Pazar, Mart 25

evde en çok...

nevresimi değiştirip, odayı havalandırıp, duş alıp uyumayı seviyorum. 

  
"evde en çok neyi severim?" adında bir seriye başlıyoruz:) evi çok özlüyorum çünkü. dün gece arçil'in arkadaşları bizde kaldılar. beni de kovaladılar. özlem'de kaldım. bugün öğleden sonra eve geldiğimde dağınık ve pis evle karşılaşınca canım biraz sıkıldı. özlem çünkü çok titiz ve onun eviyle karşılaştırınca... yorgundum, ama duramadım, temizlik yeni bitti. 

sanırım evin yarısını atacağım. kolçağı kırılmış çok sevdiğim bir iskemle var; bu kaçıncı tamir, yine kırık. vişne çürüğü pufun çatısı eğrilmiş. ve bir sürü eski giysi... taşınırken hepsini burada bırakacağım. o kenarı kırık tabakları, çatlamış fincanları... eski, ahşap masayı, sehpaları... az, sakin, temizlemesi kolay, sayılı eşya... hatta götüreceklerimin listesini yapacağım. tina'cığımla epey bir uğraştık temizlik işiyle. beni çok özlüyor. şimdi küsüp, kapris de yapmıyor, eskisi kadar çok göremiyor, diye. cuma gecesi, yatağın kenarında o da yatmış, koluma minik minik öpücük kondurdu:) 'ben de seni seviyorum, tina'cığım,' dedim. arçil uyumuyormuş, duymuş. güldü. böyle anları seviyorum.

21 yorum:

Ebru dedi ki...

Bu nevresim olayını ben de çok seviyorum 5 dk.önce aynı şeyden söz ettim:) Bir de yastığı çevire çevire uyumayı. Serin serin gelir ya yüzüne öyle işte.
Geçen hafta da o kadar çok şeyden arındırdım ki evi sanki bana yer açıldı.
Neyse çenem düştü gece gece iyi geceler:)

guguk kuşu dedi ki...

demek taşınacaksın. çok zordur taşınmalar yorar. özellikle taşıma şirketi tüm eşyaları yeni eve koyup gittiğinde kalakalırsın öylece. her yer koli, sepet....ama inanılmaz bir silkiniştir de. sıfırlanırsın. gereksiz şeyler atılır, dolaplar en uygun şekli ile kategorize edilir...sonra zaman içinde yeni evde kalabalıklaşır, karmaşıklaşır. en güzeli belli sürelerle taşınmak mı acaba. eski evine ve mahallene özel bir bağlılığın yoksa atabi:D

guguk kuşu dedi ki...

canım peri, bu da sana bugün hediyesi olsun: Lou Rhodes - Icarus, dinle, dinlen ve bana cevap yazarken yine bana guguk kuşum de:D hani senin de söylediğin gibi kuşum dediğinde beni sahiplenmek değil, benden bir parça olmaksa kavram, biliyorum ki o anda benden senin hücrelerine sızabilirim, stoplazmanda şöyle bir yüzer, mitokondrinle bi fincan kahve içerken, kromozomlarınla iki laf ederim. sorarım onlara: nasıl biri bu endişeli peri, neler yaşadı bana anlatın derim kimbilir:D sevgiyle kal.

Adsız dedi ki...

evet! işte ben de en çok bunu seviyorum. dün yaptığım da buydu, odayı havalandırıp, nevresimleri (ve hatta bu sefer ütüledim, hayatımda ikinci kez oldu) değiştirip uyudum. bir de pencereden esince tül perdelerin havalanmasını seviyorum en çok baharda.

bir de bu yıl doğum günümde müthiş bir hediye aldım. himalaya tuzundan bir gece lambası. aslında tam karanlıkta uyumak gerek diyorlar ama ben bu lambayı bütün gece açık bırakıyorum ve sanki daha iyi uyuyorum. psikolojik de olabilir tabi ama sanki bana iyi geliyor. şekilsiz büyükçe bir kaya tuzu ve negatif iyonlar yayarak havanın kalitesini artırıyormuş.

sanırım benim de taşınmam gerekecek periciğim. ama hiç hazır değildim bu fikre, biraz zor geliyor. yine de atılması gerekenleri kafamda listelemeye başladım. zoraki de olsa bir değişiklik iyi olur belki diye düşünmeye çalşıyorum.

bugün hava çok güzel, iyi ki bahar geldi, sana da keyifli bir gün diliyorum. sevgiler.

stella

guguk kuşu dedi ki...

nedense müzik widgetinin renginin yazıyla çok uyumlu olduğunu düşündüm. bu aralar bu rengi çok seviyorum.

endiseliperi dedi ki...

günaydın ebru'cuğum,
dün, böyle bir seri yazma fikri geldiğinde, evde en çok neyi severim, diye ciddi ciddi düşündüm ve aklıma ilk gelen bu oldu:)

belki baharla birlikte herkesin zihni aynı şekilde işliyor; kıştan çıkan hayatımızın eskimiş, küflenmiş, kırık dökük anılarıyla birlikte nesnelerinden de kurtulup, yeni bir başlangıç yapmak istiyoruz.

sevgiler.

endiseliperi dedi ki...

hey sana, gugukkuşum; hatta hey hey!:)
şimdi hediyemi dinliyorum. teşekkür ederim.

ribozomları unutmuşsun hücremde, endoplazmik retikulum'ları da... oralara da beklerim:)canlı hücrelerini işlediğimiz biyoloji dersleri ne güzeldi. biyoloji hocamız ne kadar güzel ve tatlı bir hanımdı. sen bunları yazınca onu düşündüm. ama hafızam ne kötü benim; ismini asla hatırlayamadım. sadece petrol mavisi, kısa eteği ne çok yakışırdı ona, bunu hatırladım.

eh, hep aklımızda taşınmak, arçil'in sınavını bekliyoruz. sonra avrupa yakası da dahil, taşınacak yerleri bir bir düşünüp, ulaşımın en kolay olduğu, sakin, özellikle çıkmaz bir sokakta bir ev bulursam çok iyi olur. çöp poşetleri ve koliler aldım şimdiden, şu fazlalıkları acımadan atmak için. ama ev arama, taşınma hikayesi ancak yaza artık. kışın bu evi çektiğime göre, yaz mevsimin hiç değilse başını burda geçirmeyi isterim. çünkü yaızn seviyorum bu evi.benim mahalleye değil, eve bağlılığım çok güçlüdür. evimi severim, evimde çok mutlu olurum.

müzik widgetinin rengini ben de seviyorum. bu renkle birlikte pembemsi bir kırmızı çok hoş oluyor.

dünkü yorgunluk ve temizlikten sonra biraz kırık dökük uyandım. arçil'le kahvaltı yapacağım; sonra da ben çıkacağım. hızlı ve verimli bir şekilde çalışmamız lazım. eve erken dönmeyi istiyorum çünkü.

sevgiler.

endiseliperi dedi ki...

stella, merhaba:)
bahar ayında havalanan o tül perde, belki önünde kirazlar, erikler... evet, çok, çok severim o manzarayı. ama ben tül kullanmıyorum artık. sarı, dümdüz stor perdeler.

nevresimleri ben hep ütülerim ama bu kış öyle soğuk oldu ki. benim askılar ve ütü masam buzhaneden hallice salonda olduğu için, ütülemeden kullandım hep. bir de gergin tutmayı severim çarşafı, çengelli iğneler ve tina'nın tırnakları mahvetmiş çarşafları. bu çarşafları da atıp, yeni nevresim takımları almam lazım. byeaz seviyorum en çok. kahve, siyah, gri de olabilir gerçi, içlerinde gül kurusu, turuncu, turkuvaz çarşaflarla. bakalım.

himalaya tuzundan gece lambasına bayıldım! nerden bulmuşlar acaba, ne hoş. ben arçil evdeyse, karanlık yapıyorum odayı da. arçil evde yoksa, epey aydınlıkta uyuyorum. yani gece lambası filan değil, bildiğin ışık açık uyuyorum. yetmezse koridoru da açıyorum. karanlıktan hep çok korkarım ben.

eskiden taşınmaktan pek üşenmezdim ama bu evden taşınmak çok zor geliyor nedense. yoruldum artık sanırım taşınmaktan. param olsa da ev satın alıp çıksam ve bir daha hiç taşınmak zorunda kalmasam ne çok sevinirim. taşınma fikrine alışmak için, az eşya ile taşınmaya karar verdim ben de. sanırım epey bir eşya bırakacağım, evsahibesi de izin verirse. olmazsa, aşağıya indireceğim. evsahibem tabii daha bu planımdan habersiz. o, ölünceye kadar bu evde olmamı istiyor:) saat gece 11.50 de olsa ayın 1'inde kapısını çalıp parasını verdiğim için mi, birlikte kahve içip her derdini bana anlatabildiği için mi, emin değilim:)

stella'cığım, eskişehir'i pek bilmiyorum ama nehre bakan bir küçük ev bulsan ne hoş olur. mutfağını anlatmışsın bana ya, onu tekrar oluşturursun. hani 'you've got mail'filminde meg ryan'ın evi vardı, ne hoştu. bana mutfağını anlattığında o ev gelmişti aklıma. patchwork yatak örtüsü vardı. mutfağında dar, minik bir masa, altında sepet filan, çok hoştu. aklında olsun. filmlerde sevdiğim evler, başlıklı bir seri daha yapmak istiyordum ama bak dalgaya düştüm. o seriye bu ev de girer. umarım taşınmak için seni biraz olsun heyecanlandırmıştır şimdi bu fikir. ben, dekorasyon sitelerine bakıyorum heyecanlanmak için. acıkmak için de yemek sitelerine:)

sevgiler.

Zeytin dedi ki...

yeni değiştirdiğim nevresimin içinde, duş alıp uyumak benim de en çok sevdiğmi şey evde.. :)) çok huzurlu, beni bekleyen güzel bir yere gidiyormuş gibi dalıyorum uykuya..

Adsız dedi ki...

periciğim, aşağıya gece lambasının linkini ekliyorum. ben ışıkta uyuyamam hiç ama bu rahatsız etmiyor, ama tabi çok da aydınlık bir ışık vermiyor.

ya ben tam bir holivud filmi müşterisiyim, galiba ben de var 'you've got mail'. ve evet o filmdeki evi (ve de kitapçı dükkanı) çok güzel di mi. hani hasta olduğunda elinde bir kase yatağın kenarına yere oturuyordu ya, benim aklımdan çıkmayan sahnesi de o sahne evle ilgili. benim mutfağın bir fotoğrafını çekip sana yollamak aklımda aslında, ama duvarlar o kadar sert ki çivi çakılmıyor, maktapla bile denedim ama delemedim..resimleri asmak için. yine de taşınmadan çekeyim. buraya da yazıyorum ki iyice söz olsun ve yapmazsam utanayım artık:)

nehir kenarındaki apartmanlarda kiralar çok yüksek ve orada zeminin çok iyi olmadığı söyleniyor. ama ne hoş olur gerçekten, mutfağında fransız kapılar olsa açınca balkon gibi..ben de bugünün sıkıcı işlerinden sonra english home'a uğradım, ve evet ben de patates soğan koymak için beyaz bir sepet beğendim, sen de önermişsin bir dahaki sefere alırım o zaman...ya da yeni eve taşınınca...heyecanlandım bile:)

filmden bahsedince baktım o yokmuş ama diğer meg ryn filmleri var 'sleepless in seatlle' ve 'when herry met sally' ikisinde de bol bol new york evlerinin görüntüleri var. newyork'taki eski townhouse dedikleri tuğla evlere benzer evler vardı eskiden yenimahallede, ankarada. onlar kadar büyük ve güzel değillerdi ama hepsinin küçük birer bahçesi, merdivenleri vardı. renk renk sıralanmış bir halde kendilerine has bir duruşları vardı. hiçbiri kalmadı. hepsinin yerine yeni apartmanlar yapıldı. parlak metal balkon demirleri, camdan dış yüzeyler. hepsi birbirinden şımarık apartmanlar..bu kadar sık değişmemeli bir şehrin yüzü.

nerden nereye geldim. romantik komedilerden şehircilik konusundaki beceriksizliğimize yaptığım bu bağlantı sence de başarılı olmadı mı:)) bu karamsar noktadan geri dönecek olursak filmlerdeki evler serisi iyi bir fikir, hafızamızı ve film arşivlerimizi karıştırmaya başlayabiliriz.

ah ne çok konuştum. öpüyorum çok periciğim, iyi geceler..


kaya tuzundan gece lambası için;
http://www.maranki.com/870_Kristal-Tuz-Lambasi-Small-Boy-(2-4-kg).html

stella

endiseliperi dedi ki...

zeytin'ciğim,
sanırım çok kadınlara özgü, temiz çarşaflar, duş alıp, kremler sürünüp, uykuya dalmaktan bir sevinç duymak. tıpkı saçını güzel buluyorsan, kendini tümden güzel hissetmek filan. biir erkeğe bunların eni konu ciddi, önemli meseleler olduğunu kırk yıl anlatsan ikna olmaz sanırım:)

sevgiler.

endiseliperi dedi ki...

stella'cığım,
evet evet gördüm verdiğin bağlantıda; çok yumuşak bir ışık. bir de sahteleri varmış demek. ben aslının varlığından bile habersizdim. iyi oldu bahsetmen.

ben senin dekorasyon beğeninin çok steril, genel olarak beyaz, ekru tonlarda, ayrıntıda turuncu, turkuvaz vs diye düşündüm. neden bilmiyorum. eskiden avatarında olan resim nedeniyle belki.

yenimahalle'yi pek bilmem ankara'da. ama her yerde bahsettiğin o krom balkon demirli, cam ağırlıklı modern evler yapıldı. aslında cam ağırlıklı bir mimari çok da yanlış değil. tasarımcı arkadaşım ali bakova'nın bir makalesind eokumuştum; kabuk evler diyordu buna. güneş ışığından daha fazla yararlanmak için bu tür doğayla dost ev mimarisi öneriyordu. ama çok pahalı olması nedeniyle bir kibre, bir tuhaf halkı dışlayan ölçüye de sahipler gibi.

meg ryan'ın olduğu filmlerdeki renkleri, evleri seviyorum ben de. durdurup odaların köşelerine bakarım. siyah çerçeve, beyaz paspartu, siyah beyaz fotoğraf seviyorum şimdilerde.

ben sepeti çok severim. bir sürü sepetim olsun, sonra biraz daha olsun, hiç hayır demem:) neden insan bazı nesneleri böyle çok seviyor acaba?

biraz vaktim olsa çok şey yapmak istiyorum burası için, ama keşke buradan para kazansam:)

seninle sohbet çok zevkliydi, stella'cığım.

sevgiler.

endiseliperi dedi ki...

gugukkuşum, nasılsın?
şaşırdın, di mi? eve gelip seni göremeyince asıl ben şaşırıp, üzüldüm. geç geldim yine bu akşam. özlem'le epey bir çalıştık ve her fırsatta mola verip çok konuştuk yine.

arçil yemek yemişti ama yine de mantı yaptım şimdi, bol yoğurtlu. yarın bir aksilik olmazsa evdeyim. yaşasın!:) oğluma güzel bir akşam sofrası hazırlayacağım.

ben de uzanıp okuyacağım şimdi biraz. umarım iyisindir, sorun yoktur, keyfin yerindedir, guguk kuşum.

sevgiler çok.

serpil dedi ki...

Ne güzel de anlatırsın sakin sakin, senin yazılarını okurken yaşamak çok güzel diye düşünüyorum hep
Bahar geldi Peri :)

endiseliperi dedi ki...

serpil, canım:) çok teşekkür ederim. ne tatlısın. burayı ihmal ediyorum, diye üzülüyorum biraz. arkadaşların sitelerine bakacak ne vaktim, ne enerjim kalıyor. dün kaçak çok güzle tarif etti işte olma, çalışma halini. onun dediği gibi insan yüzeyselleşiyor ve her fikir kırpık kırpık oluyor zihninde, yoğunlaşma sorunu yaşıyor ve bu kırpıkları birleştirip allah için bir yamalı bohça yapamıyor aslında.

"yaşamak güzel" gibi bir duygu veriyorsam daha ne isterim. buna benim ikna olmam aslında çok zor oluyor. bahar geldi ya, yaşamak güzel duygusu artık hiç çabasız aniden sarar ruhlarımızı.

sevgiller çok.

dgül dedi ki...

"Yeni bir gülümseme edindim yüzüme;
Bozkır sabrında ve tenime yakışan..
İnsanların çevremde açtığı yalnızlığı;
Yine onlarla doldurmak için..
Güneşle birlikte çıkıp yataklardan;
Ayışığı ile dönüyorum evlere..
Azalan ömrümü böyle uzatıyorum..."
Şükrü Erbaş
Günaydın Yeryüzü

endiseliperi dedi ki...

çok güzel. şükrü erbaş benim ilk gençlik şairim. teşekkür ederim, demetcim.

sevgiler sana.

Adsız dedi ki...

merhaba peri,
buzdolaninin icinden nevresimlerine, kitapligindan cekmece iclerine tertemiz bir ev severim ben. o zaman, ne yaparsan yap, ister evde otur, ister disari cik,hayat cok zevklidir. bir de, duvar saati sesini severim, hani her saat basi o saatin sayisi kadar calan eski saatlerden. yazin, ögleden sonra, perdeleri cekilmis evde o saatin sesini ve bir sinegin viziltisini cok severim. buzdolabinda kiraz vardir mesela, cikarinca üstü bugulanir.
sanma ki ben cok titiz biriyim, temiz eve bayilirim ama zar zor asgari bir temizlikle idare ediyorum.
öpüyorum cok seni,
ka.

endiseliperi dedi ki...

sevgili k'cığım ne güzel ama ne güzel anlatmışsın. evet, ben de öyle severim. bide artık karar verdim; iki takım pijama olsun, eskisini at. 3 hırkam, üç gömleğim olsun mesela, giymediklerimi hemen vereyim birilerine. nedens eöyle bir hal geldi üstüme. az, sayılı eşya, taşıması kolay. ve dediğin gibi tertemiz, ütülü dolapta dursun. o saatin tik takları ve evet sinek vızıltısı ve dışard agüneş cayır cayır çalışırken perdeler kapalı, loş ev içi... bayılırım ben de.

ve dekorasyon sitelerindeki evlerde en çok temizlik ve düzenlilik hoşuma giderken, ne yazık ben de pek titiz değilim. abajurları, dolap üstlerini hep temizleyecek, bir süre kullanılmayınca tekrar yıkamak icap eden kavanozları, bardakları yıkamayı akıl edecek, son kullanma tarihi geçmiş yiyecekleri ben görmeden atacak bir çinli uşak istiyorum.

ben de öpüyorum seni.

sevgiler.

meftun dedi ki...

bilhassa yaz aylarında şirketten eve dönüşte serin apartmana girişimle rahatlayan bedenim, evin kapısını açtığımda birleşen huzurla birlikte abad olmakta.. hele ki üzerimdekileri çıkarıp yerine tiril tiril yazlık ev giysilerini geçirip salona geçtiğimdeki hazzı ise anlatamam ;)

endiseliperi dedi ki...

ahhh, ah!... meftun'cuğum, evet! sapsarı sıcaktan, o loş, serin apartmana geçmenin keyfi başka neyle ölçülür. insan o anda, taşralı taş evlerin, yeni yıkanmış, taş sofalarını hatırlamadan edemez. yaz, en çok kadınlara yakışır bir de. tiril tiril, çiçekli elbiseleriyle, yelpazeler, soğuk meyve suları, ay ne sıcaklar...

umarım iyisin, meftun'cuğum. aklımdasın.

sevgiler.