Perşembe, Kasım 29

MİM


Ben küçükken evlenmek isterdim. Hatta 4 yaşında filan bir düğündeyken, annemin eteğine yapışıp, artık bir saniye daha sabredecek tahammülü kalmamış bir sesle, “ben ne zaman evleneceğim!?” demişimdir. Yazlık sinemaya, eğer filmde“gelin” varsa gitmeyi isterdim. Hatta bir filmde hiç unutmam 7-8 kardeş aynı gün evleniyorlardı da en çok sevdiğim film olarak onu ilan etmişimdir. Aklımın beş karış havada olduğu gençlik dönemlerinde, şuna buna ve elbette evlenmeye de karşıydım. Ama biz insanlar, Bora’nın da dediği gibi ne çok konuşuyoruz. Kendimizi ilan edip duruyoruz, şöyleyim böyleyim diye de, olup bitenlerle alakası olmuyor o sözlerin.

Hangi mesleği istediğimi asla bilemedim. İlkokulda öğretmen olmak istediğimi söylerdim yalandan. Lise I’de Ankara Hukuk’ta okuyacağım dedim. Ancak işten başımı kaşıyacak vaktimin olmamasını dilemek dışında, kendimi samimiyetle ne olarak görmek istediğimi asla bilemedim.

Ben aslında kim olduğumu bilmek isterdim; kendimi köşe bucak tanımak. Hem hayata uyum sağlama becerisi süper hem de her şeyin karşısında olma gerilimi bende türlü türlü karakterlerin boy atmasına neden olabiliyor. Kendimi bazen şaşkınlıkla izlerim.

Yine de, daha sevecen, daha yumuşak, daha vurdumduymaz, daha politik davranabilen, daha yürekli olmak isterdim.
İlk kopya anısı yok bende. Paşa paşa dersime çalışırdım, öğretmenle işbirliği halinde olan sinir bozucu bir tiptim. O ders neyi gerektiriyorsa, ders sırasında nasıl davranmak gerekiyorsa öyle davranırdım. Olmaz ya, diyelim ki düşük not aldım, kendimi cezalandırırdım, öğretmene filan gerek kalmazdı. Ben sistemlerüstü olmayı severdim. Bunun için de sistemle yüzgöz olmaya tenezzül etmezdim, kopya filan çekmezdim bu yüzden. Kopya verirdim arkadaşlara ama nasıl desem, bunu ne onlar adına ne kendi adıma hoşgörmezdim.

Cep telefonu ile ilişkim “0”. Hayatta iki adet cep telefonum oldu. İlki, masmavi, sevimli bir Motorola idi. Şimdi ki, yumuşak gri bir Siemens. Bora hediye etti. En çok sabah uyanmak için alarmı işe yarıyor. Telefonla konuşmayı hiç sevmem. Çok acil bir iki cümle dışında konuşmak istemem. Sesine karşı hiçbir alışkanlık geliştirmedim, çoğu kez duymam da. Cep telefonunu sürekli yenileyenlere, cep telefonu teknolojisini takip edenlere de kıl olurum. Nedenini bilmiyorum.

En saçma huyum deniz kıyısında ya da dağ başında yıldızlarla dolu gökyüzüne bakarken korkudan ölmem. Evren beni korkutur. Kapkaranlık, gepgeniş evrende, başıboş meteorları, örgütlü yıldız sistemlerini, gizemli karadelikleri ve bunların ortasında yapayalnız, küçücük gezegenimizi düşününce içimden ağlamak gelir. Kuşkularla delikdeşik zihnimi, kopkoyu, derin bir inanca sahip olmayı dileyerek teselli ederim. Dindarlık duygum had safhaya ulaşır ve neredeyse diz çökerim.

Sokakta çok hızlı yürür ve insanları kafamdan disipline etmek isterim. Yere tüküren birine,“hasta mısın!” diye kabadayılanmak, dayak yemeği de dayak atmayı da göze almış biri gibi çığrımdan çıkmak isterim. Karşıdan gelip illaki sağ tarafımdan geçmek isteyeni, durdurup, “bakın, ben sağımdan yürüyeceğim, siz de sağınızdan yürüyeceksiniz ve sokaktaki bu medeniyetsiz çirkinliğe bir son vereceğiz” demek isterim. Diyemem, kaşlarım çatılmış, hızlı hızlı yürümekle yetinirim.

Bana çok faydası olmuş, çok kullandığım bir eşyayı, diyelim bir tozbezini atarken bile içimden ona teşekkür ederim. Neredeyse onu hep hatırlayacağımı, hiç unutmayacağımı :P

Aşk bence Bora demektir.

Benim en sevdiğim bloglar sorusunu rahatlıkla cevaplayamam. İlkgöz ağrım Aslı benim için çok önemlidir. Acemilik zamanlarımda beni yorumlarıyla cesaretlendirmiş, burada nefes almamı sağlamıştır. Portakal Ağacı’nı girişimciliği ve öncülüğü ile takdir ederim. Neolitik Hanım’ın dostluğa çok yatkın hali çok hoşuma gider. Ekmekçikız’ın zor günlerimde, yorumlarıyla olduğu kadar mektuplarıyla da yanımda olması çok duygulandırıcı. Açık sözlü Miso, şeker mi şeker Toprak’ın annesi sevgi dolu Elif, sonra her yazısından tat aldığım Anatol’un annesi Elif, hayatı kıpır kıpır hareketli ama kendisini sükunet ve huzur dolu bulduğum Gülçin, yazılarında inanılmaz bir esneklik, serilik bulduğum ve farkına varmadan yazının sonuna geldiğim Elektra, çok kırılgan bulduğum ve bana hep bir kitap kahramanını anımsatan Cem’in annesi Yasemin, seyahat notlarını ve fotoğraflarını hep gülümseyerek okuduğum ve yazının başından bir kitap bitirmişim duygusuyla kalktığım Bora Bilgin, kendisi hakkındaki fikrim sürekli gelişen Devletşah, kendisinden, hayata bakışından, sevecenliğinden çok hoşlandığım Oya Hanım, sonra anlatıp anlatıp yine de sırlar içinde kalan Celerone, dertleriyle dertlendiğim Dory, hemen her gün sitesinde, çikolata şeker gibi ilginç, keyifli fotoğraflar, filmler gördüğüm Erhanbey, kayıp dostum Halid, arkadaşı çılgın Everfever, kedileriyle çok özel bir dünya kurmayı beceren Saliha Hanım, zarif ve tatlı Şule Hanım… unuttuğum var mı bilmiyorum ama burada buluştuğum tüm arkadaşlarımla çok eğlenceli, keyifli vakit geçiriyorum.

18 yorum:

Öykücü dedi ki...

Kim olduğunu bilmek bence imkansız.Her gün değişiyoruz sanki.Ben asla böyle yapmam dediğim her şeyi yapmamın sadece zaman ve şartlar meselesi olabileceğini farkettim.

Sevgiler:)

EKMEKÇİKIZ dedi ki...

Çok teşekkür ederim.
Çok.
:))

gülçin dedi ki...

ah pericim, çok teşekkür ederim ben de. sükunet ve huzur için, benim biraz yavaşlamayı öğrenmem gerekiyordu, öğreniyorum sanırım :)

sevgiler

benhayattayken dedi ki...

çok sevindim, teşekkür ederim peri:)

semiramis dedi ki...

gece vakti gökyüzüne bakınca ben de çok korkarım. sonsuzluk korkutur çok. bi de denize, ufka bakarken aynı şeyi hissederim. okyanusa ise hiç bakamazmışım gibi gelir. aynı şeyden korktuğumuza çok sevindim. artık her korktuğumda sen gelirsin aklima peri, neyseki yalnız değilim diye korkum azalır belki:)
en sevdiğin blogları yazman pek kötü olmuş. e onları da okumam gerek diye ekledim listeme. bugünlerde beni en rahatlatan hayalin başrolünde sen varsın peri. yıllar geçmiş (10 sene falan), oğlanlarım büyümüş, benim de günlerim filmlerden film beğenmekle, 2 güne bir kitap bitirmekle falan geçiyormuş. o günlerim için senin okuduğun kitapları ve filmleri listeliyorum. bana huzur veriyorsun. iyi ki varsın.

elektra dedi ki...

peri peri,
şu şehirdeki insanları hizaya getirme takıntısı bende de var. yeşil ışıkta ben doğru yolumdan yürürken önüme çıkan bir insan, yere tüküren bir insan (mı?), otobüs kuyruklarında kaynak yapan uyanıklar, sarmaşdolaş yürüyüp aşkımızı dünya aleme ilan edeceğiz diye daracık kaldırımı işgal eden öküz sevgililer, küçücük çocukların kafa göz nahiyesine gelen çantalarını sakınmasız savuran cüretkar kadınlar; hepsini , ama hepsini karşıma alıp hadlerini bildirmek isteğiyle dolar taşarım gün boyu. ama en fazla ağzımın içinde yuvarladığım küfürler ve ters ters bakmalardan başka bir şey yapamam. ben de daha cesur olmak isterdim.
ve çok teşekkür ederim:)
sevgiler...

Elif Derviş dedi ki...

Çok tatlısın Peri, sağol :) Utandım yahu çocuk gibi (ya da şımardım mı acaba:)

endiseliperi dedi ki...

teşekkür ederim herkese. ama ben sobelemeyi unutmuşum. sobelenmeyen de kalmamış gibi.

aslı'yı sobeliyorum, belki beni kırmaz, belki bu mim bahanesiyle bir sesini duymuş oluruz. erhanbey'i de sobeliyorum. sonra, miso'yu, toprak'ın elif'ini, dory'yi, oya hanım'ı, pelin'i, yasemin'i, şule'yi, öykücü hanım'ı de sobeliyorum. aa bora bilgin'i de sobeliyorum. daha başka, yazmak isteyen herkesi...herkes çıksın ortaya:)

sevgiler.

neo dedi ki...

pericim,

toz beziyle vedalaşmana bayıldım :), evrenden korkmana şaşırdım, yıldızlarla dolu gökyüzüne bakarken bambaşka şeyler düşünüyormuşuz meğer. ben, sonsuzluğun içinde dünya dışındaki başka yerlerde başka birilerinin de tam o anda yıldızlara bakıp bakmadığını ya da geçmiş uygarlıkların da tam olarak aynı gökyüzüne baktıklarını (aslında değişmiştir tabii ama), yıldızlardan, aydan çıkardıkları manaları düşünürüm çoğu zaman. şimdi senin korkun da aklıma gelecek bakarken...

ben en çok asansör ve dar mekanlarda (metro, otobüs) kapalı kalmaktan korkuyorum. kapalı yer korkusu yüzünden merdivenleri tercih ediyorum. hareket etmek açısından iyi ama yorucu oluyor bazen.

senin sevdigin blogların çoğunu yine senin sayfandan girip takip ediyorum ben de. yeni adresler eklemek konusunda üşengecim ama sayende takip ettiğim pek çok blog var.

demek "dostluğa yatkın halim" hoşa gidiyor, madem öyle yüzümde büyük bir gülümsemeyle huzurlarınızdan ayrılıyor, pazar günü çıkacağım kuzey seyahatiyle ilgili detayları yazmaya sayfama gidiyorum :)

sevgiler

Öykücü dedi ki...

Peri,

Ben öykücü Hanım değilim.Öykücüyüm sadece.Hanım olacak kadar yaşlı değilim üstelik hanım denecek kadar "uzak" da değilim.Her gün okuyorum seni.Bin kere yorum yazdım.Yakın sayılırız yani:))

Bu konuda daha önce mimlenmiştim:)Yine de teşekkürler

Sevgiler..

paticanlar dedi ki...

Tatlı Peri hanımcım
Dün karşılaştığım,yıllardır görmediğim bir akrabam dedi ki:
Küçüklük resmim varmış onda. "Ben eczacı olacağım" dermişim.:(
Hiç hatırlamıyorum,hayal bile etmedim bana sorarsanız.:)
Benim en çok istediğim hayalim ise ne idi,biliyormusunuz?
Bir ev; böyle üstü açık kocaman terası olan. Ve ben yazın orada geceleri yatıp yıldızları,göğü seyrederek uyumalıyım.Güzel ferforje parmaklığı olmalı. Güneydoğudakiler gibi uykuda damdan düşmemeliyim. Halbuki uykum çok uslu,en kıyıda yatsa bile yuvarlanmaz. Yine de bu tedbiri gerekli görmüş işte..)
Birde tavanı camlı odası olmalı. Burası da kış için.:) Ben o camı rahat rahat hergün temizleyebilmeliyim.Yani düşen yaprakları filan itmeliyim,gece göğü görmeme engel olmasın.
Ve bu ev muhakkak ama muhakkak deniz görmeli.
Yükselen burcumdan tam emin değilim hala, yine koçta olabilir, balıkta. Ama artık eskilerde kalan alınganlığım (bayağı törpülendi artık)ve bu kadar su sevmem, balık olma ihtimalini kuvvetlendirir sanırım.
Neyse denizin üzerinde güneşin hem doğuşu,hem batışı muhakkak izlenebilmeli. Yaz serinliği için kuzey rüzgarını da almalı.....

Benim een sevdiğim şey gökyüzü.
Uçmak değil de, Heidi'nin jeneriğindeki gibi beyaz pamuk bulutların üstüne yatıp dolaşmak.
Yıllar önce Heidi çizgi filmi ile karşılaşınca nasıl bir sevinçle almışım. Oğlumun kocaman olduğunu bilen satıcı şaşırmış. Onun soru dolu gözlerini cevapsız bırakıp eve gelmişim...
O gün kardeşimin içimi çok acıttığı bir gün...
(daha pisilerim yok ve ben alınganım henüz)
Oturdum ilk önce defalarca jeneriği seyrettim.Ve bir slayt yaptım,içine o bölümü koyduğum,benim gökyüzü tutkumu anlatan. Sonu da komik.:P
Taa Heidi yazınızdan beri de onu size yollamak istiyordum,nasib olmadı.Ne isabet olmuş meğer.:)
İsterseniz... arzu ederseniz...gelir o sırada elinizi tutarım.Benim gözümle gösterebilmeyi isterim.İsterdim cidden.:)

Asıl isminizi bilmiyorum. Ama siz cidden bir perisiniz, bunu biliyorum.
Sihirli değnek,klavye,maus her neyse...
Bana neleri anımsattı tekrar.
Teşekkür ederim..:)

teyzenteyfik dedi ki...

Kücükken illa ki evlenmek isterdin ha, ne sevimli:) Kim bilir nasil bir seydi gözünde evlilik, belki sadece gelinlik giymek, dügün yapmak falandi.

endiseliperi dedi ki...

yok, neolitik hanımcım, ben de gökyüzüne bakar bakmaz korkudan titremiyorum hep. romantik olmak gerekince mesela... yok, ben romantik olunca da gökyüzüne bakıp evrenin bir parçası olmaktan erinç duymuyorum. dağ, taş, orman, ırmak olsun bana o erinç için... ama o zaman da cümle kurmam pek. ne bileyim, boşver. şu yıldıza gidip gelsem, döndüğümde herkes yaşlanmış ya da ölmüş olur gibi endişeler de geliştiriyorum kendi kendime, iyi ki, gitmek zorunda değilim filan diye sevinerek:)

listede görmüşsündür, biz bir de fobi kitabı aldık. kapalı yer kokusu bölümüne bakarım sonra, hele sen bir git gel de:) öpücükler, sevgiler.

endiseliperi dedi ki...

öykücü, siz değil ben yaşlıyım, yaşlılığıma verin. evet, gördüm sobelenmişsiniz siz çoktan. olsun, bir daha yazabilirsiniz bence. ben 50 farklı yazı yazabilirim mesela bu mim'e ilişkin. ama bunun için benim gibi hafif şizofren olmak gerekir belki.

sevgiler.

endiseliperi dedi ki...

saliha hanım,
güzel yorumunuz, tatlı sözleriniz için ne desem az. çok teşekkür ederim. çok iyi hissettiriyor sözleriniz.

sevgiler çok.

endiseliperi dedi ki...

eski dostum teyzen teyfik, hoşgeldiniz:)hah haa evet, kimbilir belki de evlilik boyunca hep öyle şatafatlı elbiseler giyip herkesin hayran hayran baktığı biri olacağımı sanıyordum. ama ben çok farklı şeyler düşündüğümü söylediğim zamanlar olmuş olsa da, evlilik hikayesine, aile mevhumuna, çoluk çocuk, torun torba görüntülerine gizliden gizliye bayılmışımdır. hala da içimden geçer, şöyle 5-6 çocuk daha yapabilsem, ev şenlense diye:) bir taraftan çok seviyorum böyle şeyleri, bir taraftan da, sessiz, sakin, az, daha az, çok daha az insan istiyorum çevremde. çok zor benim işim.

seni gördüğüme çok sevindim.

sevgiler.

şule dedi ki...

canim peri (sen bana hanım demeyi surdururken, ben sana sırnaşayım biraz :P)
“ben ne zaman evleneceğim!?” diyen küçük kıza bayıldım. 5-6 çocuk daha yapıp şenlikli bir aileye sahip olma isteğinin yanısıra sessizliği ve sakinliği sevme çelişkisini bünyesinde barındırabilen tek kisi olmadığımı öğrenmeme de ayrıca bayıldım :)
iyi ki varsın...

miso dedi ki...

Pericim,
Tamam artık, tam bir purrr, marrr, maru-maru moduna soktunuz beni. Gider miyim ben artık? Hiç ayrılabilir miyim ayaklarınızın dibinden.

Olabilecek en sadık kediniz
miso
:))