
Bora'nın sinemaya ilgisi gençliğinde başlar ve tutkuyla doludur. Sinematek'te onlarca film izlemek, son parasıyla sinemaya gidip aç kalmak onun olağan gençlik halleri. Sinema üzerine olan kitap çevirileri ise zevkle yaptığı bir iş. Eskiden Bilgi Yayınevi, senaryo çevirip basarmış, Bora'da varmış hepsi ama bir kıza vermiş okusun diye (kız çok güzelmiş ve birlikte olmayı düşlüyormuş Bora ama kız kitapları da alıp sırra kadem basmış. Hay allah:) O kitaplardan elinde sadece Visconti'nin Leopar'ı kalmış.)
Benim için film izlemek, bir aydınlanma, bir akıl fikir edinme yolu olmadı hiç bir zaman. Ben filmin içinde kendimi kaybedip durdum. Geri dönmemecesine filmin içinde olmak istedim. Çocukluğum böyleydi. Gençliğimde ise bazı filmleri izlemiş, bazı yönetmenleri tercih eden biri olmuş olmak çok havalıydı. Sinema kitapları okuyordum. Bilgi Yayınevi değil de Nisan Yayınları senaryo basıyordu benim zamanımda artık. Sinema ile arama bilinçten bir duvar örülmüş oldu böylece. Film beni yine alır götürür ama ner'de o safiyane bir şekilde film içinde eriyip gitme halleri...
Şimdi artık bir yayınevinin senaryoyu basmasını beklemeye gerek kalmadı; hepsi internet'te var. Var ama ben yine de basılmış bir malzeme tercih ederim. Geçenlerde, filmlerin senaryosunu da okumak isterim aslında, deyince Bora bir gün sürpriz yaptı bana. Elinde çok güzel bir şekilde dosyalanmış bir senaryo vardı: Ingmar Bergman'ın Yaban Çilekleri! Senaryoyu,
http://www.dailyscript.com/ sitesinden bulmuş. Sayfa düzenini yapmış, bazı fotoğraflar da eklemiş, flash bellek'e yüklemiş. Cemil Ofset'te kağıtları, dosya kapağını vs seçmiş. Çıkışlar alınıp, spiraller geçirilip, dosya hazır hale gelmiş. Muhteşem olmuş. Bence siz de deneyin.
Deneyin, çünkü senaryo okumak çok hoş. Kitap nasıl ki yazdığı yerde, zamanda, duyguda olmanızı sağlıyorsa, senaryo doğrudan imgeye yönelik. İzlediğiniz filmin senaryosunu okuduğunuzda filmde kaçırdığınız bir sürü şeyi farkediyorsunuz. Ayrıca benim gibi İngilizcesi zayıf olanlar için, mükemmel bir İngilizce'yi geliştirme yolu. Her yönetmenle, her filmle başka bir aksan, başka bir dönem, başka bir ülke İngilizcesi!
Bora dün David Lynch'in Mulholland Drive senaryosunu getirdi. Bu, ikinci dosyamız oldu. Akşam çocuklar ders çalışırken ben de senaryoyu okudum. Laptop'ta
http://www.tureng.com/ sitesini açıp, bilmediğim sözcüklere baktım. O sitede baktığınız sözcükleri bir liste halinde veriyor ki, daha sonra geri dönüp yeni olarak hangi sözcükleri öğrendiğinizi görebiliyorsunuz. Senaryoyu okumayı henüz bitirmedim. Bitirince, Mulholand Drive'ı tekrar izleyeceğim. O zaman hakkında konuşuruz belki.
Aşağıda Youtube'tan bulduğum Denny's Restaurant'ta (Filmde Winkie's Restaurant) geçen Terrifying Dream bölümü var. Daha da aşağıya senaryonun o bölümünü sizin için yazdım. Umarım keyif alırsınız benim gibi.
Mulholland Drive
David Lynch
Naomi Watts, Laura Harring, 2002
28 yorum:
Senaryo okumak çok ilginç bir deneyim. Bir kaç kez denemiştim. Yakın zamanda Fatih Özgüven'in çevirisiyle Paul Auster'ın Smoke adlı filminin senaryosunu okudum.
Bana, senaryonun işin erbabına yönelik teknik yazılışı okurken dikkatimi dağıtıyor, gibi geliyor. Huysuzluk mu ediyorum, nedir?
Senin şu ara okuduğun senaryoların ikisi de filmlerinin senaryolarını da yazan, yaratıcı yönetmnlerin: David Liynch'in Mulholland Drive'ı ve Ingmar Bergman'ın Yaban Çilekler'i.
Belki de onlar yazdıkları senaryonun filmini çekerken zaten daha önce tasarladıkları bir dünyayı görsel olarak yansıtıyorlardır.
Acaba, başkasının senaryosundan yazılmış bir film sözkonusu olduğunda senaristle yönetmenin dünyaları birbirleriyle ne kadar örtüşüyorlardır?
İşte, senaryo okumak yazısının bana düşündürdükleri, Periciğim.
:)
Çok güzel sevgili Peri. Baştan sona bir senaryo okumadım hiç, ama parça parça okudum ve çok keyif aldım.
Sık yazamayacağını söylediğinde üzüldüm, neyse ki şimdiye kadar sözünde pek durmadın.
Sevgiler,
Çok enteresan olmuş yahu:)
peri,
senaryo okumak hep uzak durduğum bir şeydi, sen böyle yazınca heves ve merak uyandı şimdi bende. henüz fırsat bulup alttaki kısmı okuyup, filmden aldığın bölümü izleyemedim (birkaç gündür önemli bir toplantıya hazırlanıyoruz, evde izlemeyi planlıyorum) mulholland drive'i sinemada izlemistim, fena halde sersemlediğimi hatırlıyorum.
bugun kürkçü han'a gidicem toplantıdan sonra, neler aldığımı yazarım.. gelsin yumaklar, gitsin battaniyeler :)
sevgiler
sevgili peri,
bu yzaını okur okumaz ne yaptım biliyor musun? en sevdiğim filmlerden shawshank redemption'un senaryosunu indirdim verdiğin linkten. gerçi stephen King'in yazdığı bir hikaye bu, yani öykü versiyonu da var ama senaryo okumaya başlangıç olsun diye onu seçtim. ne çok şey var okuyacak, görecek, yazacak,seyredecek, aman allahım şükürler olsun :)
selam!
cok az yazinizi okuyabildim ama bir ara yazdiklarinizin tumunu okumak istiyorum. cok keyifli bir yazi diliniz var. samimiyetiniz ve bilgi avciliginiz sanirim beni ceken :-)su senaryo okuma konusu da muthis bir oneri...eskiden okumustum birkac senaryo. ama o zaman youtube yoktu, dvd-vcd yoktu :-)ve okuduklarimin tekrar tekrar keyfine varacak sekilde izleyebilmekten uzak olmak konuyu pek de cazip kilmiyordu. oneriniz karsisinda cok sevdigim yonetmen kardeslerin cok sevdigim bir filminden pek bir sevdigim bir sahnenin senaryo ve klibini buldum...yeniden cok eglendim. akliniza saglik :-)
http://www.youtube.com/watch?v=SpGW27zzLq0
Senaryo okumak gerçekten ilginç bir deneyim. Dediğin gibi atladığın birçok nokta gözüne çarpıyor. Ben bunu ilk olarak "Sıfır Dediğimde" ( www.sifirdedigimde.com ) filminde yaşadım. Senaryoyu okuduğumda daha film ortada yoktu. Bana bir sürü şey anlattı. Sonra film çekildi. Seyrettim (Siz 2 kasımda seyredeksiniz sinemada) sonra senaryoyu bulup tekrar çıkarttım. Aaa... O da ne farklılıklar var.
İşte o vakit öğrendim ki filmin o sahnesi çekilene kadar hatta montajlanıp yayınlanana kadar senaryo değişip duruyormuş.
Kitap olarak basılan senaryolar film yayınlandıktan sonra hazırlanıyorlar ve film ile aynılar.
Bir senaryonun başından sonuna kadar değişip durmasına şahit olmak sa başka bir hayat tecrübesi.
sevgili ekmekçikız,
çok doğru, yerinde şeyler düşünmüşsünüz yine. huysuzluk etmiyorsun, evet, senaryo okumanın dediğin gibi bir sakıncası da var ama onlar terazinin diğer tarafında. her şeyin iyi ve kötü yanı var, nereden bakarsan, hangi duruşu beğenirsen başak biri oluyorsun. ne tuhaf şu insan. her şey kayıp, dönüp duruyor.(hay allah ne diyorduk:)
ben smoke filminin çevrildiğini bilmiyordum. okurum ben onu, çok sevdiğim bir filmdi. sağol.
celerone,
öyle ama,yorumlara cevap yazmaya, arkadaşlara gidip yorum bırakmaya pek eskisi kadar vakit bulamıyorum.
ne zamandır miyazaki yazacağım mesela ya da renkler konusuna geri döneceğim, gün içinde aklımın ucundan bile geçmiyor.
seni gördüğüme çok seviniyorum.
sevgiler.
heh hee biyonik kedi, daha neler var neler. yabançilekleri'nde uçacaksın:)
sevgiler.
sevgili neolitik hanımcım, david lynch beni hep sersemletiyor, rahatsız ediyor, canımı sıkıyor, huzursuz ediyor... evet evet aynen böyle. sevenleri beni kınayacaklardır şimdi ama ben en çok mulholland drive filmini sevdim. (elbette bunda ruth hala'nın o güzel evinin, güzel deri kanepesinin etkisi vardır. iyice batıyorum:)
bora az önce dedi ki, hava ne güzel, neden çıkmıyorsun. çık, vapura bin, eminönü'ne geç... inanmaz gözlerle okudum msn'de yazdıklarını. hava güzel ama ben kalkıp hazırlanıp karşıya geçeceğim, öyle mi! bilemiyorum. bence zaten birazdan da bozacak hava.
ben bugün battaniyeye başlayayım o halde. sen de artık aldığın yünlerin fotoğrafını çekip, göster bize bence. hadi lütfen!
sevgiler, öpücükler.
gülçin öyle hoşuma gidiyor ki yazdığım şeyler bir enerji verip, bir hareketi başlatınca. çok iyi yapmışsın bence. okuduktan sonra yaz bakalım, nasılmış.
sevgiler.
sevgili ileri geri hoşgeldiniz.
siz böyle isimlendirince kendinizi, hiç bir şeyin bir yere gitmediğini, zamanın filan ilerlemediğini öylece bir ileri bir geri, öyle tuhaf dans edip, kendimizden bir milim olsun çıkamadığımızı düşündüm. yani hayatın da topu topu bu olduğunu. yoo canım sıkkın değil. sadece hayat denilen devasa zımbırtı bundan teşekkül ediyor. ben şimdi bir ileri hareket edip mutfağa kadar gidip sedergine içeceğim. sonra bir geri hareketle buradayım:)
the big lebowski'nin en sevdiğim sahnelerinden biri bu. gülsem mi ağlasam mı şaşırmıştım. ve haklısınız, az şeyle huzur bulmak gibisi yoktur dünyada ayrıca.
sevgiler.
devletşah, izledim fragman'ı şimdi siteden. çekimler filan ne hoş! fena bir gerilim filmine benzemiyor. hazım körmükçü'yü pek sevmem. bana hep iyi bir oyuncu ama neden böyle kötü oynuyor dedirtir. sesi ama çok güzel.
evet haklısın, bu senaryolar da öyle sanıyorum ki film çekildikten sonra yazılmış. filmle birebir aynı. yoksa çekim süresince senaryonun ne kadar çok değiştiğini biliyorum. ben bir müzik klibinde oynamış gençken. çekimden önce okuduğum senaryo ile çekimin sonundaki filmin birbiriyle en ufak benzerliği yoktu mesela. kaldı ki büyük yapımlarda ne oluyordur kimbilir.
ben yorum bırakmasam da sana çok sık geliyorum. sabahları müzik dinliyorum mesela en çok da. öyle güzel müzikler seçmişsin ki, teşekkür ederim.
sevgiler.
endiseliperi, cok tesekkurler baglantilar icin. cok hevesliyim.
ben izledigimden gunden beri mulholland drive'dan bi nane anlamayanlar dernegine uyeyim. acaba senaryoyu okusam aydinlanir miyim dersin? senin film hakkindaki yorumlarini dort gozle bekliyorum.
ve izninle, ekmekcikiz, bayilirim ben smoke'a yaa. senaryosunu bilemiyciim bittabii.
İlahi Peri hanımcım!
Siz çok yaşayın emi?
Neyse... :))
Sizi rüyada görenler kervanına ben de katıldım demeye gelmiştim.:)
Aa, pardon, pardon.
Çoban "Smoke" deyince bende jeton düştü. O konuyu kısa kesmişim aslında. Çünkü, o senaryo ile ilgili ilginç bir şey var: Filme esin kaynağı olan hikaye, yanılmıyorsam, New Yorker'da Paul Auster tarafından Noel sayısında yayınlanmak üzere yazılıyor. Filmin yönetmeni Wayne Wang hikayeyi okuyor ve çok seviyor.
Aradan zaman geçince biraraya geliyorlar, yazar ve yönetmen çok iyi anlaşıyorlar. Senaryoyu Auster yazıyor ve ilginç şekilde o herşeyin başlangıcı olan hikayeyi de filmin senaryosu içine yediriyor.
Yani kutu içinde kutu gibi hikaye içinde hikaye, sözün kısası.
Senaryonun olduğu kitapta "o" hikayeyi de basmışlar ki, okursanız iki sanat dalının özelliklerini adeta, özet halinde gözlemiş olacaksınız.
Kitap, Can yayınlarından.
Ben o isi ara sira arkadaslar icin yapiyorum ama tadi olmuyor. Tanimadigin birinin senarysunu okumak, kafanda canlandirmak guzel de, birisi senin fikrini bekliyorsa tatsiz is. Bir keresinde neredeyse bir arkadasimi kaybedecektim aklimdakini soyledim diye. Neyse, film yapilmadi, sanirim hakliligim cikti ortaya. Hala arkadasiz. :o)
www.elifsavas.com/blog
ekmekçikız "başak" değil elbette "başka" olacaktı o elbette:)
İlahi Peri,
Çok güldüm, çok.
Nereden nereye...
:))
Dur şimdi, yine şey olmasın.
Kendime güldüm ben, konunun komik tarafı benim.:)
Slm Peri Hanim. Internette kedi kokulari icin birseylere bakiyordum. Bu linke rastladim. Belki isinize yarar diye dusundum. Simdi e-mailinizi bulacak durumda dahi degilim. Tekrar ugramak niyeti ile. Bizden size sevgiler
http://www.allergybuyersclub.com/solution-cat.html
Peri hanımcım....
dün kısırlaştırma ameliyatından bir kaç saat sonra Maydanoz'umu kaybettim. şoktayım,yastayım,depresyondayım.
hastayım.her
türlü kötü durumdayım.
kendimi suçlayıp duruyorum. habire yemek yiyorum...
ameliyatı eşim yapmadı...
o hayvanlara bu şekilde müdaheleye hiç kıyamaz.
hiç bir hayvanı ameliyat etmiyor...
zaten o yıllardır masabaşı görevinde,kliniği yok...
2 kedi daha ameliyat oldu onunla.onlar iyi.
Periciğim,
Senden bir ses gelse, ne güzel olur.:)
senaryo okumak söz konusu ve gerçekten enteresan bir film seçmişsin. mulholland dr. (bence de) david lynch'in en güzel filmi. yani aslında lost highway'i daha özel bulurum ama bu film gerçekten saygı uyandırıcı bir dehanın ürünü.
seçtiğin sahne filmdeki "mesaj" bölümlerinden biri; örneğin bir diğer mesaj bölümü de tiyatro(?) sahnesidir. film zaten sinema dünyasını ya da daha doğrusu holywood dünyasını anlatıyor.
seçtiğin sahnede "korkan" hatta "ödü patlayan" adam david lynch seyircisini temsil ediyor olabilir. anlamsızcasına korkuyorum, diyordu sanırım...
"arkadan" çıkan sokak serserisi de bu durumda david lynch'in ta kendisi oluyor:)
filmin finalinde meşhur "blue-box" da zaten bu adamın elinde kalıyor...
blue-box'ın bir çekim tekniği olduğunu da tekrar belirtmekte fayda var...
bu kisim benim bu filmdeki favorimdi. hatta filmden bagimsiz olarak bana beni ve boyle olmamam gerektigini hatirlatmasi baglaminda da aklimdadir.
Yorum Gönder