Pazartesi, Mart 5

geçmiş kolay geçmez.





bi şey olur... eski arkadaşlarla sonradan karşılaşmalarda, kaybettiğiniz bir şeyi arar gibi dolaşır kelimeler aranızda. sohbet bazen bir köşeye yığılır, bazı yerlerde seyrekleşir... çoğu yerde de susarsınız; kelimeler ne halt edeceğini bilemez.

dün konuştuğumuzda ama, her şey yerli yerindeydi. ortak dostumuz, reha sohbetimizde, yanımızdaydı çünkü.. itiraf ettik; ikimiz de onu özlüyorduk. özlüyorduk, çünkü, kendine bile dillendiremediğin bir şeyi, reha’ya söyleyebilirdin. onun anlayışı içinde, insan olmanın macerasına dahil olarak coşkuyla kabul görürdün. isterdin ki reha tanık olsun, ne yapıyorsan.  ben reha’yı ara sıra arçil’in yüzünde, tavırlarında görüyorum gerçi. geçen gün arçil’i uyandırmak için, yorganı çekip, omzuna dokunup, şakağını öper, o hala uykuda direnirken, dedi ki gözleri hala kapalı, yüzünde muzip bir ifade; ‘dayı, ne satıyosan almıyom, yaw.’:) öylesine babasıydı ki o anda oğlum, şaşkınlıkla kahkahayı bastım, ama gözlerim de doldu.

arkadaşım, conrad’ı, faulkner’ı, carson mccullers’ı ve daha bir çok yazarı sevmesinde reha’nın katkısından bahsetti. şaşırdım; ben reha’yı neden kitaplarla hatırlamıyorum? kitapları, oradaki karakterlerin onun farkettiği gizli trajedisini anlatırkenki heyecanını hatırlıyorum; ama ne yazarları, ne kahramanların adlarını hatırlıyorum. keşke unutmasaymışım; conrad hakkında ne, ama ne söylüyordu? benim şimdi, carson mccullers’ın sinirli, ergen kızlarında kendimi buluşuma güler miydi? faulkner’ın, döşeğimde ölürken kitabının benim için adana demek olduğunu söylesem, ne demek istediğimi tümden anlardı ama, eminim.

arkadaşımla aramızda ortak bir şey var; onunla konuşurken memlekete dönmüş gibi hissediyorum. çünkü dilimizin genetiğinde hala reha’nın kodları gizli. dün biraz reha’dan bahsettik... ikimiz de rahattık, kelimeler adreslerini biliyordu. sohbet, neşeli, derin, akışkandı. en sonunda dedi ki; esra yalazan’ın yazısını oku. işte, şurada.


36 yorum:

guguk kuşu dedi ki...

canımmm:D

endiseliperi dedi ki...

hmmm... bugün burası güneşliydi. yakın semte gidip, banka işlerini hallettim. dönerken salatalık malzeme, şarap aldım. az önce gelen arçil'e yemeğini hazırladım. kendime bir kadeh şarap koydum. biraz hüzünlüyüm. biraz heyecanlıyım. yarın bir toplantı var, biraz geriliyorum. kendimde değil gibiyim. çay demledim bunun üzerine, sonra yemek de yerim, kendime gelirim, olağanlaşır her şey. şimdi şarap içip, cohen dinliyorum. insanın ruhu bazen kontrol edemediği şekilde yükseliyor, genleşiyor. hem dikkat kesilip, hem sanki eliyle toparlamak, yatıştırmak istiyor. bahar çarçabuk gelse keşke. kış ve bir sürü sıkıntı uzunca bir süre gelmese. durup duruken şiir okumak istesek. şiirle taşkınlaşmak öyle baharın içinde denk düşse. ne bileyim, bahar gelse ve yine kandırsa, yaşam sevinci, neşe verse... öylesine gülüvermek istesen... daha kolay gülsen...
ben bir çay koyayım:) yemek de. sonra, bir işim var, ona odaklanayım.

öpüyorum çok seni. çok, çok sevgiler.

guguk kuşu dedi ki...

hani çorba yapmadan önce un kavurursun ya, yağı eritirsin, unu koyarsın, kaşıkla unu yağa yedirmeye başlarsın, bir süre sonra un ve yağ, ayrı ayrı kendileri olmaktan başka birşey olurlar...sen de sanırım hüznü günlük hayat koşturmacasına öylece yediriyorsun ve ne hüzün hüzün olarak kalabiiliyor ne de hayat eskisi gibi olabiliyor...nasıl istiyorsan perim, nasıl istiyorsan.dediğin gibi bazen kelimeler ne halt edeceğini bilemiyor. ama seni adım adım izlerken hayatının ipuçlarını bir bir yakalayıp peşinden koşarken bu derin duyguların orjinini bulabiliyorum:D

guguk kuşu dedi ki...

leonard coheni severim, hele to the end of love ama dinleyemem beni boğar, bulamaç gibi sanki mideme oturur, ruhum sıkılır dibe dibe çökerim ama ellerim kollarım bağlanır, kurtulamam hatta bu boğulma hissini de severim sonunda:D
bu şekli beni borğmadı dibe çekmedi ve kıvamı da bulamaç gibi değil, daha light kolay yutuluyor

endiseliperi dedi ki...

çok tuhaf, guguk kuşum, ben de bugün kimyayı düşündüm. insan bir tuhaf alaşım; biraz annesinden, biraz hatırlamadığı çocukluk arkadaşından, aşklarından, dostlarından, aldığı eğitimden vs... sonra sen olmuş oluyorsun. her derdinin yanında mizahı da getiren, bir derin hayat fikrini öyle kolayca açıklayıveren reha ile tanışmamış olsaydım bambaşka biri olurdum. ister miydim bunu? istemezdim. hayatım onunla çarpıştığı için, sonunda olmuş olan benden razıyım. ya da reha'nın bambaşka bir şekilde bana izah etmeye çalıştığı o insanın hakiki olması gerektiği hakkında -ki bir sürü bende eleştirdiği benim hala belki çok genç, belki aklı beş karış havada oluşum nedeniyle anlamadığım- o şeyi, bora'nın bambaşka bir şekilde, çıplak hayatı göstererek izah edişi -ve ben de artık büyüdüm mü nedir-, birbirinden çok farklı olsalar, bambaşka yaşam modellerinin içinden geçseler de, reha'nın dediğini bora'da anlayışım... -doğruya doğru. burada yaşanmış onca acıdan bahsetmiyoruz-, kaçak'ın öyle uzaktan ama bir ruh temizliği, bir iyilik fikri olarak, bütün her şeyi, yaşamın tüm değerini, hakikat denilen şeyi, insanın vicdanı merhametiyle ilgili bir yüceliğe bağlayışı... bütün yaşanmış olandan bir soyut aura olarak içimde tüm o eklektik yapıyı pürüzsüz bir yapıya dönüştürüşü... nasıl desem, -şarabın da katkısı var elbette:)- insan içinde tanrı'yı bulmuş gibi oluyor. keşke dalgaya düşmesem, öyle yabancı, ajan duygular içimde yer etmese, fani duygulardan tümden arınıp gerçekten ama gerçekten bir tür secdeye varabilsem. hayatı böyle kabullensem. içimde hiç kuşku ve endişe kalmadan.

böyle böyle haller.

öpücükler.

redrabbit dedi ki...

içinde hiç kuşku ve endişe kalmadan kabullenmek ve devam etmek..Bunu kim istemez kanatsız peri.Ama bence sen çok iyi kotarıyorsun durumu,yazdıklarından ve bizimle paylaştıklarından anladığım tam da bu.Aynen dediğin gibi öğreniyoruz işte.Yol arkadaşlarımız,rehberlrimiz ya da rehberlik ettiklerimiz değişiyor sürekli,o yol bizim yolumuz çünkü.Salt bizim için çizilmiş bir yol.O yüzden onları kayıp olarak değil de kazanım olarak görmek gerek.Ne kadar yanımızda kaldıklarının bazen hiç de önemi yok.Zaman mefhumunun bazen hiç ama hiç önemi yok.Paylaştıklarımızdır önemli olan.Şu an bizde kalanlardır...Ben de bu gece sana şarapta eşlik ediyorum bilesin.Yalnız değilsin yani..Sağlığına,mutluluğuna!!

endiseliperi dedi ki...

cohen dinlemek güzeldi bugün. arçil2e yemek hazırlarken nirvana dinledim. o bana enerji verir, bambaşka bir ruh haline sokar. bir arkadaşım da cohen'in bu şarkısının yorumunu daha çok sevdiğini söyledi:) beni de cohen'in famous blue raincoat şarkısı, dediğin durumlara sokar. dinleyebilmek için epey korunaklı, yalnız olduğum bir zamanı seçmeliyim. ya da çok güvendiğim arkadaşlarım olmalı yanımda. tıpkı sarhoş olmak gibi:)

sevgiler çok.

endiseliperi dedi ki...

sevgili redrabbit, reha demişti bir keresinde, bunca acıya iyi dayanmışsın, dayanıyorsun, çünkü acıyı sen çekiyorsun ama sanki sana değmiyor. sen bir mesafeden o acıya bakıp, yorumluyorsun, eline alıp altına üstüne bakıyorsun, başkasının acısı gibi, acı fikrini anlamak istermişsin gibi. ama sana ait değilmiş gibi davrandığın için, yaşama devam edebiliyorsun böyle olağan şekilde.

doğrudur belki. belki de ben yaşama bir macera olarak bakıyorum. başıma bir iş geldiğinde, bir kitap kahramanının başına gelmiş gibi ilgileniyorum onunla. acaba şimdi ne yapsam macera iyi devam eder?

haklısın o, zaman hakkında söylediklerinde. bazen olayları, durumları o zaman fikrinden koparıp, güzel, nadide, anlamlı hatıralar olarak düşünmek lazım. öncesinin, sonrasının önemli olmadığı, başka olaylarla gölgelenmediği...

afiyet olsun. çok teşekkür ederim, böyle meşakkatli bir zamanda yanımda olduğun için ve güzel sözlerin için.

öpücükler, kucak dolusu sevgiler.

redrabbit dedi ki...

bak ben de bunu dinliyorum bu akşam.
arianna savall ,yo m'enamori d'un aire..

bakalım sevecek misin?

endiseliperi dedi ki...

çook güzle, çok sevdim. diğer şarkılaırnı da dinliyorum. çok teşekkür ederim. sitede bulunsun diye ben bir şarkı listesi oluştururum ondan.

sevgiler çok.

guguk kuşu dedi ki...

arianna savall ın bu şarkısını ben de çok severim hatta sanırım bloğumda paylaşmıştım, iyi oldu hatırlamam.....anlaşılan bir şarabım eksik benim sizden:D
evet perim kitap okur gibi yaşıyorsun hayatı. dışında kalmayı başarabiliyorsun yani, okuyorsun ve dediğin gibi bu macera en iyi nasıl bitirilir deyip yazıyorsun hikayeni, yada bize böyle görünüyor burdan, kimbilir ama bize bir ferahlık duygusu verdiğin gerçek. hayatın acısız olması mümkünmüdür bilmem benim için mümkün olmadı. ancak herkesin acıyı taşıyışı farklı, dedim yasen onu hayta güzzellceee bir yediriyorsun ortada acı macı kalmıyor sanki:D
kaybedilmiş yaşanmışlıkların ardından özlem duymamak ne mümkün. yine de yanında olup yaşayamamışlıktan daha iyidir gibi geliyor.
sanırım tom robbinsin bir kitabında okumuştum gerçek ilişkiler çarpışma şeklindedir diyordu sanki bir daha ikisi de eski kişiler olmaz artık diyordu. benim de aklıma bu geldi severim tom robbinsi.

pelinpembesi dedi ki...

AH Pericim, rahmetle anıyorum Reha'yı. Seninle ilgili ne doğru demiş, acıyı çekmen ama onun seni elegeçirmesine imkan vermemen. bu özelliğini seziyordum. gerçekten güçlüsün bence.

endiseliperi dedi ki...

aman diyim, guguk kuşu, hiç çarpışma filan deme bana. sakin.:)

sağol, guguk kuşum güzel sözlerin için. behzat ç. izledim. şimdi gazetelerin magazin ekleri vardı, onlara bakacağım; yemek tarifleri, güzellik önerileri, sağlık sayfası... tatlı hayat:)

sevgiler çok.

endiseliperi dedi ki...

buket, teşekür ederim. bilmem ki. arçil'e sordum, ben güçlü bir insan mıyım, diye:) süpersin, her şeye karşı durabilensin, harikasın filan diyince, aman ya, dedim. dalgacı.

bir gün tüm koşulları oluşturup, rahat rahat depresyona girmek gibi bir hayalim var:) bakalım, hayırlısı.p

sevgiler sana, pelin'e.

Zerrin dedi ki...

Peri Selam.. tüm dialoğu okumak güzel oldu. epeydir yazamadım. eve, yeni hayata alışma süreci ilerliyor. bazen yıllardır orada oturuyorum gibi geliyor bazen de birazdan çıkacağım bir dekor gibi...Acıyı ele alış biçimin gerçekten öyleyse bence imrendirici.. Esra Yalazan'ın yazısını çok beğendim. anlattıkları dokundu yüreğime..dün akşam düşündüm evde biraz.. böyle işte.. bahar konusunda aceleci değilim. karın ve soğukların bitmesi konusunda bu sene hiç olmadığım bir sabır ve tevekkül içindeyim.. baharda şehirde olmak beni üzüyor. böyle sanki daha iyi :) görüşmek üzere..

endiseliperi dedi ki...

sevgili zerrin,
soğuktu ama baharın yakınd aolduğunu sezdiren güneşli bir hava vardı bugün. sabahın erken saatlerinden itibaren dışarda, kadıköy'deydim. kısa bir çekim vardı. biraz heyecanlandım. eğer güzel bir şey olursa buraya da yüklerim.

alışveriş yaptım bir sürü, bir arkadaşla buluştum ve çok yorulmuş bir halde eve döndüm. yoğurt çorbası, kıymalı yumurta, karışık sebze kavurması ve kahvaltılıkları çıkardım masaya.

çok yorulmuşum. az da uyumuştum. şimdi bir dizi bulup, yemek yiyeceğim.
ben çok sıkıldım kıştan. her yıl da böyle. hiç özlemiyorum kışı ben. soğuktan insan ağlayacak gibi oluyor ama ne bileyim, güneşten o kadar d abunalmıyorum, seviyorum. iyi ki geliyor yaz.

yeni evini heyecanla anlatmıyorsun sanki. belki de arkadaşının evi olduğu için, içine sinmiyor tam sanırım. yanlış mı hatırlıyorum?

övgü için teşekkürler. insan bazen bu havaya giriyor, ama hatıranın hakkını verip derhal de uzaklaşmak lazım. bunalım havasından türküleri insan birkaç saat dinleyebiliyor sadece, sonra huzura ermenin bir yolunu bulmak zorunda. nitekim bugün dünden daha güzel bir gün.

sesini duyduğuma çok sevindim. öpücükler, sevgiler.

guguk kuşu dedi ki...

http://beneetuclassics.tumblr.com/post/18792540170/aria-largo-dormi-mi-sappi-almen-5-53

endiseliperi dedi ki...

sağol, guguk kuşum. ne iyi geldi.
ben bir duş alsam ne güzel olacak. şu an yapılabilecek en makul hareket ama bacaklarım hiç söz dinlemiyor. ben okuyayım, o da iyi olur. arçil pek gürültülü bu akşam. kulağıma kulaklığı takıp müzik de dinleyeyim.

öpüyorum seni çok.

guguk kuşu dedi ki...

kaç gecedir uykusuzum, gözlerim yanıyor, ahh nasılda ihtiyacım var deliksiz bir uykuya, inanıyorum ki çok iyi gelirdi. böyle bir uykunun ardından sabah pencereleri açsam, koklasam sabahı, yürüyerek gidebileceğim, çarşı içi bir iş yerim olsa, yol üstündeki çiçekçiden nergis alsam birkaç demet (buarada istanbulda nasıl ama burda 3 dal nergis 7 lira) masamda bir kavanoza koysam çiçekleri, açsam müziği....kot pantolon, beyaz gömlek olsa üstümde ayağımda babetler, saçlarım yine kıvırcık... anlaşılan şuanki yaşantımda en sevdiğim şey saçlarım:D

Elif Derviş dedi ki...

seviyorum seni peri.. ve çok şey öğreniyorum senden. inan.

endiseliperi dedi ki...

* kadıköy'de otobüs durağına giderken çingeneler ellerinde nergis satıyor. o dediğin nergis, 1 lira burada:) çingene bir minin demeti değil de on demetin bir arada olduğu nergisi satmak ister, sen istediğin miktarda almak istersin, yanında hızla insanlar yürür o sırada. ara sokaktan girip, gazeteciye de gitmeyi planlarsın, elin kolun zaten alışverişten doludur.

* kot pantolon, beyaz gömlek ya da siyah tişört ikilisi gibi var mı! en şık bulduğum tarz:) bugün hava serince burada, güneş yok. yine kazak, mont, bot... çok sıkıcı artık. dün kendime baharlık kıyafetler de aldım.

* dün çok yorulmuşum, hala uykum var sanki. ama birazdan çıkmam gerek. yarın evden çıkmayacak şekilde düzenleyip her şeyi, bol bol dinleneceğim. akşama vakitlice gelip, fırında tereyağlı, kaşarlı alabalık yapmayı planlıyorum. hani bahar gelir de maşukiye'ye filan gidersin, orada toprak kapta alabalık istersin, o şekil. bakalım. gecikirsem, tavada yapıvereceğim.

öpüyorum seni.
sevgiler.

Adsız dedi ki...

ah, unuttum; kıvırcık saça bayılıyorum. bir kadın o gün saçından memnunsa her sıkıntıya tahammül gösterebilir. aman saça dikkat edelim:) önceki gün arayıp, acil bir iş için randevu verdiklerinde, "aklımda işin kendisiyle ilgili en ufak dert yok, varsa yoksa saçımı nasıl hemen bir hale yola sokarım, onu düşünüyorum" dedim arayan arkadaşa:)"

bir ara kıvırcık saçlarının rengini de söyle;)

tekrar sevgiler.

endiseliperi dedi ki...

elif'ciğim benim, ben de seni seviyorum. valla öylesine demiyorum.

çok sağol övgü için de. ben zamanı iyi kullanamıyorum sanki. daha verimli hale getirmem gerek, şu eski pencere önü hallerimi bırakıp.

öpüyorum çok seni ve toprağı.
sevgiler.

guguk kuşu dedi ki...

KESTANE:d ARADA KIZIL PIRILTILAR GÖRÜNÜR GÜNEŞTE.
http://www.youtube.com/watch?v=8qdk3iPFYxg&feature=player_embedded

meftun dedi ki...

selam periciğim :) yaz gelmedi bir türlü di mi.. tek gelmeyen yaz değil :) benim kızçe de gelmedi hâlâ.. son günlerdeyiz ha bugün ha yarın bekliyoruz işte.. ama çok sıkıldım :( bilirsin işte son günler biraz sıkıntılı geçiyor; uyku yok, hareketler kısıtlı, düşünceler endişeli :'( korkuyorum ya..

guguk kuşu dedi ki...

Ben hüzünlü küçük bir periyi biliyorum
okyanusta yaşayan
ve yüreğini tahta bir kavalda
usul usul çalan
küçük hüzünlü bir peri
geceleri bir öpücükle ölen

ve sabahları bir öpücükle yeniden doğacak olan…
"
F.Ferruhzad

endiseliperi dedi ki...

guguk kuşum, eve gelince böyle karşılanmak ne güzel:) teşekkür ederim.

şimdi verdiğin bağlantıdaki şarkıyı açıp sana yazıyorum. nispeten geç döndüm eve. balığı yaptım, fena olmadı. ama fırında yapmayınca, alabalık çok lezzetli bir balık değil. tavada kızartıp, bol limonla. işte... arkadaşlara öneriyorum; et balık kurumunda kılçıkları ayıklanıp, dondurulmuş şekilde satılıyor. acil durumlarda hayat kurtarıyor. kılçıkları incecik olduğundan, kolayca çıktığından, ben bir dahaki sefere balık çorbası yapacağım alabalıktan. evet, pek münasip değil çorba için ama kereviz, havuç, patatesle haşlanıp, sonra alabalığı çıkarıp derisi ve kılçıklarından kurtarıp parçalara bölüp; rondodan geçirilip, bol limonla tatlandırılmış sebzeli mayiye ekleyince güzel olur diye tahmin ediyorum.

saçların süpermiş. bugün ben de iş arkadaşımla işin gücün arasında onun saçlarındaki kızıl gölgelerin, bakır farıyla ne hoş gittiğini konuştuk:)kadınlar her yerde, her koşulda aynı:)

füruğ'nun şiiri de çok, çok güzel. çok teşekkür ederim, guguk kuşum. ben şimdi bir kadeh şarap koyup, yorgunluk atıyorum. sigarayı da az içtim bugün. bakalım, becerirsem, azaltacağım epeyce.

öpüyorum çok seni. sevgiler, selamlar kızlara.

endiseliperi dedi ki...

selam meftun'cuğum. evet ya, nerde kaldı? hiç korkma meftun, bak, herkes doğuruyor işte. diş doktoruna giderken de korkuyoruz, o kadar olacak artık. hiç endişelenme. belki ben bunları yazarken sen hastanedesindir:) artık onun hikayelerini dinleriz senden, şunu yaptı bunu dedi:)

öpüyorum çok seni. hiç endişelenme, her şey çok güzel olacak, anı olarak hatırlayacaksın bu günleri.

üçünüze de sevgiler.

guguk kuşu dedi ki...

alabalığı ben de pek tercih etmiyorum, balık gibi kokmuyor, balık dediğin deniz gibi kokar. balık çorbasını çok seviyorum ama alabalıkla nasıl olur bilemiyorum, aslında devamlı gittiğim bir balıkçı var çorbası da harika ona sorabilirim yarın dur bi gidip öğlen yemeğinde balık çorbası içeyim, karides yememek için de tutayım kendimi.

endiseliperi dedi ki...

tamam. püf noktası varsa, yaz mutlaka. ama sebzeleri, balığı tencereye su ile koyup haşlıyorsun, köpükleri kevgirle alıyorsun. balığı çıkarıp didikliyorsun, gerideki sebzeleri ezme aletiyle eziyorsun, balık parçalarını ekleyip, biraz daha pişirip, baharatlarını ekleyip, kapatmadan bir dakika önce terbiyesini yapıyorusn. terbiyede limon ve yumurta var ama ben yumurtaya kuşkulu baktığımdan bol limon sıkmayı teklif ediyorum sadece. yanında kavi bir ekmekle bence şahane olur. balıkçın ne diyecek, bakalım:)

öpücükler.

guguk kuşu dedi ki...

bence önce tereyağında unu hafif pembeleştiriyorsun, sonra onu pürüsüz bir şekilde sulandırıyorsun biraz. başka bir yerde balığı sebzelerle birlikte haşlıyorsun dediğin gibi sebzeleri süzgeçten geçiriyorsun, balığı didikliyorsun, limon bence de yeterliyumurta çorbada metalimsi bir tad veriyor ve ben o tadı sevmiyorum, zaten baştaki un bence yeterince kıvam vermesinin yanısıra tad da katacaktır. sence biraz sarımsak da konulabilir mi caba, limonun yanı sıra, gittiğim balıkçı değişik bir baharat koyuyor kekik desem kekik deği acaba defne falan mı ama biraz acı olur dur sen ben yarın önce kadınlar günümü kutlamak için balıkçıya gideyimmmm, güzel bir bahçesi var yarın baktım netten havada güzel bahçesinde oturayım, çorbamı hüpleteyimmm, kendimi tutayım, kadınlar günü diye şimarıp karides yemiyeyimmmm:( sonrada tarifi alıp sana koşayım perim. şimdididen kadınlar gününü kutluyorum yüreği narin, aklı yerinde, güçlü kadın. öpüyorum seni, hem de çok. pek çok insan tanıyorum ki yüreği çok güzel, narin ama nedense biraz akılsız olabiliyorlar. pekçok kişi tanıdım oldukça zekice yaklaşıyorlar ama yüreğin nefasetinden yoksunlar. oysa sen perim pamuk şeker gibi bir yüreği zehir gibi bir akılla harmanlamışsın, tıpkı acıyla mutluluğu simyalaman gibi. iyiki varsın.

endiseliperi dedi ki...

öyle bir gülümsemiş olmalıyım ki yorumunu okurken, arçil ne okuyorusn, diye sordu. ben de övgü, dedim:) canım benim, çok teşekkür ederim. layık mıyım bu kadar övgüye bilemem ama, çok tatlı:)

sende o iyilik olmasa bunu farketmezdin, diyeyim. çok teşekkür ederim. ben de kadınlar gününü kutluyorum.

bu dediğin yöntemi hiç düşünmemiştim.aslında o kavrulan un epey lezzet verir. ama bir ihtimal o un mideyi de yakabilir, guguk kuşum. sen şu senin aşçıdan iyice bir öğren bakalım, nasıl yapıyormuş.

öpücükler, sevgiler çok.

Zerrin dedi ki...

Periciğim... Güneş beni hemen mutlu eder ama baharda canım deniz, çayır, çimen istiyor. Ankara yazları o kadar zorlamıyor ama baharda burada olmaktan mutsuz oluyorum.. gözüm denizli yerlerde çünkü :) evimi seviyorum.. bunu yazamadım evet.. evi eşyalı tuttum ama eşyaları güzel ve zaten eski olanları da birbir yeniliyorum. dün buzdolabı aldık mesela.. yok küçük olmasın,yok almışken tam olsun diye diye epey borca girdim. ama dert etmek istemiyorum. derin dundurucusu yoktu evdekinin. evdekini de dolabı getiren adamlar aldı intiyacı olan biri varmış. sırada mini fırın var. fırınsız mutfak öksüz... baharda terasla uğraşmaya başlayacağız. çiçek, böcek,bambu koltuğa çiçekli minder diktirme gibi gibi..ben böyle ayrıntıları yazmaya çok alışkın değilim belki de ondan.. yeni başladığın film, senaryo işleri çok güzel.. keyifler dilerim.. öpüyorum, görüşmek üzere.. :)

ebru dedi ki...

"başıma bir iş geldiğinde, bir kitap kahramanının başına gelmiş gibi ilgileniyorum onunla. acaba şimdi ne yapsam macera iyi devam eder?"

bu harika bir ipucu sevgili peri, umarım yapabilirim ben de. biri bana ne yapması gerektiği ile ilgili bir şey sorduğunda ben bir bülbül oluyorum. ama iş kendime gelince üç maymun. bildiğim bana yetmiyor işte. kendinin dışına nasıl çıkabiliyorsun söylesene. ve ben kaybınla ilgili duyduğum üzüntüyü samimiyetle nasıl paylaşabilirim şu anda bunu da bilemiyorum, beceremiyorum da. ama sen yazılandan fazlasını görüyorsun ya, buna güveniyorum.
sevgiler çok

endiseliperi dedi ki...

zerrin'ciğim, baharda doğanın içinde olmamak her kentte sorun bana kalırsa. bir tür haksızlık, dalgaya düşmek gibi bir yerlerde ağaçlar, çiçekler, böcekler sahne alırken gözünü kapamak. ama, hele teras da varsa baharda ankara da güzel olur. hem çuha çiçekleri, sardunyalar filan ekerseniz, bir tane de büyük, yeşil, ağacımsı bir çiçek alırsanız, masa ve bir balkon şemsiyesi (kırmızı lütfen:) koyup kahvaltınızı orada yapabilirsiniz.

ben, kısa süreli kalacağım ihtimali olan evlere geçişimde bile o makina alma işlerini yapıyorum. her ev sanki sonsuza kadar içinde yaşayacağım evmiş gibi muamele ediyorum ona. niyetim öyle oluyor. bir sevgili ile birlikte olurken gibi tıpkı:) bana kalırsa iyi yapmışsın. ev gider, anılar, buzdolabı, fırın kalır, diyeyim:)

teşekkür ederim çok.
sevgiler.

endiseliperi dedi ki...

ebru'cuğum, bu "akıllıca" bir yöntem mi, emin değilim. çünkü insan eğer bir sorunu tüm çerçevesi ile rasyonel olarak değerlendirip çözemiyorsa, ayağına öyle ya da böyle dolanır. bu bende kendiliğinden hasıl olmuş bir yöntem. kendine bir üçüncü şahıs muamelesi yapmak, kendini karşına alıp bakmak, yerleşik bir şey bende. hikayesi güçlü bir hayatım olduğunu söyleyebilirim bu nedenle. ama bilhassa böyle olduğu için belki, çok zor bir hayattı da derim. insan bunu seçmiyor da karakteri icabı, kendiliğinden yönelmiş oluyor. çünkü benim bildiğim hayat, içinde nefes aldığım hayat değil, kitaplardan öğrendiğim hayat. sanırım nedeni bu.

insanın sıkıntısına katlanarak sorunlarla yüzleşip, arkasında bırakmasına saygı duyuyorum bu nedenle. belki hollolmayacak, üzülsen de çözümü elinde olmayan sorunlar için benim yöntemi deneyebilirsin; o da deneye açık bir insansan.

öğüt, çaresiz, yolunu bulamayan, allah'tan başkasının yardım edemediği bir derde uğramış insanlarda işe yarar. yoksa herkes kendi meşrebince ne yapması gerektiğini bilir. bu nedenle kendi yöntemin en iyi yöntemdir, diyeyim.

sevgiler çok.