şöyle diyebiliriz; insan yalnızken öylece sakin ve duru bakıyor ya önünde sereserpe, çepeçevre uzanan hayata; bir sırrı çözmüş gibi oluyor. her evde geçen akşamı, her akıldan geçen düşünceyi... öfke, kıskançlık, nefret, aşk, hırs... böyle bazı şeyler var ve bu şeyler bazı hadiselere neden oluyor ya hani, apaçık görüyor bunları. kar neden yağar, mesela? biliyor. şu ağacın çiçeklenmesindeki hikmet kadar ölümümüz, bundan fazlası değil. kabul ediyor. o an, oracıkta ölüverse, yaşamın sırrına ermiş ve hak edilmiş bir ölümmüş gibi... öyle sanıyor, içi rahat.
sonra bu insan bu bedenini, zihnini alıp, sırrı çözülmüş bu manzaranın içine salıyor. çok tuhaf bir şey oluyor, o çözülen yumak, her temasla yeniden karışmaya, bir sır yeniden inşa edilmeye başlıyor... yani diyeceğim o ki, hayat yeniden başlıyor. dışarıya çıkıyor ve bazı sorunları çok ciddiye alıyor mesela, dışardan kuş bakışı gördüğü o anlamın derinliklerinde kendini kaybediyor filan. ölümü aklına bile getirmiyor. zaten bahar da gelmiş oluyor.
bugün, mutfak masamda, eski günleri taklit eden yavaşlıkta bir sabaha uyandım. muz, ceviz ve balla krep sandiviçler hazırladım. müziği açtım. pırıl pırıl bir güneş var. nevresimleri değiştiriyorum. pencereden bakıyorum ara sıra. sanki hayat denilen macera bizzat zihnimin bir kurgusu gibi oluyor o anda, öyle biliyorum.
43 yorum:
neşe katilleri diyoruz size, adsız. her umudu daha filizken söküp atmayı iş edinmiş, kara ruhlular. bunu böylece dedikten sonra, içiniz rahatladı mı? şu güzelim bahar günü, nasıl içinizden gelir böyle konuşmak, hiç anlayamayacağım galiba sizleri. düşmanca duygularınızı gayretkeşlikle paylaşmışsınız. evet, canım sıkıldı, istediğiniz gibi. umarım siz şimdi daha iyi hissediyorsunuzdur. hiç değilse bu eyleminizde bu kadar bir fayda olsun, birimizden birine yarasın.
size, mutlu, neşeli, başarılı (öyle sanıyorum ki, her şeyi gerektiği gibi yapan çok başarılı bir insansınız)günler dilerim.
üstteki yorumu şaşkınlıkla atlayacağım öncelikle, ki aklıma gelen şeyi unutmayayım.
Bir hadis mi vardı hani ya da atasözü: hiç ölmeyecekmiş gibi bu dünya, yarın ölecekmiş gibi öbür taraf için çalış diye sanki onu özetlemişsin perim. ah o yalnız kaldığımızdaki algılarımızı kalmadığımız anlarda pratiğe bir döekbilsek...
gelelim üstteki yorumuna diyebileceğim şu ki adsız denilen kişiyi hakikaten başarılı buldum seni sinirlendirebilmek özel bir yetenek ister, ki bu onda var gibi görünüyor. peki ne desek bu yeteneğe: saldırganlık, çapsızlık, dar görüşlü olmak, yaftalamak, kendi gördüğü ve bildiğinin dışındakileri aşağılamak....
pericim şimdi yazındaki ilk paragrafı düşün desem:D
seni sevgimle boğarım:D
ha bu arada müzik için teşekkür etmeyi unuttum galiba, yeniliğe ihtiyacım vardı sabahtan beri orda burda dolanıyordum, iyi geldi, ders çalışmakta zorlanıyorum zaten müziksiz hiç olmuyor:D
periciğim bazen hayat zihnin bir kurgusu gibi oluyor, bazen zihnin kurguları hayat gibi oluyor, ne de olsa malzeme aynı malzeme :)
bir de erguvanları tam açmadan ayırt edemiyorum. canın sıkılmasın. sevgiler.
sinirlenmek değil de, guguk kuşum, üzüldüm hakikaten. çaba harcayan, bi şeyler yapmak isteyen, kaygılanan, yorulan bir insana destek olmak insani bir ödevdir. eleştirinin beni üzen kısmı bu; yani durdurmak istiyor, inancını yok etmek istiyor ve bunu tanımadığım kendisine bir övgü payesi vererek yapıyor. niyeti kötü, yoksa eleştiri niçin olmasın, eleştirirsin. üslubu yıkıcı. bu kötülük. yani sadece kötülüğü işletir bu. burdan nereye çıkarız, nasıl çözeriz de iyiliğe bir pay bırakırız, bunu bulamıyorum. beni bu kötülükle başbaşa bırakıyor. bir soru işareti, bir önerisi yok. yakıp yıkıyor. bu iyi değil. hani bir insan kötü bir eylem yapar. insanlık adına umudunu kaybetmemek için, kazara olması ihtimalini göz önüne alırsın filan. ama burada bir anlayış var. yani zihni böyle işliyor. burdan çıkıp elini kolunu sallayarak, başka yerlerde bu virüsü yayacak, kendi reel çevresinde, çocuğunun, eşinin kolunu kanadını kıracak. bulunduğu yerden itibaren o anlayışının doğurduğu bir mutsuzluk evreni yaratacak. ve bunları doğru bir şey yapıyor iddiası ile, kibirle yapacak. burda benimle çarpıştı, sorun değil; adsız birinin bir yorumu diye unutur giderim. ama o hırsının ve nefretinin körüklediği o anlayışla işgüzarca çalışmaya devam edecek. böyle insanlar var dünyada. bunların eylemleriyle akışı değişiyor hayatın. bu çok korkunç.
abarttmış görünebilirim. ama benim zihnim böyle çalışır. adını bile yazacak cesareti olmayan korkak, aciz, muhtemelen çok salak birinin dandik yorumuna hassiktir çekip, hayata devam edemiyorum. dalga dalga böyle büyüyor aklımda bu insan türü, bu karakter yapısı, böyle bir zihniyetin işleyiş biçimi, bu dünya algısı... nasıl bir insan böyle bir şey yazar, diye o insanlık türünü düşünmeye başlıyorum.
o hadisi biliyorum, guguk kuşum. demek onu özetlemişim:) eh sokağa çıktığımda da o bilgiyle hareket ediyorusn ama tuhaf bir şekilde herşey ani ve hızlı o dünyada. derhal bir duyguyla, durumla yüzleşip, derhal sendeki yansımasını sunman gerekiyor. ve böyle olunca ani tepkilerinle kendine tekrar bakıyorsun ve kendini tekrar yorumluyorsun. fazla savrulmadan insan kendisi olmaya direnç göstermeli her zaman, dediğin gibi.
ben müzikle pek çalışamam. insan uğultusunu severim ama müzik dikkatimi dağıtabilir. en iyi çalışma yerim, kahveler, pastaneler, sokağa bakan yerler bu nedenle.
sevgiler çok.
asıl merak ettiğim ise böyle bir yazıya nasıl böyle bir yorum bırakabidiği yazın çok şeffaf bir yere dokunmuyor birşey önermiyor....
yoksa, yazdıklarının bir anlamı yok, niye yazıyorsun ki boşuna gibi bir yaklaşım mı? neden yorumunu yayınlamadın, bırak biz de değerlendirelim, başka bir bakış açısı ile
teşekkürler, ismini yazmısşın. ama ben yine de tam ismini demeden, m, diyeyim. çünkü senin yine de kendinle mücadele edeceğin konusunda bir umudum var ve bu sahneyi arkada bırakmak istediğinde ayağına dolanan şeyler olmasını istemiyorum. şimdi hasta olan oğluma, iki gün eve geç geldiğim için suçluluk duygusuyla dolu olarak servis halindeyim. çünkü bende bir tür empati hastalığı var. şu boktan dünyanın her kötülüğünde payın varmış gibi suçluluk duygusu hissetmek. köpekbalığı soyu tükeniyor diye endişelenmek, eski ayakkabını vestiyerin altına, yeni ayakkabını baş köşeye koyamamak, eski ayakkabının bir tür kederini hissederek vs. bunu kendimi, 'aman da aman, ne kadar da iyi, hassas bir yüreğim var, görüyor musun?' demek için demiyorum. seninle konuşan insan, sana salak dedi diye o hırsı ve ihtirası içine büzülüp günü kötü geçirecek, otobüse bir kırıklıkla binecek sana üzülen, bir insan. kimle konuştuğunu bil, onun için diyorum. şurada 6 yıldır yazdığım yazıların birine bile doğru dürüst yorum yazmayıp, kendini tutamayıp burdan bir çengel atıyorsun ya , işte oğluma yemek pişirirken seninle konuştum biraz. yok, yine küfretmedim. bugün kendimi ev halinin içine soktum. dinleniyorum güya. evle uğraşıyorum. her şeyi olağanlaştırma gayreti içindeyim. o yorumun önemli olduğu için değil. sen bu kadar cevabı hak ettiğin için de değil. muhtemelen şaşırıyorsundur. yorumun içeriği ile ilgilenmiyorum, m. ben niyetle ilgileniyorum. ben insan ruhunun macerasıyla ilgileniyorum, seninle ilgim ancak bu kadar. senin gibi muhtemelen çok olağan bir insan, sokaktaki herhangi bir insan işte, nasıl bir ihtirasla, nasıl bir ruh haliyle, nasıl kendini aşarak filan, varoluşunu başka bir insana böyle birkaç cümle içinde biçimlemeye gayret eder. niçin bunları, demek ister. bundan aldığı tatmin nedir? niçin bir şeyi, elinden gelmez bir şeyi, baltalamak üzere böyle bir mesai harcar. kimsin sen, ilgilendiğim sadece bir insan türü olarak bu. sana böyle uzun uzun yorum yazdığım için utanıyorusn muhtemelen. yorumunun buna değmez olduğunu düşünüp, utanıyorsundur. sana hassiktir çekmem. sen bunu hak etmediğin için değil. ben sana hassiktir çeken bir adam olmadığım için. yukarda açıkladım.
hepimiz kusurlu, arızalı inanlarız. ben yazdım hep kendim hakkkında bunları (arkadaşım olsan, kendisiyle bu kadar dalga geçen az insan olduğunu söylerdin sen de.) bunlarla başedip yaşamaya uğraşıyoruz. kendimize, hayatımıza anlam vermek istiyoruz, değerli kılmaya çalışıyoruz. ölüp gideceğiz, m. yani insanın en temel isteği değil mi şu dünyada bir anlamı olduğunu hissetmek? tüm maceramızı bu oluşturmuyor mu? çocuk yapıyoruz, aşık oluyoruz, onların bizde gördüğü insanı güzel insan yapmak istiyoruz. anlam peşindeyiz hep. bu nedenle insan kendine titizlenmeli. şimdi, 'ulan bir yorum yazdık, al başına belayı,' dediğini duyar gibiyim:) öyle düşünme, oluşturduğun sıkıntıdan senin için iyi olacak bir şeye yol açacağız. bu gereksiz, kötücül şeyden kurtulacağız. kendine, sana bu yorumu yazmaya iten nedenleri, ruh halini, burdan yola çıkarak hayattan ne beklediğini, oradan, niçin mutsuz olduğunu filan sormanı istiyorum. bana yazma, açıklama. ama kendinle uğraş. biz doğduğumuz gibi olamayız. kişiliğimizi koşullara ve hayata böyle safcana maruz bırakamayız. çünkü biz şuurlu varlıklarız, kendimizi anlayabilir ve yönetebiliriz.
şimdi senin muhtemelen iş olsun diye yazdığın o yorumdan, böyle süper bir şeye yol alacağız. bana yazma, özür filan da dileme. kendinle konuş. istersen, bir tür onur filan meselesi yaparsan bunu (yemin filan ederim, seni küçümsemek için, şimdi bir tür hor görüyle filan yazmıyorum bunu. tümden, tümden seninle ilgiliyim. çünkü m, biz iyi olmazsak al capone'lar gangster olur, ozan tabakası daha hızlı delinir, buna inanırım ben.
devam edeyim.
şimdi, ben seninle istediğin noktada eşitlenemem. bu nedenle gıcık olabilirsin bana. (bunu kibir olarak algılayabilirisn, ama değil. )öngörüyorum ve bu mesele değil, diyorum. senin sevgini kazanmakla uğraşmıyorum şimdi. derdim, kendine biraz dışardan bir bakış geliştirip, öyle değerlendirmen kendini. (insan her hareketinden sorumludur, kötüniyetli hareketlerinden daha çok sorumludur.) bunun sana, çevrendeki, insanlara ve bir şekilde hepimize bir faydası olacak. kötülük yapmak istersen de bunun bilincinde ol, bilerek yap. kötülüğünde şahsiyetli ol. karakterli ol. kaytarma, ucuza kaçma. sığlaşma. seni bu halinle ciddiye aldığım için yazmıyorum bunları. ama dönüşebilirsin, ve bana göre bir şans ki, bana çarptın, bu anlamda bir sorumluluk duyuyorum. ve inanıyorum ki, artık şunun bunu hakkında öyle dilinin ucuyla gelişi güzel kendini kabaca ortaya koymayacaksın. her cümlenle ve hareketinle, ben kendimin böyle bir insan olmasına izin vermeli miyim, diye bir bakış geliştireceksin. işte beklentim bu. oğlum da uyuyor. vaktim de var. zamana bu uğraş için kıyabilirim.
umarım şu yorumunla kendin için attığın küçük adım, insanlık adına büyük bir adım olur:)
bana sinir olma duygunla vedalaştıktan sonra, ne demek istediğimi düşüneceğin inancımı koruyor ve bunun geliştirici olmasını umut ediyorum.
bu kadar, diyeyim.
sana yine mutlu, neşeli, çok, çok başarılı günler dilerim.
ışıl'cığım, erguvanları eyırt etmeye maharet geliştiren seni öperim çok. belki ben şu kurgu işinde aşırıya kaçtım. conrad'ın zafer romanındaki heyst gibi hissediyorum bazen kendimi; dünyaya seyreden bir seyirci. bu halin de çoğu şeyi hem kolaylayan hem mahrum bırakan bir hali var. ama hemen her şey bir denge ve bedel ilişkisi üstüne kuruludur.
sevgiler çok.
bu bir hikaye dedim içimden. biliyorum tasnifin de bir önemi yok ama nedense aklıma ilk gelen bu oldu. vallahi teşekkürler.
yayınlamadım. çünkü mesele, yorumun içeriği değil, m.'ye de açıkladığım üzere. bir kusuruma işaret etmiş ama bunu bir ihtirasla yapmış. burada derdim onun kendisini de düşününce, çok üzüleceği bir zaafını ortaya dökmek değil. haklı olmak önemli değil çünkü. şimdi ismimin cismimin pek ortada olduğu için burada pek de dillendirmek istemediğim bir filmi izlemiş; oradan bir çıkarsamaya varıyor. dikkat ettiği şeyi vurgulaması önemli değil. çıkarsama yaptığı şey, duyduğu nedensiz nefret, başarısızlığımdan aldığı haz, beni düşündüren. ben insanlarla nasıl desem, böyle ilgileniyorum. yani sanki eylemleri kendilerinden çıkan bir uzantıymış gibi, o eylemin ucundan tutup, zihninin içine girip, onu anlamaya çalışıyorum. ben nefret etmem insanlardan bu nedenle. sadece anlamaya çalışıyorum. ve bildiğim bir şey var. insan yaklaşımını, anlayışını değiştirebilir. eğer sığ ve nedensiz bir kötülüğü barındırıyorsa bu insan çevresine muhabbetli olamaz. mutsuzluk getirir. yorum önemli değil; şu önemli; kendim için de derim hep, insanın hırsı, kıskançlığı, nefretinin neden olduğu şey iyi bir şey olmaz. bunlar çok dünyevi, çok fani kazançlar. öbür dünyaya inanmam ben. iyilikten bir cennet beklentim yok. ama insan tanrı varmış ve titizlikle seni takip ediyormuş gibi yaşamalı. cehennemden korktuğu için değil; kötülüğe tevessül etmeyecek birinin, tanrısal adalet mümkünmüş gibi iyiliğe inanç duyması gibi. beni bir dindarla buluşturan nokta bu. arkadaşlarımdan bir kısmı dindar bir kısmı tanrıtanımaz. ama bu fark yaratmıyor; buluştuğumuz bir nokta var: iyi olmak gerek. herkesin nedeni farklı ama o nedenden kaynaklanan hayat biçimi aynı.
elif savaş'ı, aslı'yı, ismail'i, yasemin'i benim zihnimde ortak ve değerli bir noktada tutan şey bu. bu değer bilinci.
bana bir bahane bu yorumlar. böyle dert edinip cevap yazıyorum. iyi bir şeye neden olabilir belki, diye. bir ölçü koyuyorlar hem, kendime de bakıyorum ve dagaya düşmemek için daha dikkatli olmak gerektiğini anlıyorum böylece. işin merkezindeki değişmeyen tek düşüncem, öleceğiz ya, oluyor. şu boktan dünyaya geçici varlığımı kazımak filan değil derdim. sadece yaşadığımız sürece kednimizden iyi bir karakter yaratmak, iyiliğe yönelmek. ben çok kuşkucu biriyim, bir safiyane inanç geliştiremiyorum, allah beni affetsin:)yoksa ben doğası gereği bir çölde kendini inancıyla teste tabi tutacak biriyim. ama samimiyetini her mevhumda esnek tutabilirisn de, söz konusu allah mevhumu olduğunda... nasıl diyeyim... o konuda hiç üçkağıt yapamazsın. ben sadece, kusurlu, fani, arızalı bir kul olarak allah varmış gibi her şeyde içimdeki ona hesap vermek istiyorum. başka birine, başka bir güce değil. her gücü küçümserim bunun karşısında.
nerden geldik buraya? yorum önemli değil, niyet önemli. dostoyevski de de niyet önemlidir, ibadet edeceksen de niyet önemlidir, birine yorum filan bırakarak temas ediyorsan d aniyet önemlidir. niyeti seziyorum ve vazgeç diyorum. muhabbetli bir yaşam algısı değil bu. seni ve senden itibaren herkesi mutsuz eder bu. niyetin küçüğü büyüğü olmaz, evinde soğan doğrarken de aklında geçen niyetle sensin, bir kürsüde, hangi kürsüyse o, cemaate bir fikri açıkllarken de sensin. bununla acımasızca hesaplaşmak lazım. ben değil, kendin hesaplaşacaksın, o ruhu bu dünyayı güzelleştirme niyetine sıkacaksın. olmazsa da olmaz. dünya böyle bir yer. canım sıkkın değiöl, sadece muhabbetçi bir halim var. evimdeyim ve yani evde olmak ne kadar, ne kadar şahane bir şey. zihnim de rahat. yarına kadar izin verdim kendime. laflıyorum.
gugukkuşum, ne sormuştun, pek anlatamadım galiba ama yani önemli değil hır gür, çatışma vs. anlıyor musun? olur bunlar, dikkat ettiğim şey başka.
ben bir oğluma bakayım. konuşuruz daha. ne bileyim, galiba başka bir havadayım ve yazdıklarımdan da hoşnut değili aslında kendimi açıklıyorum ama, yeterli de gelmiyor açıklamam. dil çok tuhaf, çok esnek. neyse.
sevgiler çok.
heyyyy seni bende üzersem acaba bana da böyle uzuuun bir cevap yazar mısın acaba diye hınzırca düşündüm biran:D
sana inanamıyorum, çoğu zaman gerçek olmadığın düşüncesi ile okuyorum cümlelerini.
ha ha çok tatlısın kendine endişeliperi demeni çok anlamlandıramamıştım nedense hep pozitif yanını gördüğüm için belki endişeli kısmını sana uyduramamıştım şimdi anlıyoru tüm evreni nasıl da anne sevgisi ile düşündüğünü. ve seni okuduğumda zaman zaman gerçek olmadığını düşündüğüme göre de peri olma olasılığın oldukça yüksek. arçile geçmiş olsun.
degrassi masumuyeti,
teşekkür ederim. hegel mi demişti, neydi, insan samanlıkta ve sarayda farklı düşünür, diye. ben evdeki benle, sokaktaki ben arasındaki farkı gördüm ve bunu konuşmak istedim. ve hani aslınd ahemen her aşamada size haber veriyorum ya halimden, bir tür sorumlulukla, çünkü bir soruya cevap veren insan bu halde, böyle dinlemek, lazım, diye, yani kendimi açıklarken siz ne hald eolduğumu bilin diye. bazen acınası bir süssüzlüğü oluyor yazılarımın bu nedenle, bazen acınası bir yoksunluğu, önemli değil bu. önemli olan insanın kendini doğruca açıklayabilme ihtiyacı.
yukardaki söze aslında pek itimat etmem. çünkü insan denen varlığın koşullarının ürünü olmasını anlayabilsem de, insanın her koşulda kendine inanma ve kendini tekrar tekrar yaratma gücünü besleyen bir inancının olması gerektiğine inanırım. insanları bu inanç nedeniyle kategorize etmemeye çalışırım, bir hiyerarşi kurmam yaklaştığım insanlar arasında, karakterleri dışında.
ne konuşuyorum ben böyle vır vır... anlamadım nedir derdim? hah, şu galiba derdim; yazının edebiyat olması kastıyla yazmadım pek. insanın yalnızlığı ve kalabalıklaşması halinde ne olduğunu kendimde gördüm. yazayım arkadaşlara dedim. böyle yani.
teşekkür ederim.
sevgiler.
BUGÜNÜN ÜZERİNE Fiona Apple - I Know
İYİ GİDER BELKİ DE:d
sana hep uzun yazıyorum aslında, aşkolsun:)
gugukkuşum, mutfak masasındayım hala. bir bira ve en sevdiğim cips olan doritos u açtım. birazdan çalışmaya başlayacak bir noktada tutmaya gayret ediyorum kendimi. yazdığım bir film hikayesinde hocanın belirsiz bulduğu bazı noktaları işlemem lazım. ama sanırım fazla dağıldı zihnim, allah2a kadar uzandı:)
şu bardağı da bitirince, araya harç kabilinden bazı işler koyup, sonra çayımı alıp masa başında oturmalıyım.
sen beni üzersen sana küserim:) hiç konuşmam:) çünkü gugukkuşum, düşman ve dost olarak tasnif edecek olursaki, dostunla bir güven ilişkisi içinde oluyorsun, düşmanından her şeyi beklersin de öyle olur ki dostunun gülü incitir bazen seni (hahhaa...dur, orhan gencebay açayım ben. laflara bak:) evet, batsın bu dünya.
geçen gün dolmabahçe sarayının önündeki ağaçlara bakıyordum. henüz yapraksız ve çıplak halleriyle öyle görkemlilerdi ki, ben işte o dalların içinden akan bir şey olmak istiyorum. güzel bir yazı okuduğumda onu yemek istemem benim olsun demek değil, ben o cümlenin içinde bir varlık olmak istiyorum, o kız çok güzle bir anda çok güzel güldü ya, onun gamzesi olmak istiyorum. böyle erimek, dünyayla hemhal olmak istiyorum. içimdeki yaşam coşkusu böylece ölümle çok ilişkili oluyıor. ama bu benim coşkumun biçimi. sonra biri çıkıyor diyor ki, senaryoya, sanaryo demişsin, öğren de gel, hahaaa filan. ben seni ne yapayım, ha! n2aparsın biliyor musun bensen, gugukkuşum, tutup ona sarılırsın, nefret etmekten korktuğun için. kendinde o kanalı açmak istemezsin. çünkü o kızla aramda sadece biraz mesafe var. şimdi yanımd aolsun, kirpiklerini düşürerek kendini açıklamaya çalışsın... nasıl anlatsam, dolmabahçe sarayının önündeki o ağaca sarılmak istediğim gibi sarılmak isterim ona. en sevmediğim insan türü, haklılığının peşinde, yaptığı bir iyiliğin peşinde çok dolanan insandır. ben öyle değilim. öyle olmak istemiyorum (e, ne konuşup duruyorsun o halde pericim, diyebilirisin:)
haklısın o halde. başka bir orhan gencebay şarkısı açarak, sağlığına son yudumu içeyim. evet, bir teselli ver çalıyor şimdi, senin için:)
sevgiler.
ben orhan gencebay'dayım, sen fiona apple'da:)elbette birbirimizi bulacağımız bir noktaya geliriz, guguk kuşu bugün:)
"bensen, gugukkuşum, tutup ona sarılırsın, nefret etmekten korktuğun için. kendinde o kanalı açmak istemezsin. çünkü o kızla aramda sadece biraz mesafe var. şimdi yanımd aolsun, kirpiklerini düşürerek kendini açıklamaya çalışsın... nasıl anlatsam, dolmabahçe sarayının önündeki o ağaca sarılmak istediğim gibi sarılmak isterim ona."
ahh nasıl da istedim şimdi sana sarılmayı tıpkı bu şekilde....umarım bu okuduklarımdan sonra hiç kimseyi üzmem diye düşündüm...bana karşı taraf olmayı demonstre ettin sanki.sen ister orhan gencebayda ol, ben başka biryerde birbirimizi bulduk. ve ben seni seviyorum. kıymetini bilsen iyi olur. kötü biri değilim ama çok fazla sevdiğim insan yok, hımmm hatta çok az mı desem, belki bir elin 5 parmağı kadar ...neyse neyse quantite ile uğraşmayalım ama bir itirafım daha olacak gülme sakın: kesinlikle şu kafamı ve gönlümü koruyarak erkek olabilseydim sana sırıl sıklam aşık olurdum:D
biliyormusun küserim ve hiç konuşmam kısmını okurken içim nasıl korktu bundan işte o an anladım seni nasıl çok sevdiğimi ve yazayım dedim perime.
arabesk.... çok yabancı bana ama orhan gencebayı farklı biryerde tutuyorum ben de... kalite var onun müziklerinde belki farklı bulmamın nedeni bu. veya sözler vıcık vıcıki duygusal kanırtmacadan ziyade daha evrensel ve felsefi...
habire yazıyorum çünkü babası fatma pınarı 10 dakikalığına markete götürdü, bunlar yalnız kalabildiğim nadir anlardan ve az sonra bitecek ben bu zamanı seninle geçirmekten inanılmaz zevk alıyorum.....
neyi merak ettim bi de biliyormusun? senin gibi başka insanlar var mı acaba, en azından sen rastladınmı böyle kişilere. bana ümit verdin biliyormusun son zamanlar artık kendimden ümidimi kesmiştim kimseyi beğenmeyen bir insan olduğumu düşünmeye başlamıştım, artık öyle düşünmüyorum evet kriterlerim belki de oldukça katı ama ulaşılmaz değilmiş:D
:) çok güldüm, guguk kuşum. bana erkek cinsinden kaçak'tan başka kimse aşık değil. sanırım bir tür cinsiyetsiz imaj geliştiriyorum. flörtün tüm prensiplerini de unutmuş olabilirim ya da hiç anlamıyorum. çok kadın tarafını tutan bir halim var. kadın arkadaşlarımla çok eğleniyorum. erkek dünyasına karşı bir nezaketin ve hissiz bir anlam dünyasının gerektiğinden başka bir ilgi duymuyorum. eskiden böyle değildim. bir beğenilme arzum sürekli yoklardı beni. şimdi yok. bir cinsel kimlikle beğenilme duygumu ön plana almıyorum. bir sır vereyim şimdi sana guguk kuşum, sanırım erkekler genel olarak beni sıkıyor. diyelim bir tür flört ediminde filan bulunuyor, benim zihnim onu hangi tür problem türüne ait diye okumaya başlıyor. yani bir ilişki öznesi olarak erkeği ben bir keyif bir heyecan olmaktan ziyade doğrudan bir problem türü olarak okumaya başladım. ne biliim, çok büyüdüm sanırım artık. ama kızlarla sahiden, çok rahat hissederek eğleniyorum. bir ideoloji geliştirmiyorum bunun için. erkek toplumunun o kazmalıkları, o iktidar hallerine karşı bir... nasıl desem bir tavır içermiyor bu, ama kız arkadaşlarımla daha iyiyim.
diyorum ya, ben insanlık hallerini bir soyutlama olarak alıyorum ve bu aslında kolaycı bir yaklaşım.sen daha içli dışlı, kanlı canlı bir mücadele içindesin. ben nefret etmemek için tüm ilişkilerimi askıya alabiliyorum ve sanki tüm mesele kendi içimdeki duygularla baş etmekmiş gibi, onlarla savaşmaktan ziyade zihnimde onlar için bir anlayış geliştirmeye odaklanıyorum. bu durumda bana kalırsa sen daha samimisin, gugukkuşum, bilmem anlatabiliyor muyum? beni de çok köşeye atmadan, sana bu keyfi bağışlayabiliriz hiç şüphesiz:)
sevgiler.
hımmm burdan anlaşılıyorki kadın beyni ve yüreği ilişkinin kalitesini paylaşabilme ve birbirini anlayabilme olarak algılıyor zaten bu beyin ve yürek yerinde kaldığında erkek olmak mümkün değil. hayatta hem... hem de .... prensibi işlemiyor ya.... ya da ...... prensibi var kadın yüreği ve beyni taşıyarak erkek olunmuyor ne yazıkki, kapla içindeki nesne birbiri ile bağlantılı. ama bugünkü bana yazdığın yorumlardan çok önemli cümleler çıkardım defterime yazacağım, ders mahiyetinde aklımda uçuşan belkide bildiğim anladığım ama bu netlikte ifade edemediğim cümleler.
ben de yaşlıların cinsiyetsizliğini izlemeyi çok severim hep ve bunun onlara verdiği derinliği ve rahatlığı evet evet sen fazla büyümüşsün bunu da bilimsel olarak kanıtladık..bir de doçent olursam değme keyfimize:D
bana sen mücadelecisin diyorsun ki ileri görüşüm bendeki bu mücadelenin de sendeki noktayla tamamlanacağını söylüyor sadece bir aşama bütün bunlar yapılan yanlışların doğruya adım olması gibi..şimdilik samimiyetim canımı acıtsa da henüz onunle beraber yaşamayı bırakmayı düşünmüyorum. bu samimiyeti hayatımın vazgeçilmez erdemi olarak görmekten göstermekten ibaret bir durum değil. öyle olduğu için sadece....ama bu bu mücadeleyi azalttıkça daha az yorulduğumu da görmüyor değilim ama bunun komplikasyonu olarak samimiyetimi de yitirdiğimi görebiliyorum yavaş yavaş az önce de söylediğim gibi ya... ya da.... prensibi işliyor yine. önemli olan kar zarar dengesini optimumda tutabilmek, zararda kalmamak, bu da neyi istediğini bilmeyi gerektiriyor
:) yok, küsmem küsmem. küsmek de ne tuhaf bir şey hakkaten. geçen gün ismail dedide dikkat ettim;, yani tanıdığın, ettiğin, bir hukukun olduğu bir insanı görünce başını çevirmek, aranda bir şey geçmemiş, birbirini hiç tanımamışsın gibi davrnamka, çok komik, çok çocukça. ismail'in dediğine göre küsme fiiline ilişkin bu kadar sözcük başka bir dilde yok. o kadar hukukun olmuş biri yanından geçerken hiç tanışmıyıormuşuz gibi, bir rolle başını çevirmek... çok komiğiz gerçekten. ben de yapıyorum muhtemelen. ama düşününce komik gerçekten.
ben küsmem de ilgimi kaybederim. ilgiyi kaybetmek de çok muğlak bir şey, kontrol edemiyorum.
canım benim, küsmeyelim biz hiç:)
arabeski ben gençliğimde, bir tür steril ve tepkili anlayışa sahip olduğum zamanlrda reddediyordum. ama bir gün bir iş yaparken her zamanki gibi o karga sesimle şarkı söylerken baktım bir arabersk şarkı söylüyorum... yani insan ablalarının samsun sigarası içerek devrimci marşlar, sonra orhan gencebay, ümit besen dinlediklerini görerek büyümüşse, insan o olmuş oluyor. insan bir vakitten sonra kendiyle uğraşır ve ayıklar, ama çocukken edindikleri mütemmim cüzler arasına kaydoluyor, değiştiremiyorsun. doğru da değil. ben açıkça da derim; bende bir kasabalı gurur vardır, ordan itibaren sağduyu pek işe yaramaz ve tartışma bulanır. ona dikkat et. ben edemiyorum. deniyorum, edemiyorum. tartışmayı o türlü bir duygusal açmaza sürüklemeye de teşneyim. çünkü 19. yüzyıl romanlarındaki kadın kahramanlarına da çok yakışan o tarz çok kolaydır. sana iletişim üstü, tuhaf bir haklılık, bir tür tuhaf vakar, mağdur gururu filan verir. karşındakinin elini kolunu bağlar. bunu yapabilirim, buna takılma, derim. kendim için bir tür swot analizini açıklıkla sunarım. değiştirsem çok şahane olur, değiştiremediğim için ve sohbette onun açmaza sürüklenmemsi için kendim hakkındaki bu bilgiyi öncesinde açıkça derim, ki o yola elbirliğiyle girmeyelim:)
ben aslında sanırım zor biriyim, guguk kuşum. hakkımda her şeyi bilmelerine rağmen, arkadaşlarım için bir mesafe yaratıyorum yine de sanırım. sanırım, emin değilim. nedenini bilmiyorum. nasıl bir imge oluşturuyorum pek bilmiyorum aslında. ama sanırım uzaksı bir şey var onda. bir yandan çok sıcak, insani yanı çok güçlü, yargılamayan, halden anlayan bir halim var diğer yandan çok içe dönük ve çevresinde sis gibi boşluk yaratmak isteyen biri gibiyim. beni gerçek hayatta sever miydin, bilemiyorum. sanırım severdin. ama şakacı ve kendiyle dalga geçen biri olduğum için severdin. bilemedim şimdi. benim gibi bir var mı, dedin diye dedim bunları. fena biri değilim, kız arkadaşlarım için özellikle, iyi bir dost olurum ama birazcık zor biriyim, onu diyeyim.
öpüyorum seni çok.
sevgiler.
dur, tezgahı temizleyeyim önce. kahvemi d eiçtim. kendimdeyim, sarhoşluk filan d akalmadı:) hani teneke sobaları yakarsın bir anda har har yanar, beslemezsen de bir anda buz gibi soğur, benim sarhoşluğum d aöyle. özlem aradı az önce yine kahkahalar arasında konuşmayı becerdik. yarın 10.30 da bir yerde olmam gerek, ama önce bir takım işleri halletmem lazım. bugünü resmen yedim sohbetle. ama iyiyim. şimdi şu tezgahı temizlemem lazım.
öpüyorum çok seni.
canım benim, küsmeyelim biz hiç:)
heyyy bu cümle sanki senin için çok samimi,
gurur duydum nedense:D umarım bunu kafan iyiyken yazmamışsındır:D
aslında bölümde pek anlaşamadığım ama aslında bir yanını hep sevdiğim ve hiç nefret etmediğim bir kişi var şu kasabalı gururu kısmı nedense onu hatırlattı bana, ve onunla çıkmaza giren konuşmalarımızı ve dolayısıyla ilişkimizi. yanlız onun karakterinde patolojik bir taraf var ki, kendini kabullenmeme....belki de evet ben böyleyim naapalım diyebilse daha çekilebilir olacak. evet sende sevdiğim şey kendine ait farkındalığın. iyi yada kötü yönlerini bunlar beni oluşturan parçalar diyebilmen iyilerle övünmeden belki de kötü olduğunu düşündğklerini savunmadan ya da baskılamadan. uykum geldi. kaliteli bir uyku harika olurdu ama kalitesizine de razı olacak kadar yorgun kafam. babaannem iyiki alah geceleri yaratmış derdi, ben de uykuya kaçarcasına koşuyorum. iyi geceler, sana sıkı sıkı sarıldım dolmabahçedeki ağaçlar gibi. 40 yaş böyle bişey demekki insan en sevdiği şeyi bırakıp uykuya gidebiliyor. küçükken bana büyükler hep çok zevksiz ve ruhsuz görünürdü, oysa sadece yorgun ve erişkin olmalarından kaynaklanıyormuş:D
valla biraz iyi kafam aslında:) ben kafam iyiyken daha iyi bir insan oluyorum sanırım:) ama tabii ki samimiyim, küsmeyelim hiç.
ben gugukkuşum, hiç bilmiyorum aslında nasıl bir insanım. valla. ama çevremde beni tanıyanlar iyi biri olduğumu söylerler, öyleymişim gibi davranırlar. şimdi onlara güvenelim biz:)
iyi geceler sana. umarım derin, güzel bir uyku çekersin ve çok iyi hissederek uyanırsın.
öpücükler, sevgiler.
sevgili peri,
yukarıdaki çook uzun yorumları okuyamadım, kusura bakma. ama yazdığın yazı, beni ara sıra ziyaret eden ruh halini daha güzel ifade edemezdi... teşekkürler!
belki okumaman daha hayırlıdır sevgili neptün;) ben teşekkür ederim.
sevgiler.
Harika bir şeysin sen , nasıl da benim,içimde düşündüğüm ama ifade edemediğim şeyleri yazıveriyorsun.
Seni seviyorum.
sevgili neptün bence de bu konuda onu dinleme, oku:D
yahu adsız, ne diyeyim, çok farklı insanlarız. beni çok hayal kırıklığına uğrattın. boşuna mesai harcamışım. insanları kategorilere ayırmayı sevmem ama, var böyle bir kategori, sizleri tanıyorum. ama bir umut, sana bir yaklaşım önerisi getirmeyi denedim.
teşekkür ederim, aslı ç. ne bileyim bazılarına da hiç ulaşmıyor sesim. seviniyorum duygudaş insanları bulunca.
sevgiler.
:)guguk kuşum, ofisteyim. yorgunluktan ölüyorum. dün gece de uyuyamadım. sabahtan beri koşturuyorum. bir önemli toplantı vardı, ben katılmam, diye düşünüyordum. katılmam gerekiyormuş. şu an ofisteyim. mola verdim, sizlerle konuşuyorum. bu da arkadaşın notebook'u. benimki ağır diye taşıyamıyorum, ama artık laptopsuz sokağa çıkılmıyormuş anladığım kadarıyla.
öpücükler çok.
sevgiler.
yav bu adsızın işi gücü yok mu diycem ama sen de oldukça azimlisin ona cevap yazmak konusunda, boşver be perim cevap yazma ona, bana yaz, kimseyi sevme beni sev:D
he he beni benimsedin artık bana guguk kuşu "m" diyorsun demekki dünkü konuşmalarımıza göre senin hücrelerine dahil olabildim:D
tanrım bu ne sevinç:D
işte yine sabah. işte önündeki uzun ve yorucu güne bakan ben. allahtan güneş var. sabahın köründe kalkıp evi temizledim. arçil'e kahvaltı hazırlayıp dersaneye gönderdim. tina'ya tavuk haşladım. bir şeyler yemeye çalışıp çıkacağım ve bu bitmek bilmez yol beni mahvediyor.
e, senin adın gugukkuşum, di mi?:) şaka şaka. ben baştan beri gugukkuşum diyorum sana. demek yeni fark ettin:)
günün raporunu da araya sıkıştırdığıma göre, hadi bana eyvallah.
öpücükler, sevgiler.
evet güneş var :)) çok kolay gelsin Peri... Zerrin ben.. adsıza uzun uzun yazdığın cevaplarını okudum. ve sadece güzel bir gün dilemek istedim sana. gerisi boş ve gereksiz. güzel olana, iyi olana odaklanmak lazım. bu arada çok düşünemedim isim olarak aklıma bu geldi. küçükken sokakta beni kızdırmak için söylerlerdi. meğer ne güzel bir şeymiş... görüşmek üzere..
selam:) zeytin süper bir isim bece de. siyah, parlak kara gözlü, afacan yüzlü bir kız çocuğu beliriyor gözümde. seni yolda görsem tanırım nerdeyse. ben yorucu bir yolculuktan sonra ofise geldim. birazdan tempoyu hızlandıracağım. seni görünce selam vereyim, dedim.
öpücükler, sevgiler.
Perimmmm... Dünyayı seyreylediğin pencerenin önündeki sardunya saksına, bir kuş misali sessizce ilişip, olup biteni izledikten sonra, her seferinde sevgiyle ve şefkatle gülümseyerek kaçıyorum sayfandan... Kızma ama bana n'olursun... Zamanlarım hep pek sıkış tıkış oluyor, senin cümlelerin üzerinde bin kez düşünüp zihnimde, öyle yazmak istiyorum sana, ki o zaman da çoook geç kalmış oluyorum hep. :(
Ne yalan söyleyeyim, akıp giden hayatın içine cismen de karışman beni çok mutlu ediyor, sen nice yorulsan da, sessizliğe yahut sükunete ne kadar özlem duysan da; hissediyorum ki daha iyi gelecek sana böylesi; hırpalamayacaksın diliyorum ki kendini; bu dünyada dönüp duran nice dolap ve düzenbazdan sanki sen de sorumluymuşsun gibi; bunca...
Tempoya alıştıkça, ev düzeni bu doğrultuda biraz olsun esnedikçe, hele de evin uzaklığı sorunu da hallolursa inşallah bu yaz; senin böylesine kendine yakın hissettiğin ve üretmene, yaratmana müsait bir iş ortamı ve grup içinde yer almandan daha güzel ne olabilir? Diliyorum ki, hissettiğim gibi olsun herşey senin için, çok ama çoook güzel olsun... Seni seviyorum canım Perimmm...
demet, canım, hiç kızar mıyım sana. aklına bile getirme öyle şeyleri.
yoruldum bugün çok. yatağa uzanıp bir dizi açtım.
bakalım bu sokağa çıkma hadisesi iyi mi olacak kötü mü. bazen aklım duruveriyor sanki ve müthiş bir unutkanlık da başladı. bir arkadaşımla artık oyuna dönüştü benim unutkanlığım; ben filmden bir sahne anlatıyorum, o filmin, yönetmenin adını söylüyor:)
çok sarılıyorum sana.
sevgiler çok.
Yorum Gönder