Çarşamba, Temmuz 28

ooof of!

güneşe yolculuk
yeşim ustaoğlu

ne kadar geç kalmışım izlemekte. siz kalmayın; izlemediyseniz mutlaka izleyin.

kasabamıza her gittiğimde yeni bir şey öğreniyorum. babam geçmişle daha ilgiliydi sanki. babası kerim ağa, küçük bir çocukken salgın hastalıktan ölünce annesi, babası, kardeşi, hacıağalar bakıp büyütmüşler onu. büyüyünce de ne kadar bağı bahçesi, tarlası varsa vermişler, sağ olsunlar. daha da geçmişe gitti babam o gece verandada otururken. ortaasya'dan yavuz sultan selim zamanında gelmiş bizim kavim. şamanmışız geldiğimizde ve bize en yakın olarak aleviliği görüp benimsemişiz. ancak yavuz zamanında kanlı bir sünnileştirme yürütülüyormuş, sünni olmuşuz. insanların tesadüfen içine doğdukları, oldukları şey yüzünden, ne bileyim dini, rengi, dili yüzünden böyle acılar çekmesi ne anlaşılmaz, insana özgü bir zalimliktir, yahu. babam bu yüzden değil belki ama daha çok eski sosyalist mücadele sırasında kasabamız alevilerinin sağlam ve doğru duruşunu takdir ettiği için sanırım, çok saygı duyar onlara. 

hmmm... hal böyleyken şimdi evde bir kılıçdaroğlu hayranlığı başlamış. "en azından çok avam, basit, sığ bulmuyor musunuz onu yahu?" dedim. "olsun. dürüst, samimi adam," diyor.




2 yorum:

asliberry dedi ki...

Kılıçdaroğlu'nu çok sevimsiz buluyorum, üstelik eniştemle de amca çocukları oluyor, hani hatır için sevmeli insan ama ııh.

Avam, basit ve sığ tanımları Tayyib'i de kapsar derim ben.

Ama evdekilerin dürüst ve samimi tanımları üzerinden insanları sevmeleri en güzeli. Ben de öyle severim. Dürüst ve samimi olanlar iyi insanlardır. Bunun üzerine belki de yeni bir bakış açısı geliştirmeli, Kılıçdaroğlu'nu da sevimsizliğinden bağımsız değerlendirmeli.

endiseliperi dedi ki...

ben de çok sevimsiz buluyorum. uzun uzun yazdım ya, sildim aslı. benden oy moy çıkmaz ona. onun hiç bir şeyini dürüst, samimi bulmuyorum. bizimkiler ona oy verecek. tartışmadım. ben tartışmayı beceremem de. zaten ayda yılda bir gitmişsin. bizimkiler çok saf, coşkulu, tutkulu insanlar. seviyorlar bir de politikadan konuşmayı. düşün, yılda bir kez buluşuyoruz, ilk konuşma konusu, türkiyenin politika gündemi. ben bizim evde hep suskundum çocukken de, alışkınlar yani konuşmamama. "çayları tazeleyeyim mi?... kahveyi orta yapıyorum herkese." benim cümlelerim bunlar oldu. eski asi ve yargılayıcı suskunluğumun yerini lakin, sevgi dolu, her çatışmayı aşan yumuşak sassizlik almıştı.


seni niçin çok seviyorum ben, aslı? biliyorsun, samimi ve dürüst olduğun için ve suluboya resimlerdeki gibi solgun yüzünde kapkara gözlerin derin derin ve içten baktığı için ve de bir düşüncede tereddüt ederken bakışların sancıyla daldığı için ve hatta o incecik sesin heyecanlanınca tatlı tatlı titreştiği için. ne tatlısın aslı'cığım sen.