Cuma, Ocak 21

yaban çilekleri


 fanny ve alexander filminde babaanne ölü oğluyla konuşurken, onun ölümünden beri gerçekliğin paramparça bir halde olduğunu, işin tuhafı, bu şekilde daha da gerçekçi olduğunu söyler. babanne belki bu sözüyle, sahte ve gerçek benliğimize bir gönderme yapıyordur. çünkü, kendi varoluşumuzun anlamını düşünürken, gerçek benliğimizi tanımaya uğraşırken, sanırım en büyük engel yine kendimiziz. hangi korkular, bastırmaya çalıştığımız, yüzleşmeye korktuğumuz hani niteliklerimizi maskeler, sahte gerçekler kurgularız ve inatla buna inanırız, tanrı bilir. zaten başkası, bizi kendi istediği gibi tanıma eğiliminde olduğu ve bizim de buna boyun eğerek zaten sahte bir sosyal varoluş gerçekliğimiz varken, kendimizin kendimize oynadığı bu körebe oyununda gerçek benliğimizi ne zaman tanıyacağız?


yaban çileklerinin kahramanı, 78 yaşındayken kendini tanımanın eşiğine gelir. çalışma odasında günlüğüne, neden başka insanlardan uzak, yalnız yaşadığını açıklarken, diğer insanlarla ilişkilerimizi oluştururken, onların karakter ve davranışlarını değerlendirdiğimiz için bu tür ilişkilerden vazgeçtiğini söyler. başkası ile kurulan ilişki, bizim kendimizi tanımamızı sağladığı gibi, bedelini de aynı alanda ödetir; başkasının bizim hakkımızdaki fikri, benliğimizin kendi gerçekliğini bulmasına engel olur. onun tanımladığı biz, bizim tanımadığımız kendimiz... ve kaybolmuş belki de hiç oluşmamış bir gerçeklik.


 mesela, kendisine verilecek bir onur ödülünü almak için birlikte yolculuk ettiği gelini için kahraman, soğuk, sert, bencil biridir; ama benzin almak için durdukları yerdeki benzinci ve karısı için çok yardımsever, cömert, iyi huylu bir insandır. bergman filmlerinde en çok hoşuma giden şu; kahramanlar birbirleri hakkındaki fikirlerini tüm açıklığı ile söylerler, sevmediklerini, hiç hoşlanmadıklarını bile ve bunun tüm nedenlerini  açıklarlar. bu, ilişkilerini zedelemez, yine kibar ve ilgi doludurlar birbirlerine karşı.



yaban çilekleri filmi yaşlı bir adamın geçmişe bakarak kendini tanıması hikayesi. gördüğü düşlerle, hatırasındaki geçmişini bir hayalet gibi ziyaret eder. orada gençliğini, neşeli, kalabalık evini, aşık olduğu güzel kuzeninin kardeşine gönlünü vermesini acı dolu bir sevecenlikle hatırlar. karısıyla olan ilişkisinin nerede sorunlu olduğunu, karısının bakış açısıyla görecek kadar sade, yargıdan uzak bir noktadadır artık. yaşlanmak, gençliğin çalkantılı, keskin doğru ve yanlış yargılarından nasıl da uzak, yumuşak, sevecen bir bakış doğurur.

 evde fotoğrafları dağınık bir şekilde koyduğum bir küçük sandık var. asla açıp bakmam. beni korkutur o sandık. insanın yaş alırken en büyük korkusu, ben'in başkası olduğunu anlamaktır belki de. geç olmadan farketmek lazımsa da belki bu ödül sadece ölüme çok yaklaşanlar için verilmiştir.

2 yorum:

pelinpembesi dedi ki...

benim sandığımda anılarım..düşünmek bile acı veriyor.Bergman filmleri syretmek istiyorum.Nerden seyrediyorsun??

endiseliperi dedi ki...

bende bergman koleksiyonu var sevgili buket. internet'te bulup indirebilirsin sen. online izlemek için bulmak biraz sorun olabilir. google da aratabilirsin. izlemeni çok isterim.

sevgiler.