Pazartesi, Haziran 29

MİM



Nil dedi ki büyük bir coşkuyla, hayranlık duyduğu ve onu daha yakından ve kendi dilinden tanımayı istediği Bora için, “onun Aslı Erdoğan’ı sevdiğini tahmin etmiştim ben zaten!”

O zaman aklıma geldi şu geyiği çevirmek: Siz hangi kitabı okuduğunu gördüğünüz bir adamla/kadınla tanışmayı isterdiniz?

Benim için, elinde Dostoyevski’nin Karamazov Kardeşler’i ya da Suç ve Ceza’sı, Faulkner’ın Döşeğimde Ölürken’i ya da Sartoris’i, Conrad’ın Karanlığın Yüreği kitapları varsa, (eğer o müthiş utangaçlığımı da yenebilirsem) bir tanışmayı başlatmak için can atabilirim. Daha ne müthiş yazarlar var aslında, değil mi? Olsun, biliyorum, listeyi dilediğimce uzatabilirim, ama benim yüreğim bu üç yazarla daha candan çarpar. Pekiii, ruhunda bu üç yazarı dolaştırmış biri, tanışmaya, konuşmaya teşne, kolay sohbet edebilir bir insan mıdır? Asla! Henüz Dostoyevski’yi sahiden sevip de konuşkan olan bir erkek görmedim. O halde benim şu tanışma serüvenim ta başından sarpa sarar. Oysa, Fante, Auster ve nedense Fowles okuyor olsaydı, daha ben kitabın kapağını görmeye çalışırken bir sohbeti başlatmış olurduk. Gayet de neşeli olurdu bu sohbet. Borges, Cortazar, Infante okuyor olsaydı, mesafeli, medeni ve şık bir sohbeti Avrupai bir tarzda yürütürdük. Şimdi atıyorum bunları elbette, geyik yapıyoruz sonuçta.

Hatta bu geyiği genişletip bir mime dönüştürebiliriz. Neticede bir bankta, ağaç altında, sahilde, metroda, kahvede, otobüste okuyan birini gördüğümüzde, hangi kitabı okuduğunu merak etmez miyiz çoğumuz? O halde; siz hangi kitabı okuduğunu gördüğünüz bir adamla/kadınla tanışmayı isterdiniz? Ve hatta neden? Ve hatta istediğiniz bir hikayeyi, mevsimi, müziği, coğrafyayı da ekleyerek kurgulayabilirsiniz. İsterseniz.

Buraya gelen herkes yazsın istiyorum ama mim geleneği uyarınca isim vermem gerek galiba. İlk aklıma gelenler, Celerone, Duman, Aslıberry, Atilla Bey, Neolitik Hanım, Erhan Bey, Ekmekçikız, JtoO, Tavşan, Torkunç, Koray, Sardunya.

36 yorum:

nil dedi ki...

blog açmak ciddi vakit istiyor olmalı.bora belki bu yüzden uğraşmıyor.ama ben bora'nın tercüme ettiği kitaplar olduğunu biliyorum.asıl onları okuyup,türkçeye çevirirken hangi duygularını kattığını merak ediyorum.sen rica etsen,buraya yazar belki peri.aslında biz bir kız grubu olarak,onunla tanışıp bir kahve içmeyi çok istiyoruz:-)
boğaziçi üniv.deyiz.

laleninbahcesi dedi ki...

düştü yolum bir kere buraya, o yüzden yazmak gerek:)). Hiç düşünmemiştim ama, balzac okuyan bir erkek görsem, önce ufaktan bir şok olurum. Sonra detaylar, detaycılık üzerine hafiften bir sohbet açarım. Sevgiler size.

bu ara o kadar çok Asli Erdoğan okudum ki üst üstei yazlık hafften kitaplarla dağıtıyorum kendimi:)))

Bettra dedi ki...

Sanırım Suç ve Ceza benim de ilgi çekerdi. Kafka'nın "Dönüşüm"ünü gördüysem daha dikaktli bakmaya başlardım. Ve "Hamlet" kesinlikle merakımı uyandırırdı. Don Quijote, Savaş ve Barış... Yenilerden Tarihçi Bunları okuyan birileri kadınyada erkek fark etmez uzun sohpetler için biçilmiş kaftan olabilir..
Sevgiyle,
Bettra...

Adsız dedi ki...

beyaz dizi, pembe dizi yahut o minvalde bir kitap okuyan adam ile karşılaşmak isterdim. gerçekten. mesela adamın elinde barbara cartland var. şöyle pembeli, kalpli, çiçekli bir kapak... kitabın adı da misal, aşk ve gurur, senden başkasını sevemem, kadın bir kez sever, mutlu aşk yazı filan türü bir şey.. adam hararetle okuyor. arada bir kitabı kapatıp göğsüne bastırıyor filan.. o kadar mutlu. yüzünde bir tebessüm.

varsa böyle biri, karşılaşmamı beklemeyin, tanıştırın beni.

coğrafya, türkiye coğrafyası, mümkünse doğu. ama istanbul’da kafi...

müzik, claude debussy’den clair de lune

mevsim, sonbahar :)

neden?
neden olmasın? nereye baksam ciddi, siyasi, tarihi, klasik vs. türleri büyük bir ciddiyet görüntüsüyle okuyan adamlar görüyorum. kaşlar filan çatık. sanırsın ki okurken yazarla beyninde müthiş bir kavga halinde. tezlere antitez oluşturuyor filan... bir de kitabın kapağını kapatışları var. heh diyorsun tamam, yazar yenik okur şampiyon. kapattı suratına kapıyı adamın...

tamam ağabey, çok ciddisin, donanımlısın, kültürlüsün ve erkeksin.

neden?
merak etsinler bir, bu tür kadına ait ise, niye ayıla bayıla okuyor bir kısmı bunu yahu?

neden?
pek çok kadını (nedeni önemsiz) gülümsetip, pek çok erkeğin de sinirlerini tepesine çıkartabilir o kitapla.

neden?
"biliyor musunuz, otobüste beyaz dizi okuyan bir adam gördüm" cümlesinin peşinden gelen gülüşler için...

neden?
nedenini ona sormak için. Ve cevapları için en çok : )

tavsan dedi ki...

Peri peri, guzel peri:) yorumumu yayinlamayabilirsin; cunku sadece Nil gercek mi yani ictenlikle mi yaziyor yoksa dalga mi geciyor merak ettim. Ve Bora'nin cevirdigi kitaplari okumus mu okumak mi istiyor cozemedim. Yani cevirdigi kitaplar hosuna gittigi icin mi ilgilenmis Bora'yla; tanismak istemis yoksa salt burada senin anlattiklarina dayanarak mi anlayamadim. Bir de kiz grubu olarak tanismak istiyoruz lafi komik geldi; cok romantik genc kiz havasinda geldi birden. Belki de ben senin yerine bir kiskanclik gosterdim gereksiz yere:)) Kiskancliktan cok aska, birliktelige saygi sanirim. Neyse, bundan ayri yazi olur zaten:)

tavsan dedi ki...

Mimini ayrica yanitlayacagim. Ben tabii boyle mimlenmedigim konularda bile arsizlik edip yazinca buna yazmasam ayip di mi? :) Zaten dun dusundum biraz ama isin icinden cikmadim; herhalde de cikamadigimi yazacagim; bu mime cok kestirme bir yanitim yok yani. Ama JtO'nun yorumunu sevdim:)
Bir de gecenlerde Pride and Prejudice'in filmini (2005 yapimi olan) tekrar tekrar izlerken filmin baslarindaki bir sahnede hep sen aklima geldin: Jane (yani guzel ve zarif olan kizkardes) Elizabeth'e "bir gun biri de senin aklini celecek, o zaman diline dikkat etmek durumunda olacaksin" cinsi bir laf ediyor ve onu soyles edasi, o andaki goruntusu bana senin fotograflardan tanidigim yuzunu hatirlatti. Bilmiyorum izledin mi; ne dersin?

tavsan dedi ki...

Bir de, Ulysess'i koymusun ya fotografa; ben o kitabi okumayi cok istiyorum. Ve aslina bakarsan yazini koumaga basladigimda sorunun karsi cinse yonelik soruldugunu dusunmemistim ve mesela ben seninle tanismak istiyorum diyecektim:)

Adsız dedi ki...

Bir havaalanında rötar yapmış uçağı beklerken sıkıcı bir şekilde oflayıp puflayıp bir de bekleyen yolcuları gözlemlerken. Elindeki kitaba dalmış bir bey gözüme çarpıyor. Sanki uçak beklemiyorda kitap okuma salonunda bir keyif elindeki kitabın içine dalmış. Yaklaşıyorum ama nedense fark etmiyor beni. En çok da okuduğu kitaba yan yan göz atmaya başlasamda. Bir sayfayı daha çevirirken diyorum ki "Bi saniye son satırı okumadım daha" bir şaşkınlık yüzüme bakıyor ve bir kalem çıkarıp ilk sayfasına bişiler yazıyor ve kitabı bana uzatıyor. "hediyem olsun daha rahat okursunuz" diyor. Hemen bir telaş ilk sayfayı açıyorum "Küçük tatlı kitap kurduna sevgilerimle Leo Buscaglia". Meselaaaa :)

neo dedi ki...

önce buraya yazmaya başladım ama baktım yorum aldı başını gidiyor, benim bloga koydum.

buyrun efenim:
http://neolitikhanim.blogspot.com/2009/06/mim-siz-hangi-kitab-okudugunu.html

Oya Kayacan dedi ki...

Çizgi roman okuyan adamlar her zaman Top 10...
Tam da üstüne bastın, dün güneşlenirken yanımda şezlonglanmış kırklık bir adam baktım Camus, Yabancı'yı bitirdi kenara koydu. "Ne anladın şimdi o kitaptan söyle bakiiim..." dedim tabii daha kibarca. Korktu. Tıs yok. Diyeceğim ortalık yerlerde görüntü verilen kitaplar bazılarına biraz ağır geliyor olabilir. Kitaplarını merkez alıp insanlarla tanışmak da hayal kırıklığı yaratabilir...

aslı hayvanı dedi ki...

:)
herhangi kitap okuyan bir adam görmek ilginç olabilirdi.

endiseliperi dedi ki...

nil,
"blog açmak ciddi vakit istiyor olmalı.bora belki bu yüzden uğraşmıyor."

dediğim gibi, evet. blog açmaya niyetlendiysen, bu, coşku dolu bir anına denk geliyor insanın ve çabucak açıveriyor. ancak, yürütmek, evet vakit alıyor.

bora, blog açmaz. buna hiç niyetlenmez. blog açıp muhabbet kuran insanlardan hazzetmez. blog kardeşliğine zerre kadar inanmaz. bütün bunları bir zavallılık, bir çaresizlik olarak görür. bu oyunda yer almak için çok ama çok ciddi biridr bora.

hiç mi blog açmaz? açar, ama onu da sen sevmezsin. bora edebiyata tapar, edebiyat yapanlardan hoşlanmaz. hayatı sever, hayat hakkında ahkam kesenleri sevmez. lanet bir heriftir:P

"ama ben bora'nın tercüme ettiği kitaplar olduğunu biliyorum.asıl onları okuyup,türkçeye çevirirken hangi duygularını kattığını merak ediyorum."

bora'nın en iyi çevirileri henüz çevirmemiş oldukları. para kazanmak için edebiyat çevirileri yapamıyor ne yazık ki. bora'nın çevirmen yönüyle ilgiliysen, sana öneri, 'çeviriye hangi duygularını katıyorsun?' gibi bir soru sorma, ola ki karşılaşırsınız. bence hiç bir edebiyat çevirmenine de sorma.

" sen rica etsen,buraya yazar belki peri."
:) aramızda böyle bir konuşma geçmez. geçemez. ne ben rica ederim ne o böyle bir ricanın muhatabı olmak ister. komik olurdu bu:)

"aslında biz bir kız grubu olarak,onunla tanışıp bir kahve içmeyi çok istiyoruz:-)
boğaziçi üniv.deyiz."

kızlar, eğer dikkatli bir okur olsaydınız, şu kıytırık siteyi bile az buçuk bir dikkatle okumuş olsaydınız, bora'nın siz, sevimli, şeker kızlarla bir yerde oturup kahve içmeyeceğini bilirdiniz. bunun benimle ya da onunla olan ilişkimizle, onun sosyal durumuyla en ufak alakası yok. bana kalırsa, iyi bir hikaye, merak uyandıran gizemli bir serüven, uzun bir sohbeti sezdiren sözcükler varsa arada oturup birileriyle kahve içmesinde hiç sakınca olmazdı. ancak bora, kişisel olarak bu işlerden hoşlanmaz, kahveden de hoşlanmaz. gerçekten çok hoş bir heriftir. hüç kül yutmaz, hiç telaşlanmaz, sakince bakar, anlar, hikayenin sonunu görür, başını çevirip ortanca yetiştirmek için hangi toprak lazım, o konuda bir araştırmaya dalar. böyledir. yapacak bir şey yok.

ama sana şunu öneririm; sen ve arkadaşların bir site açabilirsiniz ve istediğiniz konularda, özellikle çeviri meseleleriyle ilgileniyorsanız o konuyla ilgili yazılar yazabilirsiniz. eğer yeterince kışkırtıcı olursa, sitenizin adresini yorum olarak yazarsanız, ben de onu yayınlarım ve bora da okursa, okuyup ilgisini çekerse, adrese gelip yazıları beğenirse size yorum bırakabilir. eh, sonrası size kalmış artık.

bu konuda söyleyeceklerim, tüm içtenliğimle söyleyebileceklerim bunlar nil. umarım yardımcı olabilmişimdir.

sevgiler, kızlara selam;)

endiseliperi dedi ki...

lale,
balzac, öyle mi? bende açıkça hiç bir duygu uyandırmazdı balzac okuyan biri. gerçi gelecek yıl fransız edebiyatı okuyacağım muhtemelen ve balzac da okuma listemde ikinci yazar olacaktır. ancak balzac okuyorsa adam, ve gözleri de güzelse, detaycılıktan söz açılabilir tabii;)

okuyun lale, yazın en iyi yapılacak şey okumak bence de.

sevgiler.

endiseliperi dedi ki...

bettra, listeniz gerçekten kışkırtıcı. kafka okuyan biri hakkında düşündüm bu yazıyı yazarken, çok da severim ama ne yalan söyleyeyim, kafka okuyan bir erkek, nedense çok zeki, tatlı bir üniversite öğrencisi gibi geldi gözlerimin önüne. ona uzaktan bakar ve aferin derdim içimden.

:)

sevgiler çok.

endiseliperi dedi ki...

Jto,
öyle bir kahkaha attım ki yorumunu okurken, çok, çok sevdim. tamam ciddi kitap okuyan ciddi adamların hali öyle diye pembe dizi okuyan bir adamla mı sohbete gireceğiz yani. bu çok ani ve gereksiz bir savrulma olmaz mıydı? öyle bir adamı düşününce, sanki sürekli bayık aşk sözleri söyleyip, terli elleriyle sıkı sıkı ellerimi tutmuş bir adam hayal ettim ve bunaldım yahu.


ama yorumuna bayıldım, yine beni ters yüz etti ve çok eğlendirdi. bu arada siteni dolaştım biraz ve sahiden çok hoşlandım.

sevgiler.

endiseliperi dedi ki...

tavşanıma bak ya, canım benim. kıskanma, kızlar eğleniyor azıcık. gerçek mi yalan mı, pek umursamıyorum açıkçası. burada gerçeği, sadece gerçeği aramak, bulmak için bulunmuyoruz neticede. hem insanın sevgilisinden hoşlanılması neden kötü olsun ki? bora hakkında kötü şeyler yazılsaydı üzülürdüm. mesela arzu yazmış, bora'yı ayaklı kütüphane gibi gösterdiğime, kendi kişiliğimi hiçe sayarak hep onu ön plana koyduğuma, bir avukat da olan benim gibi biri için ne aşağılayıcı bir şey, filan demiş. bana mektup yazsaydı arzu, yorum yerine, onunla uzun uzun sohbet ederdim ve diğer yorumculara benim adıma yanıt yazma cüretini göstermeseydi bir misafir olarak.

demem o ki, nil ve arkadaşları okuyup, bora'yı kendilerime yakın bulmuşlar ve onunla muhabbet etmek istemişler. hatta tatlı tatlı flört etmek de istemiş olabilirler. böyle durumlarda kendimi seriyorum gözümün önüne, ilk olarak evet biraz huzursuz oluyorum ama sonra birisi tonlarca insan arasından ayıklayıp senin sevgilinle sohbet etm ek istemiş, ne var bunda, diye düşünüyorum. riskli mi? yani bora kapılır gider mi?:) yok, öyle bir şey olmaz. bora ile ilişkimiz hiç de mutedil, dengeli, istikrarlı olmamasına rağmen, yine de bazı ilişkilerin doğasında sıkı bağlar oluyor. bora, söz konusu bir hikayede bulunmayı isteyecek biri değil. ama diyelim ki, daha başka, onu derinden etkileyen bir senaryo çıktı ortaya, o zaman da o güzel, anlamlı senaryonun kötü karakteri ben olmak istemem doğrusu. doğru bir pozisyonda durmaya gayret ederim yani. beni kızdıran riyakarlık, çifte standart vs gibi durumlar olurdu. efendice yapılmış bir sohbette, kesinlikle iyi bir duruş edinmeye çalışırdım. öyle ki senaryonun kahramanı olmayı hakederdim:)

boşver bunu yani. ulysess'i okumayı ben de çok isterim. joyce'ları gençken okumuştum ama bir b.k anlamamışımdır muhtemelen. anladığımı sanıyordum elbette ama cehalet de böyle bir şeydir, bildiğini, anladığını sanırsın, ama tın tındır aslında kafan o konuda.

öpüyorum çok.

endiseliperi dedi ki...

adsız, bu ne romantizm böyle! sizi okuken ayaklarım yerden kesildi, Jto'nun pembe dizi okuyan adamının elindeki kitaptaki lacivert gözlü, sert hatlı, sonuna kadar erkek kahramanı havaalanında otururken gözümde canlandı neredeyse:)

vayyy!:)

sevgiler.

endiseliperi dedi ki...

neolitik hanım'cığım MİM'e katıldığın için çok ama çok teşekkür ederim öncelikle. yazını okudum ve çok sevdim. geleceğim yine sana.

öpüyorum.

endiseliperi dedi ki...

oya hanım, eğer size seslendiğimi duymuş olsaydınız sesimin çınıltısından sizi ne çok sevdiğimi anlardınız. herrr yazınızı, gülmelerle, gözlerim dolarak, içim pır pır ederek okuyorum. bir insan, önünde sonunda yemek tarifi veren bir siteyi bunca ruh halleri ile mi okur? okuyor işte, sizi okurken öyle oluyor ve siz söz konusu olunca dilimde önce, bu bıktırıcı sevgi dolu sözcükler birikiyor.

burayı atlattığımıza göre,sizin yorumunuza gelelim. nasıl unutmuşum ben çizgi romanları! nasıl! evet, elbette, çizgi roman okuyan bir adam muhteşem olurdu. hatta adam diyelim ki ken parker mı okuyor, hiç öyle tanışmayla filan vakit harcamaz, durur, size aşığım, filan der, sonra da yoluma devam ederdim. martin mystere de olur, corto maltese bile olur. hatta tex de olur. mister no, beeelllkiiii. yaw ne iyi oldu bunu hatırlatmanız.

şimdiiii seyirciye okunan kitaplar hiç etkilemiyor elbette. hatta diyelim dostoyevski2nin kendisi, dediğiniz şekilde karamazov kardeşleri okuyor olsun, dönüp de bakmam bile.


neyse, neyse, çok sevindim sizi gördüğüme. kendinize, cancanıma iyi bakın. bir ara bizim sokağın kedilerinden bahsedeceğim, çok şekerler. onlara bakarken zaman zaman siz geliyorsunuz aklıma.

öpüyorum çok ve kucak dolusu sevgiler.

endiseliperi dedi ki...

hah haaaa:) aslı bu da iyiymiş:))çok iyiymiş hem de:)

sevgiler.

EKMEKÇİKIZ dedi ki...

Oooo!
Ne güzel bir konu bu, Perikızı!

Ben kendime bir geleyim de, tatil sonrası sendromunu bir atlatayım da bu konuda düşüneyim bakalım...
:))

endiseliperi dedi ki...

ekmekçikız, hoşgeldin, yahu! bu sefer uzun gittin sanki ya da bana öyle geldi. hadi bakalım biraz dinlen, şu mim'e romantik tarafından bakıp bir şeyler düşün:)

sevgiler, çocuklara öpücükler.

Cahit Akın dedi ki...

öyle bir dünyada yaşar olmuşuz ki, hayatı öyle bir hâle getirmişler ki, kuytulara sığınan ilişkilerin mahremiyetine, o mahremiyetin fısıldayan kelimelere emanet ediliyor oluşuna, o emanetin mırıldandığı türkülere sessizce kulak vermek yerine...

neyse, boşverin!

endiseliperi dedi ki...

cahit,
sizi gördüğüme nasıl sevindim, anlatamam. hiç anlatamam. sizin gibi, halden anlar, anladığını derin bir suskunlukla kendine saklama büyüklüğünü gösteren kaç insan kaldı dünyada? çok az.

içten sevgilerimi, sonsuz saygılarımı kabul edin, lütfen.

duman dedi ki...

ben fazla yaklaşmam. güvenli bir mesafeden azıcık seyreder, yoluma devam ederim,misal; dostoyevski okuyan birini...

endiseliperi dedi ki...

duman,
burada değil de orada, anlattığımız değil de yaşadığımız yerde yani bizi uyaran, ilgimizi çeken bir eylem içinde olan biriyle tanışmak, bir sohbeti başlatmak zor gerçekten de. yapmıyoruz böyle şeyler, hep seyir halindeyiz orada. hem hiç de çok zaman yok aslında ortak kod'un sadece bir kitap olduğu, başka her şeyin belirsiz olduğu bir tanışma için. hangi sözcükleri kullanır, sözcüklere hangi anlamları verir, ne yer, ne içer, düşünebiliyor musun, adamın daha burcunu bile bilmiyorsundur:P

ama burada bir konuşmayı başlatmak çok kolay. mesela burada güvenli mesafe, daha kısa olabiliyor, gelip, "filmlerinde ara sıra görünen yönetmenler gibi, bu kitapta da dostoyevski'nin smerdyakov kılığında göründüğünü" söyleyebiliyorsun. uzun bir konuşmayı başlatabilecek kadar güçlü bir cümle bu.

o halde yaşasın klavye! diyelim.

teşekkür ederim geldiğin için.

celerone dedi ki...

Peri,

Öyle bir olta atmışsın ki. Kocamla aramın bozulabileceği kadar renkli bir hikaye uydurabilirim bu mim için.

Bekle biraz, tamam mı

endiseliperi dedi ki...

uydur! uydur1:) hadi bekliyorum. ama ben yarın adana'ya gidiyorum, dönünce okurum artık, tamam mı?

öpüyorum, hoşçakaaaal.

redrabbit dedi ki...

yolu buraya uğrayanlardan biri olarak ben de yazayım istedim.Tam da tatil planları yaparken aklıma gelen sahne şu;deniz kenarı..öğle saatleri..çam ağaçlarının altında soğuk birasını yudumlarken Sevgi Soysal,Tezer Özlü ya da Cesare Pavese okuyan birini görsem herhalde çok etkilenirdim..Hemen tanışmaya gitmezdim ama daha doğrusu gidemezdim..Yan masadan uzun bir süre onu izlemek isterdim;sayfaları okuma hızını,birasını yudumlama aralıklarını,ne zaman kafasını kaldırıp benim ona bakan bakışlarımı yakalayacağını ve sonra ne yapacağını...

madalle dedi ki...

dervis ve ölüm olurdu elbet selimovic'ten.. olmadi kinyas ve kayra hakan günday'dan.

endiseliperi dedi ki...

merhaba redrabbit,
bu sabah geldim; hiç kendimde değilim yorgunluktan. hatta biraz başım dönüyor hep. otobüsle geldim. bil bakalım gelirken hangi kitabı okuyordum? pavese! ay ve şenlik ateşleri! peki bir allahın kulu olsun görmeyi istedi mi kitabın kapağını? hayır! sen görseydin, eminim, hiç öyle sana bakmamı filan beklemez (ki kalabalıkta olunca kimseyle gözgöze gelmemek gibi müthiş bir yeteneğim oluyor:) bir şeyler söylerdin. hep batıya gittiğimiz için güneş hep önümüzdeydi ve ben sana güneşin nerede batacağı konusunda bir oyun oynayalım derdim:) güneş çok güzel battı. adana'da gökyüzü çok güzeldi, hep bulutluydu.

öpüyorum çok.

endiseliperi dedi ki...

madalle, kinyas ve kayra'yı okumadım. ama selimoviç'in kitabını okudum. yazmıştım; geçen yıl akyaka'da. kitabı da muğla'dan almıştık. gerçekten ne güzel bir kitaptı.

sevgiler.

redrabbit dedi ki...

pavese ve uzun otobüs yolculuğu hem de Adana'ya..insan daha iyi bir yol arkadaşı bulabilir mi?evet aynı otobüste olsam kesin laf atar ve ilk mola da beraber türk kahvesi içmeyi önerirdim..

belirtiler dedi ki...

Bağınıza destursuz giriyorum umarım sorun olmaz.
Ama sorunuzu yanıtlamayı çok istedim.
Yorumlardan birinde yorumcu Dostoyevski okuyan birisini gördüğünde uzaklaşacağını söylemiş. Bilmiyorum bir kişinin Dostoyevski okuduğu görmek biraz zordur. Ortalıkta okunmaz çok.
Çerez değil ağır bir şeyler var onlarda. Ama uzaklaşmak mantıklı görünüyor.
Diğer yönde kitaplarını hep kaplayarak okuyan birisi olarak kitaplarını kaplayarak okuyanlar daha öok ilgimi öeker. Gerçek okur gibi gelir bana. Ne zaman dışarıda kaplanmamış bir kitap okusam olur olmaz yorumlar almaktan alıyorum.

Ama örneğin bir mekanın gizli gözlerden uzak bir köşesinde ilgilisinin bildiği eski bir baskı kitabı ya da dergiyi okuyan birisi ilgimi çekerdi. Muhtemelen rahatça da konuşurdum.

Ve açıkçası okuyan kişide bak ben de okyyorum hissettiğimde kaçarım.

çello çalan kedi dedi ki...

Sevgili Peri;

Yağmurlu bir Edirne sabahına uyandım. Canım seni okumayı istedi. Konu kitaplar. Senle aramda kurduğum o sımsıkı bağın düğümünü biliyorsun, kitaplar atıyor.

Paylaşmadan edemedim. Oğuz ve ben güzel bir temmuz akşamı Cihangir'de tanıştık, yok hayır o sırada kitap okumuyordu. Etrafımızda ortak arkadaşlarımız var. Oğuz bir çay içip kaçacaktı, masada yanyana oturmuşuz, hayat işte. Sonra konuşmaya başladık, konu kitaplara gelmiş demek. Oğuz Bilge Karasu'nun Ne Kitapsız Ne Kedisiz'ini okuduğunu söylediğinde içime bişey düşüvermişti. eh evet güzel bişey. Şimdi kitaplığımızda her ikimizin kitabı da yanyana duruyor.

Bilge Karasu benim için hep çok özel oldu, hep yanıbaşımda. Hala okumaya kıyamadığım kitapları var, bitmesini istemediğim.

O gün yanımızda o vardı, iyi ki..
Öyle işte.

endiseliperi dedi ki...

teşekkür ederim, çello çalan kedi bu anıyı paylaştığın için. ne hoş! sadece kitaplar dolayımında değil, bir aşkın başlama hikayelerinin hepsini çok seviyorum.

sevgiler, içten ve kocaman.