Cuma, Eylül 26

hayatın rusçası



üç haftasonu oldu. rusça'nın zor bir dil olduğunu söylediklerinde, her zaman yaptığım gibi uyarıları ve öğütleri küçümsemiştim. evet zor bir dil ama bu dünyada birileri rusça konuşabiliyorsa neden ben de konuşamayayım? dostoyevski'nin dilini bilmekten daha müthiş ne olabilir?

alfabe zor, sözcükler her durumda, her kişiye göre farklılaşıyor; sanki matrix gibi kıpır kıpır oynuyor, harf değiştiriyor. peki, matrix filminde olduğu gibi rusça dilini tüm bilgisiyle zihnime yerleştirmelerini ister miyim? istemem. bu öğrenme süreci hoşuma gidiyor. dışarda rüzgar ve yağmur, yemek masasının tepesindeki ışığı açıp o tuhaf upuzun sözcükleri dillendirebilmek, fiil çekimleri yapmak, yemek yaparken rusça mırıldanmak güzel. bora bir sürü yardımcı ders kitabı aldı. içinde kalemleri, silgisi ve kalemtraşıyla kalemlik hediye etti. istediğim kaplardan, etiketlerden aldı. her akşam bugün ne öğrendin, diye soruyor. sık kullanılanlara gerekli siteleri kaydetti. beyaz geceler'in, bizim çalıkuşu'nun ve bir de hemingway'in bir kitabının rusçalarını indirdi. rus filmleri biriktirmeye başladı.

bazen yılgınlığa kapılıp, öğrenemeyecekmişim gibi geliyor. aklımdaki cümleyi dillendirirken çakıllı bir yola girmişim gibi teklerken sinirleniyorum. ama diyorum, henüz üç haftasonu oldu.

öğretmenimiz, genç, çok sevimli bir kız. zeki ve komiklik doğasında var. onunla çalışmayı seviyorum. sınıf arkadaşlarımın hepsi çok genç. çoğu üniversitede okuyor. benim dışımda bir kız daha var. sabahları dolmuşla karşıya geçiyorum ve rusça kitabımdan başımı bir tek köprüyü geçerken, boğaz'a bakmak için çeviriyorum. böyle işte, hep rusça.

zorlu geçen yaz mevsimini ve evdekileri bir başka sefere anlatırım.

sevgiler.