Pazar, Ocak 28

GÜNLÜK



KİRALİK DAİRE (21 Ocak Pazar'ı)
Geçen Pazar Moda'da kahvaltı yaptık. Gazetede ev ilanlarına bakarken, hiç hesapta yokken emlakçıları arayıp evleri görmeye karar verdik. Taşınmayı düşünüyoruz, ama şimdi değil, yazın. Moda civarında 3 yatak odalı bir eve ihtiyacımız var. Gerçi baktığımız evlerin sadece bir tanesi Moda'daydı. Yoğurtçu Parkı'na bakan evin manzarası güzel olsa da arka odaları küçük, karanlık ve yamuktu. Bağdat Caddesi'ndeki Mado'nun sokağındaki ev genişti, güzeldi ama inanılmaz bakımsızdı. Kozyatağı'ndaki ev, pırıl pırıldı, parka yakındı, mükemmeldi; eğer o ev Moda'da olsa onu tutmuştuk şimdi. Moda'da bu genişlikte güzel ve fiyatı çok yüksek olmayan ev haberi verirseniz bizi çok mutlu edersiniz. İlk konuğumuz siz olursunuz:)



BORA PUSLU HAVAYI SEVER (Bugün)
Bugüne kadar, küresel ısınma nedeniyle bizi endişelendirecek kadar güzeldi havalar. Piknik yapmak istedik mi, peki? Hayır! Ben piknik yapmayı sevmem, Bora da güneşli havaları. Bu sabah Bora baktı ki gökyüzüne, bulutlar olaylara gebe, "ne dersin, şöyle bir saat dolaşsak?" Ben sormam genelde nereye gideceğiz falan filan diye. "Olur"dedim kısaca. Termos'a demlediğim çayı koyup, dün yaptığım cevizli havuçlu kekleri de aldım yanıma. Atakan yok. O annesine ve babaanneye gidiyor haftasonları. Evden çıkar çıkmaz da başladı kar. Arçil'in ipod'unu araba teybine bağladılar, Metallica'nın master of puppets (!!!) şarkısı ile zıplaya zıplaya düştük yola.



Beykoz'un tarihi bir fırınından kocaman çıtır çıtır simit aldık. Arasına peynir koyup sandiviç yaptım. Çay içip denizi seyrettik. Neşeliydi. (Arçil, yakışıksız sözcüğünün yakışıklı'nın tersi olduğunu sanıyormuş. "Çirkin," dedi "onun anlamı". Bora açıkladıktan sonra dedi ki, "hiçbir kelime diğeriyle eş değildir aslında. Mesela beyaz ile ak bile birbirinin eşi değildir. Ak kelimesine bir sürü anlam bulaşmıştır düşünürsen."Ben, kullanmadığım, anlamlara bulanmış kelimeleri düşündüm.


Dönerken hava açmış, güneş çıkmıştı. Bora, "Dondurma ister misin?"dedi arkadaki bana. (Arçil beni aldatıp aldatıp ön koltuğa kendisi oturdu çünkü.) "Oluuuur"dedim gene, kış pikniğinin neşesine kapılıp. Ali Usta'ya gittik. Arçil'le ben dondurma yedik, Bora Salep içti.
Eve dönüşte uyuduk.


44 yorum:

Adsız dedi ki...

led zeppelin'den birşeyler çalıyor radyoda. şimdi farkettim, o kadar uydu ki bu yazıya. sesli bir huzur var burada, bazı led z. şarkılarındaki gibi.

endiseliperi dedi ki...

Simon merhaba!
Arçil'e led zeppelin önereyim; sever sanırım. Evet, huzurlu bir gündü gerçekten. Şimdi, şu an bile devam ediyor. Bora çalışıyor, Arçil yine Bora'ya bir şeyler soruyor okuduğu kitaptan (Galapagus adası hakkında. Bu çocuk ne kadar seviyor erkek erkeğe sohbeti. Bugün küstüm biraz ona; beni gereksinim duyduğu anlardı hatırladı sanki sadece. Neyse. Tina yanımda uyuyor. Ben de birazdan gazeteleri okuyacağım. Yeşil çay yaptım.

Siz iyi misiniz? Dönüşün verdiği iç sıkıntısı dağılmıştır umarım.
Sevgilerimle.

Adsız dedi ki...

Peri,
Ben Moda'dan tasindim bulundugum yere. Cok guzel bir secim. Yazlari hele harika olur orda yasamak, hic sIKILmazsiniz. Bol sanslar. Haftaya ben de Moda'ya cikabilecegim.:) Ali Usta, Cin lokantasi Charlie...himmm...

Adsız dedi ki...

Peri ciğim,
Yukarıdaki resminde çok ama çok şirin çıkmışsın..
Umarım gönlünce bir ev bulursun..
Mutfakta çok vakit geçirdiğini biliyorum, sanırım bu önemli bir kriter olacaktır seçiminde..

sevgilerimle..

celerone dedi ki...

Sevgili peri,

Sen uzun zaman (birkaç gün de uzun gelebilir) yazmayınca sıkılıyorum. Bu arada ne olur Moda'ya taşının, ben geç keşfettim pek de sevdim Moda'yı. Gelirim, kahve ya da hadi senin için yeşil çay içeriz birlikte :)

Adsız dedi ki...

Yogurtcu Parki ile Bahariye arasindaki sokaklarda da guzel evler vardir. Bence en iyisi her emlakciya bir telefon birakmak. Birkac sene once biz oyle bulmustuk evimizi, gerci fellik fellik butun sokaklari da aramistik hafta sonlari. Hey gidi gunler, gozunu sevdigim Moda.

Adsız dedi ki...

Fulya,
Biz çok da uzak sayılmayız Moda'ya ve çok sık gideriz. Hem çocukların okulu da Moda'da. Yürümek için de uygun. Hımmmm... umarım olur, umarım taşınırız. Çok hoşuma gider olursa.

Sevgiler.

Adsız dedi ki...

Ece,
Teşekkür ederim. Bu şapkayı seviyorum. Evet, ev ararken ilk baktığım yer mutfak oluyor. Karanlık, küçük mutfaklı evleri hemen çıkarıyoruz olasılıklardan.

Sevgiler.

Adsız dedi ki...

Aaa ne güzel olur Celerone, gelmeni çok isterim. Geçenlerde moralim bozuktu. Bazen her şey kırık dökük oluyor, elimi neye atsam boş, anlamsız hissediyorum. Yazsam bile berbat oluyor o zamanlar. Ama sonra bir düşünce geçiyor kafamdan ve o hat boyunca her şey normalleşiyor, güzelleşiyor. Ama farkında mısın her durumda ben senden daha sık yazıyorum. Gar yazın hoşuma gitti. Kendi Gar lokantası anımdan bahsedecktim sana yazıp. Hüzünlendiğimi hissettim, Ankara'da o çok sevdiğimiz Gar lokantasına gidip yemek yediğimizi hatırlayınca, yazmadım sana da.

Kahve de içiyorum hem de bayılarak:)En kısa sürede görüşmek dileğiyle.

Adsız dedi ki...

Zeynep,
Biz tam da oralarda arıyoruz aslında evi:) Çünkü okul orada.
Ben aslında terası ve şöminesi olan bir ev arıyorum; geçen yıllarda bulduk öyle bir ev, ama küçüktü yine. Emlakçıya telefon bıraktığımız an, olur olmadık her ev için arıyorlar. Bizim için acil değil oysa ev. Sadece bize uygun, hoşumuza giden bir ev bulduğumuz zaman çıkacağız. Bir de çocuklar büyüyor ya, ayrı odaları olsun diye. Yaza kadar yavaş yavaş bakacağız.

Gelmene sevindim. Sana uzun uzun mektup yazacaktım, ama araya bir sürü şey girdi. Mektupta senin ne kadar haklı olduğunu bildiğimi söyleyecektim şu çocuk eğitimi konusunda:)

Sevgilerimle.

celerone dedi ki...

Sevgili Peri,

Aslında sana uzun aralardan bahsederken "ne yüzsüzsün celerone, sen çok daha az yazıyorsun" dedim kendime. Ama olsun, şımarıklık biliyorum ama alıştırmasaydın :)

Sevindim yazıyı sevdiğine...Sevgiler,

Adsız dedi ki...

Ben buralardayim hep :) Sadece her yaziniza laf yetistirmeye calisir gibi yorum yazmak hosuma gitmiyor. Biraz tek yonlu, bencilce bir durum belki :)
Sevgiler.

Adsız dedi ki...

Peri Hanım,

Moda'nın keyfi bir başkadır. Çok özlüyorum. (Oradan ayrılmak zorundaydım; kedim balkondan düşüp ölmüştü. Kendimi sürgün ettim, yıllarca oralardan geçemedim.) Ama özlenmeyecek gibi değil. Tavsiye ederim; Moda'da istediğiniz şartlara uygun bir ev bulursanız kaçırmayın, yazı filan da beklemeyin bence. mz'nin dediğine de kulak verin.

Adsız dedi ki...

Simon Templar haklı! Led Zeppelin dinlemeli şimdi. Mesela Houses of the Holy albümünden D'yer Mak'er adlı parça günün mana ve ehemmiyetine binaen tercih edilebilir pekala.

Adsız dedi ki...

umarim istediginiz gibi bir ev bulursunuz Peri. ben de bu tur seyleri uzun surede yavas yavas yapmayi seviyorum. aceleye gelmesini hic istemem tasinma islerinin, huzursuz olurum. sakin sakin bakin bence de. ben Istanbul'u cok severim ama hic bilmem, zaten yakin da degilim, o yuzden tavsiye yok benden. mutfagi genis, isigi bol olsun.
sen bu yaziyi yazinca aklima geldi gecenlerde ruyamda Istanbul'daydim, ev ariyormusum, ama istiyorum ki soyle hos bir mahalle olsun, kasabi, manavi, tuhafiyecisi, ayakkabi tamircisi, baharatcisi olsun ayri ayri. guya bir mahalledeki dukkanlari gezdim ama hosuma gitmedi. sonra yokus yukari bir sokagi cikmaya basladim. yokusun tepesine gelince arkami dondum, oldugum yer oldukca yuksek ve bogaz gorunuyor ama oyle mavi degil sular, hersey cok puslu. orda kaldi ruya, gerisi yok.
acaba diyorum ben bu ruyayi senin yazini okuduktan sonra mi gordum? o da olabilir:))

elifsavas dedi ki...

Ben de pus severim, yagmuru daha da cok severim. Gunes beni bunaltiyor, altinda kacisan bocek gibi hissediyorum kendimi. Ve Los Angeles'da oturuyorum! :oP

Biz bir seneye yakin sahille Bagdat arasi, Suadiye'de oturmustuk. Cok guzeldi... Bir seneye yakin da Heybeliada'da. Onu soylemistim galiba. O cok cok guzeldi.

elifsavas dedi ki...

unuttum yazmayi, biz her yil geldigimizde, Moda'daki dondurmacidan dondurma yeriz. Venedik'te bir gelatocu var, dunyaca unlu. Inan ki Moda'daki utandirmaz. Mado degil, ama hani kosedeki. Adi neydi?

Adsız dedi ki...

3 yılda 3 ev taşıdım..ne zordur taşınmak..taşınırken geride ne çok şey bırakıyor yine de insan,değil mi sevgili peri?

Adsız dedi ki...

Zeynep, olsun; her yazıma laf yetiştirir gibi olsun.

Svg.

Adsız dedi ki...

Metin Bey,
Balkondan düşüp ölen kediler diyarı bu Moda. Şöyle düşünürsek; Deniz, balkon, kedisever, kedi... her şey olması gerektiği gibi. Kuyuya düşen çocuk da neden ölmesin ki? Denklemde, bilinenlerden yola çıkarak bile sonucu görebiliriz, bilinmeyenlere aldırmayarak. Gerçi ben mucizelere, sihre, büyüye, fallara, yıldızlara, her şeye inanırım. (Bunlar da denklemin filan tozunu attırır.)Yine Umberto Eco'nun Foucault Sarkacı'nda, kahramanı, kendisinden yola çıkarak, her şeye inanmak ile hiçbir şeye inanmamanın çok doğal olduğunu açıklıyordu. Şimdi onun açıklamasını hatırlamıyorum. Sadece içimin rahatladığını hatırlıyorum. Okumanın böyle bir faydası da var, aklından geçenlerin, çok doğal olduğunu görüyorsun. Bir başkası da tam da senin gibi düşünmüş oluyor. Öyle ama, çok okuyamıyorum bugünlerde. Dikkatim dağınık.

Evet, hemen gitmeli belki de.

Sizin yazmanız gereken yazılar yok mu? Hadi yazın.
Sevgiler.

Adsız dedi ki...

Pelin, belki de yazacaklarım rüyanıza giriyordur. Ben bazen seçemiyorum ne yazacağımı, siz artık sözylersiniz bana, Peri, bir rüzgar vardı çocukluğunuzda, onu yazacaktınız, hani nohut bahçesinin üstünden gelir, taze nohut kokusuyla birlikte sıska vücudunuzu sarsardı, diye. Ben de yazarım:)

Ben de seviyorum öyle mahhalle içinde evleri. Kuzguncuk, Emirgan filan öyle. Ama oralar da benim yerlerim değil. Bazen bir sokak görüyorum ve o sokağın benim sokağım olduğunu hissediyorum.

Sevgilerimle.

Adsız dedi ki...

Elif,
İşte o dondurmacı Ali Usta. Çok meşhur:) Ayıp olacak şimdi belki ama ben Mado'nun dondurmasını daha çok seviyorum. Yine de Ali Usta'dan alıyoruz dondurmaları.

Suadiye de evet çok güzeldir.
Ada, demiştiniz ama Heybeliada dememiştiniz. Hastanenin olduğu ada. Bora sevmez bu yüzden. ben görmedim.

Sevgiler.

Adsız dedi ki...

Sevgili Bahar,
Geride bıraktıklarım yüzünden hiç canım sıkılmadı. bazen bu kadar kitap, bu kadar CD nereye gitti yahu, diye sızlanıyorum ama canım hayat dediğinizde eninde sonunda geride bıraktıklarınızdan müteşekkil bir şey değil mi? Değil, ama öyle diyelim.

Bir film izledik önceki akşam. la vidasecreta de las palabras. Sarah polley adında sevimli bir aktrist ile Tim Robbins oynuyor. Çok güzel bir filmdi. O filmde kızın kulağında işitme cihazı var. Sesleri duymayı canı istemediği zaman kapatıyor aleti. Ne hoşuma gitti ya. Çünkü kulak ne masumdur. Gözlerinizi kapatırsınız, ama kulağınız kendini kapatamaz seslere.

Sevgiler.

Adsız dedi ki...

Hah Atakan Bora beyin ilk eşinden,"haftasonu annesine gidiyor"dan çıkarttım.şimdi oldu.Peki ya Arçil?O sizin ve Bora beyin çocuğu mu?Yoksa sedece sizin mi?Kötü bir niyetim yok bu sorularla Peri hanım,bu yaşta böyle oluyormuş demek.Ben karşı komşuya girip çıkanları bile merak ediyorum,mazur görünüz istirham ederim.bahsi geçem ledzeppelini bile bilmem.Bildiğim tek zeplin bir tür balon olan hava aracıdır.saygılarımla
Kemal

miso dedi ki...

Sevgili Peri
Biz Moda'ya pek gitmezdik İstanbul'dayken. Sonra bir arkadaşla tanıştık, Moda'da evleri vardı. Ahh, dedik, ne güzelmiş buralar. Ama varsa yoksa kampüsün içindeydik işte. Orası da nefisti hani. Keşke fırsatımız olsa da gelebilsek yine. Bir çay içmeye bile olsa.
miso

teyzenteyfik dedi ki...

Ya sanki kiskandirmak icin yapiyorsun! Hep huzurlu ve mis gibi yemek, kurabiye kokan bir evin icindesin. Disariya cikinca da, buna dondurma ve deniz de eslik ediyor. Olmaz ki!!!

Ben de en cok Moda`yi sevdim oralarda. eger sonunda Istanbul`a yerlesmeye karar verirsem, orada ev tutmaya karar vermistik biz de.. Kandirilmak icin güzel bir sebep aslinda.

Sevgiler

Adsız dedi ki...

Madem oyle hemen sunu da yazivereyim :)
Bunyeniz kaldirabilirse (benimki bir kere kaldirabildi) Ali Usta'ya bir gittiginizde de dondurmali salep icin.

Adsız dedi ki...

moda ve küçük moda...bilirmisiniz modanın bu bölümlenmiş halini :) bomonti bir noktadır...arka tarafıda küçük modadır...bir zamanlar papazın çayırı denilen yerde şimdi bar,rest.arası bir tuaflık hüküm sürmektedir...küçük moda,modaya göre daha pahalı ve daha münzevidir...moda biraz daha kalabalık ve nispeten uygun fiyatlıdır...şifa tarafının hem manzarası vardır ,hemde evler büyükçedir...cadde üzerinde daha ehven fiyatlı evler bulursunuz,ancak ne yazıkki istediğiniz aydınlık,geniş mutfaklar biraz zordur...neyse çok yer kapladım galiba :) sevgiyle...
sn:tina'ya ayrıca sevgiler :)

Adsız dedi ki...

Ne hoş bir gün olmuş peri hanımcım..Allah tüm günlerinizi güzel eylesin..Modada ev hımmm bu konuda kulağı delik olabilecek bir kaç arkadaşıma haber vereceğim efendim..Mutlu kalın..

cenebaz dedi ki...

Huzur dolu bir pazar. Okurken dinlendi ruhum.

Adsız dedi ki...

Kemal Bey,
İyi günler size.

Adsız dedi ki...

Miso,
Umarım gelirsiniz. Belki biz taşınmış oluruz, belki size çayı ben ikram ederim:)

Siz neredesiniz bu arada?

Adsız dedi ki...

Evrim,
Evet biliyorum Moda'yı sevdiğini ve orada oturmak istediğini. Yine de evlilik için yeterli bir neden değil, derim. Evlilik için hiç denecek kadar azdır gerçi onu gerekli kılacak nedenler(Rosy kızmasın bana:).

Sevgiler ikinize de.

Adsız dedi ki...

Zeynep,
benim midem kaldırmıyor maalesef öyle şeyleri. Yiyeceklerin görüntüsü, rengi, dişe ve dile dokunma biçimleri, anısı... her şey etken buna. Herkes için de öyledir sanırım. Kuruyemişi, patlamış mısırı sesleri için severim ve çok eğlendirir beni. Portakal filan saldırır dile, ama yapış yapış ağzıyla sizi öpüveren 3 yaşındaki bir velet gibidir, kızamazsınız ona da.

Neyse, neyse. Beni konuşturmayın şimdi; saçmalamamın derecesi yok bugün anlaşılan:)

Sevgiler.
(hah işte böyle, burda olduğunuzu bilmek hoşuma gidiyor. Birisini görürsem saleple dondurmayı karıştıran, sizi düşüneceğim o saniye. Bu ne güzel bir şey düşünecek olursak)

Adsız dedi ki...

Sevgili Sedencik,
Moda'nın öyle bölümlendiğini bilmiyordum. Teşekkür ederim. Ben karşıda oturuyordum Bora ile sevgili oluncaya kadar. Ama onunla arkadaşken gelir, pek de sağı solu görmeden karşıya dönerdim. Buraya geldikten sonra, Bora semtlerin hoş zamanlarında dolaştırdı beni. Örneğin Moda'da İlkadım adında bir çay bahçesi vardı kıyıda. Bir bahar sabahı, hava pırıl pırıl masmavi iken ve pofuduk bulutlar dolaşırken, hava zerrelerini görebileceğim kadar berrakken götürdü beni oraya. Kalbim sevinçten duracaktı. Öyle güzeldi. Sanki Kaş'a ya da eski Foça'ya gelmiştim; deniz öyle mavi, rüzgar öyle oyunbazdı.

Bu kadar yazıyı bana yer kapladığınız için özür dolu satırlarınız yazdırdı. Bana öyle şeyler söylemeyin. Hep gelin ve dilediğiniz kadar yazın, lütfen.

İçten sevgilerimle.

Adsız dedi ki...

Vecihe Hanım, Pınar hanım, Sevgili Hanım:)
Sizi görmek ne güzel! Nereden yazıyorsunuz? Gitmediniz mi? Hoşgeldiniz. Tüm iyi dilekleriniz için teşekkür ederim.

Hadi bakalım söyleyin arkadaşlarınıza, belki hoş bir şey çıkar.

Sevgilerimle.
(Sakın kaybolmayın)

Adsız dedi ki...

Çenebaz,
Aslında kar taneleri arabanın ön camına çarparken ve oluşan buğu nedeniyle Bora önüne görmekte zorlanırken pek huzurlu değildim. Hatta huzurlu olmadığım için yaydığım elektrik Bora'yı rahatsız etti ve biraz söylendi. Çünkü o çok eğleniyordu. Neden sonra buğu filan da gitti zaten. Evet hoş bir gün oldu. Bora'nın dolaşmak için tuhaf zamanları vardır. Örneğin saat 16.00 gibi hava böyle bulutluyken, "Polonezköy'e gidelim," der. "Şimdi güzeldir orası". Havanın henüz yoldayken kararacağı çok açıktır oysa. Pırıl pırıl güneşli bir gün, evden çıkmak istemez, camdan bile bakmaz. Bazen. Tamamen sürpriz ve biz normal insanların kötü hava dedikleri zamanlara ayarlanmıştır keyfi:)Şaka şaka. Ben de severim bulutlu havaları, ama güneşli havaları da severim:)

Hoşçakalın.

Adsız dedi ki...

Sizi kırabileceğimi tahmin etmeliydim.Bağışlayınız efendim.Bu densizliğimi bunak bir ihtiyar olmama verin istirham ederim.Yazdığım saçma meraklarımı unutun gitsin.Artık müsterih olunuz:Sizi efendi efendi,sessiz sedasız, çenemi açmadan okuyacağım.Sizede iyi günler güzel olduğu kadar zarif,genç olduğu kadar olgun,içten,seviyeli,nazik peri hanım.Affedilmek dileğiyle.....
Kemal.

dory dedi ki...

Yazınız içimi ısıttı yine.
Shrek de aslen Heybeliada'lı ama liseden sonra Moda'lı olmuş. Anne-babası hala orada oturuyor. Son zamanlarda annesine birlikte uğrar olduk; çok hoş insanlar; pofidik tüylü, nazlı bir kedileri de var. Ama Shrek Ali Usta'dan dondurma almıyor; dondurmasının çok da özel olmadığını düşündüğü için insanların akın akın gelip önünde kuyruk olmasına sinirleniyor hatta. Evleri hemen yan sokağında oysa. Annesine uğradığımızda söyleyeyim de kiralık ev duyarsa aklında olsun.

miso dedi ki...

sevgili peri
biz eşimle istanbul'da okuduk, biraz da çalıştık, sonra posamız çıktı, biz de benim memleket olan Ankara'ya geldik. Ama istanbul hep bir rüya tabi :)
Çay mı dedin? marruu diye önce tina'yı sever, sonra senin bacaklarına sürünerek bıyıklarımı titrete titrete beklerim yerde. Terbiyeli bir şekilde de içerim keyifle.
sevgiler

Adsız dedi ki...

Kemal Bey,
Güzel sözleriniz için teşekkür ederim. Lütfen, bağışlanacak bir şey yok. Sadece doğrudan sorulunca, cevap vermek pek güç, pek sevimsiz geliyor bana. Konuklarımı hiç üzmemeye çalışoyorum, siz de beni anlayın, n'olur ve kırılmayın.

Hoşçakalın.

Adsız dedi ki...

Sevgili Dory,
Sizi görmek ne güzel! Shrek konusundaki fikrimi biliyorsunuz (ne yapayım öyle işte; umarım zamanla değişir, umarım zamanla sizi hakettiğine karar veririrm.) Ali Usta konusunda haklı bence de. Ben de Mado'yu tercih ediyorum. Bora, uzun yıllara varan alışkanlığı nedeniyle Ali Usta'yı sever; dodurmasını da sever.

Teşekkür ederim, ev konusundaki ilginiz için.

Sevgilerimle.

Adsız dedi ki...

Sevgili Miso,
Ankara neredeyse benim de memleketim sayılır. Çok severim. İstanbul da rüya filan değil; inanın bana. Eh, daha bugün düşündüm Ankara'yı ve benim Ankara olmaktan epey uzaklaştığına karar verdim.

Sizin kedileri nasıl sevdiğinizi biliyorum:) Tina şaşkına döner, şok geçirir, ölür sanırım:)

Sevgiler.

Adsız dedi ki...

Peri Hanım,

Ali Usta dondurmasını bozalı epey oluyor. Dondurma dediğiniz baygınlık getirecek kadar tatlı olmaz. Haklısınız; Mado'nunki bile Ali Usta'nınkinden daha güzel artık. Siz bir ara uzanabilirseniz Üsküdar'a uzanın ve Kanaat Lokantası'nın muhteşem kaymaklı dondurmasını yiyin -yalnız sizi orada kredi kartının kabul edimemesi gibi kötü bir sürpriz bekler hep. Ya da yazı bekleyip Bostancı'daki Yaşar Usta'nın meyveli dondurmalarını yiyin -imitasyon değildir kesinlikle! Ya da denizaşırı yolculuk yapıp Bebek taraflarına çıkarma yapın! (Bunları size bir zamanlar bir oturuşta üç kilo dondurma yiyebilen bir dondurma canavarı söylüyor, dikkatinizi çekerim! Bu malumatı da sizin ve okurcuklarınızın tümünün iyi aile çocukları olduğunu ve bu nedenle "oha, çüş" vb kaka tilcikler sarfetmeyeceklerini düşündüğüm için yazmaktan çekinmiyorum, deli cesaretinden dolayı değil!)

Ankara'ya gelince... Şairin laforizmasının tam aksine, bendeniz İstanbul'un Ankara'ya dönüşünü çok severim!