Perşembe, Mayıs 14

yemeğin y'si

yaz geliyor! derhal, derhal kilo vermek gerek. aşağıda sizin için hem hazırlaması kolay hem lezzetli hem de kalorisi düşük bir tarif var. mutlaka, ama mutlaka deneyin, yaza incecik girin!




Прекрасный обед-пикантная индейка с рисом. Блюдо готовить просто и быстро, оно порадует всех, особенно тех, кто следит за своим весом.
Необходимые продукты:
Куриный бульон – 2 стакана
базилик – 1 ч. ложка
Чесночный порошок – 1/2 ч. ложки
Острый перечный соус – 1/2 ч. ложки
Тушеные помидоры – 400 г
Длиннозерновой рис – 2 стакана
Зеленый горошек – 1 стакан
Нежирное мясо индейки без кожи – 400 г
Способ приготовления:
1. Отварите мясо индейки.
2. В кастрюле среднего размера смешайте бульон, базилик, чесночный порошок, острый перечный соус и томаты. Доведите до кипения на среднем огне.
3. Всыпьте рис и уменьшите рис. Накройте крышкой и готовьте 20 минут.
4. Добавьте горошек и мясо индейки, порезанное кубиками. Накройте крышкой и готовьте 5 минут, пока рис не будет готов.
Количество порций: 4

Состав 1 порции:

калорийность – 513 калорий
жиров – 4 г
холестерина – 50 мг
натрия – 1166 мг
углеводов – 88 г
белков – 30 г.
:) afiyet olsun!
***
Ayıptır söylemesi, benim pek kilo sorunum olmaz. Doğanın özellikle hayvanlara verdiği o ayrıcalıktan ben de yararlanır; kışın bedenin kendini koruması için gerekli olan o birkaç kiloyu alırım, tam tamına söylemek gerekirse, kışın 60 kilo olurum. Yazın, iştahım kesilir, daha çok hareket ettiğim için de daha bahar aylarında bakarım ki 58 olmuşum. Aslında yıllarca 52-54 kilo civarında olan benim için bu kilo bile fazla.
Zayıflık takıntım yok; şöyle etli butlu, sağlıklı görünüşlü hatunların çok çekici olduğunu düşünürüm. Ama kendim için, aldığım kilolar, taşıdığım yüklermiş gibi ağırlık verir, yorarlar beni. Zayıf olmayı bu nedenle isterim, ama bana da pek yakışmaz zayıflık. Kaşık kadar olan suratım iyice küçüldüğü gibi, yuvarlakları da kaybolup köşeli, sert hatlı biri olurum.
Zayıflık için hareket şartsa da yiyerek zayıflanıldığına hiç inanmam. Yememek lazım. Eğer yemek tutkusu, zayıf olma tutkusundan daha ağır basıyorsa da, bırak öyle kalsın, derim, sen de yemeği yücelt. İnsanın neticede kendi zevklerine, eğilimlerine saygı duyması gerek. Bizzat sana ait olan kilonla, şununla bununla mücadele edip durup, hep başarısız oluyorsan, bence durumu kabullenmek lazım (bir yerde, o da sadece sağlık için bir yerde durmak lazım elbette). Mesela bana, yapmamak lazım diyip, engellenemez şekilde TV izleyen biri değil de; bu keyfiyle barışık, TV denilen nesneyi yücelten insanlar daha hoş görünür.
Bir de şu var; kompleks edindiğin şeyi en çok sen önemsersin aslında ve sen gizlemeye çalıştıkça göze batar. Çirkin olan senin dert edindiğin özelliğin değil, o kusurunu kapatma çabandır. Gerçi Ovidius'a hak vermiyor da değilim. Sevme Sanatı kitabında şair, beden bakımıyla ilgili öğütler verir, ama yapay çareleri de yabana atmaz. Çokça da kadınlara bir sürü ayrıntılı öğüdü vardır. Ve hatta ileri gidip, yatakta uzanan bir kadın için "vermem gereken geriye kalan dersler yüzümü kızartıyor, ama iyi yürekli Dione bana şöyle diyor:'Utandığımız yerlerimiz tamamen bize kalsın.' Her kadın kendini iyi tanısın; fiziğinize göre şu ya da bu duruşu seçin; aynı duruş bütün kadınlar için uygun değildir. Yüzü güzel olan kadın sırt üstü uzansın. Sıtlarını beğenenler ise sırtlarını göstermeli..." bu böyle sürüp gidiyor. Ovidius bunları dese de, ben, ister kilolu ister zayıf, bir hanımın zerafeti ile her zaman çekici olduğunu düşünürüm.
Bir de şu var, eğer içinde sevgi de olan bir ilişkiniz varsa, partneriniz sizi her durumda güzel buluyor. Eğer çok dert edilecek bir kilonuz yoksa, yabancılar için ne diye uğraşıp duracaksınız, değil mi?
Şimdi şu Rusça yemeğe geçelim. Yemeğin hiç bir numarası yok. Malzemelerinin de. Biz, bu coğrafyada yaşadığımız için gerçekten çok şanslıyız. Sebze ve meyvelerin gerek çeşidi, gerekse onlara taze taze ulaşma olanakları açısından, diyorum. Pazarları ya da diyelim Kadıköy Çarşısı'nı dolaşırken samimiyetle söylüyorum, taşkın bir sevinç göğsümden yukarıya doğru çıkıyor, çok mutlu oluyorum. Şimdi İglo adında, bir Kuzey ülkesinin dondurulmuş gıda reklamı var. "Reklamdaki balık ne güzel görünüyor," demiştim de, bu konularda benden daha hassas olan Bora dedi ki; "Türkiye gibi balığı, sebzesi, meyvesi bol bir ülkede, gidip bir Kuzey ülkesinin gıda ürününü mü alacağız! Türkiye gibi bir ülkede pazar bulacaklarını mı sanıyorlar? Ne cesaret." Çok hak verdim ona.
Kısaca, diyet filan yapacaksak, Türkçe olan tarifleri tercih etmemizde hiç bir sakınca yok:) Zira tarifte konserve domates, sarımsak tozu ve dememiş ama pişirme süresinden anladığım kadarıyla konserve bezelye kullanılıyor.
Ancak Rusça çalışan, çalışmak için kendine böyle yemek tarifleri ile eğlendirmeye çalışan benim gibileri için tarifin yararı yadsınamaz. Tarifi Pravda gazetesinden aldım. Ara sıra gazeteye göz gezdirip, anladığım bir cümle olunca havalara uçuyorum:)
Aşağıda, sizin çok daha iyilerini pişirdiğinizi bildiğim yukarıdaki yemeğin, kendi ellerimle yaptığım çevirisi var. Bu arada Andersen'in Çıplak Kral masalını da çevirmeye çalışıyorum. O zaman daha çok eğleneceğiz:p
Buyrun tarife:
Mükemmel bir öğün. Pirinçli hindi yemeği, herkesi, özellikle kilosuna dikkat edenleri mutlu edecek, kolay ve hızlı hazırlanan bir yemek.

Olmazsa olmaz malzemeler:

Tavuk bulyon-2 bardak
Kuru fesleğen-1 çay kaşığı
Sarımsak tozu-1/2 çay kaşığı
Biber sosu(keskin)-1/2 çay kaşığı
Konserve domates-400 gr
Uzun pirinç-2 bardak
Yeşil bezelye-1 bardak
Yağsız, derisiz hindi eti-400 gr

Hazırlanışı:

1- Hindi etini suda haşlayın.
2- Orta büyüklükte bir tencerede bulyon, fesleğen, sarımsak tozu, biber sosu, domatesi karıştırın. Orta ateşte kaynayıncaya kadar pişirin.
3- Pirinci azar azar ekleyin. Kapağını kapatıp, 20 dakika pişmeye bırakın.
4- Bezelyeyi ve küp küp kesilmiş hindi etini ekleyin. Kapağını kapatıp 5 dakika daha pişirin.

4 kişiliktir.

1 porsiyonunda:
513 kalori
4 gr yağ
50 mgr kolesterol
1166 mg sodyum
88 gr karbonhidrat
30 gr protein

19 yorum:

EKMEKÇİKIZ dedi ki...

Şekerim,
Sen şunun çevirisi de bir zahmet eklesen?
Google amcaya söyledim, çok uzun yapamıycam dedi de, o bakımdan yani.

Veyahut Neo'ya ünleyeyim, o da hakkından gelebilir bu çeviri işinin, muhtemelen.
:O)

Eleştirel Günlük dedi ki...

KIvrak, cok kIvrak...

:-)

redrabbit dedi ki...

haroşa demek istiyorum.

asliberry dedi ki...

1 porsiyon 513 kalori mi? Delisin, ne diyeti bu?

neo dedi ki...

peri, ha yemeyin diyosun yani! hainlik bu! ama tatlı hainlik :)

ekmekci kız, kulaklarım çınlıyordu benim de, demek göreve çağrılıyormuşum :) bir iki kelimeye baktım, içinde tavuk ve sarmısak var, gerisi bizim hayal gücümüze kalmış :)

angel dedi ki...

vallaha güzel fikir şimdi kilo vermeye niyetlenenler kalkıcaklarrrr kütüphanenin başına gidip varsa şayet rusça sözlük alıcaklarrrr yoksa dışarı çıkıp yürüyerek hatta bir an önce bu sihirli diyeti uygulamak için koşacaklarrrrr.Bulucaklarrrr eve geliceklerrrr ve bu çeviriyi yapana kadar -ki günler geçicek- yemek yemiyeceklerrrr.Bu büyüyü çözüncede bir de bakıcaklar kiii kilo vermişlerrrrr.
Будьте здоровы!

endiseliperi dedi ki...

товарищи (yoldaşlar),
:)
çeviriyi bir dolu yazıyla birlikte metnin altına yazdım. bakalım beğenecek misiniz?

Oya Kayacan dedi ki...

Peri'ciğim, pek Ruslara özel bir diyet bu galiba. Pirinç bezelye bulyon, diyet yaparken en yan çizilmesi gerekenlerden değil mi? Uymayın bu adamlara ;-) Sen bize Rusça'dan kısa öyküler çevir! Kilolarına bu kadar güzel sahip çıkmana da bayıldım doğrusu. Ben balon gibi oldum 45'den sonra, şişip iniyorum, bir gün gelir de şişip patlamam inşallah.

EKMEKÇİKIZ dedi ki...

Harika!
Düpedüz tirit bu; Rus usulü, o ayrı.
:)))

endiseliperi dedi ki...

ev-vet oya hanım, kesinlikle haklısınız. yemeğin içinde olan her şey resmen kilo aldırıcı!

ancak bu rus hanımlar çok güzel oluyor ya, oraya gidenlere soruyorum, ne yiyor bunlar, biz de ondan yesek diye:)bolca lahana yiyorlarmış. ancak lahana da kattıkları şu ünlü borş çorbası bile rusların değil, ukraynalılar'ınmış. galiba adı pelmeni olan mantımsı bir yemekleri var. ben bir de internet'te araştırıp bir rus çay kurabiyesi buldum ama, öyle aman aman bir özelliği olmadığı için yapmadım. rus pazarlarında da sebze, meyve varmış ve bu pazar azerbaycanlılar'ın tekelindeymiş.
bu rus kızları bol bol bitki çayları içiyorlarmış bir de.

ben bu ara rus edebiyatı okuyorum ya, zaman zaman masalar kurulup mezeler, yağlı börekler, etler, av etleri hazırlanıp, şaraplar, votkalar su gibi akıyor. ama ayrıntısını vermiyorlar, alacağı olsun Puşkin'in. Bunlar zengin sofralarında olan yemekler. O zamanın yoksul sofraları ise göz yaşartacak kadar yoksul. Dostoyevski'nin ise ilgisi hiç yemeklere değil. Doğaya hiç değil.

kilolarıma ben sahip çıkmıyorum da o kendisi bir düzen tutturmuş gidiyor. iyi böylesi. ama şöyle 2 kilo daha verip 56 olsam kendimi daha iyi hissederim sanki.

canım oya hanım, bana öyle geliyor ki, siz ne yapsanız, nasıl olsanız dünyanın en güzel, en tatlı kadını olursunuz. zaten fotoğraflarınızdan biliyorum, öyle göze batan bir kilo yok sizde. gerçekten. yüzünüze bakan birazdan o keskin zekasıyla, hınzır bir şaka yapacak gibi duran o güzel yüzünüzü çok hoş bulur.

ne iyi ettiniz de geldiniz. çok sevindim sizi gördüğüme.

kucak dolusu sevgiler.

endiseliperi dedi ki...

heh heee, ekmekçikız, evet öyle, de rusçası pek afili görünüyor ama, değil mi? insan o tuğla gibi harfleri görünce burada çok ciddi şeyler konuşuluyor şimdi sanıyor.

ay ekmekçikız ne geldi aklıma, ben küçükken biraz dindardım. bisküvi, çikolata ambalajlarının üstünde arapça yazıları görünce üstüme bir tedirginlik çöker, günah olur diye onları çöpe atamazdım:)))

sevgiler, öpücükler.

endiseliperi dedi ki...

redrabbit, kıskançlığım yüzünden aşağıdaki yorumuna yanıt yazmadım:) ne o bahçeli evler, köpekler, maydonozları eşeleyen kediler, filan... ocakta patates püreli nefis enginar, rusça desen, haraşo diye cevap vermeler...

:))

sen bugün eve gidince buz gibi bir bira aç, radyoda bir caz kanalı ayarla, bahçede otur şöyle, benim yerime de.

öpüyorum.

ruhdagı dedi ki...

Geçen senelerde Rusya'ya yaptığımız projeler yüzünden, elimden Rusça-Türkçe sözlüğü düşmezdi. Ne yazık benim öğrendiğim Rusça hep teknik terimler.
Kazan Dairesi, Boyler, Yangın Damperi gibi. Çok güzel yazarım ama ne yazık ki anlayamıyorum :)

Tarif ilginçti.
Sevgiler.

endiseliperi dedi ki...

ruhdağı, anlamadan yazmak müthiş olmalı! hem de rusça! ben ortaokulda, ablamın hiç anlamadığım lise kimya defterini temize çekmekle görevlendirilmiştim de... o günden sonra hiç göze almam bunu.

laptop'a rusça klavye bağlı şimdi, şu andersen masalını rusça klavye ile yazmaya çalışıyorum ki, alışayım. çok, çok zor! bir de genetiv halin çoğullarına çalışıyorum. hani 2,3,4'e kadar genetivlerin olağan çoğulu iken daha büyük rakamlarda erkek, dişi ve nötr'ü göre çoğullar farklılaşıyor ya... berbat. çok zor. içine daldıkça bambaşka kurallar, istisnalar çıkıyor. bu nedenle biraz boşladım çalışmayı bu aralar. bu ne ya! diyerek. ama bırakmamak lazım tabii.

rusça teknik sözcükler, ha? ıyyk!:)
sevgiler.

Ebru dedi ki...

ömrüm boyu rejimle diyetle işim olmadı. 51 olursam rekor:) Herşeyi yerim fil gibi hem de. Ama alamıyorum. Çok isterdim etli butlu olmayı.

erhaNBey dedi ki...

sevgili peri, ben gobeinden nefret eden bir insanım. o bölgede sanki bana ait olmayan bir şey var, yabancı bir metobolizma yerleşmiş gibi sanki oraya.

bir kaç kez onu oradan kovmaya çalıştım ama her seferinde daha iri bir şekilde ger döndü, ne yapacağımıbilemiyorum fakat teslim olmak üzere olduğumu pekala söyleyebilirim.

o yemeği yapmaya çalışacaım.

bir tek uzun pirinç şeyini anlayamadım. demek uzun pirinç de oluyormuş. bunu da sayende öğrenmiş bulunuyorum. yani benim şimdiye kadar yediğim pirinçler kısa mıydı?

saygılar sunarım, sevgiler sunarım...

endiseliperi dedi ki...

sevgili erhanbey,
yorumunuzu okuyunca hem sizin için çok akıllı şeyler yazmam gerek diye hem de bakışımızı erkek bedenine çevirdiğiniz için hemen yazamadım da biraz düşündüm.

biz, yani benim dönemimde olan hatunlar ya da ben, erkeği tanımlarken hiç bedenine bakmadık. bakmamışız. ona bakışımız hep başına olmuş, başından aşağıya hiç inmemişiz neredeyse.onun aklı, zekası, ruhu, hayattaki duruşu vs önemli olmuş hep. onun dünyada varoluşunu hep soyutlama düzeyinde algılamışız.

aklına, beğenisine, görüşlerine, ahlaki ölçüsüne çok saygı duyduğumuz siz şimdi bu başın sahibinin bir de nefret edilesi bir göbeği olduğunu söylediniz ya, şaşırdık kaldık tabii. şaşırdık ve gülümsedik, sevgili erhan bey'in nefret ettiği bir göbeği olması çok sevimli geldi çünkü. ne olacak ki, yani göbek dediğiniz nedir ki bir erkekte, dedik içimizden.

I

endiseliperi dedi ki...

erhan bey,
bedenine adanmak, bedenine kapanmak, bedeniyle varolmak kadınlara özgü bir şeydi sanki. kadın bedenini kolayca kompartmanlara ayırbaliyor bir de. kelebek ekine bakınca, diyor ki kadın basenimdeki yağlar gitsin, üst kol bölgesi kas olsun, bir de gözaltı torbalarım alınırsa şahane olur. kadın gözü kendi bedenini
otopsi yapan bir adli tıp doktoru gibi paramparça edebiliyor ve buradan hoş bir bütüne ulaşılacağını tahayyül edebiliyor.
erkek bedeni sözkonusu olunca ise, babayiğit bir adam, aslan gibi çocuk diyoruz mesela tümden, kapı gibi maşallah!

oysa bir açıdan erkek de bedenini ayırabiliyor ve hatta onu kişiselleştirebiliyor. (örn; ben hiç müşahade etmedim ama penise isim takmalar filan, oluyor böyle şeyler.)ve işte siz de dediniz ya göbeğini müstakil, kendi serüvenini yaşayan bağımsız bir canlı olarak görmeler:)bunu erkeklere özgü bir genelleme içine koyabilir miyiz, bilmem. ya da buradan itibaren ne düşünebiliriz?

bende de oluyor benzer şey bazen. örneğin çok heyecanlandığım zaman konuşurken elim, anlatıyı kendince desteklemek için açılır kapanır, karşımdaki ile birlikte şaşkınlıkla bir hareket tutturmuş giden bu organa bakakalırız. oluyor bunlar, olsun.

günümüzün bakışı, erkeğin bedenine de çevrildi gerçi. ve bu erkeğin bedeninin hatırlanması açısından iyi de oldu. kadın bakışı açısından değil de bizzat kendisi için iyi oldu. dünyevi bir oluşu var diye, dünyevi bir dikkati gerektiriyor diye aşağılanıp duran beden, uhrevi hayat daraldıkça daha bir önem kazanıyor sanki. uhrevi hayat daralıyor mu, daralmıyor mu, bu apayrı bir konu ama zamanla daralması eşyanın tabiatına daha uygun sanki. neyse, geçelim bunu hızlıca.

siz şimdi bu yemeği muhakkak yapacağınızı, üstelik diyet aşkına yapacağınızı söyleyince telaşlandım biraz. yemeği yapın tabii, lezzetli olabilir. hem ben böyle karmakarışık, bulamaç gibi yemekleri çok severim. geçenlerde bol domatesli, lapa gibi bir pilav yaptım mesela, severek yedim. ama diyet yapacaksanız, bu yemeği önermem. uzun pirinç, kahverenkli pirinç, kokulu pirinç,var böyle pirinç çeşitleri marketlerde. ama pirinç kalorisi çok olan bir yiyecek. illa yiyecekseniz, kahverenkli pirinç alın. biraz uzun sürüyor diğerine göre pişmesi.
ben, şu an 57 kilo oldum ve istemediğim kadar hızlı kilo vermeye de devam ediyorum bu arada. diyet nedeniyle değil de, şeker oranı yüksek çıktı diye çay da kahvede şekeri bıraktım. ekmeği de azalttım. yemekleri az yiyorum. aklıma geldikçe mesela bir fincana yoğurt koyup, balla tatlandırıp yiyorum. yoğurt bayağı bir süre tok tutuyor. eğer çok açsam, içine nestfit filan denilen şu diyet zımbırtılardan ekliyorum. bazen elma yiyorum, olmadı birkaç tane ceviz atıyorum ağzıma, ama sağlıklı bir beslenme uyguladığım da söylenemez pek. bol bol su içiyorum ama bol bol da tuvalete gidiyorum, ki bu çok rahatsız edici. bir de rhan bey, akşam ıvırzıvırları azaltmak şart. ben pek uygulayamıyorum, kuruyemiş çok severim mesela ama fındık, badem, fıstık epey kalorili. ben zaten çok, en çok onu sevdiğim için ve benim için biraz da eğlenceliklerin tıkırtısı önemli olduğu için beyaz leblebi yiyorum. siz, süt filan içiyorsunuz sanırım, alışkanlık edinip o ürünlerin light olanlarını alın. hah, bir de şu diyet uzmanları yeni bir buluş yaptılar şimdilerde, diyet yapılırken, hangi bölgede zayıflamayı hedefliyorsak o bölgeye özgü yiyecekjler var. mesela yoğurdun light olanını alırsanız bu dikkat belinizin incelmesini sağlıyormuş. diğer önerileri unuttum şimdi.



II

endiseliperi dedi ki...

erhan bey,
bir de yeni, organik zayıflatıcılar çıktı, reklamlarda da görüyorsunuzdur. onların zararı yokmuş gerçekten ve fakat etkili mi, onu henüz bilmiyorum. ancak bora, o konuyla ilgili bir çeviri yapmış geçenlerde ve ayrıntılı olarak inceleme fırsatı bulmuş o destek zayıflatıcıları ki zararsız olduğunu o söyledi.

ben pek jimnastik falan yapan biri değilim, hatta bu aralar hiç yürümüyorum, desem yeridir. ama otururken mesela nefes alıp karnımı içime çekip, üç beş saniye öyle tutuyorum, sonra nefesimi bırakıyorum. böyle ciddiyetsiz bir şekilde yapılınca kilo vermek daha acısız oluyor sanki.

bence az yağlı olduktan sonra her şeyden ama az yiyin, bol hareket edin, böylece o göbüş biraz küçülebilir.

sevgili erhan bey ne çok konuştum yahu. şimdi yukarı çıkıp yazdıklarımı tekrar okumaya korkuyorum. zevzekliğimi bağışlayın, göbeğinizi sevin, kendinize çok, çok iyi bakın.

sevgiler.

not: bisikletiniz var mı? bakın, o d aiyi fikir olabilir. hem yaz da geldi. ve hem çevreci bir alet, bisiklete binen adam ne kadar göbekli de olsa çevreci bir dikkat içinde bulunduğunu gösterip çok çekici görünebilir;)

III