Pazartesi, Haziran 13

pusula

dün gece tina acayip hasta oldu. evin tüm ışıkları açık, 3.90 gr tina'nın peşinde sabahı ettik. saat 10.00 da uyandım. yorgun, bezgin, üzgündüm. tina da hala hasta görünüyordu. gitmesem, dedim, oy kullanmasam, uyusak, dedim. sonra işgüzar vicdanım gıcık gıcık zonklamaya başaldı yine. ben de oy vermesem, kim verecek sebahat tuncel'e, dedim. kalktım. kahve ile biraz kendime gelip düştüm yola. minibüsten benimle inen delikanlı da aynı okulda oy kullanacakmış. hemen şurdaymış okul zaten. o chp ye verecekmiş oyunu. ben dedim ki, sebahat tuncel'e vereceğim. arçil'e konuştuğum gibi konuştum; çünkü kürt sorunu...  samimiyetsiz herif bunlar...  oy tüccarları... savaşarak değil siyasi olarak çözmenin zamanı şimdi... delikanlı, haklısınız aslında, dedi ve derken  arka cebinden kartvizitini çıkarıp uzattı. kuaförmüş, menekşe kuaförün hemen karşısına düşüyor bizim dükkan, dedi. okul yokuşun sonunda. çık çık bitmiyor... öff... kaça boyuyorsunuz saçı?

gecenin bu saati oldu, nihayet yatağıma uzandım ve nihayet burdayım. tina da gayet iyi, kıvrılmış uyuyor yanımda, çok şükür. oy kullandıktan sonra mahallenin pazarına  uğramıştım ilk defa. çok ucuzmuş, dolmalık biber, salatalık, domates, kiraz, kayısı, aysberg marula ne verdim dersiniz? 10 lira! akşam evsahibesi sivas'ın yöresel peynirlerinden getirmişti (uzuuun ve tatlı bir sohbet ettik, ama güzel anlatamam şimdi, kıymayayım o sohbete. buzlu martinilerimizi tokuşturup, sivas'taki köye yaptığı duygusal ve maceralı yolculuğu konuştuk. o konuştu, ben dinledim daha doğrusu. bazı insanlarla daha ilk seferinde iletişim anlaşması kuruluyor; kim konuşacak, kim dinleyecek... bu aralar hep dinleyici rolündeyim. sanırım konuşmayı iyice unutacağım bu gidişle, sözlü olan hiçbir şeyi anlatamayacağım.) hmmm... hah,  domatesle yiyorum şimdi o peynirlerden. akşam az yiyip, gece kahvaltısı yapmaya bayılıyorum yatakta. neyse, evsahibesi ile  konuşurken atze arayıp, sebahat tuncel'in kazanmadığını söyledi. üzüldüm evet, ama hayat devam ediyor: atze ile elbise, etek dikeceğiz kumaş alıp. justine'den mesaj gelmiş; aradım. akışkan, vurgulu bir sesi var. konuşurken bakıyorsun dümeni tutmuş gidiyor hızla. amanın, ceplerine bakıyorsun telaşla, buralarda bir pusulam olacaktı, alayım, bu sohbet nereye gidecek, kontrol edeyim azıcık, diye. gerek kalmıyor, o anlatacağını bitirmiş, gemiyi kıyıya çekmiş, lilişka'yı uyutmaya gidiyorum, hadi hoşçakal, diyor:) hiç konuşman gerekmiyor. hatta arada parantez açıp, bu konuyu da sonra anlatacağım sana, diyor. müstakbel sohbetimiz de hazır. biraz insan kendini pruva direği gibi hissetmiyor değil, ama tuhaf şekilde o direk olmaktan zevk de alıyor. çok iyi yani:)

hadi bir dizi izleyip uyuma zamanı.

21 yorum:

justine dedi ki...

Hah ha, deliye bak!;p
Yazdım biraz önce sana, anlatamadıklarım kaldı tabii, onlar da sonraya;)
Poliş koltukta uyuklayacak neredeyse, Lilişka'nın ateşi var hâlâ, garip, telaşlı, görünürde bir şey olmayan ama içten içe çooook devinimli bir gün bugün. Hadi hayırlısı;)
Öptüm çok, canım.

Ayça Yaşıt dedi ki...

Üzülmek için erkendi konuştuğumuzda. İstanbul birinci bölgeden kazanan bir bağımsız aday görünüyordu ama kim bilmiyorum, televizyon sadece yüzdeleri söylüyor. Güvenilir yanıtları bekliyoruz.

Sustum. :)

endiseliperi dedi ki...

:) konuşuruz yarın. uykum var ama uyuyamıyorum.

öpüyorum ikinizi de.

erhan b. dedi ki...

sabahat tuncel kazandı pericim!

endiseliperi dedi ki...

evet evet kazanmış. teşekkürler, erhan bey. siz ne yaptınız?

Adsız dedi ki...

canım tina ya, geçmiş olsun periciğim.. üşüttü mü ne yaptı yaramaz? geçen bir arkadaşım siyah-beyaz yavru kedisini veterinere götürmüş, veteriner "bunca yıllık gözlemlerine dayanarak söylüyorum, siyah-beyaz kediler yaramaz olur" demiş :) atze duydun mu?

dün sırrı süreyya'ya oy vermek için eski mahalleme gittim, çok da iyi yaptım. emirgan sahilinde yürüdüm, boyacıköy yokuşuna baktım, "neo" hala oralardadır belki diye :) gece boyunca da tv ve twitter başındaydım.

justine buralarda diy mi, tekrar konuşursanız selamlar, sevgiler.

öpüyorum.

endiseliperi dedi ki...

çok teşekkür ederim. az önce ben almanca çalışırken yanımdaki koltukta uyukluyordu ( aslında o benim döner çalışma koltuğum; ama o koltuğa ilgimi keşfeden tina tarafından istila edildi. ben başka bir koltuk çekiyorum masa önüne. yanyana duruyoruz böylece) mırıltılar çıkarıp, bıyıklarını titreterek sayıkladı epey. korkunç bir rüya görüyor diye öyle endişeleniyorum ki, hemen okşayıp, tatlı tatlı konuştum. çok çükür, çok iyi. sabah da taze ciğer pişirdim, çok güzel yedi. tüylerini sıklıkla fırçalıyorum ki yutup, midesi bulanıp kusmasın. champion'un yaş mamalarından almıştım; arada ondan vereyim, sıkılmıştır tavuk ciğerinden, diye düşünmüştüm. tavuklusunu verdim, yemedi; bend e hindilisini açıp verdim. sonra baktım, ikisinden de biraz yemiş. ama karnı taş gibi sertti. karnının okşanmasından çok hoşlanır genelde ama okşatmıyor hiç. biraz yatıp sonra kalkıp odalarda dolaşıp acıyla miyavlamaya başladı. çok korktuk arçil'lei, ne yapacağımızı bilemedik. benim mide ilacımdan vereyim, olmadı aröçil'in kabızlık hapını toz yapıp vermeye çalışayım, dedim ama korktum da insan ilaçları vermeye. neyse, zaman zaman kusup rahatladı, ama kusması da sabaha kadar bitmedi. o mamaları nerdeyse hiç çiğnemeden tüm tüm yutmuş şapşaloz. şimdi iyi. bir daha vermeyeceğim yaş mama. atze ile kitekat'ın kuru mamasından almıştık, arada çerez gibi yiyor, ama yüzüne bile bakmadı şimdilik.
atze ye de dedim, piyon tina gibi siyah beyaz, çok yaramaz olacak diye:) ama yaramaz kediler daha hoş oluyor sanki: p bademimi öperim şimdi burda, canım benim, o d açok tatlı bir kedi:)

sırrı süreyya önder de kazandı ya, çok, çok sevindim. emirgan'dan almadın demek daha ikametgahını... iyi yapmışsın. bence neo elinde filesi, ağır ağır çıkıyor o yokuştan hala. o neo da bir başkaydı ve onu da çok seviyordum:)

justine burada. sabah mektuplaştık. havuza girsem miii, girmesem miii, diye düşünüp taşınıyordu. ortalıktan kaybolduğuna göre girdi, diye hesap ediyorum. burayı okur ve selamını kendi alır sanırım. olmazsa ben yazar söylerim. şimdi arçil'e yemek servisi zamanı. evladım, fizik, kimya çalışıyor, full servis halindeyim ona:)

öpüyorum çok neo'cuğum.
sevgiler.

justine dedi ki...

Hey!
Havuza girmedim, Liliş hâlâ hasta, bugün dışarı çıkmıştık, eve gelince kustu. Benim de boğazım yanıyor azıcık, haberler böyle işte, özetle kötü;) Niye güldüm peki? Çünkü ben tatildeyim yahu!

Selamını aldım Neo, çok sarıldım ikinize de.

Periciğim, biliyorsun seçimler hakkında konuşmuyorum, isterseniz İstanbul'un parklarıyla ilgili görüş bildirebilirim. İki gündür gezip duruyorum, beş altı büyük park gördüm. İnanılmaz pis!!! Çekirdek (bizim orada çiğdem denir) kabuklarını yere atmayı normal karşılıyor insanlar. Oturma yerlerinin altı boylu boyunca çöp dolu. Herkes adına utanıyorum.
Aynen şu kadına benzedim kızlar, hah ha;p

http://img401.imageshack.us/img401/9981/gerizekali.jpg

Yiğit Özgür'e sevgilerimle tabii;))

p.s.: Ya dayanamayacağım söyleyeyim hemen, Sırrı Süreyya'nın seçilmesine çok sevindim. Hoş, ne değişecekse.

Böyle durumlar içinde bir kadın işte.

endiseliperi dedi ki...

hoşgeldin:)
dur, şu karikatüre bir bakayım önce.

endiseliperi dedi ki...

:):) çok, çok komik. gülmekten öldüm:) bunun çıkışını alıp asmak filan lazım duvara.

sana da güldüm. kötü şeylerden bahsedip gülme işareti koymana. aslında burda kullandığımız bu ifade imleriyle absürd yazılar yazabiliriz. tamam fikir senin. çok beğendim.

görüyorsun çok pozitifim şu an. duştan çıktım çünkü ve dünyamızı bekleyen ikinci felaketi engellemeye çalışan FBI ajanlarının macerasını izliyordum çekirdek (çiğdem) yiyerek. keyfim pek yerinde.

justine bu konuya dikkat çekmen çok iyi oldu. öyle evine çamaşır suyu kokusundan giremeyeceğin, her gün halı kilim silkeleyen hanımlar, sokakta dondurmasının kabını yere atıveriyor. korkunç sinirleniyorum. yahu yani temizlik gibi bir derdin varsa bu nasıl oluyor da kapıdan çıktığın anda yok oluyor. sokağa hangi hakla tükürüsün yahu! benimle dalga geçerler, yerde muhtemel tükürüklere basmadan yürümeye çalıştığım için. ben mesela sokak hayatındaki temizlikten sorumlu polis olmak isterim. bana bu insanlara sataşma yetkisini ve dayak yemeyeceğim garantisini versinler, canla başla çalışırım. küçük çocukları uyarıyorum da, kocaman hanımları, erkekleri uyaramıyorum korkudan.

canım, şu boğaz fısfısın yoktur şimdi senin. yarın sabah hemen al bari. tatilde gülme gayretini saygıyla karşılıyorum ama hakikaten gülebilmeni isterim.

öpüyorum çok. herkese selamlar.

justine dedi ki...

Şimdi film izlemeye oturacağız, yarın onlarla olamayacağım zaten. Hemen iki şey yazıp, gideyim. Boğaz fısfısım var canım, düşünüp hatırlattığın için sağol. Böyle tuhaf bir havalardayım, aspirinle gargara yapmaya çalıştım, onu bile beceremedim, "tabikide" çok kibarım ben, gargara filan yapamam;p

O karikatüre hayranım, böyle bir gözlem yeteneği, böyle bir prototip yaratma, müthiş bir yetenek. Çok komik, çok güzel.

Bir sabah işten gelirken ben, önüme balkonun birinden tuvalet kağıdının kartonu atıldı, ne konuşuyoruz ki biz? Niye konuşuyoruz? Kadın sırıtıp içeri girdi hemen, bakakaldım ben arkasından. Ben de senin gibiyim, hiç uyaramam insanları. Yapamam, çekinirim, tuhaf bulurum birisini uyarmayı, gözlerine bakıp onun yerine utanmayı. Serap uyarır, kavga eder bazen ve çok üzülür. Ben onun gibi değilim, hiç ilişmem insanlara.
Of, gülme işareti koysam mı buraya da*;)
Çok sarılıyorum sana, canım.

endiseliperi dedi ki...

ben aslında uyarma konusunda çekingen değilim. sadece o uyarının sınırını karşımdaki tahammülsüz ve sinirli adam belirlerse, işler kötüye gidebilir diye çekinirim. geçen gün alışveriş yapıyorduk arçil le gerçekten sıra konusuna çok dikkat ederim ama dalmışım işte, daha eksik ne vardı evde diye düşünürken, birinin önüne geçmişim. arçil uyardı beni; çok özür dileyip arkaya geçtim, insan utanıyor ama özür dilemek gibi bir şey de var hayatta. hatanı kabul edebilirsin.

neyse tatlım, ben de dizime devam edeyim. iyi seyirler size. öpüyorum çok.

banu dedi ki...

sevgili peri,
tinacık iyileşti mi? bizim oğlan hep kuru mama yediğinden biz en az haftada bir 1 kaşık zeytin yağı içiriyoruz. çok da severek yalıyor, kaşığı önüne tutman yetrli (veteriner vermişti bu fikri) bi de geçen yıl bizimki de üst üste kusup hasta olunca veterinere götürdük. meğer iç parazit aşısının zamanı geçmiş. vet. hem aşısını hem de bağırsaklarını rahatlatıcı bir iğne yaptı. bayaaa sesli olarak rahatladı eşşek :)(bu arada kendi gaz çıkartmasının sesinden kendi korkuyor). geçmişler olsun minik tina'ya.
banu

endiseliperi dedi ki...

banu'cuğum, iyileşti tina, birlikte yağmuru izledik, şimdi de uyuyor. aklımda olsun bu zeytinyağı, ama tina yalar mı, hiç emin değilim. uyanınca deneyeyim.

çok teşekkür ederm, banu.

sevgiler.

Ayça Yaşıt dedi ki...

Peri, Tina'nın çimen bulabileceği bir yere ulaşmanız mümkün mü? Doğada kedigiller karın ağrılarını gidermek ve tüy topaklarını atmak için çim yerler. Tina dışarı çıkmayan bir kedi diye biliyorum, istersen balkonuna biraz çim ekebilirsin. Çim adam da çözüm olabilir.

Evet, siyah beyaz kediler yaramazdır Neo. :) İstisna siayh beyaz kedilerim de oldu, asil mi asil, vakur, olgun kediler. Piyon "istisnalar kaideyi bozmaz" dedi evet. :) Çizik, delik içindeyim lakabımı "kestane" olarak değiştirmeyi düşünüyorum.

Sevgiyle.

endiseliperi dedi ki...

hmmm... yok çim hiç, atze. benim de aklıma geldi ya, bakalım, çim ekerim belki. şimdi iyi gerçi de çok tüy döküyor. ne zaman fırçalasam fırça tüyle doluyor. tina yiyeceğinin değişmesinden hiç hoşlanmıyor sanırım. geçen gün sana yanlış ifade ettiğim; midesini bozan aldığım kutu yaş mama. kuru mamasını hiç yemedi, sevmiyor.

öpüyorum çok.

Adsız dedi ki...

çimen iyi fikir olabilir, bizim badem çiçekleri yiyo bazen :)

ben ıslak mama vermiyorum badem'e, royal canin'in kiloyla açık satılan çeşitleri var, bayılıyor onlara. bazen fit32 (pek yağlı olmayan, dengeli) bazen de sensible 32 (sindirim sorunu olan seçici kediler için diyo ama ben tavuklu diye alıyorum, badem seviyo) deneyebilirsin. karaköy altgeçitten alıyorum ama kesin kadıköy'de de vardır.

atze, dedim sana, yaramaz bunlaar :) piyon'a selamlar.

endiseliperi dedi ki...

bi de royal canin deneyeyim. bizdeki whiskas'ın tavuklusu. evet tavuklu seviyor ve dişleri pek narin olduğundan junior alıyorum. ama yemiyor işte. halbuki yese ne rahat olacağız. ciğer haşlamak, kesmek filan biraz zahmetli.

öpüyorum çok.

Adsız dedi ki...

Halk demokratik(!) eylem yapıyor, esnaf kepenk kapatıyor. Tabii demokratik(!) eylem yapmak istemeyen esnaf bulmak mümkün olmuyor. Çünkü kepenk kapatmayanın dükkanını yakıyorlar. Veyahut demokrat(!) belediyeler sudan sebeplerle ağır para cezaları kesiyor.

Köylü oyunu veriyor, tercihini bu demokratlar(!)dan yana kullanmıyor. Seçimden sonra bu demokratlar(!)ın demokrat(!) gerillası köylünün minibüsünü havaya uçuruyor.

Bu demokratlar(!) o kadar demokrat(!) ki, rakip partinin büroları kundaklanıyor, adayları tehdit ediliyor.

Bu demokratik(!) gerilla dağda doçkasıyla, keleşiyle demokratik(!) eyleme giderken demokrasi düşmanları(!) tarafından katlediliyor;
Bazı demokratik(!) eylemciler demokrasi(!) talep eden sloganlar atıyor: "Katil devlet", "PKK halktır halk burada", "Hepimiz Öcalan'ın askeriyiz, intikam intikam!"

Bu barış(!) kardeşlik(!) sevdalısı demokrat(!) gerillanın masrafları oluyor tabii. Uyuşturucu tüccarlığı iyi para getiriyor bu demokratlar(!)a.

Bu demokratlar(!) tek devlet filan derken fikirleri değişiyor "Tek başbakan yetmez." diyorlar artık.

Bu demokrat(!) gerilla demokratik(!) eylemde sınır tanımıyor, hizaya gelmeyen muhalifleri infaz ediyor.

Bazı demokrat(!) belediyelerin elemanları iş makineleri ile polis panzerlerinin karşısına çıkıyor. Devir değişti demokrasi(!) eylemleri çağ atladı.

Bazı demokratik(!) gerilla gece polis öldürüyor, gündüz belediyede çalışıyor.

Bazı demokrat(!) eylemci eylemini gündüz yapıyor. Gün ortasında, şehir merkezinde yolda yürüyen uzman çavuşun arkasından yaklaşıp kafasına sıkıyor.

Bazı demokrasi(!) eylemlerinde demokrasinin(!) tadına doyamayan eylemciler polis arabasının camını kırıp içindeki polisi bıçaklıyorlar.


Bu demokratlar(!) o kadar dindar(!) ki cuma namazlarını kaçırmıyorlar. Meydanlarda namaz kılıyorlar.


Tabi bu demokrat(!)ların bir de demokrasinin beşiği(!) Avrupa ülkelerindeki uzantıları var. Demokrat(!) demokrat(!)ı çekiyor ne de olsa. 2007'de Fransa'da tutuklanan Rıza Altun'un yardımcısı Atilla Balıkçı, bizzat soruşturmayı yapan hâkime Fransız istihbaratı ile irtibatını, Sarkozy'nin danışmanı Ermeni milliyetçisi Patrick Deveciyan'la bağlantılarını anlattı. Fransız istihbaratı bu görüşmeleri doğruladı. Deveciyan ise, görüşmelerin içeriğini gizlemeyi tercih etti. (İbrahim Karagül, 18.05.2011)

YANİ:
Barış düşmanı örgüt "Barışsever", dünyanın en antidemokratik örgütü "Demokrat" sıfatı kazanıyor. Terörün adı "Siyaset"; molotofun, polis bıçaklamanın, işyeri yakmanın, otobüs kundaklamanın adı "Demokratik eylem"; devleti, ülkeyi, hükümeti, başbakanı tehdit etmenin adı "Siyasi söylem" oluyor. Doçka uçaksavarı ile sınırı geçen teröristi öldüren asker "Provokatör" damgası yiyor.
"Dağdaki teröristin eylemini", "Şehirdeki yapılanmanın hareketlerini", "Sokaklardaki eylemleri", "Medyadaki gündemi", "İmralı'daki papağanı", "Politikadaki zaafları", "Belediyelerdeki işbirlikçileri", "Kürt gençlerinin gönlündeki kin ve nefreti" üretip yönlendirebilen, bunu yıllara yayabilen büyük bir arkaplan, merkezî bir stratejik akılla karşı karşıyayız. Bu organize Kandil'deki Karayılan'ın, kodesteki Apo'nun yapabileceği bir şey değil. Burada çok daha büyük bir düşmanımız var. Ve bu düşman maalesef bu zavallıları hem Türkleri hem de Kürtleri yakmak için kullanmak istiyor. Milletvekilleri adaylarının tehditlerinde kullandığı dille: "Birlikte yanacağız."


Aynı oyunu yüz yıl önce Ermenilerle yaptılar. Osmanlı zarar gördü, Ermeni daha büyük zarar gördü.

evet çare akp ye oy vermek değil. ama bunlara oy verip bu oyunun piyonu olmakta değil.
"terörist"in kara gözlerine acıdığınız kadar yaşadığınız vatanın askeri içinde ağlayabilseniz keşke.

Burcu göçmen

endiseliperi dedi ki...

kusura bakmayın, geç yayınladım yorumunuzu. siteye uğramıyorum ne zamandır.

ismet özel'in bir sözü vardı; "karşılaşan iki yumruk hiçbir noktada el sıkışamaz," gibi bir şey. ben bazı durumlarda hiç tartışamıyorum böylelikle. aslında insanın politik düşüncesi de çok örgütlü bir birikimle oluşuyor; tartışmak nafile geliyor bana.

diyecek başka bir şeyim de yok. çok farklı insanlarız. insanın merhameti hep uyanık olmalı, hangi konuda olursa olsun. bilgiyi, birikimi, olan biteni farkedecek hassasiyeti bırakın, yumuşacık merhamet kavramından yola çıkın, sanki hangi tarafı tutmanız gerektiği ortaya çıkar.

bulunduğum tarafta içim rahat.

Adsız dedi ki...

"Taraf" değilim. Ama bir gün bir "taraf" ı seçersem aynı yerde olmayacağım çok aşikar.
Kısaca, bir oyunun piyonu olmaya niyetim yok hiç.
Bir tarafta kandırılanlar, diğer tarafta -zorunlu olduğu vatani görevini yaparken- adı konulmamış bir savaşa mecburen katılanlar.
Bu yüzden -yumuşacık merhametim- her zaman onların yanında.

http://www.toplumsalhafiza.com/HD21782_apo--sizi-ozgurlestiriyorum--diyerek-tecavuz-etmis.html