabı, adamo'nun, kırlangıç ve tekir kedi kitabıdır. üstüne aşk kitabı tanımam:) sahi söylüyorum.
öpüyorum çok seni.
sevgiler.
yazı güzel, müzikler güzel, bugün hava da güzel daha ne olsun? :) gerçi hava güzel de napiyosun diyceksin, çıkasım gelmedi dışarı, gündüzleri evde vakit geçirmeyi özlüyorum, takılıyorum evde.
kardan adamı yazmışsın ya, twitter'da geçen gün kardan adamın cinsiyeti tartışılıyordu :) niye adam diyoruz, "bence aseksüel", "yok, heteroseksüel" vs. diye :)
bizim üst sokakta bir aile yapıyordu kardan adam, çocuklar "havuç lazım baba" deyince, arabasının üzerinden karları temizleyen baba "marketten alırız" dedi (dia marketin önünde geçiyor olay), anne de "ne gerek var, dur ben anneme sesleneyim atsın pencereden" diye cevap verdi. alışverişten dönüyordum, çantamda havuç vardı, ben vereyim diye teklif etsem mi diye düşündüm ama bir ihtimal daha eklemek işleri karıştırır deyip yoluma devam ettim. (neo sen herşeyi düşünürsün :)
aa şimdi senden geldim, neocum. orda da dedim, pek güzel olmuş örgüler. ben de öreyim diye heveslendiydim biliyorsun, ama ev kaşkol dolu. ilmek ilmek aşk şeysiyle öreyim desem, kaçak yün şeyler giyemiyor, sevmiyor. kaldı öyle. bi de senin elin çok düzgünmüş (: bugün burası bu havada); ben iki satır gevşek, sonra sıkı örüyorum filan hiç hoşuma gitmiyor. ancak geçen gün nerden estiyse internetten saç örgüsü nasıl yapılır sitelerini dolaştım. o modeli çok severim. ve hayalimde eğer bir gün öğrenirsem saç örgülü krem rengi, uzun çorap örmek var. tek hayalim:p
twitter'da ne eğlenceli mevzular dönüyor, yahu. geçen gün kaçak'la konuşuyorduk, bu blogculuk işi öldü, diye:) ama, dedi, sen müthiş bir gayretle sürdürüyorsun, çok şaşıyorum duyduğun inanca:):)
havuç mevzusuna çok güldüm:) çıkarıp verseydin diyeceğim ya, utangaç teşekkürler, yok yok hanım gönderir şimdiler... bir sürü cümle. ama ben yapıyorum. geçen gün otobüste gelirken yanımdaki çocuk burnunu çekip duruyordu, ona mendil uzattım. çok şaşırdı, utandı, burnunu çektiği için eleştirdiğimi mi sandı, nedir. yok yok, benim de akıyor, zaten çıkaracaktım diyip, abartılı bir şekilde mendili kullanmak zorunda kaldım. bir de yanımda hep şeker taşırım. çok baygınlık geçiren bir çocuktum ve hep önerirlerdi ki, yanında şeker olsun. ondan herhalde. otobüste kendim için çıkarırken yanımdakine, göz teması varsa diğer koltuklardakilere de ikram ederim. şeker tuhaf, neşeli bir şey, kimse reddetmek istemez. yatağımın yanında tarçınlı, susamlı ve fındıklı akide şekeri var. eğer yemekte tatlı yoksa, ondan atarım ağzıma. dur, şu akide şekerinin hişkayesini de anlatayım sana. özlem'le buluşup kadıköy'de alışveriş yapıyorduk. o 3-4 paket yaptırdı yemeğe misafirleri gelecekti de, onlara hediye olsun diye. tarçınlı akide şekerini çayla birlikte yemeyi seviyorlarmış bir de. ben eve gelince aldıklarımı yerleştirirken, bir baktım bir paket akide şekeri çıktı. küçük bir şey ama öyle duygulandım ki. hiç söylemedi de bana da aldığını. şeker çok sürprizli, neşeli, renkli, çok güzel bir şey.
işte böyle. ne çok konuşasım varmış bugün. galiba güneşten. öyle ihtiyacım var ki güneşe. resmen solup, ölmeye yakın oluyorum güneşsiz.
sımsıkı sarılıp öpüyorum seni neocum.
sevgiler.
yo yo şekeri fazla kaçmamış, gayet güzel ve oturaklı bir enginar olmuş, bezelyesi ve havucu ile.....
he he senin arçil benim eşime benziyor yeme şekilleri ile.
ben aslında alacağım elektrik süpürgesini buldum: boschun 2400 wattlık bir modeli 600 liraydı sanırım aslında 12 taksit yapınca ayda 50 lira, ama bazen bizim bey pek bi inatçı olabiliyor hem de en gereksizinden....
ufff evde olmak istiyorum evimde yaşayabilmek ama nerdeeeee
oooh, afiyet olsun. mevsiminde 40 enginar yersen karaciğerin tümden yenilenir, diyorlar.
arçil acıktım, dedi şimdi. simit içine peynir koyup meyve suyuyla verdim şimdi. pizza ile uğraşıyorum bir yandan da. eh, epey yoruldum, akşam uygun bir saatte uykum gelir artık.
ben hep bosch kullandım ama süpürgede bosch mudur acaba iyi marka... emin değilim. tüketici siteleri oluyor ve orada deneyim sahipleri gerçekten faydalı bilgiler veriyorlar. oralara bakmak lazım. bugün değil de artık, yarın filan.
aslınd ainsanın işi yarım günlük olmalı. o zaman evle gayet makul, mantıklı bir ilişki kurulabilir. benimki de fazla.
öpüyorum çok guguk kuşu. ne güzel oldu bugün uğraman, ne hoş sohbet ettik. s çok.vgiler, selamlar.
En uzun süredir takipte olduğum blog burası. 3 yıldır falan okumadığım yazınız yok. Çok farklı ve kaliteli. Okuduğunu bilen ve okuyacağını iyi seçenlerin blogları önemlidir. Burası gibi. Hep böyle kalın. İyi çalışmalar.
ooo, yaşasın, müzik sitesi. dinlerim sizi. öyle rastgele bir müzik sitesine gidip müzik dinlemeyi seviyorum. café de pass'ı sürekli dinliyorum. hem müzik seçimleri hoşuma gidiyor hem de kendisini seviyorum.
çok teşekkür ederim. ne diyeceğimi bilemiyorum güzel sözlerinize. aslında yorumunuzu okurken sevinçten ve utançtan dil çıkarttım. "ama çok farklı ve kaliteli" cümlesi beni burda şu an olduğum haliyle yani sululuk yapmaktan alıkoyuyor. pizza çok güzle olmuş da, o kadar uğraşmaya değmiş. mutluyum:p arçil'e kocaman bir tabakta getirdim, "görüntüsü güzel görünüyor ama tadı da umarım iyidir," dedim. "eminim iyidir, annem," diyince, ne bileyim insan tüm yorgunluğunu unutuyor:)
ses verdiğiniz için çok teşekkür ederim. bu benim için önemli. bazen şu yandaki kırmızı zımbırtıya tıklayıp kim nereden geliyor bakıyorum. mesela gecenin üçünde samsun'dan, malatya'dan biri sitede oluyor. öyle merak ediyorum ki onu, ne halde olduğunu, ne düşündüğünü.
yine çok konuştum. bugün konuşma havamdayım.
teşekkürler, sevgiler çok.
Endişeli Periciğim müziklerin bana evde hissettiriyor. Eşim asla tv li odaya girmez ve sareri hovin mernem ne gariptir sanki bildiğim bir dilmiş gibi eşlik ettiklerimden.
Şimdi ben sayfana ne zaman gelsem konudan sapıp uzattıkça uzatacakmışım gibi hissediyorum:) Misafirliğe gitmişim ama pijamaları giyinip kanepeye kurulup uzanmışım gibi:)
işyerinde müzik dinleyememen çok kötüymüş, ebrucum. bunu dedim ya, ben aslında çalışırken müzik dinleyemem. ev işi yaparken ama çok iyi geliyor. tv den nefret etmeyi anlıyorum. bir süre izlemeyince tv nin o curcuna, çığırtkan sesi, yanıp sönen parlak renkleri öyle itici geliyor ki. ben ilk dinlediğimde kürtçe sandım o şarkıyı. ama araştırınca gördüm ki ermeni türküsüymüş. kürtçe bilmiyorum. acaba yakın mı iki dil, hiç fikir yürütemiyorum. ama bana öyle gelir ki bambaşka yerlerden dertli iki kadın aynı dili konuşurlar. dertli olmasa da öyle gerçi:)
sen lütfen rahatına bak ve istediğin şeylerden konuşalım. zaten genellikle öyle yapıyoruz:) çok sevinirim burada rahat hissediyorsan.
öpüyorum seni ve ida'yı.
sevgiler.
:) Yorumlarınız da herhangi bir yazınız kadar güzel, şirin oluyor. Ben son sınıf üniversite öğrencisiyim. Bu blogu ilk farkettiğim zamanlar (üç yıldan daha da önce olabilir) bende etkisi büyük olmuştu. Genel konseptinizden tutun da imla, dil bilgisi kusursuzluklarına, anlatım zenginliklerine, kullanılan görsel öğrelere ve müziklere kadar her şey çok ilgimi çekmişti. O zamanlar daha yeni sınav illetinden kurtulmuş bir taze üniversite öğrencisi olarak sizden ve blogunuzdan büyük ilham aldım. Şu an pek çok kişisel ve toplu projeler yürütüyorum internet tabanlı. Kültür (kitap, müzik ve sinema odaklı) ve ekonomi temelli, yorumlamadan öte araştırmaya ve daha önce araştırılmamış ve yazılmamış konularda Türkçe kaynak üretmeye çabalıyorum, çabalıyoruz arkadaşlarımla. Şimdi siz kişilerin burayı okurkenki hallerini merak ediyorsunuz ya, bence eğer ki buraya ulaşan ve erinmeden okuyan bir kişinin tüm kaygılarından sıyrılıp dingin ve yağmurlu hislerle güzel şeyler düşünmemesi ya da kaygısız halini bir kenara bırakıp ileri derecede melankolikleşmemesi biraz zor. İki şekilde de duygu yoğunluğu yaşatan bir yer burası. Ve ben kendi açımdan söylemem gerekirse en üretken hallerimi hep duygu yoğunluğumun yükseldiği zamanlarda yaşıyorum. Bu bakımdan bu blog ve siz benim için önemlisiniz.
Özellikle çok ciddi manada söylüyorum ki inceleme yaptığınız basılı eserler internet üzerinde o esere dair bulabildiğim en farklı ve en kaliteli eleştiriler oluyorlar. Gayet profesyonelce ve bir okurun söyleyebileceklerinin en üstünde, nitelikleri hiç de azımsanamayacak kadar kaliteliler.
Bunun dışında yaşama tutunuşunuz ve disiplininiz, bazen de miskinlikten kaynaklı disiplinsizliğinize rağmen bunca yıldır buranın devam ediyor olması da pek çok şey anlatıyor bana.
Şimdi bu kadar çok etkilenmişsem ve hayranlık derecesinde bu kadar sade bir blogu beğeniyorsam burası benim manifestomdur diyebilir miyim? Hayır diyemem. :) Ama ilk üç maddesi diyebilirim. İşte manifestomun devamını getirebilmek, diğer maddelerini yazabilmek için de bir şeyler yapma hissi ile giriştiğim proje ve uğraşılarıma yönelmemin ilk adımı oluyor burası. Açıp açıp okuyorum. Bazen çoook önce yazdığınız bir yazıya dönüyorum, bazen bir müzik eserine. ilham eksikliğimi tamamlamak için.
Bir bayanın elinden çıkma bir blog olsa da burası, bir renkle özdeşleştirecek olsam ya koyu yeşil ya da koyu mavi derim buraya. Pembe, kırmızı, turuncu verilecek büyük yüzdenin aksine. Hep mutlu görünen ve "hayatı mükemmel yaşayan" hemcinslerinizin aksine. Bir hava durumu seçmem gerekirse de yağmurlu olur, ama henüz yağmış ve bitmiş bir saatlik yağmur ve ardından kapalı havada, üşüten bir rüzgarla nemini üzerime yapıştıran bulutlarla dolu, ıslak kaldırımlı bir hava. Demek istediğim gerçek geliyor burası ve samimi. Sonuçta moda blogu adı altında her gün ölümcül sırıtışlarla kendi fotoğrafınızı paylaşarak sadece arama motorlarında o blog çıktı diye takibe alınan, en mantıklı derdi rujunun tonu olan takipçiler edinerek bir mutluluk kaynağı yapmanız gayet kolayken bu blogu, insanların aynası olabilecek bir gerçeklikte en ev hali ile yazılarınızı yazabilmeniz bir erdemlilik örneği bana göre. Aynı zamanda bu erdemliliğin farkında olmayıp bu işe devam etmeniz de bir tevazu örneği. Hem de en iyisinden. Neyse ben daha fazla uzatmadan bu methiyeyi, endişeye olan övgümü son bir sözle bitireyim bu yorumu. Sağlıcakla kalın, dingin kalın, şarap için, yağmurda ıslanın, renginizi değiştirmeyin, üretmeye devam edin, kendinize ve oğlunuza iyi bakın, kısacası böyle devam edin. :)
ne güzel bir sohbet varmış burda.Saat 6.45. Şunun şurasında 3 te yattım ama cin gibi kalktım işte.Aşktan olmasın...Aşk hali senin kendi kendine adlandıramadığın ,başkasının seni layık gördüğü ya da sana uygun gördüğü bir itibar bence.Sen o halin içinde, çok da farkında değilsin çünkü bizzat içinde ve yaşıyor durumdasın..Evet bilinç kesinlikle çok açık,kimselerin bilmediği bir sırra sahipsin gibi bir durum da mevcut ama şımarma yok kesinlikle.Ben de böyle bir hal ile evrilip çevrilmekteyim şu sıralar.Çok kendiliğinden gelişti durum ve konuşarak,bazı şeyleri adlandırarak ve konumlandırarak bu büyüyü bozmak istemiyorum.Herşey kendiliğinden aksın,bizi de alsın içindesürüklesin,sonra kimi nereye savurursa artık..Seksle aşk ilişkisi haknda bişey diyemem ama şu an tek bildiğim ona dokunmaksa şu ya da bu şekilde mevzu bahis,ellerim demirdenmiş gibi hissediyorum.kaldıramıyorum.Kafamda ellerimi sçlarında gezdiriyorum.Alnına dokunuyorum.Göğüs kafesinde başıma yer açıyorum.Ama dediğim gibi kafamda..Ellerimi kaldıramıyorum.Ona dokunursam alev alacakmışım ya da ellerim orda mıhlanıp kalacakmış ve bir daha çekemeyecekmişim gibi hissediyorum.Ben tam da bu haller içinde iken,aşk ve seks ilişkisi hakkında ne diyeyim bilmiyorum..Sabah ve gece karıştı bende bu aralar.Güzel.Herşey daha anlamlı..O dinlediğin sabahlık.tumblre sitesi açık radyoda sabah haberleri ve açık gaste programı öncesi çalınan müzkler..beğenmenize sevindim.cazkolik.com da da inanılmaz playlistler var,sabah sabah duke ellingtn dinlemek gerçekten iyi geliyor bazen..Günaydın,iyi pazarlar hepinize şimdiden..
her güne bir müzik, merhaba. öyle derin ve büyük şeyler söylemişsiniz ki okuyup duruyorum anlamıyor gibi. anlamıyor değilim de içimde her zaman olduğu gibi övgü alınca duyduğum sevinç yok. biraz hüzünlendim hatta. nasıl anlatsam, beni çok içerden kavrayan sözler bunlar çünkü. hani, karanlık, kederli, melankolik sözler bir derinlik sanısı verdiği için daha çok işlenir ya ben bunu yapmamaya çalışıyorum ama en yakın arkadaşım kaçak, en neşeli yazılarımdan bile sözünü ettiğiniz hallerin sızdığını söyler. siz de anlamışsınız bunu. güneşli, cıvıltılı, turunculu pembeli o görüntünün altındaki koyu maviyi, yeşili görmüşsünüz. bu nedenle sözlerim eksik kalıyor şimdi size. şöyle yapalım:
bu sabah biraz halsiz uyandım. dün akşam aldığım soğukalgınlığı ilaçlarının da etkisiyle. arçil'i gönderdikten sonra tekrar yatağa dönüp dostoyevski'nin ezilmiş ve aşağılanmışlar kitabını okudum. bugün planım bilgisayarı hiç açmamak, akşama kadar okumaktı. bir yerde dikkatim dağıldı. dün gece gördüğüm rüyaları düşünürken buldum kendimi. iki ayrı rüya. birinde (bilgisayar oyunu oynar mısınız? orada olan grafiklere benziyor) çok yüksek, koyu kahve sivri dağlarla, çok, çok yüksek tavanı olan yapılar var. uçma becerim var. hızla ve sert hareketlerle uçuyorum. alçalıp yükseliyor, dağların arkasına saklanıyorum. çünkü arkamda uçan başka düşmanlar var. çok güçlü, çok becerikli ve onur, yengi gibi duygulanımlar var da bunların anlamı sanki kadim zamanlarda geçtiği haliyle. düşmanlarım da aynı derecede güçlü ve bu nedenle çok sert bir mücadele var. ölüm kalım savaşı bu. ama nasıl desem, yine o zamanlarda olduğu gibi olağan da bulunan bir savaş. hani "işte ben böyle ölüyorum. böyle ölecekmişim," diye ölümü tevekkülle karşılayacağın zamanlar, duygulanımlar. kaybetmedim, ama ne olduysa kesildi bir yerde rüya.
ikinci rüyamda bir arkadaş grubum var. üniversite zamanlarını hatırlatan bir arkadaşlık. grupta george clooney'de var. evet. onu sıklıkla görüyorum rüyamda. sıradan bir arkadaşım ya da patronum filan olur. onu gerçekte hep sevmediğimi söylerim. ama son filmlerini aslında severek izliyorum ve onu başarılı buluyorum. ama nedense sevmediğimi söylerim. belki bu suçluluk duygusu yüzünden görüyorum. onu hiç çekici bulmam. rüyalarımda hemen hiç seksüel bir şey yok. evet, yaz mevsimi. güneş tepede, sıcak. bir dağa tırmanmamız gerekiyor. ancak benim yaptığım bir hata nedeniyle (bir şeyi unutmuşum galiba. halatları mı, çengelleri mi, yoksa araba anahtarını mı, emin değilim. ama benim yaptığım bir hata var) tırmanış daha zorlu oluyor. ama arkadaşlarım yüzüme vurmuyor bunu. içten içe içerlediklerini seziyorum ama. üstümde krem rengi şort, koyu turuncu tişört var. yedek spor ayakkabılarımı bağcıklarından boynuma asmışım. sırtımda ağır bir sırt çantası. çıktıkça hava serinlemeye başlıyor, bakıyorum ki çok terlemişim. hasta olabilirim. çantayı açıp içinden üstüme giymek için bir şey çıkarmak istiyorum. ama çantayı george hazırlamış ve öyle gereksiz şeylerle öyle dikkatsizce doldurulmuş ki. ama yaptığım hata nedeniyle ona çıkışamıyorum. ben sanki becerikse bakıyormuşum gibi george içinden koyu kahve bir gömleği çıkarıp, bunu giy işte, diyor hafif öfkeli. (hay allah tam kız rüyasıymış:) giyiyorum ama naylon alaşımlı ve terli terli, ne bileyim pek isteksizim onu giymekte. ama içteki turuncu tişörtle ne hoş oluyor. beğeniyorum öyle olunca:)
rüya tabirlerine bakayım, ne demekmiş bu dağlar.hem geçen gün de fransız direniş örgütüne katılmak için hazırladığım çanta da böyle gereksiz şeylerle doluydu. ne demekse artık:) onda da yolda karşılaştığım golden retriever cinsi bir köpekle oynayacağım diye grubu kaybetmiştim:) hayırlısı:)
hah, işte dikkatim bu rüyaların hatırasıyla dağılınca kalkıp kahve yaptım, bilgisayarı açtım ve yazdıklarınızı okudum. düz bir şekilde teşekkür ederim. böyle şeyler düşündüğünüzü duymak ne dersem diyeyim elbette çok sevindirdi beni. hele yağmur sonrası bir duygu... çok hoşuma gitti. umarım dediğiniz gibi biriyimdir. insanın kendine bakışı aslında çok bulanıktır çünkü ve çok da anlayamaz kendini.
çok, çok sevgiler.
bir aşk bir de dert insanı yastığa düşman eder böyle, redrabbit. nasıl sevindim aşık olmana. aşktan daha güzel ne var dünyada. ona olan tutkunu nasıl güzel anlatmışsın. içim titreyerek, seni kollama, içinde ürpertilerle aşkı dolaştıran seni koruma duygusuyla okudum.
"Aşk hali senin kendi kendine adlandıramadığın ,başkasının seni layık gördüğü ya da sana uygun gördüğü bir itibar bence.Sen o halin içinde, çok da farkında değilsin çünkü bizzat içinde ve yaşıyor durumdasın.." demişsin ya, geçen gün bir yazıda sözünü ettim galiba, aşkın içinde olup aşık olma halini tarif edememek, farkında olamamak ifadene çok yakın bir şeyi mutluluk için söylüyordu adorno. mutlu olanın mutlu olduğunu bilememesi, mutluluk haline bilincin bir tek şükran duygusunda karışması... her şeyin anlamını didikleyen modern insan elbette aşk, mutluluk gibi kavramların içini dışına çıkarmak istiyor. kendine öyle pürdikkat bakıyor ki, nasıl desem bu duygulanımlarda haysiyet bırakmayacak kadar mıncıklıyor onu. anlam uğruna duygu feda ediliyor böylece sürekli.
bu nedenle bana kalırsa çok doğrusunu yapıyorsun. aşkın içinde bırak, unut kendini.
...
evet evet, açıkradyo tanıtım müzikleri olduğunun farkındayım. çok tanıdıklar:)cazkolik.com'a da bakarım.
canım redrabbit'ciğim, salatasına olmadık meyvelerle sürpriz yapan, tütün saran ellerin aşık olduğundan hiç ayrılmaz, günlünce, hep beraber olursunuz umarım.
sarılıyorum sana. kocaman sevgiler.
Ne hoş davet Sevgili Guguk Kuşu...ben de öyle bir keyif içindeydim ki, çay üstüne güzel oldu doğrusu. Sema Kaygusuz'ın kelimelerine gömüldüm gittim mutfakta kahvemle birlikte... Bazı bölümlerde fiziken titrediğimi hissettim, vallahi..Bitince yazmayı düşünüyorum hakkında...
Bugün kendimi çok sevdiğim bir haldeyim, seni de okudum sabahtan beri endişeliperi, onlarında hoş katkıları oldu buna, özellikle duyguların yaşanmaması ile ilgili bölümler.Bugün sadece ben , kendim, kendimi doldurduğumu hisseden bir haldeyim ve bunun devamını çok diliyorum. Maili okuduğumda sezen aksu dan gülümseyi dinliyordum. Cep telefonumdan maili gördm ve bu davete teşekkür etmeden edemedim, kalktım pc yi açtım, kitabı böldüm, öyle gülümsedim ve sevindim yani davetine :-)...
Sevgiler hepinize...
dün o telaş arasında guguk kuşu'nun o yorumu arada kaynamış gitmiş. yayınladım ama bakıyorum yok, yeni geldi sandım. meğer dün, çok önceden yazmış. kusuruma bakmasın sevgili guguk kuşu.
bugün çünkü güneşli bir gün. çünkü herkes aslında güneşi sever. sevmem diyen de sever. niye sevmem derler hiç anlamam:) insanın ens evdiği mevsim nasıl bahar olmaz. iyi hissetmene çok sevindim. biliyorum o halleri, okuduğun şey esinle doldurduğunu seni, bir bağ kurmakla kalmayıp, o bağın çok anlamlı olduğunu hissettirdiğini insan sanki bahar mevsimindeymiş gibi neşelenir.
çayı güzel yapmak ne önemli maharet. ne çok içiyoruz, ikram ediyoruz. insan hiçbir şey olmasa çayı nefis yapan biri olsa bile epey bir şey demektir bu. hem çaya davet edilmek ne sevindirir insanı:) hep içeriz ve hep içmek isteriz. büyüleyici bir şey.
ben bir duşa gireyim şimdi. girmeden önce de şöyle güzel, guguk kuşu'nun dediği gibi çayı beklete beklete demleyeyim:)
sevgiler ikinize de.
Sevgili Peri, uykusuz geçen bu haftamda yazıların bana öyle çok ışık ve huzur oldular ki, sana ne akdar teşekkür etsem azdır. gece 1.30 da kadar senı okuyup sonra uyuyuyup saat 4.30 da yeniden uyanıp kaldıgım yerden değil gece okudugum yerleri bir daha okuyarak başladım hep. İhtiyacım olan herşey sanki senin yazılarının arasına saklanmıştı onları bulmam için bir ışık gibi süzüldü sayfan içime. Seni biraz daha sevdim, biraz daha kıskandım, biraz daha yakın buldum kendime... Biraz karmaşıktım ama seni okudukça netleştim, duruldum, sakinleştim, berraklaştım... Kendimi yenmeye ihtiyacım vardı tam bir haftadır bu sabah artık gecen haftadaki gibi değilim diyebilirim, sen bilmiyorsun aslında ama katkın çok anlaml...ısevgiler.
Yorum Gönder