bu aralar dışarda çok zaman geçiriyorum. kadıköy'e değil de karşıya, taksim'e gidiyorum çoğu kez iş için. geçen gün ama kadıköy'deydim. özlemişim çok. otobüsten inince her zaman oturduğum cafe'ye gittim. uzun otobüs yolculuğunu bitirince orada oturup bir çay içiyorum çoğu kez. bu seferki otobüs yolculuğu ilginçti de. otobüse girdiğim anda ön koltukta oturan adam otoriter bir tavırla yanına oturmamı işaret etti. başka boş koltuk yokmuş çünkü. oturdum. bir bacağını tuhaf şekilde öne uzatmıştı. nitekim ikinci durakta, akbil doldurmak için otobüsü bekletmek isteyen hanıma, "ben topal bacağımla zamanında akbillerimi dolduruyorsam sen de doldurmalısın. otobüs sizi bekleyemez, devam et şoför," dedi. şoför devam etti. yol boyunca, arkaya yürüme alışkanlığı edinememiş yolcuları payladı, akbili olmayana akbil verdi, bir kadının kucağındaki çocuğu kucağına aldı... topallığı ve gür sesiyle şoförün iktidarını devralıp otobüs ahalisini hizaya getirdi. bir ara hızlı bir otomobilin ters hareketi nedeniyle ani fren yapmak zorunda kalıp otomobil sürücüsüyle atışınca şoförümüz, erkek yolcularımız kadınlardan ayıklanarak ve göğüslerini şişirip şoförümüze destek olmak için öne atılınca, yanımdaki topal bey sol elini onları engellemek için ileri uzatıp, "zaman kaybetmeye değmez," dedi. ona bakan şoföre bu kez aynı elinin avuç içini açarak kibarca yolu işaret etti. herkes sakinleşip yerine döndü, şoför yola devam etti. kadıköy'de tüm yolcularla birlikte koltuk arkadaşım da indi. arkasından bir süre baktım; tek başına topallayarak yürüyüşünde iktidarını kaybetmiş bir imparatorun acıklı hali vardı. uygun davranış biçimini, bir hareketin en ideal yapısını bana kalırsa en iyi topal biri bilir. ilginçtir ki, birbirlerine pek benzemeyen iki kocamın da hayali aksak olmaktı. aksak bir insanda büyülü bir şey görürlerdi. ben de severim.
cafe'de her zaman oturduğum sokağa çıkarılmış masama çayımı alıp oturunca, yan masadaki üç neşeli hanımla selamlaştım. bir evraka bakıp sohbet ediyorlardı. neden sonra anladım ki, birinin çıkardığı astroloji haritasını, diğeri yorumluyor. kocalar, eski kocalar, burçlarıyla değerlendirilip kahkahalar patlatılıyor. zavallı tatsız arkadaşlarının oğlağı beşinci evde diye, sevimsizlikleri görmezden geliniyordu, filan. öyle hoş bir mizah anlayışları vardı ki, gülmeden edemedim. sohbete ben de katıldım. bir ara eski hayatlarında ne olduklarına ilişkin bir sohbet yürüken, "ben de rahipmişim," dedim. başka zamanlarda hiç dikkate alınmayan hakkımdaki bu bilgi, ilgiyle karşılandı, yüzüme baktılar, "zaten belli," dediler. "ama," dedi duygusal bir yengeç hanım olan "şamanlık var sizde." diğer harita yorumcusu ile bakışıp, kızılderili şamanı olduğum konusunda görüş birliğine vardılar. arkadaşımla buluşacaktık, gecikiyordum ama masadan da ayrılamıyordum. onlar da tekrar görüşmekten çok mutlu olacaklarını söyleyince birbirimize telefon numaralarımızı verdik.
arkadaşım üç tur attığı halde arabasını park edecek bir yer bulamamış. kırtasiyeyi ikimiz de çok sevdiğimiz için nezih'te buluşacaktık yine her zamanki gibi. ben nezih'in karşısında alçak tabureleri olan kahveye oturup, odun ateşinde türk kahvesi söyledim ikimize de. daha çantayı yanındaki tabureye koyup oturmadan bir mesele hakkında konuşmaya başlamıştık. yan masada arada iki cümle edip sessiz çay içen iki beyin konuştuklarımızı idrak edip, bir fikir oluşturduklarını sanmam. sadece, "kadınlar..." demişlerdir:)
kitapçıları dolaştık. mağazalarda bu yılın modasını teftiş ettik, pastel renkli pantolonlara, tişörtlere bayıldık, "ah bahar geliyor... buluşup ağva'ya gidelim," dedik. onu hiç gitmek istemediği toplantıya yetişsin diye otomobiline bindirip, komşufırın'dan ekmeğimi aldım. bahariye'ye yürüdüm. mudo'dan bir etek aldım yine. bu hafta aldığım ikinci etek. nazım'a uğradım. bülent neşeliydi, bense yorulmuş ve ciddi. gıcıktım bu nedenle biraz. masa kalabalıklaşmaya başlayınca kalktım. otobüse bindim. elimdeki ekmek poşetini gören hanımla ekmek çeşitleri, mayalama usülleri hakkında sohbet ettik.
bilmem ki nasılım? iyi miyim, durgun mu? bir dağınıklık, alışkanlıklarımın bozulmasından bir huzursuzluk var içten içe. ama tam olarak nasılım, pek bilemiyorum.
yavaş okuyorum. bazı günlerse hiç okumuyorum. genç türk edebiyatçılarının kitaplarından almıştım. şöyle bir aralarında dolaştım. pek beğenmedim. o nedenle, hiç bahsetmeyeyim şimdi onlardan. hala conrad'ın 6 öykü kitabı var elimde. hoyrat-öfke dolu bir öykü yeni bitti. yine rastlantı eseri bize ulaşmış gibi, hikayeyi kıl payı yakalamışız gibi kurgulamış. öyküyü nakledeni pek tanımıyoruz, öyküyü anlatanı ise kitaptaki kimse tanımıyor, oradan bisikletiyle geçerken uğramış bir yabancı. şurdan burdan söz ediliyor ve neden sonra hikayenin asıl kahramanı, içi şeytani bir kötülükle dolu, tam bir baş belası, deli bir gemi anlatılmaya başlanıyor. burada, edebiyat dedektifi kategorisi için uzun uzun yazmayı düşündüm bunu ya kalsın, kısaca bahsedeyim; conrad apse gemisi için fikri, bana kalırsa doğrudan moby dick'ten almış. kaptan ahab için moby dick nasıl ki dünyadaki tüm kötülüğün simgesi ise denizciler için de apse ailesi gemisi öyle. aşinalık için, gündemi yakalamak için kötü edebiyatla vakit harcamamaya verdiğim karara devam edeceğim anlaşılan o ki. tolstoy okurum yakında, kafka kitaplarını yeniden okurum, fowles'un kitaplarını da. borges okurum dönüp dönüp. tanpınar'ları okurum, sabahattin ali, sait faik, yusuf atılgan...
edebiyat dedektifi kategorisi için, edgar allen poe'nun usherların çöküşü kitabının sonu ile melville'in moby dick kitabının sonunu karşılaştırmalı konuşalım diye düşünüyorum. ama vakitsizlikten değil de bir tür zihin dağınıklığından, motivasyon eksikliğinden elim varmıyor yazmaya.
durumlar genel olarak böyle. hah, dün akşam bir çizgi film izledim; the secret of kells. çizgisi, renkleri çok, çok güzel. izlemediyseniz, çizgi film sevenlere hararetle öneririm.
haberler böyle. bir hali diğeriyle maskeleyip yazamıyorum burda size. eğer bulanık, belirsiz bir ruh hali görüyorsanız, tam da o halde olduğum içindir. nasılsam öyleyim burda da.
sevgiler.
34 yorum:
Kötü değil aslında...Hoş kendini yenileyen bir durgunluk, sakinlik sanki...
Sevgiler,
hmmm!... azecim:)
sakinlik iyidir. sakinliğimin bozulması tehditi beni geriyor belki de. sakin ve duru, her acil olayla aramda hiç değilse 1 saat varmış, her ilişki ile benim kontrol edebileceğim şekilde aramda hiç değilse beş metre varmış gibi bir hal istiyorum şimdilik. alışıncaya kadar. olduğum kendimle bir sorunum yok, bu kendimi hiç kesip biçmeden uygulamak istiyorum sokaktaki kendime. belki de zihnimdeki dağınıklığın nedeni budur.
canım, evet dün sen öyle sorunca düşündüm de öyle yazdım bu yazıyı da:)
sevgiler sana.
dolaştığın yerleri gözümde canlandırıp resme seni de ekledim, yakıştın peri :)
teşekkürler aylak kedi'ciğim. çok özlemişim kadıköy'ü. belki karşıda ev tutmam gerekecek. ama kadıköy'den ayrılmayı göze alabilir miyim, emin değilim. ben de kendimi hep kadıköy manzarasına yakıştırıyorum.
sevgiler.
yağmurun sicim gibi indiği sokaktan dar kaçıp kendimi "üç karga barı"na attığımda, miss blank'la bakışıp birbirimize gülümsedik. bu bakışma ve gülümseme tamamen adabımuaşerete uygun cereyan etti. miss blank'in, hala hayattaysa,şimdi altmışını aşmış olduğunu düşünmek ne ürkütücü. nasıl da geçiyor zaman!
....zaman geçti, sınav vakti geldi. arçil2e başarılar peri. kazansın! kazanır diyoruz ahmetle...şimdi 141. sayfa "anarşist"i okumaya başlayacağım. conrad sevgin ve tanıtımın bizim gibi talebelere 18-tl'ye mal oldu. arçil kazanırsa ve sana taksim de rastlarsak bu parayı tahsil edeceğiz:p
sevgiyle. tolga
nasıl bir şaşkınlık ve sevinçle okudum yorumunu, tolga! evet, öykü böyle başlıyor. yazar hakkında öykünün başında ve sonunda miss blank ile adabımuaşeret kurallarına göre gülümsemesi ile bir fikir ediniyoruz. bunu epey düşündüm; öyle sanıyorum ki genç adam, olgunca olan miss blank'tan hoşlanıyor ve o nedenle o bara gitmeyi tercih ediyor. yazarın hemen hiç yorum yapmaması da genç olduğunu doğrular nitelikte. öyküde olan herkes biz okuyucuya yabancı. öyküde en çok tanıdığımız apse ailesi gemisi bu nedenle. ve o da görkemli, kötücül insani kişiliği ile diğer insanları silikleştirip epey yer kaplıyor. geminin kişiliğini yeterince belirginleştirmek için, söz konusu insanları belirsizleştirmiş bana kalırsa. conrad okuduğumda onun kurgusu hakkında her seferinde çok düşünüyorum. bayılıyorum ona:)
18 liranın içinde ne çok şey var bir düşünsene. hiç acıma o paraya.
arçil için iyi dilekleriniz de çok iyi geldi. çok teşekkür ederim. kazansın. kazanır umarım.
sevgiler, selamlar.
Oh özlemişim Peri okumayı seni, bu yazı çok iyi geldi. Uzun blog yazılarını sevenlerdenim ben, zaten kendimde çoğunluk öyle yazıyorum. Başlayınca duramayanlardanım ben, her konuda:))
Öyle güzel anlatıyorsun ki oradaymış gibi oluyorum. Kadınların sohbeti, ekmeğin kokusu, kahvenin tadı geliyor kulağıma, burnuma, dilime.
Arçil sınava girecek sanırım, başarılar diliyorum, umarım gönlündeki amaca uygun sonuçlar alır. Sevgiyle kalın...
Peri'cim merhaba;)
Öncelikle Arçil'imize basarilar diliyorum. Insallah ikinizin de icinize sinecek, gonlunuzce bir sonuc elde edersiniz yarin.
Bir de sunu soylemek istiyorum. Keyifle okudugum pek cok yazinda bahsettigin bir kitaba, nihayet sahip oldum ve dunden beri elime alip alip rastgele kitap fali acarak okudugum her bolumde aklimdasin;)
Evet, nicedir aradigim, Kudret Emiroglu'nun, 'Gundelik Hayatimizin Tarihi'nin yeni baskisini, idefix'e kitap fuari indirimi bahanesiyle bakinca farkettim ve bir gun icerisinde yolladilar. Elime alir almaz, kahve ve tutun bolumunu okudum. Uzaktaki iki yakinima da tavsiye ettim alsinlar diye. Uzun lafin kisasi, sana kocaman tesekkur ederim;)
***
Is yerinde mobbing, ayak kaydirmaca, kadinsal cekismeler vs yoksa hic bir seyi dert etme ve gelecege bak. En onemli sey huzur! Buradan takip edebildigim kadariyla da cok seker bir arkadasin var ve oldukca kaliteli insanlarla birliktesin. Dilerim herkesin yasadigi alisma donemi endiselerini carcabuk atlatir ve cok guzel meyveler verirsin.
Sen cok guclu bir kadinsin. Hayat macerani keyif ve merakla izlemeye devam ediyoruz.
dua ve sevgi ile..
:)teşekkür ederim, leylak dalı. farkettim, uzun yazılarda geliyor yorumun. sanırım o üç hanımı arayacağım benden beklenmeyen bir ataklıkla. yelda, berna ve birsen isimleri. çok, çok güzel bir halleri vardı. neşeleri ve içtenlikleri... yelda'nın eşi de ikizler burcuymuş, bunun üstüne epey bir kahkahalı geyik döndü. ben erkek çocuğu gibi büyüyüp, büyüdüğünde arkadaşlarının çoğunluğu erkek olan biriydim. kadınları sanki şimdi keşfediyorum. onlarla sohbet çok kıvrımlı, çok uçarı, çok neşeli, çok başka. şu aralar bayılıyorum kadınlara. kadınların sorunları için çözüm üreten bir sosyal kuruluşta filan gönüllü çalışsam çok isterim mesela. o havalardayım.
sonra diğer özlem le buluştuk ya, o da öyle çok tatlı, halden anlar, derdini bir iki yüzeysel cümle ile anlatmak yetiyor. ve derhal çözüm arayışına filan giriyorsun.
arçil, evet sınava girecek. oyun oynuyor kafasını dağıtmak için gene. artık toplasak o kafayı yavaş yavaş, dedim az önce. zaten sürekli oynuyor. köfte, tavuk göğüs, patates kızarttım, makarna, salata. cola! en sevdikleri işte. mutfak battı. heyecandan yerimde duramıyorum. mutfağı, ocağı temizledim, yeri sildim. yarın giyeceklerini ütüledim. bir bira açtım şimdi. deniz güzeldi. hava karardı şimdi. burgazada ışıklar içinde. sakin, sessiz. camı açtım, kızartma kokusu gitsin, diye. bir müzik bulayım. sonra acıkmış olurum, bir şeyler yiyip, film izlerim.
işte bu hallardeyiz. tekrar teşekkür ederim.
sevgiler çok.
merhaba yüksekökçecim,
tumblr siteni yakından ve itinayla takip ediyorum farkettiğin üzere. ama bu aralar, resmi nerden aldığımı eklemeyi unutuyorum. kusuruma bakma n'olur.
arçil'e iyi dileklerin için çok teşekkür ederim. benim heyecanlandığımın ondabiri kladar heyecanlansa, daha rahat edeceğim. nerden geliyor kendisine bu güveni anlamış değilim. umarım boş bir güven değildir.
kudret emiroğlu'nun kitabını bulmana çok sevindim. diğer arkadaşların da bilgisi olsun bu vesileyle. gerçekten çok tatlı bir kitap; alıp mutfak rafına koyun, işin gücün arasında madde madde gözden geçirin, derim yine. ne demek, ben teşekkür ederim ökçeciğim. hep birlikte okuyalım, diye bahsediyorum burda zaten.
yok yok, işyerinde hiç ama hiç öyle şeyler yok. ahmethaluk, canım özlem, orada tanıştığım cem, burak, ömer çok tatlı insanlar. çok kibar, çok ölçülü, saygılı... atölye arkadaşlarım da çok iyiler. şimdi bu atölye bitip yenisi başlayacak, eski arkadaşlarla nasıl ayrılacağız diye düşünüyoruz. bu arada yeni atölyeye yeni insanlar gelecek. birbirimizin film hikayelerini kıyasıya eleştiriyoruz ama sonunda çok geliştirici oluyor bu ve sonunda arkadaşlık baki kalıyor:)
"sen güçlü bir kadınsın," sözü mücadele ettiğim bir laf:) değilim, diyorum her seferinde. zayıfım ve bazen çok güçten düşüyorum. hayata ekleyecek neşeyi bulmakta bazen zorlanıyorum. bazen çok yalnız hissediyorum. bazen deli gibi sıkılıyorum. ama sonunda yatışıyor, duruluyor her şey ve macera neysem o olarak devam ediyor. ayak direttiğim şeylere inanıyorum. tercih ettiğim şeylerin doğruluğuna inanıyorum da o gördüğün gücü ordan buluyorum sanırım. insanın kendinden başka güç bulabildiği bir desteğinin olmaması çok bunaltıcı bazen. ama bu da sağlam bir güç kaynağı aslında. insan şu sana yazan ellerinin derisinden itibaren kendisi, insan yayılan, dağılan bir buğu, gaz kütlesi değil, diyorum, bu derinin sınırları içinde bir compact ve yapayalnız bir varlık her durumda. böyle doğuyor, böyle ölüyor ve aslında bu yalnızlıkla ölüyor. insan bu yalnızlığı unutmak için bir şeyler yapıyor, yek diğerini çağırıyor hayatına. ama gerçek şu ki ne kadar unutmak istese de insan yalnız bir varlık. bununla baş etmeyi öğrendiğin anda, kapı zili, telefon sesi beklemediğin anda, kendinle başbaşa mutlu olmanın yolunu bulduğun anda güçlüsün demek oluyor bu. bu anlamda güçlüyüm. güçlüyüm de, bu zaman zaman gözlerimin nedensiz dolmasını açıklamıyor yine de.
her zamanki gibi beni duygulandıran sohbetin için teşekkür ederim.
sevgiler.
peri;
"aksak" biri her koşulda dengenin ne olduğunu en iyi bilen kişidir. neyin ne olduğunu bilmek için onu kaybetmenin ön koşul olduğunu söyleyebilirim.
insan ancak özlediği bir şeyin anlamına erebilir: aksak biri kendiliğinden dengede olmayı, tedbirli olmaksızın denge kurmayı özleyen kişidir.
[akşam akşam ahkam kestiğime kızmıyorsundur umarım!]
sevgili perim, Arçile' başarılar diliyorum. inşallah en hayırlısı olur.
ismail'ciğim,
okuyup, sevmediğimi söylediğim yerli yazarlar içinde seni saymıyorum. türk oluşumları kitabına şöyle bir başlamıştım ve çok hoşuma gitmişti. bütün kitaplarını okuyup burada yazacağım. sitendeki yazıları da çok beğeniyorum. valla hiç keyif bağışlamıyorum, çok iyi yazıyorsun sitede. kitaplarının hepsini de okuyacağım.
"aksak"lık konusunda dediğin her şeye katılıyorum. zihindeki aksaklıkla uyum içinde bir bedensel aksaklık arzusu belki de. dürüst olma isteği. herkes dorian grey olmak istemez ki. zamanın ve hayatın bizde oluşturduklarının bedenimizde yansımasını isteriz. botoks yaptırmak aklımızın ucundan geçmez. yara izlerimizi gizlemek de. biz yaşadık, ve öyle dertler gördük ki hepsinin izi var bakışlarımızda, gövdemizde, demek isteriz. hayatımızın birebir dürüst bir tasviridir bedenimiz. yaşlı, çirkin ve kederli olmaktan gocunmayız. aksak olmaktan da. nasıl ki ruhumuz aksıyor, daha mı soylu ya da değerli bedenimiz ki, varsın o da aksasın.
ahkam kesmek konusunda sana pek pay bırakmıyorum gördüğün gibi:) sen ahkam kesmezsin hem ismail'ciğim. alçak gönüllü, yüce gönüllü arkadaşım benim.
sevgiler sana.
inşallah, gugukkuşum. çok teşekkür ederim.
sevgiler tekrar.
pericim, bu istanbul halkı gerçekten bir değişik. özellikle otobüste toplanan ilginç kişiler ve olaylara bayılıyorum. Allahtan her istanbula geldiğimde rastlıyorum bunlara:) kitap okumam benimde yavaşladı, güzel havalar mı mahvetti bilmem. ama ilginç bir olay anlatayım sana. geçen gün yaşadığım kasabanın kütüphanesi beni burada ençok kitap okuyan kişisi seçmiş. ödül aldım yani :) ee ne diyeyim , doğru seçim!
süper! guru duydum seninle. bir kütüphanenin beni ödüle layık görmesine adayabilirim tüm ömrümü. sahi söylüyorum. çok nefis bir haber bu. kutluyorum.
otobüslerimiz olay mahalli gibi. ben seviyorum bir yolculuk boyunca orada bir küçük topluluk oluşturmamızı ve trafik canavarıyla, işe yetişme telaşlıyla, açlıkla, sıkıntıyla, velhasılı tüm engellerle mücadele edip simurg gibi kaf dağına, ineceğimiz durağa kadar gidebilmeyi:)
tekrar, gönülden kutluyorum seni.
sevgiler.
Gundemi takip ediyor olmak icin bir murakami kitabi okumustum gecenlerde, hatirlarsiniz size de bahsetmistim. baslangic fena degildi ama sonlara dogru parcalamak istedim kitabi. gittim truman capote kitaplari aldim, turgenyev ve bir de conrad. okumalara doyamiyorum. ki gunumuz turkce muziklerine ne hissediyorsam kitaplarina da onu hissediyorum. hic elim gitmiyor.
sevgili pass,
sabah ezanıyla gözümü açtım. erken uyanmam gereken zamanlarda perdeyi indirmiyorum. dağın arkasından gün yavaşça ağırdı. yeşilimsi bir sarı, mavimsi bir grinin içinde kendine yol açtı. kalkıp kahve yaptım. duru bir hava var, denizin kıpırtılarını bu uzaklıktan bile seçebiliyorum sanki. burgazada nın eteklerinde iki sıra ışık, çizgi filmlerdeki gibi, ateş böceği ışığıyla yanıp sönüyorlar. hava aydınlandı şimdi iyice. kuşlar da uyandı. çay demleniyor. fena hissetmiyorum. ekmek kızartıp, arçil'in kahvaltısını hazırlayacağım.
mutlaka iyi, yeni kitaplar da vardır ve ben tanımıyorumdur, bir genellemede bulunarak haksızlık da yapmak istemem. ama neden eski yazarları okuduğumu sorduğumda, çünkü gerçekten çok iyiler, demek geliyor içimden.
murakami okumadım. neo'nun yazarıdır murakami ve eğer burayı okursa tüm iyiniyeti ve inancıyla murakami okumaya yanlış kitapla başladığını söyleyecektir:)
truman capote, benim hamilelik dönemimde tüm kitaplarını okuduğum yazarlardan. bu demektir ki, tekrar okumam lazım. şenay da çok sever, capote'u ve lusin'de sırf onun için capote okuyup bilmece sorma sözü vermiştim. bayanlusin için bilmece hazırlamak istiyorum yine. geçenlerde dolaştım, hiç de fena bir site değilmiş. orayı tekrar ayaklandırırım belki. belki de işe güce odaklansam daha iyi olur ya, bakalım. bugünü atlatalım da. ben kahvaltıyı hazırlayayım artık. bu sabaha seninle sohbet ederek başladım, iyi oldu.
sevgiler.
bulanığım demişsin ama peri, çok keyifli olmuş yazı :) öperiz seni Toprak'la :) Ben usul usul, Toprak ıslak ıslak :)
sağol elifcim benim. hani her şekle benzeyen resimler vardır ya, öyle bir şekil galiba bu:) sınavdan çıktık geldik. evladıma yayla çorbası yapıyorum:) nasıl geçti arçil'ciğim diye soruyorum, dalga geçiyor, "keşkeee oyunlar oynamasaydııım," diye bir şarkı söylemeye başlıyor, gülüyoruz sonra da. sanırım gülmemem lazım:/ bu ebeveyn işinin her şeyini tam yapıyorum, küçük pet şişeyi sınava girerken, diğer ebeveynler gibi eline tutuşturmayı da bildim ama bu "kazanmak değil, yarışa katılmak önemli," gibi şakalarına gülmemem lazım sanırım:)
toprak'ı da seni de kocaman öperim.
sevgiler size.
Ikinize de gecmis olsun;)
Blogger ablalari/teyzeleri olarak bizim bile heyecan yaptigimiz dunyanin belki de en sinir sinavi icin Arçil'in verdigi tepkiye hayran oldum, aferin ona;))
Tumblr sayfam, o an gozume, kulagima hangisi hos geldiyse 'reblogladigim', bana ait özgün hicbirseyin olmadigi bi yer Pericim. Kaynak gostermene hic gerek yok. Takip etmen de cok hosuma gidiyor;)
sevgilerimle..
teşekkürler ökçecim, yaa. valla geldi geçti ya, ferahladım. bi de kazansaydı süper olacak. şimdi mutfaktan sesimi duyurmaya çalışarak, 'ne zaman açıklanacak sonuçlar?" diye sordum. 'çok yakında... herhalde,' diye cevap verdi benim sorumluluk sahibi evladım:) neden bu kadar çok gülüyorum ona bilemiyorum. az önce sınavı soran hocaya arçil'in ne dediğini anlattım da, çok cool, iyi bi şey, dedi:) iyi, tatlı, süper bir insan evet ama başarılı da olsa keşke. valla seyredip, ne derse gülüp duruyorum arçil'e. bir tek dün gece biraz heyecanlandı, 'yanında yatayım mı?' diye sordu. 'saçmalama, git yat yatağında rahatça, sınav da neymiş, deli misin,' dedim. ama ben sabaha karşı heyecandan uyandım. bi şeyler yapıyoruz işte kendi aramızda. normal, sıradan evlerdeki gibi bir düzen tutturmaya çok özen gösteriyorum ama sanırım biraz farklı. ne diyeyim, ökçeciğim...
ben seviyorum senin tumblr siteni. bir esin versin, beni yazmaya kışkırtsın diye de bakıyorum bazen. ara sıra aynı konseptte fotoğraflar filan oluyor, hangi havadasın da ne seni etkiledi diye düşünerek de bakıyorum.
teşekkür ederim her şey için.
sevgiler.
hmm ama böyle yeni dönem yazarlar deyip bizi merakta bırakıyorsun? :) kimmiş aceba onlar? ben yine yenilerden bi şeyler okuyorum, mobius dick, güzel gidiyor. bi de pa'nın gönderdiği bir elekronik kitap var, o da güzel: the name of the wind.
ve evet murakami'yi yanlış kitaplardan okumaya başlamayınız rica ederim :) zemberek kuşu diyorum.
neo
the yeni edebiyatın yılmaz savunucusu :)
not: ilk sınav bitti nihayet, arçil ve sana geçmiş olsun. ikinciyi de kolayca ve istediği puanı alarak atlatsın inşallah.
mobius dick'i okumayı ben de istiyorum. the name of the wind'i bilmiyorum.
canım neocum, ben senin öncelikle okuduğun kitapları değil, senin seçtiğin kitaplara yaklaşımın seviyorum. bunu dedim, diyeceğim. öyle önyargısız ve iyiniyetli ve öyle olumlusun ki... insanlara karşı da öylesin. bu içimi titreten bir dokunaklılık, yoğun bir sempati doğuruyor sana karşı. sen ne okursan seviyorum. senin bir kitabı safcana seçme tarzını seviyorum, ondan etkilenme biçimini... anlatabiliyor muyum bilmem. seni biraz çizgi filmlerin o tatlı kızları gibi görüyorum. izlemeye bayılıyorum, dünyada varolmana şükran duyuyorum. dünya seninle daha güzel, senin gibi insanlarla daha yaşanılası bir yer.
yeni edebiyatın yılmaz savunucusu olmanı da takdir ediyorum ve evet, zemberek kuşunu bir gün mutlaka okuyacağım:)
arçil gelip gelip boynuma sarılıp, öpüyor. pek yapmaz böyle, hayırdır, diyorum. amanın!:p bu aralar komagene'den çiğ köfte seviyoruz. dışarı çıkacağımı söyleyince sipariş verdi, elbette alırım, dedim. sevdiği karamelli çikolatalardan da alayım. yazık bu çocuklara, sınavın sonucundan endişe edip ondan mı böyle huzursuz canım evladım acaba. canım benim ya, ne kadar seviyorum, ne kadar kıyamıyorum, gözlerim doluyor. ben bir çıkıp geleyim.
sevgiler çok.
Sevgili Peri,
Arçil'in rahatlığı sendeki heyecanı dengeliyordur belki. Umduğunuz gibi geçmiş olsun dilerim. Arçil'e güven duyuyorum ama sınava endişeyle bakıyorum ben de. Hep bir sorun çıkar, şimdiki nereden çıkacak acaba diye beklemeyi öğrendik. Yanılırız umarım.
Sevgiyle.
"sınav"lar neden türk romanlarında, hikayelerinde kendine hak ettiği yeri bulamaz?
cidden. bir lise mezunu için hayat memat meselesi: üniversite sınavı. ama bakıyorum; böyle bir lise mezunu ile empati kuran bir yazar yok. var da ben mi görmüyorum.
o sınavlardan birkaçına umursamadan girmiş biri olarak konuşuyorum: hiçbir şey insanın iç huzuru kadar önemli değil. zamanla biliniyor bunlar.
KORSANA HAYIR!
Bence siz internetten film izlemek yerine sinema veya dvd olarak film izleme keyfine varabilirsiniz.
sevgili atze,
denge konusu bi acayip; ilişki, birinin tembel, sorumsuz, gamsızlığı ile diğerinin çalışkan, özverili, endişeliliği ile dengeleniyorsa o dengeye saygı duymalı mıyız, bilemiyorum:) iiki insanın karşılaştırmalı burç yorumlarında benzeri bir şey söylenir; 'akrep'in bilmem nesini yengeç sevgilisinin bilmem nesi dengeler.' yahu dengelemez, kan gölüne döner ortalık:)
ne demek istediğini anlıyorum; başka bir yorum getirdim:)
kazansın da tek derdim denge filan olsun.
teşekkür ederim, atze'ciğim.
sevgiler.
e, demek konu hazır, sen yaz ismail;) ben de avukatken mübaşirler için bir hikaye yazayım istemiştim, yapamamıştım. hala isterim mübaşirin dertli davacıların davalıların olduğu koridora gür sesiyle adalete davet edişi hakkında yazmak:)
iç huzuru denilen şey hayattan bağımsız değil maalesef ve hayat sınavdı, işti, paraydı... böyle sufli şeylerle örülü.
sevgiler.
poet kardeşim,
yok, işler bildiğin gibi değil. sinemada film izlemenin daha keyifli olduğunu bana öğretmeye kalkışırsan, o sohbete giremem, kendimi yaşlı hissederim.
sevgiler.
heyy kulaklarım çınlamıştı meğersem sebepsiz değilmişmiş.
benim yapmayı çok istediğim bir şey, yan masadakilerle sohbet ve kaynaşma. garsonluk yaparken de, ben, sık karşılaşırdım da "bir gün ben de " derdim. siz ne güzel, yapmışsınız.
sevgiler.
hamiş: şurdan burdan yazılarınızı çok seviyorum "dostoyevski : ezilmiş ve aşağılanmışlar...." a özellikle dikkat etmiştim.
ya siz, ya siz ne güzel yazıyorsunuz son zamanlarda. tıpkı eskisi gibi, sizi bulduğum zamanlardaki gibi ve işte düşünüp kalıyorum, insan hiç değişmese mi, şenay?:p demek birbirimizden gözümüzü kaçırarak birbirimize dikkat kesilmişiz. insan gelip demez mi, dikkat kesildim, diye:)
şenaycım, ben eskiden bir tuhaf snob, bir küçümseme halinde idim herkesi, her şeyi, ama gençlik de öyle bir şey galiba. ya şimdi? şu karıncadan daha mı değerliyim, şu ağaçtan daha mı çok anlamım var ki dünyada, gibi sorular sorma hallerindeyim. bu minvalde şenaycım, yan masadakilere gülümsüyor, otobüste hamilelere yer veriyor, körleri karşıya geçiriyor, yaşlı teyzenin poşetini taşımayı teklif ediyorum.
:p
biraz dalga geçiyorum, şenaycım. az önce iş bitti de oturdum sana yazıyorum. seni gördüğüme çok sevindiğimi bil.
sevgiler.
Sınav nasıl geçti? Başarı dilemek isterdim geç kaldım umarım gönlünden geçen şeylere kavuşur Arçil yakışıklı Arçil. Yok yakışıklı dediğimde mıncıklamak isteği gelmiyor güzel Arçil demeli:)
ben sizin blogunuza gelip uzun uzun kaliyorum, okudugum yeri bir gun boyunca acik biraktigim bile oluyor. Turkiye'den sizin sayenizde merak ettigim kitaplari getirtip okuduktan sonra ise tekrar donuyorum yazilariniza, bu sefer o kitaplari ben de okumus oluyorum, sizi bir de oyle okuyorum. Oyle mutlu oluyorum ki, ve burada bu kadar mesai harcadiktan sonra hem bir tesekkur etmek hem merhaba demek istedim. Sevgiler.
Yorum Gönder