Cumartesi, Mart 27

akşamüstü

















odada, yere, duvara yaslanıp oturmuş sigara içiyor, karanlığın çökmesini izliyordum. aklımda tek bir düşünce yoktu.

"Kapıları kırarak kendinin dışına çıkmak, yavaşça, nezaketle; kendi içinden elini çekmek, gecenin gelmesiyle birlikte ışığın bir odadan çekilmesi gibi. (zaten aslında hiçbir zaman gece gelmez; nesneler, günün sonuna doğru yorulup kendi sessizliklerine çekilirken geceyi salgılamaya başlarlar)" s.149

…huzursuz, gergince bir boşluk ve sinirli bir rüzgar… düşüncenin yerinde olan.

"Ölü zamanlara şans vermek lazım. Şimdiki zaman için geçerli bu; onun melankolik çöküşünü engellememek lazım." s.140

dumanı üfleyip, "ee... şekerim hedefin ne? geleceği ilişkin filan yani? diyorum, güya ciddi bir sohbet başlatma derdindeymişim gibi. ama ne soruyu ciddiyi alıyorum ne de yanıt veriyorum.

"Esas olan, insanın geleceğe dalan bakış açıları edinmesi değil, kendi ilkel sahnesini nerede kuracağını bilmesi." s.174

sırtım ağrımış. ayağa kalkıp ışığı açtım. kendime; "tatlım, fazla yüz verme bu kitaplara diyorum sana. üstünde düşündükçe hiçbir şey anlamaz oldun hayattan, farkında mısın?" boşveeer... domatesli spagetti yapalım. 

alıntılar jean baudrillard, siyah an'lar kitabından.

Hiç yorum yok: