Çarşamba, Ekim 27

çarşamba filmi: ciddi bir adam


jefferson airplane-somebody to love

coen kardeşlerin mizah anlayışını
benim gibi çok seviyorsanız bu filmi izlemelisiniz.
cidden komik bir film; tipler, oyunculuk filan yine harika.
şurdan izleyebilirsiniz. alternatif 4'ü deneyin, lütfen. diğerleri çalışmıyor.

film hakkında bir şey yazmak istemiyorum. filmde bir takım derin sorular dönüyor ama cevaplar filan umrunda değil filmin. filmin başında rashi'nin "başınıza gelen her şeyi sadelikle karşılayın," sözü beliriyor; filmdeki kahraman da başına gelen her şeyi sinirsiz bir şekilde kabulleniyor. adam fizik profesörü ve tahtayı bir problemin çözümü ile dolduruyor mesela ve kamera geri çekildiğinde formüllerle dopdolu tahtayı görüyoruz ve profesör, "buna belirsizlik teorisi diyoruz, " diyor. :) karakterlerin her biri mükemmel çizilmiş ve çok, çok komik. ben çok eğlendim. konusunu anlatmayayım şimdi.

izlerken elma yedim. elma nasıl yenir, onu anlatabilirim lakin:

ella fitzgerald-a fine romance

elmayı yıka. ovala. şehvetle parlasın. dişlerini geçir. suları damlasın. aldırma, yala dudaklarını. çiğne. hey yavaş... çok şiddetli değil. dilinle damağın arasında bastır... özündeki toprağı hissedinceye kadar... hissediyor musun? güzel. şimdi ikinci ısırık. birincinin aynısı, ama yine de çok zevkli. sizi bilmem ama ben çoğu kez dayanamaz, koçanını da yerim elmanın. eh, biraz acıtır, ama o da güzeldir.

8 yorum:

Yazmak iyidir... dedi ki...

Çile bu film, çile.

erhan b. dedi ki...

izliyeyim.

ama elmaya yüreğim dayanır mı bilemem;)

endiseliperi dedi ki...

aa niye çile olsun, yazmak iyidir. sorunlar nedeniyle mi? çok komikti yahu.

sevgiler.

endiseliperi dedi ki...

erhan beycim, film tam sizlik, öyle diyeyim.

elma konusu ise... hmm... yazıya öyle döküldü valla, ben masumum, elma suçlu. elma hatta soyularak yenme yazısında ısrar etti de aman allahım, güç bela durdurabildim. başka meyveler de böyle bir taleple gelirlerse yandık.

sevgiler.

justine dedi ki...

Merhaba peri,
A Serious Man filmini oscarlardan hemen önce seyretmiştim, aday filmlerden biri ve en iyisiydi. Çok eğlenmiştim, çok! Filmin başındaki kısa hikaye harikaydı ve filmin kahramanının karakteri oldukça sağlam çizilmişti. Bir de filmin sonuna bayılmıştım, fırtınanın yaklaşmasına:) Ben Coen kardeşlerin filmlerini ve espri anlayışlarını çok beğeniyorum (müthiş The Big Lebowski’ye bakınız:)), herkes bu tarzı sevmeyebilir elbette. Fakat Blood Simple konusunda sanırım çoğunluk hemfikir, çok iyiymiş. Ve ben yıllardır fırsat bulup seyredemedim!

Geçen gün bu filme benzer, ama varoluşçu olmaktan ziyade, sürrealist! (filmler böyle tanımlanınca ne komik oluyorlar:)) bir film seyrettim, onu da ben tavsiye edeyim:) Herzog filmi “My Son, My Son, What Have Ye Done”. Çok eğlenceli ve keyifliydi izlemek. Bu akşam fırsat bulursam hakkında yazarım belki.

Ve, elma. Gördüğüm gibi “yemenin tarifini”, aklıma yıllar önce okuduğum bir dize geldi, güldüm:);
“…sen elmayı güldürürsün!”
Sonra devamını bulup okudum;
“….gül ol, hoş kal, bir su ısmarla
şu elmanın üstüne dökül bir zaman”

şiir Haydar Ergülen’denmiş, tamamı şurada;

http://epigraf.fisek.com.tr/index.php?num=129

hoşçakal.

endiseliperi dedi ki...

aa ne hoş tavsiyeler, justine! yok, ben de blood simple filmini izlemedim. herzog'un filmini de. yarın izleyeceğim filmler bunlar olsun. birazdan bir aksilik çıkmazsa karakalem'in önerdiği filmi izleyeceğim.

haydar ergülen'in şiirine de bayıldım. demiş miydim daha önce, ne güzel seninle konuşmak.

sevgiler.

Yazmak iyidir... dedi ki...

Öncelikle kara komedi ve Coen kardeşlerle hiç bir sorunum olmadığını söylemem gerek. Bu filmi neden sevmediğime gelince... Hmm. Sanırım ana karakterin tepkisizliği beni çileden çıkardı. Yani bence bir insanın başına çöldeki bedevinin başına gelebilecek olaylar üstüste ve üstüste gelebiliyorsa, o insan ya kalkıp birşeyler yapmalı ya inandığı ne varsa isyan etmeli ya da ne bileyim, hiç bir şey yapamıyorsa en azından Jeffrey Lebowski gibi cigarasını(!) White Russian'ını alıp kafayı güzelce bir çekmelidir.
Ama filmi izlerken hissetmediğim, bu yorumu yazarken içime düşen şey ise ya Larry Gopnik Big Lebowski'deki Donny gibi biriyse! Nasıl Donny'i olduğu gibi kabul edebildiysem Larry'i de edebilmeliydim belki de... Ya da belki fırtına çıktıktan sonra Larry patlıyordu..
Off ne olursa olsun bu kadar tepkisizlik beni yoruyor. Halbuki insan doğası bu, aynı şeyleri yaşayıp aynı şekilde kalakalmak pek mümkün.

endiseliperi dedi ki...

ama film tam da bu tepkisizlik üstüne kurulmuş. filmin başında, başınıza gelen her şeyi sadelikle karşılayın, sözü zaten ta baştan bunu söylüyor.

bizler çok sinirli, öfkeli, tepkili insanlarız, yazmak iyidir. bir yandan da hakkımızı koruyacağımız, hasızlıklara baş kaldıracağım yerlerde de susarız, o ayrı. yaşadığımız ülke, korkular, gelecek endişesi, baskılar, kötü yaşam koşulları, yorgunluk şu bu bizi öfkeli yapıyor. ama öfke bir tür alışkanlık. ben mesela kendimi sinirli, öfkeli sanırdım evliyken. ama şimdi ne sesimi yükseltiyorum ne öfke patlamaları yaşıyorum. sakin. demek ki hem insanın doğasında olmayabiliyor o öfke denilen şey, hem de değiştirilebilir bir alışkanlık. öfkesizlik iyi bir şey değil ama, insan neye tepki duyduğunu ve öfkesinin derecesini yine de iyi ayarlamalı. yoksa, ne kadar haklı d aolsan öfkeli anınla tanımlanıyorsun, kendini ifade edememiş oluyorsun, hem kırıcı hem anlamsız bir şeyler oluyor.

filmde, evlerin mimarisinden, insanların giysilerine, dekorasyona kadar boşluk, tekdüzelik, tepkisizlik dolu zaten. film bizzat bu tekdüzelik içinde çıldırtıcı sorunların ortaya çıkmasıyla kurulan kontrast ve kahramanın müthiş düzenli o ev kadar uyuşuk bir zihinle olayları karşılayışı üzerine kurulmuş bana kalırsa. adam bütün yaşananların anlamı ne diye sormuyor da değil. ama hiç cevap yok. 2. hahamın anlattığı o heyecanlı hikaye mesela heyecanı alabildiğine söndüren bir şekilde biter. hiç bir şeyin cevabı yoktur. mesela adam derste schrodinger'in kedisi paradoksunu yazar tahtaya, bir başka derste de belirsizlik teorisini açıklar... her şey belirsizdir hayatta, bunun üstüne kurulmuş film.

film komedi. beni de güldürdü. daha ne isterim.

lafı uzattım. sevgiler. çok.