bora'yla ben, aynı cümleleri tekrar etmekten, görüneni bir de sözcükle anlatmaktan, ikimiz tarafından da anlaşılmış olanın bir de dillendirilmesinden pek hoşlanmıyoruz sanırım. öyle çok konuşkan değiliz. arabanın içinde müzik yoksa sessizlik vardı bu yüzden. ara sıra bora'ya parmağımla, baak, baak diye güzel manzaraları gösteriyordum. o da gözünü yoldan pek ayırmadan hımmm... hımmm, diyordu. ben mesela bora'ya "edebiyat" yapmam hiç. utanırım öyle konuşmaya. gerekeni çıplak sözcüklerle, dümdüz derim. karnım acıktı, hava sıcak, terledim gibi. bora da az konuşur ama o hoş tanımlamalar yapar. mesela, o hiç hava çok sıcak, demez. hiç duymadım ondan böyle dümdüz bir cümle. der, ama başka türlü. unuttum şimdi bir dahaki sefere not alırım.
04.08.2007 cumartesi
neyse. böyle sessiz ama mutlu safranbolu'dan hep kuzeye doğru gidip cide'ye ulaştık. cide'nin adı homeros'un ilyada'sında bile geçermiş. ünlü güzelliği ile birlikte ondan bu tarihsel dokuyu hissettirmesini de beklerdik. olmadı. doğa ne kadar güzelse, insan elinin dediği her yer o kadar çirkindi. 13 km lik upuzun muhteşem sahilinden başımızı kıyıya, evlere her çevirişimizde neredeyse acı duyduk. bora, bu kadar mı başıboş bırakılır bir şehir, diye mırıldandı. sanki bulan, bulduğu yere bir ev, tuhaf çirkin bir apartman dikivermiş. evler ya dehşet renklere boyanmış ya da sıvasız, boyasız bırakılmış.
cideli olan rıfat ılgaz, her şeyimi yitirdiğim günlerde cide'nin belleğimin duvarlarına yansıyan görünümü ile dirilir, yaşama gücümü tazelerdim, demiş. cide, bıraksalar insana yaşama gücünü tazeletecek kadar güzel bir kasaba. söylendiğine göre de insanları tutucu, yobaz değilmiş. kasabanın kızları bisiklete binip, denizine girermiş.
öğleye geliyordu. hava sıcaktı. irili ufaklı muhteşem koylarını daha sonra yukardan da görme şansını bulacağımız cide'nin en güzel koyuna gideros'a doğru yol aldık. dünyanın bu en güzel yerinde sıvasız, çirkin bir ev, 3-5 tane bağrışıp ağlaşan küçük çocuk, denizden kova kova su alıp balkonunu yıkayan bir kadın vardı. ve bir de lokanta. küçük iskelesinden denize girdik. çok çakıllı, biraz da yosunlu. ben pek yüzemedim ama bora dalıp çıktı.
saat 12. 30: arabada üstümüzü değiştirip koyun karşı tarafına gittik. gidros balık lokantasında balık yiyeceğiz. pek çeşit yoktu, biz de hamsi tava ve salata söyledik. burası asma çardaklı şirin bir lokanta. hemen önümüzde o nefis, masmavi deniz ve yanımızda düz, sade bir bina. ben yine keşke burada yaşasak dedim. işte tam bu evde yaşamak isterim. evin sahibi yaşlı bir amca. ne şanslı!
gidros lokantası - 0366 871 83 46
13.35, yola koyulduk. cide sinop sahil yolu dapdaracık, bir tarafı dağ, diğer tarafı uçurum ve sonsuz, masmavi deniz ile çok güzel ama çok çok tehlikeli bir yol. insan yolculuk sırasında pek az kafatasının içindedir, sürekli, bakar, hayale dalar, aklına olmadık şeyler gelir. ama eğer cide sinop arasını sahilden gitmeye karar vermişseniz bizim gibi, beyninizin ışıklarını açıp sürekli tetikte olmanız gerekir. bolca viraj var ve karşıdan bir araba geliyor mu, geliyorsa bu daracak yolda birbirimize nasıl yol veririz diye düşünmelisiniz en azından. trafik tenha ama iki kez bir virajdan üstümüze doğru bodoslama iki araba geldi ve pek küfür etmeyen bora ikisinde de okkalı bir küfür savurdu ama her nasılsa tehlikeyi de savuşturdu.
bora birara bulduğu bir cebe girip arabada yarım saat kestirdi. ben de manzaraya bakıp kitap okudum.
inebolu'da çay molası verdik.
17.00 gemiciler'de yine bir çay molası. burada, bin yıllık bir çınar var. çok heybetli. dalları bir ağaç kadar ve bu dalları yer yer kazıklarla desteklemek gerekmiş. altı çay bahçesi. bir de küçük, beyaz cami var. burayı bize ak sakallı bir amca çok güzel tarif etti de öyle gelmiştik.
18.30, abana. 60367 kilometredeyiz. 100 ytl'lik benzin aldık.
bizim böyle türkiye haritasının ennnn kuzeyinde, ennnn ucunda hoplaya zıplaya gitmemiz çok komik geldi. ben daha az yorulmuş olsam da o korkunç yol bora'yı iyice bitkin düşürdü. bagajımızı inceleyen biri olsa, müthiş tedbirli insanlar olduğumuzu söylerdi. iklimin her kaprisine uyum sağlayacak tişört, kazak, yağmurluk, mayo ve canımızın istediği her yerde konaklamamızı sağlayacak çadır, portatif iskemleler, uyku tulumları, ocaklı büyük aydınlatma aleti, kamp kibritleri...
ama bunlarla uğraşamazdık, acele bir otele bulmalıydık. 20.20 sinop'a girdik. insan doğanın içinden şehrin kalabalığına, gürültüsüne dalınca öyle asabı bozuluyor ki. üstelik bir tanecik olsun boş oda bulamadık. peki, ne yaptık? devamını sonra yazayım.
26 yorum:
Çadır mı kurdunuz yoksa :)
deniz kenarinda, belki mendirekte cadir kurmadan mat ve uyku tulumu veya bivak falan?..
bildim mi?
sinop guzel derler, sehir olarak hic gormedim. kotu mu?
ah sisler içinde sinop.. arabada yattınız, mı?
hah haa, hiç böyle meraklandıracağımı düşünmemiştim. hayır, hiç biri değil. bir yerde, çok güzel bir yerde uyuduk:)
Şu Gideros'u çok merak ediyordum. Bir-iki arkadaşımla benim gidilecek yer listemizin başındaydı. Şimdi daha çok merak ediyorum. :)
öyle, karadenizde her yer "allahım böyle güzel bir doğayı başka hangi dünyam milleti bu kadar rezil edebilirdi. böyle çirkin, böyle kişiliksiz??" dedirtiyor ne yazık. Parayla pulla alakası yok. Kültürümüzle alakalı. Müsait değiliz yerleşik güzelliğe. Durmadan göçmeliymişiz, değmemeliymişiz şu cennet coğrafya parçasının hiçbir taşına, kumuna, suyuna. En iyisi gezmemek sevgili peri. Razı olmak pencerenden görünen çirkinliğe.
seni kendime öyle yakın hissederken, yazdıklarını her okuduğumda "evet ben de aynen böyle hissediyorum" derken, bugün memleketimde,en sevdiğim yerde, inebolu'da soluklanmış olman çok iyi geldi bana.nedenini sorma bilmiyorum..sevgiler..
Pericim hoşgeldin, gözümüz yollarda kalmıştı :) Bir de ben yarı Egeli yarı Karadenizliyim ya, hoşuma gitti memleketimi bir de senden okumak. sağol.
İnebolu da kalsaydınız,annemler sizi ağırlardı.Bir sonra ki gidişinize inşallah.Beyza
ne guzel boyle sakin sakin. sakin benim gezen arabanin icinde :)
sanki benim gezen arabanin icinde, demek istemistim..
ekmekçikız,
gideros öyle uzun uzun kalınacak bir yer değil. gerçi sahilde kocaman bir oteli de varmış (ben görmedim). güzel mi? güzel.bir gün içinde görüp sonra başka yerleri de görmek gerekir sanırım.
ben gidinceye kadar adını bile duymamıştım gideros'un. ayıp bana.
sevgiler.
sevgili semiramis,
ben gezip, hayran kalırken müthiş bir kıskançlıkla, ne güzel bir memleket burası, diye düşünüyordum. insanlara elbette çok kızıyorum ve bekir bey'in dediği gibi, ben de fazlayım bu dünyaya. karadeniz otobanı, eni konu bir cinayet mesela. ben istanbul'da evden çıkmayabilirim hiç ve çıkmıyorum da ama doğada olsam çıkarım. ah bir kocaman ağacım olsun mesela bahçesinde de, bana mutluluk diyebilirsiniz kolayca.
sitelerinizi dolaştım. nisan ve sinan çok sevimliler. yemek sitenizde de sağlıklı yemek önerileri var. ben bugün tavuk şinitzel yapacaktım, yumurta koymayacağım ama sizin yaptığınız gibi mısır ununa bulayıp öyle kızartacağım.
sevgiler. ufaklıklara öpücükler.
merve ve beyza,
ne hoş, demek inebolulu'sunuz! inebolu'da, sahilde çay bahçeleriniz var ya orada oturduk. şu süslü (koltukları süslü örtülü) olan değil de yanındakine. çay servisi yapan delikanlı ben sipariş verdikçe gülüyordu. o gülünce ben de gülüyordum. sonra şakacıktan, hem yüzüme bakıp gülüyor hem çayı geç getiryorsun, dedim. o da abla türk müsünüz, siz, dedi. bak işte türkçe konuşuyorum, elbette türküm, dedim ama benim konuşmam da bir tuhaftır. sonra paranın üstünü geciktirdi, yine gülerek geldi. ona inebolu'da nerede kalınır diye sorduk, bilemedi.
yola devam ettik. inebolu'nun mu yoksa gemiciler'in çıkışında mı tam emin değilim. kıyıda bir okulu uygulama oteli yapmışlar. odayı gidip gördük. çok moral bozucu bir çıplaklığı, sevimsizliği vardı. kalmadık. biz de yola devam ettik.
beyza teklifin için çok teşekkür ederim.
merve, ben karadenizli olsam başka yerde yaşayamazdım. hayır güzelliği yüzünden değil, başka bir nedenle. onu da sonra anlatırım.
sevgiler.
ah şule, ege ve karadeniz ne tuhaf bir bileşim. buna kimya izin vermezmiş gibi:)sizde ki pırıltı nadir görülen bu melezlikten geliyor demek ki. masal gibi. (ya da işte şu dakka bana öyle geldi)sizi harikalarülkesi düşesi ilan ediyorum.
sevgiler sayın düşes:)
sevgili müzi,
yaşadığınız şehir ne kadar güzel. Trondheim çok ama çok nefis görünüyor sizin fotoğraflarınızda. bence müthiş bir deneyim norveç'te yaşamak. endişelenmeyip, keyfini çıkarın bence.
kuzey ülkelerini çok seven bora için norveç, görülmesi gereken harika ülkelerden biridir.
sevgilerimle.
e bekleriz o zaman bir gun :)
sevgiler
Kırk yıldır bizimle yaşayan Firdevs the Fifi'miz Cide'lidir. Hep söylüyorum ona, "Sen memlekete dönersen, ben de ufaktan oralı olacağım," diye. İki balık, çakıllı yosunlu deniz, rakı...
Bu arada Metin'e ne oldu?
hoşgeldiniz oya hanım,
valla bora sever rakı olsun, balık olsun, deniz olsun... ama içmiyor. içmiyoruz. hem benim şu kolesterol yüzünden iyice sıkıcı olduk. hayır, çok mühim değil ama bende çalışkan öğrenci sendromu var. ne yapmak gerekir ne yapılmamlı hepsine harfiyen uyar, doktorla işbirliği içinde kolesterol notumu dilenen seviyeye getiririm.
sizin cide'nin keyfini doyasıya çıkaracağınıza eminim. seviyorum sizin keyiflenmenizi.
metin bey, tatilde sanırım. bir de wordpress şu an kapalı biliyorsunuz. wordpress kullanan hiç bir arkadaşa ulaşılamıyor.
sevgiler.
peri seni rüyamda gördüm, yazdım hemen bloga :) bi de fotoğrafını aşırdım burdan kızmazsan, istemem dersen hemen kaldırırım tabii..
elif o fotoğrafı ben taa siteye koyduğum sıralarda hiç hoşlanmamıştım. ama işte senin rüyana giren de o olmuş. hay allah:))
sevgiler.
ah, lütfen hikayenin kalanında sinop'u sevmiş ve dünyanın en güzel kütüphanesini görmüş olun. hani o denizin iki metre kıyısındaki, ahşap konak... hani, tahta masalarına oturunca, hem kitaplara ve hem kayıklara selam verilen, bahçesinde küçük bir çay bahçesi olan kütüphane...? hı?
İŞte insanın kendini nasıl gördüğüyle dışardan bakanların onu nasıl gördüğü aynı değildir ya :) Ben hep çok beğenmişimdir senin saçın arkadan toplu, gözlüklü, okurkenki halini :)
Ne güzel gezmişsiniz, fındık yemediniz mi yollarda?
Neredeyse 20 yıl önce Cide İnebolu arasını otostopla geçmiştik. 100 km.lik yol 36 saat sürmüştü, çünkü araba geçmiyor, geçenler de en fazla 5 km gidiyorlardı. Bütün gün yolun ortasında oturuyor, kitap okuyor, çöplerle karıncalarla oynuyor, saatte bir uzaktan araba sesi duyulunca kalkıp otostop çekme pozisyonumuzu alıyorduk.
Bu vakitlerdi ve karnımızı yol üzerinde fındık toplayan genç kızların ikramlarıyla doyurmuştuk.
merhaba bora bey,
ilerde okuyunca hatırlayalım diye bu kadar sıkıcı ayrıntıyı atlamadan yazıyorum. 10 günlük seyahatin henüz 2 gününü yazmış durumdayım ve seyehatin asıl konusu doğu karadeniz'in adı bile geçmiyor henüz:p eh işte yavaş yavaş yazıyorum.
fındık yemedik. halbuki dediğiniz gibi tam da taze fındık zamanıydı. arçil'in ordu'da bir fındık bahçesi var, güzel de bir yerdeymiş, ben görmedim.
otostop için hiç uygun bir yer değil gerçekten de orası. geçen gün sizde olan seyehate çıkma isteğini düşündüm. ben mesela gittiğim her yerde "yerleşme" hayalleri kuruyorum, iyi olacağına ya da olmayacağına karar veriyorum. yani gelip, gezip, giden gezgin ruhu yok bende. zihnim hep yerleşmekle meşgul oluyor. ama siz gayet profesyonel, manzara, yaşam koşulları vs ne kadar davetkar olursa olsun, o mesafeyi koruyorsunuz. çünküüüü, siz bir gezginsiniz bora bey! üstelik sandaletle bile yola çıkacak kadar tutkulu bir gezgin!
van yazınızı okudum. çok beğendim yine. hüzünlüydü çok. siz gerçeği görebilme ve onu en sade dille anlatabilme yeteneği ile donanmışsınız. yazılarınızda hoşuma giden, seyahat izlenimlerinizden ziyade sizin bakış açınız ve yaklaşımınız.
ben yine baltayı taşa vurup size övgüler yağdırmaya başlamışım. hızla gideyim.
sevgiler. neşe hanım'a, yakışıklı can bey'e selamlar.
Pericigim; bu ünvan çok hoşuma gitti benim ya. Okuduğumdan beri yazlıkta "düşes" edasıyla dolaşıyorum, kendi kendime gülerek, bilesin :) Sağol canım.
Yorum Gönder